1Q Tpmmiız 1937 CUMHURÎYET SON HATIRALAR: «Hükumet bu yüz kızar30,000 Japon askeri Çine müteveccihen yola çıktı, tacak ahvale nihayet vermeğe azmetmiştir» Japonya Çine 24 saat mühletli bir nota verdi IBaştaratı 1 inci sahitedel Uzakşarkta vaziyet vehamet kesbediyor Fransız Başvekili ve otelciler grevi SARAY ve ÖTESİ İHEM NALINA MIHINA iki Veliahd Hakikatte iki mi idiler? Her tarafını kurd yemiş, çökmeğe müheyya bir tahta, her taşı paslanıp sislenmiş, her incisi öl müş, sönmüş bir taca gözlerini dikerek, onlara tevarüs etmek için hulul edecek miada, iki elile göğsünün sabırsızlık halecanlarını bastıra bastıra muntazır olan kimbilir kaç veliahd vardı. Bunların sayısını hazineden çıkacak tahsisatı tesbit ederken asıl Maliye Nazıri (kimbilir nasıl işmizazlarla) bulup çıkarırdı. Biz mabeynde efendi hazretleri diye unvan verdiğimiz bu zevatı Sultan Mahmudun iki koldan, Abdülmecid ve Abdülâzizden, gelen çocukları, o çocukların çocuklan ve torunları olarak tanırdık, ve bilirdik ki bunların hepsi gece yataklarına girince tavanda irtisam eden ihtimallere bakarak kendilerinden evvel gelenleri sayarlar, ve sabahleyin gözlerini güneşin ipek kumaş perdeler arasından sızan ziyalarını yokhyarak onlardan «acaba bu gece kaç tanesi eksildi?» diye soruştururlardı. Veliahd olmak ve zamanı hulul edince padişah sıfatile bütün memleketi ayaklarının altında görmek için iki şart lâzımdı: Ekber ve erşed olmak. Bunlardan birincisi o kadar hoş olmamakla beraber pek kolaydı ve ancak geçirilmiş olmak icab eden yılların tekeffülü altında idi. İkincisine gelince: Eğer bunun maksud olan manası ekmeli demek idiyse bu pek ziyade mülâhazaya değer, tabiri mahsusile su götürür bir şarttı. Gözönünde iki ekber vardı: Abdülâziz oğlu Yusuf Izzettin ve Abdülmecid oğlu Vahidettin. Kaideten, resmen tek bir veliahd olmak lâzım gelirdi: Bu ikinin en büyüğü olan Yusuf îzettin. O da böyle düşünüyordu, fakat Vahidettin bu fikirde değildi. Onun hususî ve şahsî içtihadma göre veliahd iki olacaktı. Birincisi (çaresi yok, mademki yaş sırası öyledir, kazaya rıza göstermeli) Yusuf îzzettin ise ikincisi kendisi olmak icab ederdi; bu öyle bir fıkirdi ki onu yalnız kendisi taşımak kâfi değildi, onunla beraber zamanın padişahından, hükumetinden başhyarak en mütevazı ferde kadar herkes bilmeli, tanımalı >idi; hususile veliahd olan zat bunu kabul etmehydi. Veliahdin bu ddiayı ilk gününden öne sürdü; ve ilk gününden itibaren asıl veliahdin sinirli, buhranlı, tehevvürlü muhalefetile çarpıştı. Bu iddiayı neye istinad ettirirdi? Belki erşed olmak şartına... O da veliahdin herkes tarafından görülüp bilinen garib hallerine vâkıftı, bunlar göze çarpacak kadar aşikârdı, onun fazla olarak hususî istihbar vasıtalarile, gizli ve müretteb zavahirle örtülü garabetlerine de vukufu vardı. Pek ince bir ruh müdekkiki olan bu zat hükmetmekte gecikmemişti ki ortaya yalnız bir veliahdi sani iddiası atıvermekle önünde gidenin zihnine günden güne büyüyecek, her dakika bir zehir damlası