30 Nisan 1937 CUMHURÎYET Ankara Kömür Sergisini çok takdir etti Iktısad Vekilimiz kendisine kömürden çıkarılan benzolu izah ederken Dr. Naci Asil «Bizim petrollara birşey bırakmıyorsunuz!» diye lâtife ediyordu. Misafir Irak Nazırı Universite Yabancı Diller mektebinde İmtihanlara 6 mayıstan itibaren başlanıyor Universite ecnebi diller mektebinde 3 mayıs pazartesinden itibaren derslere nihayet verilmesi ve 6 mayıs perşembe gününden itibaren de imtihanlara başlanması kararlaştırılmıştır. Bu hususta ha zırlanan programa göre imtihanlar tahrirî ve şifahî olmak üzere iki türlü yapıla caktır. Ancak tahrirî imrihanlarda ka zananlar şifahî imtihanlara kabul edile cektir. îmtihanlar, Hukuk fakültesi dershanelerinde yapılacaktır. 6 mayıs perşembe günü saat 14 te ingilizce C. B. A. kurlarının ayni gün saat 16,30 da almanca kurlarının imti hanları yapılacaktır. 7 mayıs cuma günü saat 14 te fransızca fen, hukuk ve tıb fakültelerinin C kurlarından bir kısmının, ayni gün saat 16,30 da fransızca edebiyat C kurlariie tıb ve hukuk C kurlarının kalan kı sımlarraın imtihanlan yapılacaktır. 10 mayıs pazartesi günü saat 14 te fransızca edebiyat, fen B kurlariie hu kuk B kurlarının geri kalan kısmm.n, ayni gün saat 16,30 da fransızca tıb, edebiyat ve hukuk A kurlarının imtihar.arı yapılacaktır. 11 Mayıs salı günü saat 14 te Fransızca fen, edebiyat ve hukuk B kurları nın bir kısmının, ayni gün saat 14,30 da fransızca edebiyat A kurlariie B kurlarından geri kalan kısmm imtihanları yapılacaktır. 12 mayıs çarşamba günü saat 14 te fransıca P. C. N. A. kurlarının bir kısmı, ayni gün saat 16,30 fransızca P. C. N. A kurlarının kalan kısmile bütün türkçe ilalyanca ve rusça kurlarının imtihanlan yapılacaktır. Her imtihandan sonra o günkü imtihan evrakı derhal tetkik ed:lerek kazanmış olanların isimleri 6 gün zarfında ilân edilecektir. Bu suTetle 19 mayısta tahrirî imtihanda muvaffak o lanların miktan anaşılmış olacaktır. Bundan sonra da şifahî imtihanlara başla nacaktır. 14 ve 15 mayıs perşembe ve cuma günleri almanca, ingilizce A. B. C kurları nın 17 mayıs pazartesi günü fransızca C kurlarının bir kısmile A ve B kurularınin 21 mayısta türkçe, italyanca ve rusça kurlarının şifahi imihanlan yapılmak su retile ecnebi dile imrihanlarına nihayet verilecektir. Ondan sonra inkılâb dersleri imti hanlarına başlanacaktır. Bu imtihanlar da 29 mayısta hitam bulmuş olacaktır. n, yerli borular, kat kaloriferleri, muha lif istatistikler, tablolar tetkik edildi. Ankaranın elektnk ve havagazi şebekesini gösteren standm önünde duran Naci Elâsil, mangalın içinden alev şeklinde çıkan tüplerle bilhassa alâkadar oldu. Ankara Elektrik Şirketi mümessilı Ahmed Cemale, bu alevlerin havagazile mi olduğunu sordu. Kendisine, içinde cıva olan Neon boruları olduğu izah edildi. Misafirimiz, çok güzel tertib edilmiş olduğunu beyan ederek standın mümessilini tebrik etti. Serginin ekranında kısa bir filim seyredıldikten sonra, kazinoda misafirimiz şerefine bir çay verildi. Bu sırada bazı çiftler dansetmekteydi. Çok samimî hasbıhallere tahsis edilen birkaç istırahat dakıkasından sonra, azız misafirimiz, Iktısad Vekiline teşekkür ederek Doktor Aras ve Irak Elçisi ekselâns Naci Şevketle birlikte Sergievinden ayrıldı. Mehki Said Beyoğlu