22 Nisan 1937 CUMHUKIYET Türkiye ile Yugoslavya arasındaki dostluk Başvekilimizin Valyevoda söylediği nutuk «Biz ve Yugoslavlar, mevrus mahmız olarak telâkkiye hakkımız olan Akdenizdeki alâkamızla da birbirimize merbutuz. Bu itibarlad ır ki, bizim gibi Akdeniz devlcti olan diğer devletlerle, ayni barış ülküsü için, yalnız kendimenfaatlerimizinvikayesi için değil, ayni zamanda herkesin nef'ine olarak, daima teşriki mesai edecegiz.» Belgrad 21 (A.A.) Valyevoda Beledıye reisi tarafından verilen ziyafette Türkiye Başvekili İsmet Inönü tara fmdan irat edilen nutkun metni aşağıdadır: «B. Reis, Güzel sözlerinizden dolayı size teşekkür eder ve güzel memleketinizde Yugoslav milletinin bize karşı gösterdıği hüsnü kabulden dolayı pek ziyade mütehassıs olduğumuzu bildirmeğe müsaraat ede rim. Memleketinize, Türk milletinin kardeşçe selâmını ve sadık dostluğunu Yu goslav milletine getirmek için geldim. Memleketlerimizin dostluk ve ittifak münasebetlerile ilk olarak alâkadar olmuş olan ve yani zamanda milletiıizin şecaatinin ve sağlam ve temiz seciyesinin hayranı bulunan çok muhterem Şefim Cumhurbaşkanı Atatürk, bu münasebetle, güzel memleketinizde yaptığımız seyahatin muhtelif safhalanna hususî bir alâka göstermektedirler. Milletle temasımıza fırsat veren Başvekil Stoyadinoviç'le Kraliyet hükumetine bilhassa minnettarım. Her tarafta milletle açık kalble ve Sırbca görüştüm ve Yugoslav milleti tarafından anlaşıldığıma inanacak vaziyette bulunmakla bahtiyanm. Karşı karşıya olan bu basit temas karşıhkh dostluğumuzun kuvvetini bir kere daha takdir etmekliğimize imkân verdi. Muharebe meydanmda cesur ve kahraman ve diğer milletlerle olan münase betlerinde centilmen olan Yugoslav milletini her zaman takdir ettik. Bu, filha kika, bu dostluğa verdiğimiz kıymetin en beliğ ifadesidir. Yugoslavya içerisinde yaptığımız bir seyahat esnasında, mem leketinizi bütün faaliyet sahalannda tanunak fırsatına nail oldum. Bütün gör düklerimden edindiğim çok vazıh ve sarih intıbaları bir kaç kelime ile size söyliyeceğim. Bu millette, millî kuvetlerini ve yüksek meziyetlerini müdrik büyük bir millet görmek fırsatmı buldum. Her ta rafta, memleketi terakkiye sevkeden millî hükumetin idaresinde bütün sahalarda şayani kayid bir faaliyetle çahşılıyor. Bu şerait dahilinde bu çalışkan milletin istikbalini tasavvur etmek kolaydır ve Kral İkinci Piyer'in zamanı idaresinin ne kadar parlak olacağmı keşfetmek mümkündür. Keza Yugoslav milletinin, milletimiz tarafından benimsenen kuvveti önünde hissettiğim takdir ve hayranlığı da söylemek isterim. Dostum M. Stoyadinoviç'in huzurile, size siyasetten bahsetmekliğime müsaa denizi rica ederim. Memleketlerimiz arasındaki münase bat, sadık bir surette bağlı bulunduğu muz Balkan ülküsüne dayanmaktadır ve bu samimî kanaatledir ki Balkan Antantı içinde teşriki mesaimize devam edece Keza biz ve Yugoslavlar, mevrus malunız olarak telâkkiye hakkımız olan Akdenizdeki alâkamızla da birbirimize merbutuz. Bu itibarladır ki, bizim gibi Akdeniz devleti olan diğer devletlerle, ayni barış ülküsü için, yalnız kendı menfaatlerimizin vikayesi için değil, ayni zamanda herkesin nef'ine olarak, daima teşriki mesai