akıtarak, nihayet bütün mevcudiyerini karmakarışık bir vehim halitası haline getirecek bir marazın mayasını koymak mümkündür. Zaten zemin bu maraz tohumunun neşvünemasına pek müsaiddi. Abdülâziz bir nevi deli değil miydi? Bütün saltanatı o deliliğin çeşid çeşıd tezahüratile dolmamış mıydı? Nihayet akıbeti, hakikate en yakın faraziye olarak intihar kabul edilince, o da malum marazının bir zarurî neticesi olmuyor muydu? Hayalimde, Vahidettini bu muhakeme silsilesini yürütürken ve neticeyi tahmin ederek gözlerinin içinde bir itminan manasile gülümserken görüyorum. Biz saraya girer girmez bu davanın en yakın şahidleri olduk. Yusuf İzzettini nadir vesılelerle saraya geldikçe görürdük. Vücudünün küçücük kıt'asına nekadar kibir, azamet ve nahvet sığdırmak mümkünse onlarla dolu olarak, fakat herşeyden ziyade gözlüklerinin altında kendisinden saklanmış esrarı arar bir merakla bulanık akan nazanndan başhyarak, selâm veren parmaklarına, merdivenlerden çıkan adımlarına, kendisine mahsus odada huzura kabul zamanına intizaren enine boyuna dolaşan bacaklarına kadar, hatta kesik kesik, tutuk tutuk, hafakana tutulmuşçasına kısa cümlelerle söyleyişine kadar her halinde farkederdik ki vehim günden güne büyümekte, ve artık sarih bir cinnet mahiyetini almak için vesile bekliyen bir sabit fikir olmaktadır. Bunu anlamak için ruh mütehassısı olmak icab etmezdi. Ona kahvesini, şerbetini götürüp de, zehirlenmek korkusile reddedildiğini görerek geri dönen Enderun efendisine kadar hep görüyorduk ki bir hasta karşışındayız. Bizler, tarihe aşina olanlar, biraz da gördüklerini anlamak için zahmet ihtiyar edenlec zaten bilirdik ki yalnız o değil, daima köhne kanına genc ve dinc Çerkez kızlarının taze kanı karışmasına rağmen batınların arasından hep tereddi âsarile devam eden bu aile efradından orLada Halid Ziya Uşaklıgil Vesika ekmeği alır gibi... üyük Harbde ekmek vesika iîe ahnırdı. Herkes fınnlarıtı önünde elinde bir kâğıd, içinde süpürge tohumu, değirmen kazıntısı, mısır koçanı gibi gayet midevî şeyler de bulunan çıtır çıtır bir ekmeği almak için saatlerce bekleşir dururdu. Bu defa Viyanada Avusturya Millî Bankasının Türkiye ile klering muamelesi yapan gişesi önünde, Büyük Harbin fırın önünde bekleme hatıralannı yaşadun. Viyanada nekadar Türk varsa he men hepsi, sabah ve öğle vakti, bu gişenin önünde birbirlerine rendezvous (randevu) vermiş gibi toplanırlar. Banka • dan para kendi parasmı dilenenler arasında, benim gibi geçici turistler, tahsilde bulunan talebemiz, staj yapan memurlarımız, sanatoryomlarda tedavi gören Türkiyeli hastalar, memleketimizde • ki hizmetlerine mukabil aldıkları paraları Viyanaya havale ettiren Avusturyalılar da vardır. Bankanın memurlan, birçoğunu he » men hemen her sabah, her öğle vakti gördükleri için tanıdıklan ve dost oldukları bu Türklere, bizim gibi, yenilerinin iltihakını gördükçe yüzlerini ekşitiyorlardı. İlk sözleri şu oluyordu: Türkiye hesabına birikmiş para yok. Saat on ikide tekrar geliniz. O vakte