sokaklarında türkçe katlediliyor! Bu caddenin başına bir de «Burada Türk diline hakaret ve taarruz edilebilir» levhasını asmadıklarına şükredelim Sadece seyrettiflimiz facia Boşuna çıldırîş ıldırdı, dedikleri vakit inanmadım. O ne keskin bakış, o ne muvazeneli düşünüş, o ne düzgün konuşuştu? Ya geniş omuzlarını taht yapıp enine boyuna işgal eden gürbüz lük?.. Ya yüksek endamında şahlanıp duran sıhhat?... Hiç böyle bir adam çıldırabilir miydi?. Haber verenlerin ciddî görünmelerine rağmen bir türlü inanamıyordum, ve işin aslını faslmı sormak ta ıstemıyordum. Faciaya şahid olanlar anlattılar: Son zamanlarda sabit bir fikre saplanıp kalmıştı, rulet oyununda, bahla hâkim olmak ve hangi numaraya fiş korsa ibreyi o numara üzerinde mutlaka durdurmak usulünü riyazî düsturlar kurarak keşfetmek istiyordu. Her çaptan yanm düzine kadar rulet makinesi arasında bu düşüncesini tahakkuk ettirmeğe savaşarak sabahlara kadar didinip duruyordu. Nihayet bir gün bilmem hangi muadeleyi hamamda hallederek haykıra haykıra ve çınlçıplak sokağa fırhyan Arşimed gibi o da kucağmda bir rulet makinesi olarak apartımandan kaldırım lara düştü, bağırmıya koyuldu: Buldum, buldum, buldum. Ne bulduğunu anlıyan yoktu, fakat aklını kaybettiği görülüyordu. * * * Bir gencin kumarda bahta hâkim ol mak hırsile divaneleşmesi bir faciadır. Lâkin facianm acılığını artıran «gayrimümkün»lerle uğraşmak hevesinin gene ruhlara bol bol girebilmesidir. Bana öyle geliyor ki (devri daim) meselesinin ilmî şekilde hallolunduğu iddia olunahdan ve bu iddiaya reklâmlar yapılalıdanberi bu heves, sinsi bir mikrob gibi bir hayli zayıf ruhlarda yer aldı, kumar iptilâsı ve kumardan mutlaka kazanmak ihtirası da araya girerse şüphe yok ki o mikrob, böyle divenelikler doğurur. * * * Bununla beraber gayrimümkünlerle uğraşmanın yeni bir şey olmadığını da söylemek icab eder. Başka bir münase betle gene bu sütunda adım anmış oldu « ğum aruz mucidi İmam Halil de o sa pıtkanlığın tarihî örneklerinden biridir. Efâilü tefail diye yadolunagelen aruz vezinlerini gerçekten hayrete değer bir didinme sonunda tesbit etmiş olan İmam Halil, en cahil ve en alık adamlan da alış verişte aldanmaktan koruyacak bir kara cümle, bir hesab usulü icadetmek hevesine kapılmış ve düşüne düşüne daimî bir dalgınlığa kapıldığından kafasmı mermer bir direğe çarpıp ölmüştü. Fakat onun ve o gibilerin dalgmlık ları, zıvanadan çıkmaları, dünyadan göçmeleri takdir ve saygı uyandırıyor. Kumarda mutlaka kazanmak düşüncesils çıldıranlar ise kendılerini görenlere an cak merhamet ve hayret veriyor. Çünkü birinciler beşeriyete hizmet emelinin, ikinciler manasızlığm kurbanlarıdır. H A n ŞSİ Sergide Naztra izahat verilirken Ankara 29 (Teiefonla) Irak Ha ruz, fakat hergün kullanmak için dışanrîcıye Vezıri ekselâns Nacı Elâsıhn, Kö dan benzin almağa ihtiyacımız vardır.» mür Sergisi hakkında gazetemize beya Türk Ticaret Bankasının standmda natını dün bildirmiştim. Naci Elâsil dün kömür ocaklan için hazırlanmış bir tip kü ziyaretinde serginin her kısmile alâka görüldü, Yunanlılann ve bir Avusturya dar oldu, tetkiklerde bulundu ve malu firmasınm teşhir ettikleri eşya ve malzemat aldı. Bu sırada sergi kapısına dost me gözden geçirildi. Sırasile diğer standIrak bayrağı da çekilmişti. Ilkönce