edeceğiz. Türkiyeyi ve Yugoslavyayı birleşti ren rabıta, onların müşterek banş ülkü südür. Akdettiğimiz ve sadık kaldığımız ve daima da kalacağımız taahhüdlerle muayyen vecibelerimiz mevcuddur. Itti fakımız, samimî olduğu ve hiçbir muz mer fikir olmadığı için bu kadar sağlamdır. Bu ayni zamanda, bu ittifakın de vam etmesi ve bizden sonra gelen nesillere hâdim olması için de sebebdir. Hemen şunu da ilâve etmeliyim ki, müşterek siyasetimizin kuvvotlerinden biri de, hiçbir inhisan tazammun etmeyişi dir. Her teşriki mesai teklifini memnu niyetle kabul ediyor ve etrafımızda ba rışı takviye için müşterek bir fayda olarak selâmlıyoruz. Bu asla ittifakımızı zayıflatamaz. Bu güzel memlekette bize ibzalle gösterilen büyük misafirperverlikten ve bütün dostluk nişanelerinden memleke time silinmez hatıralar götüreceğim. Keza Altes Roayal Naib Prens Pol'a olan derin takdir ve hayranlığımı ifade etmekle bahtiyarım ve dost ve müttefik memleket hükumetinin başında, şahsi bizim için de sizin için olduğu kadar kıymetli olan Dr. Stoyadınoviç gibi güzide bir adamı görmekle hissettiğim sevinci burada tebarüz ettirmek benim için büyük bir zevktir. Onun şahsında mükemmel bir dost, hayranlıkla takdire lâyık bir aelam, ayni zamanda büyük bir ku mandan bulmakla çok mesrur oldum. San'ata dair Hâmidin maskı Heykeltraşın feci tecellisi. Tenesirde upuzun yatan saydığı ve sevdiği ölülerin üstüne abanarak suratına kovalarla a'çı boşaltmak. Etrafı bir hava kabarcığının teneffüs edemiyeceği kadar gözkapakla rına, burun deliklerine, yüzünün en kü çük kırışıklıklanna kadar alçı tıkamak. Bir ölü yüzünün kalıbını almak. Tarihı hoşnud etmek için bu, san'atın san'atkâ rile istihzasıdır. Yoksa meşhur eserinin Mediçi'ye hiç benzemediğini söyledik'eri zaman Michel Ange'ın verdiği cevabın doğru olmaması lâzım gelirdi. «O .ve onu tanıyanlar ölecek amma bu heykel yaşıyacak. Aslı o değil budur.» demekte büyük dâhi haklı değil midir? Hakikaten fani Mediçi'den bize kalan yegâne hatıra lâyemut Mediçi'dir. Bununla beraber kalıblarını kaybeden ebedî ruhlar, bir gün bir alçı kalıbda dinlenmek için müstakbel bir dehanın doğumunu beklerler. Bunun için biz lâyemutlann fani çehresinin kalıbını alınz. Hâmidin de maskı alındı. Hangi dil ve kudretin haddine düşrrüş onun bir abide irtifaından bize öz Hâ midi veren eserleri kadar onu anlatabil sin? Hatta Musayı yaratanın çekici bıle yontmuş olsa. Hâmidin maskı, bu hiç şüphesiz Hâmid olmıyacaktır. Çünkü onun ilâhî bir nurla yıkanmış tertemiz yüzü, ne ölüm kadar çirkin, ne alçı veya bronz gibi serd ve soğuktu. Hâmidin maskı, hiç yeni ve güzel bir şey söylememekle beraber bu mask, hi lesiz ve tam bir mutabakat ölçülerile Hâmidin fani yüzünü bize hecelemeğe çalışacaktır. Hâmidin maskını tarih ve san'al koynunda titiz bir itina ile işte bunun için saklıyacak. Yarının nesli Hâmidin yüzünü zamanla iposülfitin kurbanı olmuş rötuşlu fotoğraf kâğıdlarınm bulanık sisi içinden seçmeğe çalışırken bu maskı arayacak. Başvekil dün Yedek Su bay Okulunu teftiş etti İsmet Inönü, Atatürk anıdını tetkik etti, ve teftislerde bulundu. Tarihî Harbiye binasının tamiri de kararlaştı Unutulmuş vecizeler izde vecize, dağılıp yere dökülmüş inci gerdanlık tanelerine benzer, onları toplamak, gene gerdanlık haline koymak kimsenin hatı rına gelmez. Çünkü zahmetli iştir. Ben, arasıra gözüme çarpan kıymetli taneleri, eskilerce dürri yetim diye anılan cevherpareler ayarındaki vecizeleri bu sütuna geçiriyorum. Aşağıdaki sözler işte o cümledendir: 1 Bilerek reddeden, bilmiyerek kabul edenden ziyade mazur tutulur. 