kadar Türkiye hesabına para gelirse veririz. Saat on ikide gidiyoruz. Memurlann bir tanesi pek naziktir. Mahcub bir va ziyetle ve ezber ders okur gibi şöyle diyordu: Maalesef para yok, saat birle iki arasında bir daha geliniz. Saat bir buçukta gene gişenin önün • deyiz. Adamcağızın yüzü gülmüyor. Anla ıldı gene para yok! Lutfen, yarın sabah geliniz. Ertesi sabah erkenden gidiyor ve gişenin önünde, oraya birikmiş vatandaşlarla hasbıhal ederek bekliyoruz. Biraz para elirse, hissemize düşen beş on lirayı ahforuz. Buradan yola çıkarken Cumhuri et Merkez Bankasına Viyanada almak üzere beş yüz Avusturya şlinine yakın para yatırmıştım. Bankadaki dostlarım: Viyanada parayı hemen alamaz sınız. Bir, bir buçuk ay beklemek lâzımdır; ona çöre hareket ediniz, demişlerdi. Bunun üzerine dönüşte Viyanaya uğamağa karar verdim ve İstanbulda pa rayı bankaya teslim ettiğim tarihten tam bir ay sonra, Viyanaya gittim. Bin rica r e minnetle ve birkaç defa gidip gelmek, renk tabirile kuyruk beklemek suretile nihayet 100 şlincik alabildim. 500 şlini labilmek için beş hafta oturmak lâzım geleceğini anlıyarak paramı kâmilen al • madan Avusturya Millî Bankasının gi şesine ve Viyanaya veda etmek mecburiyetinde kaldım. Her fenalığın bir iyiliği olduğu gibi bunun da bir iyi tarafı vardır ki o da Viyanada tanıdık tanımadık birçok vatandaşlann gişe önünde her sabah birbirlerini görmeleri ve seyyahlann da alamadıkarı paraları Viyanada yiyemiyerek Türkiyeye iade etmeleridir. Türkiyeden gelecek paralarla Avusturyada yaşıyanlar içinse vaziyet elimdir. Avusturya Millî Bankasının mütera kim paramız olmadığı için Türklere para veremeyişi, herkesin hesab ve kitabını altüst etmektedir. Onun için Viyanaya gideceklere ihtiyatlı davranmalannı tavsiye ederim. güzarının dün saat 23,30 da Çin hükumetine bir nota tevdi ederek her türlü tahrikâta nihayet vermesini, Loukouchiao hâdisesine müteallik olan itilâf ahkâmının mahallî memurlar tarafından icrasını işkâl etmekten feragat eylemesini istemiş ve cevab için 24 saatlik bir mühlet tayin eylemiş olduğunu bildirmektedir. Çine hareket eden Japon kuvvetleri 3anghay 18 (A.A.) Kore'den gelen haberlere göre, yirminci Japon fırkası, tajn olarak, Seul'den Çine hareket etmiştir. Hâlen Çine doğru yürümekte oMakale muharriri, yazısının sonunda lan Japon kuvvetlerinin miktan bu suretle Japonyanm Çinde tükenmek bilmiyen 30 bin kişiye varmıştır. her nevi membaları ve bundan birkaç seÇin Japon harbi hakkında şayanı ne evvelkilere asla kıyas edilmiyecek olan dikkat bir makale hareket ve icraat vesaiti sebebile ciddî bir Paris 18 (A.A.) Eski Hindiçinî mukavemete maruz kalrruş olduğunu valisi M. Alexandre Varenne, Paris Soir ehemmiyetle kaydetmektedir. M. Varenne, müteakıben Çin ordusu gazetesinde intişar etmiş olan uzun bir nun dikkate şayan olan terakkiyatı bahetüdünde Çin Japon ihtilâfının menşe lerini izah etmekte ve bu ihtılâfın beynel sinde ısrar etmekte ve şöyle demektedir: milel cephesini tebarüz ettırerek şöyle