şeref lar da tetkik edildi. Birinde, linyiti kokusalonunda Atatürk rölyefi önünde hür suz ve dumansız olarak yakan yeni bir metle duruldu. Bu salondan sonra ilk tip yerli büyük soba vardı. Celâl Bayar, olarak «Soma kömür madeni» standı gö tecrübelerde iyi netice alınırsa, bu tipin rüldü. Saym misafirimiz, burada büyük kışlalara yayılması düşünüldüğünü söyleparçalar halindeki Soma linyıtini, toz ve di. Eti Bank ve M. T . A. nın standma krible kömürü, linyit yakan soba tipini, girilırken de: yemek ocaklarını ve fotoğraflan ayrı ayn Burası bir kömür galerisidir, tamagözden geçirdi. men hakıkate yaklaşılmağa çahşılmıştır, dedi. Iktısad Vekili Celâl Bayar: « Izmir civarında Somada bir linyit Zeminine dekovil uzatılmış olan kömür madenidir ve bir müessese tarafından iş galerisinde, madenci lâmbalarının yardımile ilerleniyordu. Galerinin gizli kapıletilmektedir.» dedi. sından ışıklı salona geçildi. Misafirimiz Bu sırada misafirimize, bu güzel serginin organizatörü olarak takdim ettiği Ma bilhassa burada tevakkuf ederek Türkiden Tetkik Arama Enstitüsü Müdürü yede çıkan kömür cinslerinden nümuneReşid Osman Gencer de, Somanın en lerle, maketler, projeler, istihsal, istihlâk kuvvetli linyit madenlerimizden biri bu ve ihracat istatistikleri ve grafiklerle alâkadar oldu. Naci Elâsil bu müşahedeleri lunduğumı izah etti. sırasında, pek uzak memleketlere dahi İktısad Vekilimiz, Soma standındaki kömür ihracatı yapıldığını görmekle membir, iki ve üç gözlü mutfak sobaları için nuniyetini izhar etti. Celâl Bayar izahatı de: esnasında dedi ki: « Bunları yeni yapmışlar, linyit ya« Bizim noktai nazarımıza göre kan hususî bir soba icad etmişler. TecrüViyanaya kadar olan mıntaka ile Akdebe edeceğiz. Dedikleri gibi muvafıksa şehadetname vermek suretile halka ilân niz çevresi bizim kömür havzamızın tabıî bir sahasıdır.» edeceğiz.» dedi. Hariciye Vekili Doktor Tevfik Rüştü Türkiye îş Bankasmın komür havzaAras yıllık istihsal rakamlarını gözden smdaki çalışmalannı gösteren standların geçiren misafirimize, 400 bin ton olarak zıyareti de enteresan oldu. Kömür nümutesellüm edilen istihsalâtımızın bugün 2 neleri ve antrasitten sonra, kömür müştekbuçuk milyon tona yaklaştığını beyan etkatı da görülüyordu. Celâl Bayar, istih ti. sal edilen tayyare benzolunun, dığer benCelâl Bayar, Seyyidömerde bulunan zolden daha iyi olduğunu ve hava sefi geniş linyit sahası hakkında ayrıca malunesi nekadar irtifaa çıkarsa çıksın don mat verdi. Bu mıntakanın zenginliğini madığını kaydetti. Kömürden benzin is anlatırken dedi ki: tıhsaline de teşebbüs edildiğini söyledi. « Tesbit edilen kısım çok mühimdir. Çalışmakta olan arkadaşlar daha ileri giIrak Hariciye Veziri: diyorlardı, artık yetişir dedim.» « Bizim petrollere birşey bırakmıIktısad Vekili kurulmakta olan kimya yorsunuz!» sanayii ve tasavvur edilen büyük santralDiye lâtife etti. Iktısad Vekili: lar hakkında da izahat verdi. « Ona daima muhtacız, dedi. BiAlt kat salonda da soba imalâtı, matumlu şistlemiz vardır, kömürden benzin denci lâmbasının tarihçesini ve tekâmülüistihsal etmek iktidarına malik bulunuyo nü gösteren nümuneler, emniyet lâmbala Beyoğlunda bu yazının malzemesini toplarken başımıza gelen ve cürmü meşhud mahkemesinde sona eren hâdiseyi