2 Âkil, ilâcı var diye zehir içmez. 3 Fitne ateşini yakan içinde yanar. 4 İstediğin olmuyorsa olacağı iste. 5 Büyüğünü tanı ki küçüğün de seni tanısm. 6 Âkil, iki şerden hafifini ternyiz edebilendir. 7 Dostlarını bırakan sonunda dostsuz kalır. 8 Ikrar eden affolunur, ısrar eden affolunmaz. 9 Bir ağaç vardır ki kurumaz: Kalem! 10 încisi en bol deniz, fikirdir. 11 En acıklı şaşılık güzeli çirkin ve çirkini güzel görmektir. 12 Tuhaf birşey görüp te gülmemek, tuhaf birşey görmeksizin gülmek ten daha gülüncdür. 13 Haris mutlaka mahrumdur, hâsid mutlaka mağmumdur. 14 Zenginin ölümü mü, yoksulun yaşaması mı daha acıdır, bilinmez. 16 İki şey kâmil ve âkil bir insanda görülmez: Hasislik, arsızlık! 17 Düşüruneden konuşmayın, danışmadan işe bulaşmayın. 18 Malını iyi idare eden en aziz bir hazineyi elden çıkarmamış olur. Bu hazine, «haysiyet» tir. 19 Bilirken susmakta, bilmezken söylemek gibi hayır yoktur. 20 Her şeyi lâyık oldugu yere koyana âkil denir. Artık gafili tarife ne hacet? Başvekılimız mektebden ayruırken Hâmidin maskı nerede bulunacak? Ona en emin ve lâyık köşe hiç şüphesiz ki müzedir. Gerçi bizde bir mask müzesi yoksa da bu işe Hâmidin maskile başlıyarak herhalde bir «mask müzesi» kurma lıyız. Böyle bir müze için Hâmidin masMüşterek dava karşısında büyük bir kı, işte güzel, asil, kımt ve betonarme bir takdir gösteren ve burada hazır bulu temeldir. nan Bakan Behmen, Yankoviç ve SotoElif Naci viç'i candan selâmlarım. Keza bu masada bulunan meb'us, BeTeşekkür lediye reisi ve kıymetli mesai arkadaş Allahm gufran ve rahmetine terk ve larımız gazetecileri de ayni suretle se tevdi ettiğimiz eşim Mazlum Moranm lâmlarım.» gerek cenaze merasiminde bizzat hazır bulunmak ve gerek telgraf ve mektubla Akayın ilkbahar tarifesi Akay idaresinin ilkbahar tarifesi bu taziye eylemek suretile kederimize sagünden itibaren başlamaktadır. Yeni mimî iştirak gösteren ve sızhyan kal • tarifede Adalar ve Anadolu yakası hat bimize teselli vermek lutfunda bulunan larına yeni postalar konulmuştur. Ayrı bütün dostlarımıza ayrı ayrı teşekkürca Kadıköy ve Haydarpaşadan gece lerimizi takdıme teessürümüz dolayı kalkan son vapurun saati de değiştıril sile imkân bulamadık. Bu vazîfe borcumiştir. Saat 23,5 te kalkan bu vapur, muzu muhterem gazeteniz vasıtasile yeni tarife ile Kadıköyden 23,30 da, ifaya müsaraat ediyoruz. Aile namına Zehra Moran Haydarpaşadan 23,38 te kalkacak, Köprüye 23,55 te muvasalat edecektir. yemekhanesini de görmek istedi. Tam yemek vakti olduğundan sofralar hazırlanmış, yemekler getirilmişti. Yemekleri muayene etti ve talebeye verilen yemekler hakkında malumat alarak mutfağı da görmek arzusunu izhar etti. Öğle yemeği için etli nohud ve yoğurtlu ıspanak vardı. Başbakan nohuddan bir kaşık aldı, ve mutfakta da akşama