de«Japonya, uzun, pahalıya mal olacak mektedir: ve müşkul bir harbe girmiş olacaktır. Ja«Japonya, nekadar aksini iddia eder ponya, talim görmüş, iyi teslih edilmiş ve se etsin, tamamile Almanyanın tuzağına harbculuk kabiliyeti artmış iki milyondan düşmüşcür. Yeni ıttifakı müselleste Ja fazla insanı yekdiğerini velyeden dalga ponyaya diişen rol, Avrupa siyasetindeki lar halinde hattı harbe sevketmek kudreihtilâfların umumî bir harb fırsatını vere tine malik 400 milyondan fazla nüfuslu büeceği bir saatte Rus ordularının bir bir millerin hakkından kolay kolay gelekısmmı uzakşarkta tutmak, meşgul et miyeceğini kendi zaranna olarak Öğrene mektir.» cektir.» M. Varenne, Sovyet Mançuri hudu Çin hükumetinin noktai nazart djunda son zamanlarda vukua gelen hâdiPeiping 18 (A.A.) Tientsin'deki seleri hatırlattıktan sonra şöyle devam egörüşmeler esnasında Çin mümessiîleri, diyor: çok ihtiyatlı bir vaziyet almağa başla «Bu tarafta havale edilmiş olan darbe mışlardır. Çinliler askerî meselelerde dabosa gitmiş olduğundan Japonya, Çinin hi her nevi uzlaşmayı reddeylemekte ve yakasına yapışmağa uğraşıyor. Şayed Japonya şimalî Çini Nankin Çin cum Sovyet Rusya, arbede meydanına atılahuriyetinin idaresi altında Çinin aynlma? cak olursa Avrupa da zâfa düşecektir. bir parçası olarak tanımadıkça siyasî göMüdahaleden imtina etmesi takdırinde rüşmelere girmeği istememektedir. Çinliise Japonya bütün şımalî Çıni fethedecek ler, yalnız meselâ demiryolu ve gümrükve umumî bir harbde Sovyet Rusyaya karşı icra edeceği harekât için sağlam bir ler meselelerinde, ekonomik imtiyazlar vermeğe âmade gözükmektedir. hareket üssü elde etmiş olacaktır.» Hâdiseler karşısında şarki Hopei M. Varenne, eski Japon hükumetinin Peiping 18 (A.A.) Şarkî Ho Pekin havalisindeki askerî işgal meselesini dostane bir surette halletmeğe amade pei hükumeti mümessillerinden bir zat, olduğunu, fakat şimdiki kabinenin dev şarkî Hopei hükumetinin bugünkü an lete hâkim olmak daiyesinde bulunan ve laşmazlıkla hiçbir suretle alâkadar olmajre'çen ilkbaharda diyeti zorla feshettir dığını bildirmiştir. Bu hükumet, ancak, miş olan ve fazla olarak 30 nisan tarihli kendi arazisi dahilinde, sükunu ve sulhu intihabatta ki oldukça manıdardır Ja muhafazaya gayret eylemektedir. IIMUIIIIMHl n < pon milletinin vermiş olduğu hüküm ö nünde de serfüru etmiyen askerî fırkanın emrine tamamile muti olduğu mütaleasınd?dır. M. Varenne, ilâve ediyor: «Japon diplomasisinin mülhimi askerî fırkadır. Japonya ile Almanya arasındaki muahede, diplomatlar tarafından de ğil, bu fırkanın Berlindeki ajanlan tara fından akdedilmiştir. Şimdiki vakayiin izahı matlub ise bunun için Çinde akis leri duyulmuş olan topun Berlinden atılmış olup olmadığı sualini irad etmek kâfidir.» Paris 18 (A.A.) Otelciler grevi hakkında Havas aı'ansı muhabirine be yanatta bulunan M. Chautemps, ezcümle demiştir ki: « Şimdiye kadar grevi hitama er dirmemiz mümkün olmamıştır. Şimdi mademki bana fırsat verdiniz, alâkadarlara yeniden