evvelki gün gene bu sütunlarda anlat mıştım. Şimdi, fırçaları, boyaları, kalemlerile ve olanca san'at ve meharetlerile türk çemizi maskaraya, kepazeye çevirmek için var kuvvetlerile çahşan vatandaş ların bu şaheserlerini utanmadan, kork madan, hatta göğüslerini gere gere iki keçelikli teşhir ettikleri Beyoğlu kaldırımlarında dolaşmamıza devam edelim. Nereden mi başlıyalım? Dilediğiniz taraftan... Korkmayın, burada bütün yollar sizi ayni noktaya vardırır: Türkçeye hakaret edilmiyen tek köşe bulamazsınız! İnanmıyor musunuz?.. Kaldınn biraz başınızı, ve okuyun şu koskoca renklı levhayı: Elbise boyama ve temîzlemehanesi Aylardır orada duran bu levhanın önünden günde en az elli bin kişi geçiyor. İstanbul göz hastalıklarile meşhur bir şehir midir? Çok şükür bunu kimseden işitmedik.. O halde? Belki bir sebeb ve hikmeti vardır. Hele düşüne düşüne yürüyelim. Fakat ayinden dönen şu süslü kala balığın tıkadığı yol, geçid vermiyor. Fena mı? Bugün zaten duvarlarla konuşmağa çıkmadık mı?.. Şöyle sağa sola bir bakınıverelim. Buyurun, azametli bir kapının demır kanadına, en göze çarpacak bir şekılde itina ile yapıştınlmış Türk vatandaş lanna hitab ettiği söylenen matbu, pullu bir varaka ki, üstündeki dört kelimelik türkçesinden başka otuz satırlık yazısmda tek türkçe söz yok. O kadar yok ki; bunu Türkiyede basan Türk matbaası bile, altına koymak mecbunyetinde olduğu ismini türkçe yazmağa tenezzül etmemiş.. Üstelik, bu varakaya lutfen konan dört kelimelik tek türkçe satırda da koskoca, galiz bir yanlış sırıtıyor. . Iştihanız var mı? Yüzünü tramvay yoluna vermij ye mek listesıni süzebılırsinir. Daha adındaki yanlışa aldırmayın. zebzeler de var, pırzolalar da... Biraz öteki, gene sokağa asılmış mükellef listede ise, yazık ki kurşun ka lemle ve küçük yazılmış olduğu için fotografını çekmek mümkün olmadı ba^ka cevherler göze çarpıyor: Kuzi firinida Sigiri eti pirizola Zeytuni yagili enginari Meşhur saatçi de, bu maskaralık ya nşında, arkadaşlanndan geri kalmak istememiş, camına şatafatlı bir kâğıd as mış: Saatilar tamır olunor! Bakkalbaşı göz nuru, alın teri döke rek paskaîya çörekleri ve yemişlerle süslediği camekânını, sanki inadına, türkçenin boğazlanışını gösteren bir sahne haline getirmiş: Çorekeler Horma Badam Kaysi Eh, bundan sonra, hatır içh iki üç ismi de doğru yazmış... Pastacı, kunduracı, tuhafiyeci, şap kacı, ıtriyatçı camekânlannı, çeşid çeşid yanlış, kötü yazılarına sinirlene sinirlene geçiyoruz. Üç delikanlı başları havada, tepedeki levhayı heceleye heceleye okuyorlar. Dans salonu imiş.. Bir de biz okuyalım dedim: Hergun matine hususı dersler verir. Biraz aşağıda: Kisa bir zamanda butun yeni danslar öğretirir. Bilmem yeter mi? Yoksa, Beyoğlu caddesinde sağlı sollu, hatta yan sokaklarda, adım başında tesadüf ettiğimiz irili ufaklı hata dı yemem suikasdlerin tam bir listesinı isteseniz, size günlerle sütunlar dolusu yazılar ve resimler sunmakla da bu işin sonunu getiremeyiz. Beyoğlu caddesi bugünkü haliie, güzel türkçemizi, hakaret ede ede, yerdenyere vura vura boğazlamağa çabalıyanların pala salladıkları, mekik dokuduk ları bir sahadır. Türkiye topraklarında, türkçeye hakareti göze alanların, bu caddenin başına bir de: (Burada Türk diline haknret ve taarruz edilebilir) levhası