etli fasulya ile bamya hazırlanmakta olduğunu gördü, ve mutfağı enine boyuna tetkik etti. Mutfaktan sonra Başbakan teneffüs mahallini ve oradaki kantini de görerek yatakhanelere çıktı ve hastaneyi gezdi. Bu suretle mektebin her tarafı gezilmiş, görülmüş ve her şeyi onun dikkatli gözünden geçmiş bulunuyordu. Başbakan mektebden ayrılmadan müdür Behzad Kökerin odasında bir müddet istirahat etti, ve orada gerek kendisinin gerek generallerin bu Harbiyede geçmiş eski mekteb hayatları hakkında hatıraları dmlenildi. Başbakan saat bire doğru mek tebden gene yedek subayların ihtiram selâmlan, mızıka nağmeleri ve orada bi Başbakanımız, beraberinde General riken halkın alkışlan arasında ayrıldı. Kâzım, Orgeneral Fahreddin, KorgeneHarbiye tamir olunacak ral Ali Fuad, Korgeneral Salih, Donanma Kumandanı Amiral Şükür Okan ve Başbakanın dün eski Harbiye mek diğer zatlar olduğu halde eski Harbiye tebini ziyaretinden gayet iyi bir netice mektehine gitmiştir. Mektebin nizamiye daha çıkmış oldu ki o da esasen çok güzel kapısı etrafmda talebeden müteşekkil bir bina olan tarihî Harbiyenin tamiri bir takım, selâm resmini ifa için mevki al lüzumu etrafmda hasıl olan ittifaktır. mıştı. Mekteb müdür ve erkânı tarafın Bizzat Başbakan bu lüzumu yerinde dan karşılanan Başbakan mektebin bü ve gayet iyi olarak takdir ve mektebin yük kapısı önünde dikilecek Atatürk a tamiri maksadile evvelemirde gayet iyi nıdı hakkında verilen izahatı aldıktan bir keşfinin yaptırılmasını Millî Müda sonra mektebe girmiş ve yarınki yedek faa Vekilinden rica etti. subayların sıra sıra mevki adıkları büyük avluya geçerek kendilerini teftiş etmiştir. Başbakanın: Merhaba arkadaşlar! Hitabı bir anda binbir ağızdan birden fışkıran çelik bir: Sağ ol! Avazesile karşılanıyordu. Başbakan teftişini büyük alâka ile ve uzun uzadıya yapmış, gördüğü fev kalâde intizamla beraber genclerin diri ve sıhhatli hallerinden bilhassa memnun olmuştur. Bundan sonra sıra mektebi gezmeğe gelmişti. Başta Başbakan olduğu halde misafirler ilkönce ve doğruca Gazi dershanesine gitmişlerdir. Atatürkün okuduğu sınıf tarihî bir müze gibi muhafaza olunuyor ve her giren üzerinde derin düşüncelerle yüksek tesirler bırakıyor. Bizim tarihî ve eski Harbiye mekte bimizin şimdi Yedek subay okulu (ihtiyat zabit mektebi) olduğu malumdur. Liseyi bitirmiş ve yüksek tahsil görmüş genclerimiz bu okulda tıpkı Harbiye tahsili görerek yarsübay çıkıyorlar ve altı aylık kıt'a hizmetinden sonra da yedek subay (ihtiyat zabit) oluyorlar. Bu yıl mektebden iki bine yakm genc şehadetname alarak çıkacaklardır ve kendilerine yannki 23 nisanda şehadelnameleri verilerek kıt'alara sevklerine başlanacaktır. Yugoslavya seyahatinden dönen Başbakan İsmet İnönü, Millî Müdafaa Vekili General Kâzımın ve ordu müfettişi Orgenral Fahreddinin verdikleri izahlar üzerine ve derhal Ankaraya gitmek mecburiyetinde olduklanndan dolayı genc yedek subaylarımızm şehadetname tev zii merasiminde hazır bulunamıyacak larını nazarı dikkate alarak, mektebi ziyaret etmeği ve oradan yetişen gencleri görmeği arzu etmiştir. M. TURHAN TAN H: 1 Cahid imzasUe Maraştan mektub yollıyan olruyucuya: Adresınizi bildirirseniz size uzun bir cevab sunarım. 