ısrarla hitab ve kendilerini grev hareketinin memleketi sokmakta olduğu azim zaran artık anlamağa davet ediyorum. Sergi şenlikleri esnasında ve beynelmilel bir şuriş hüküm sürmekte olan bu saatte Fransanın her zamandan ziyade kuvvetli ve müttehid görünmesi icab ediyor. Neticesi akim hertürlü tah rikât, memleketi çok geniş mikyasta zâfa uğratır. Bu sebeblerden dolayı artık fazla uzamış olan bu ihtilâfa bir nihayet vermek için büyük bir faaliyetle çalış mağa devam edeceğim. Diğer taraftan payitahtın muhtelif noktalarında bir takım kargaşalıklar çıkmış, şiddet hareketleri görülmüştür. Bu gibi şeyler, asla kabul edilemez. Polis, daha şimdiden siddetle müdahalede bulunmuş ve mahkemeler bir takım mahkumiyet kararları vermiştir. Hükumet, bu yüz kızartacak ahvale nihayet vermeğe azmetmiştir. Faillerine hitab ediyorum ki vandalizm harekâtına koyulacak olan kimseler, hemen tevkif edilecek ve haklarında şiddetli takibat yapılacaktır. Herkesin anlaması lâzımdır ki hükumet her nekadar meslekî mahiyetteki münakaşalarda tam bir bitaraf lığa riayet etmek niyetindeyse de kanuna ve millî menfaate karşı yapılacak suikasdler önünde zerre kadar zâf göstermesine imkân mutasavver değildir.» Danzing demiryolu memurları Alman selâmı alamıyacaklar Dantzig 18 (A.A.) Dantzig'deki Polonya demiryolları idaresi, kendi me murlarının cala Hitler> selâm verme lerini menetmiştir. Bu tedbir, nasyonal sosyalist demiryolu işçileri arasında infiale sebebiyet vermiştir. Romanya ve Yugoslavya erkânıharbiye reisleri Verdun'de Verdun 18 (A.A.) Yugoslavya ve Romanya erkânıharbiye reisleri dün buraya gelmişler ve Douaumont mezarlı ğına çelenk koyduktan sonra Metz'e hareket etmişlerdir. Cenubda bir çete Eski Başvekil Leon imha edildi Blum'un bir nutku Bonnet'nin istifa edeceği doğru değil Çetenin reisliğini yapan Fransız sosyalistleri yeni Seyh Saidin kardeşi de hükumete neden iştigebertildi rak etmişler Diyarbekir 17 Halk arasında tahrikât yapmak ve âsayişsizlik çıkarmak gayesile cenub hududumuzu gizlice geçen bir çete imha edilmiştir. Seyh Saidin kardeşi Şeyh Abdurrahimin reisliğinde hareket eden bu çetede Ağrı isyanmda tepelenen $ e yh Muharremin kardeşi Seyh Misbah, Kör Cemil $eyda, Savurlu Hüseyin, Sofu Said ve daha birkaç azılı haydud bulunuyordu. Bunlar daha evvel Şamda bir toplantı yaptıktan sonra ayın 9 unda gizlice hududu geçmişler ve dağlık araziyi ta kiben Bismil kazasının Sinan nahiyesine bağlı Aşağısalat köyü civarına kadar gelmişlerdir. Çetenin hareketi bu esnada anlaşıldığından jandarma ve köylülerden mürekkeb bir grup kendilerine baskın yapmış, şiddetli ve muvaffakiyetli bir çarpışmadan sonra Şeyh Saidin kardeşi Şeyh Abdurrahim, Misbah, Savurlu Hüseyin ve Kör Cemil gebertilmişlerdir. Dığer üç şaki kaçmışlarsa da jandarmalar tarafından siddetle takib edilmektedirler. Sovyet hükumetinin Leh hükumetinden bir talebi Varşova 18 (A.A.) Havas ajansı muhabirinden: Sovyet hükumeti, son günlerde Leh hükumetine müracaat ederek mezkur hükumeti, Sovyet