asmad'.klarına şükredelim. On seneden fazla bir zamandır Av rupada ticaretle uğraşan ve Iitanbula yeni gelmiş bulunan bir dostum, şimdi, bu yazımı okudu, ve sinirli, çok sinirli bir halle: Yırt bu kâğıdlan, dedi. Neden? diye sordum. Ya yirmi, otuz sene sonra bu satırnediyorum, fakat, şu günlerimde beni sarsacak bir kadın meselesine mukave metim çok az. iyi ya işte... Bütün büyük kadm meseleleri, bizi içine almak içb, muka • vemetimizin en az olduğu günleri bek lerler. O anlarda ruhumuzun topuzlan gevşiyen kapıları en hafif rüzgârla açıiu ve içeriye, bir gün her şeyimiz olmıya namzed kadm giriverir. Orhan kaşlarını çattı ve kendisine doğru yaklaşan bazı ihtimallerin yüzüne en büyük ciddiyetile baktı Necatiye itiraz etmek cesaretinden mahrumdu. Hâdiseler bir kere daha ona kendi kendisini ne kadar az tanıdığını isbat edebilirdi. Söyleme böyle, dedi, aksini iddia edecek değilim ama bana tehlikeli bir telkin yapıyorsun. Artık eski Orhan değilim ben. Görünmez kuvvetlerden ürkmeğe başladım. Elini Necatiye doğru uzattı ve boşlukta tutarak dedi ki: Artık şu eli uzatanın bile ben olduğumdan şüphe ediyorum. Vücudümün her parçası benden ayn bir iradeye bağlı gibi; tanımadığım kuvvetlerin emri al tındayım; ben ki bütün ömriimü nefsime inanmakla ve güvenmekle geçirdim; bütün isyanlarım, kendimi kendime karşı ispat içindi. O eli uzatan sensin, fakat onu sa M^TURHAN TAN lar bir Türk gencinin gözüne ilişirse... lilişir de okursa, biz babalan hakkında vereceği hüküm ne olur? Meselâ ne olur? Başını eğdi, titriyen dudaklannı ku » laklarıma değdirdi ve fısıldadı. Ne mi dedi? ... Hayır, unutmadım, unutamam.. Asla, asla unutamam dediğini. Fakat onu şimdi, burada size de söyliyemem!. KANDEMİR na uzattıran sen değilsin. Kimdir o? Zaruretier. Bunu biliyorum. Fakat o zaruretlerin bana karşı, hususî bir şuuru ve gizli bir programı var mı? Tabiî... birbirine pek uygun bir münasebetler şebekesi, yani birbirlerine göre vuku bulmalan kat'iyyen zarurî bir hâdiseler manzumesinin değişmez kanunları senin ve benim şansımızı vücude getiriyor. Orhan Vedianm balkon kapısı ve rüzgâr vehmini anlattı; sonra kıza söylediği şeyleri Necatiye de teV.rarladı: Kendimizden pek uzak olduğunu sandığımız bu gibi tabıî hâdiseler de şansımızla alâkadar mıdır? diye sordu. Senin düşündüğün gibi, dedi Ne cati; her biri üstümüzdeki tesirlerile bizi değiştirirler. Hergün balkon kapısı açan değil, fakat açık denizlerin fırtması içinde büyümüş bir gemici ruhu yok mudur? Mürebbisi fırtma olan ruhlar... Evet. Yahud heyecanlarımn fırtması îçinde büyümüş ruhlar... Kendi içlerinde açık denizler taşıyan ruhlar... (Arftası var) Cumhuriyetin edebî tefrikası: 62 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa = = Ben Darülmualliminde okudum ve bitirmedim. Maksadım muallim olmak değildi. Maksadım, yalnız, babamm is tediği şey olmamaktı. Önüme Darülmuallimin çıktı, girdim. Bir de, bu mektebin müdürü açık fikirli bir adamdı. Talebenin sanklarını çıkarıyordu. Her mektebde öyle değildi. Ben okumak için, ne olursa olsun okumak için oraya girdim. Darülmuallimin bana insan ruhunun meselelerini öğretti. Mektebin kütübhanesi benim için sınıflarından daha faydalı oluyordu. Kütübhaneden dışarı çıkmazdım. Fransızcayı da kendim