Rusyadaki konsolos larının miktarını azaltmağa davet et miştir. Leh konsoloslarının miktarı halen beştir. Sovyet Rusyanın ise Lehis tanda yalnız iki konsolosu vardır. Paris 18 (A.A.) Yabancı memleketlerde, Bonnet'nin Maliye Nazırhğından istifa edeceğine dair bazı şayialar çık mıştır. Havas ajarisı, bu haberlerin asılsız bulunduğunu ve hükumet azaları arasında, malî kalkınma siyasetine Bonnet'nin idaresi altında devam hu Tours 18 (A.A.) <Hukuku beşer susunda bir anlaşma mevcud olduğunu birliği» nin ziyafetinde bir nutuk söy bildirmektedir. liyen M. Leon Blum, ezcümle demiş Belçika Haribye Nazıri tir ki: c Eğer sosyalist fırkası, Chautemps Pariste kabinesine iştiraki memleketin jiiksek Paris 18 (A.A.) Belçika Harbiye menfaatlerinin âmir olduğuna kail olNazıri, dün akşam buraya gelmiştir. mamış olsaydı bu iştirake karar vermezdi. Mademki sosyalist fırkası, bir kere bu kararı vermiştir, bu karan tatbik edecektir ve biz bunu samimiyet ve ihlâsla yapacağız. Bu sözlerimi tekrar etmekte olduğum şu sırada M. ChautempsIBastarafı 1 inci sahifede] nın yanıbaşında bulunmadığıma müteTürkiye Nafıa Vekilinin îsveçi ziyaessifim. Müşterek rakiblerimiz, buhrandan bekledikleri istifadeyi edemedikle reti, Vekâletin, bilhassa elektrikleştirilrinden dolayı tesliyete muhtac bir hal me ve münakalât sahalarında, progradedirler. Onların bekledikleri halkçılar mmda mevcud büyük nafıa işlerile alâtoplantısınm inhilâli ve siyasî ekseriye kadar olarak tetkik ve haber alma matin devrilmesi, şimdi bu rakibler geçen hiyetlerini hfeiz bulunmaktadır. Ali Çelerde Marsilyada ahnmış olan kararı, tinkaya, İsveçte bir hafta sürecek olan sonunun yakın olduğu tahmininde bulundukları hükumetin başı üzerinde a bu seyahatinde, elektrik makineleri yadeta bir tehdid yumruğu addediyor gö pan büyük Asea fabrikalarını, lokomotif. rünmektedirler. Ben bu tarzı tefsiri bir türbin ve saire imal eden Nydqvist and Holm fabrikalarını, Gothembourg limanı hakaret addediyorum. Hükumetin sosyalist erkânı, zarurî nı ve muhtemel olarak Bofors'da harb leolduğu meb'usan meclisinin ekseriyeti vazımı fabrikalarını gezecektir. tarafından tasvib ve prensipleri gene bu meclis tarafından tesbit edilmiş olan malî ıslahat ve kalkınma işinde hiçbir IBastarafı 1 inci sahifede] muzmerleri olmaksızın hükumetle me' Celâl Bayar bundan sonra Kastamoni sai birliğinde bulunmaktadırlar. Sos yalistler, Marsilya kongresinin de tas havalisinde bir tetkik seyahatine çıkacak, vib etmiş olduğu bu hattı harekette de bu arada Karabüke de uğrıyarak yeni devam ve sebat edeceklerdir.> mir ve çelik fabrikası inşaatını gözden geMünih Alman San'at evi çirecektir. Ali Çetinkayanın İsveçte tetkikleri kalanlar hep azçok garabetle maluldü, ve çeşid çeşid tezahürleri olan bu garabetleri eğer bir umumî zümre altında toplamak icab etseydi onun ismini bulmak için Lombroso'ya, Max Nordau'a, Charcot'ya müracaat edilmeliydi. Yusuf İzzettinde bu vehim kendisinin veliahdlikten azledileceği, Vahidettinin, biraderi padişahı ve onun vasıtasile hükumeti ikna ederek kendi yerine geçmeğe muvaffak olacağı tarzında idi. İlkönce, uykuda bir yılan gibi uyuşuk duran bu vehim yavaş yavaş uyanarak, dilini çıkarmış, ve yuvasından başını kaldırarak artık saklanmağa lüzum görmiyen bir pervasızlıkla, fütursuzlukla etrafı yoklamağa başlamışü. Kimleri yoklamadı? Karanlıklarda meçhul örümcekler tarafm dan kendi hakkını avlamak için örülen ağlara kimler vâkıftır diye düşündüyse birer vesile ile onları davet ederek istintakla başladı, kendi zumunca mahirane tuzaklar kurarak onlardan esrarı anlamağa çalıştı. Daha sonralan, maraz ileriledikçe, işi azıtarak, bu mülâkatlara adeta bir istintak hâkimi sıfatile yemin ettirmekle başlar oldu. Mabeyne geldikbu sıkı imtihandan, misafirleri karşılarrak ve onlarla meşgul olmak başlıca vazifelerinden biri olan Başmabeynci Lutfi Simavi geçerdi, ve soluya soluya, terliye terliye onun yanından kurtuldukça soluğu benim odamda alır, ve uzun uzun hikâye edefdi. O zaman ikimiz de gülerdik, gülmekten ziyade acırdık, acımaktan ziyade bu marazın ve bu davanın memleket için akıbetlerini düşünerek korkardık. Bu imtihandan ben de birçok defalar geçtim. Arasıra, galiba başmabeyncinin birer vesile ile itizarına mebni, ona aid vazifelerin bana tahmil edilmesine maruz kaldım. Bunlan birer birer anlatmak kelâli mucib olur: Yalnız umumî bir çizgi içinde icmal etmek lâzım gelirse diyeceğim ki Yusuf İzzettin rakibini küçük düşürmek mümkün olan hiçbir vesileyi kaçırmamakta inad eder, küçük düşmek fıtrati icabından olmıyan Vahidettin de onun marazî tohumuna su verip onu beslemek fırsatlannı asla kaçırmazdı. Bu cümleden olarak ikisinin de hazır bulunması icab eden gidişler alaylar, rasimeler, ziyafetler, seyahatler zikrolunabilir. Bu vesilelerden biri zuhur edince Vahidettin mutlaka iştirak hakkını öne sürer, Yusuf İzzettin derhal Ibirlenerek, bütün dikenlerini dikerek infialini izhar ederdi. Aralarında böyle ihtilâf mevzuları çıktıkça, herşeyden ziyade sarayın harem hayatında ve hanedan azası münasebatında kurnazhk kabiliyeti inkişaf etmiş olan hün kâr işin içinden kendi kendisine sıyrılmak çaresini bulamayınca meselenin zor tarafını, yani ikisi ortası bir tesviye imkânını bizden beklerdi. Tahattur ediyorum: Bir kadir gecesi alayı münasebetile Vahidettin ikinci veliahd sıfatile (kendi kendisine yapışhrdığı bu unvanı her vesile ile önce sürerdi) Yusuf İzzettinle beraber bir arabada bulunmak fikrini telkin etmişti. Belki de bu iki hasmı biraz daha çarpıştırmak için bu fikir hünkârm kendisinde doğmuştu. Her ne ise, bu maksadın temini bana bırakıldı. «Eyvah! dedim, Yusuf İzzettin köpürecek. Vahidettin pekâlâ bilir ki bu teklifi kabul ettirmek mümkün değil. O halde niçin reddedilmek zilletini ihtiyar ediyor? Belki de hünkârın arzusuna inkıyad etmemek töhmetini rakibine yükletmek için... Yahud fikir hünkârm bir oyunudur, birini kızdırmak, ötekini kırmak için... «Çekicle örs arasında kalan ben oluyorum. Ezilmemenin bir