öğrendim. Müdür, Sâtı Bey, beni çok teşvik etmiştir. Asıl merakım bilmekten ziyade anlamaktı. Bir meslek sahibi olmayı düşünmedim. Muallimlikte hayatı şöyle böyle kazan mak mümkündü. Bu kadarı da bana yetişir, dedim. Ciddî söylüyorum. Erkek olsaydım ben de böyle düşünürdüm, böyle hareket ederdim. Birdenbire bana pek büyük bir kuvvet verdiniz . Çünkü bizim kadınlanmızın bunu iyice anlamamalarından kor kardım. Doğrusu ben sizin tipinizde bir kadını ilk defa görüyorum. Fakat muhitinizde de nadir olduğunuza eminim. Sizin gibi düşünen ka^ınlar herhalde pek azdır. Samiye Hanım içeri girmişti. Düşünceli bir gelişi vardı; fakat ikisini de bir konuşma harareti içinde görünce adımlarının vezni değişti ve yüzü canlandı: Sıkılmıyorsunuz ya, dedi, Vedia biraz piyano çalsın. Kız neşeyle: Konuşuyoruz yenge, dedi. Samiye Hanım sordu: Bravo! Neden bahsediyorsunuz? Cevabını almadan dedi ki: Eğer bu sözü yalnız beni teşvik için Yeni tanışanların konuşmaları zorsöylemedinizse, oldukça fena geçen haNeden bahsedecekler? Yalnız açık yatımın mükâfatlarmdan biri de bu ola dur. fikirli insanlar uzun uzun konuşabilirler cak. Ben Halimle evlendiğim zaman hep o nın bahçe kapısından sokağa kadar içinsöylerdi, ben susardım. Sonra sonra onun den çıkamadığı bir şaşkınlık içinde koş huyunu aldım. Fakat, tuhaftır, başkala turmuştu. rının yanında hep onun gibi konuşurmu • şum. Söylerlerdi. Onun yanında onu takYalıyı ziyaretinden bahsederken, Or lid etmezmişim. han Necatiye: Kocasma aid hatıralan anlatmıya baş Biliyorsun ki, diyordu, bu ev, içini ladı. Onu çok sevmiş olduğu belliydi. dolduran kalabalıklara rağmen çok yal Maziyi seyreden bakışlannda sıcak ve nız... O kadın, Samiye Hanım ve o kız. renkli köpüklere benzer pırıltılar görünüVedia dost bir zekâya çok muhtaç... yordu. Hatırlarken de mes'uddu. Sık sık: Onların ecnebilere düşkünîükleri her «Halimciğim...» diyordu. Bir iki tarata mevzuda rahat konuşmıya ihtiyacların onu arar gibi etrafına baktı ve gözleri ya dandır. Hem kadm çok değişmiş. Yap şardı. Kocası kimbilir bu salonda, bu koî tıklanndan çok pişman olmuşa benziyor. tukta, bu hava içinde kendisinden ne ilk defa göründüğü kadar da fena bir gölgeler bırakmıştı ve bunu ancak Sami kadm değil. Bahriye ne dersin? Vaziyeye Hanım görebilirdi. tıni sana anlattım. Kızı seviyor değil mi? Orhan saatine baktı ve müsaade iste Ve kız onu sevmiyor. di. Samiye Hanım onun cumartesi ak Benim de intıbaım böyle. şamı gelip kalmasını çok rica ediyordu: Çünkü kız «cerebral» anyor. Se Emin olunuz ki sizinle kıymetli nin Vedia karşısında bütün öteki erkekbir dost kazandık! dedi. lerden fazla şansm var. Emin ol. GöreVedia da, içinde yeni bir şeyler olan ceksin. gözlerle Orhana bakıyor, gülümsüyordu: Bana bu ümidi aşılama. Hayatıma Bekleriz! dedi. bir kadm girmesine en az lâyık olduğum İki kadm da onu bahçe kapısına kadar günlerdeyim. En az lâyık ve en az.. indirdiler. îclâl onu gene yerlere kadar talib. iğilerek etekledi ve Orhanı kulaklarına Öyle mi zannediyorsun? Hiç bilinkadar kızartan bir şey söyledi: mez. Ah, söylemeden duramıyacağım: Belki arzum var, onu bilmiyorum: Evimizin sizin gibi bir erkeği olsa... dedi fakat cesaretim yok. Bahri de beni korBu sözün verdiği utanc Orhanı yalı • kutuyor. Onun haline geleceğimi zan D