yolunu bulmalı. Fransızlann dedıği gibi lâhna ile keçiyi idare etmeli. Kim lâhna, kim keçi, bunu halletmek mevzuubahis değil...» Bu düşünce ile Yusuf İzzettinin yanına girdim. «Efendimiz, selâm ediyorlar...» diye başladım. Her gelen haberin arkasından ne çıkacak diye ürperen bu hasta adam derhal ayağa kalkarak aşağısını bekledi: «Kadir gecesi alayının pek uzun olmamasını düşündüler. Acaba zatı fahi maneleri Vahidettin Efendi biraderinizle bir arabada bulunurlar mı? diye soruyorlar.» Ah! Bu birader tabiri.. ElisabethTe Marie Stuart'da biribirlerine sevgili hemşire derlerdi ve bu tabir birini diğeri aleyhine suikasd tertib etmekte ötekini diğerinin kellesini uçurtmaktan menedememişti. Yusuf îzzettin baştan aşağı sarsıldı titredi, yutkundu ve zorla nutka gelmiş çesine: Öyle ise beni affetsinler, alay da bulunamıyacağım. O zatla yanyan; bulunmak bence mümkün değildir, de di. Kendi kendime: «Onu o da bilir am ma ayni kitabın iki cildi gibi sizin hemen yanınızda bulunmak hakkını herkes göstermek istiyor!» diye düsündükten sonra örsle çekicin arasında üslubu hak İktısad Vekili açıldı Napolide zelzele Napoli 18 (A.A.) Henüz kontrol edilmemiş olan bir habere nazaran dün öğleden sonra kaydedilen ve yedi saniye devam etmiş bulunan zelzele neticesin de Torremaggiore'de bir takım evler yıkılmıştır. Münih 18 (A.A.) Hitlerin huzurile, bugün burada Alman San'at evinin küşad resmi yapılmıştır. Bu yeni ev, 6 haziran 1931 de yanmış olan Glaspa last'm yerini tutmaktadır. Hitler, ayni zamanda, 1937 Alman san'at sergisini de açmıştır. Harieiye ve Dahiliye geliyor Vekilleri Moskovadan ayrılmış olan Harieiye Vekilimiz Dr. Tevfik Rüştü Arasla Dahiliye Vekilimiz Şükrü Kaya yarın Odesa tarikile şehrimize geleceklerdir. İki Vekilimiz dört gün kadar şehrimizde kaldıktan sonra Ankaraya gideceklerdir. mane ile çekilmek çaresini şu tesviye tarzında aradım: «Zatı fahimaneniz bu rasimenin başlıca bir uzvusunuz. Müsaade buyurulursa şevketmeab efendimize arzedeyim: Bir arabadan, fazla bir uzunluk çıkmaz; Vahidettin Efendi biraderiniz (gene bu tabir!... Hayatın ne tuhaf istihzalan vardır!..) ayrı bir arabada bulunurlar.» Oturdu. Bu tesviye usulü ona da münasib görünmüş oluyordu. Ben bu tarafı ikna ettikten sonra neticeyi hünkâra arzetmeliydim. Ona da kullanılacak lisan şöyle olmak lâzım geliyordu: «Bir arabada ikimiz de biribirimizi belki sıkanz. Efendimiz müsaade buyururlarsa ayrı ayrı arabalarda iştirak edelim.» dediler. Hünkâr belki de bu neticeyi bekliyordu: «Öyle ise Vahidettin Efendiye malumat veriniz. Sonra ayrı ayrı buraya davet edersiniz!..» Vahidettine mülâki olunca onu da odasında geziniyor buldum. İhtiraslarını oturduğu yerde teskine muvaffak olamıyan bu adam mutlaka gezinir, yahud oradan oraya seğirtirdi. Kısaca: «Şevketmeab efendimiz, zatı fahimanelerinin kadir gecesi alayında bulunmalannı arzu buyuruyorlar. Rükubu devletinize mah sus Istabhâmireden bir lândo ihzar olu nacak.» dedim. «Arzı sükran ederim» [Lutfen sahifeyi çevlriniz]