2 Abdülhak Hâmidin ölumü münasebetile ve okuyamadığım bir imza ile Ankaradan mektub yollıyan okuyucuya: İltifatınıza teşekkür ederim. Hâmidin gurubunu seyrederken duyduğumuz elemi yüzlerce Hâmidin tulu edeceğinı düşünmekle gidermeğe çalışmalıyız. «Bir kaidedir bu cavidane elbette gider, gelen cıhane.» Merhum Sadeddin için bugün ihtifal yapılacak Geçen sene bugünlerde ölen gazeteci arkadaşlarımızdan Sadeddin içiri, bu gün mezarı başında bir ihtifal yapıla caktır. Sadeddmin gazetelerdeki ve İnhisarlar idaresindekı arkadaşları bugün öğleden sonra toplanarak merhumun Arnavudköydeki mezarlığmı ziyaret edecekler ve mezara bir çelenk koya caklardır. Sadeddinin İnhisarlar Memurin ka lemindeki arkadaşlannın teşebbüsile ve gazeteci meslektaşlarımn da iştirakile merhumun mezarı muntazam bir şe kilde yaptırılmıştır. Bir Yugoslav Prensi dün şehrimize geldi Yugoslav Naibi Prens Pol'un yakın akrabalarından Prens Domido dün sabah refıkasile beraber Yunanistandan İstanbula gelmiştir. Atinadaki Yugoslav sefaretinin fahrî askerî ataşesi bulunan Prens Domido îngilız elçisi Sir Percy Lorram'in misafiri olarak Ingiliz sefaretinde ikamet etmektedir. Tamamile hususî surette seyahat etmekte olan Yugoslav Prensi îstanbulda iki gün kalacak ve tekrar Atinaya dö necektir. ı Polislere elbise veriliyor Emniyet müdürlüğü tarafından dünden itibaren polislere miğfer dağıtılmağa başlanmıştır. Polisler ilk defa ola rak dün toplu bir halde yeni miğferlerile vazife görmüşlerdir. Haziranda polis ve üçüncü komiserlere yeni elbise verilecek, üçüncü ko miserden büyük olan memurlara elbise bedeli verilerek elbiseleri kendileri tarafından yaptırılacaktır. Teşekkür Sevgili babamız eski Fatih müderrislerinden Heybelıada imamı Muhiddin Arhonun 20 nisan 937 salı günkü tedfin merasiminde hazır bulunanlara ve bizi taziyet edenlere ayrı ayrı şükranları mızı bildirmeğe teessürümüz mâni ol duğu cihetle candan teşekkürlerimizin Arnavudluk Kralının ıblâğına muhterem gazetenizi tavsit hemşireleri Viyanada eyleriz. Eşi: Cemile, çocukları: Bürhaneddin, Viyana 21 (Hususî) Arnavudluk Vesamet, Medıha, Zühtü, Melâhat Diğer sınıflan da gören Başbakan fen Kralı Zogonun iki hemşiresi bugün Vi Torunları: Turhan, Cengiz, Hayri tatbikat mektebinden sonra mektebin yanaya muvasalat etmiştir. ver, onun bulunmadığı mecliste, birisi, «Ben Vediadan hiç incinmedim» dese, herkes: «Ben de, ben de...» diye bağırır. Hakikaten ondan incinen yoktur. Her münakaşadan kaçar. Dedikodu hiç yapmaz. Yalnız, hepimiz anlamışızdır ki önüne baktığı zaman fena düşünür. Söylenen şeye taraftar değildir. Sıkılır. Bazan bunu gizlemek için ya bahsi değiştirmeğe çalısır, ya bir şarkı mınldanır, yahud da yerinden kalkar. Zaten onun yanında birisini rahat çekiştirmek mümkün değildir. Çok doğru ve merhametli kızdır. Cemil meselesinde hasta oldu o. Münakaşalara hiç iştirak etmiyordu amma Mustafanın oğluna hak verdiği belliydı. Size yapılan muameleye de pek canı sıkılmış. Bana söyledi. Adeta bu yüzden bedbaht olur. Başka biçim bir kızdır o, beyefendi. Şimdi yolda birine rastgeldi de iki dakika konuştu, elini sıktı, ayrıldı, değil mi? Kim olursa olsun hemen Vediaya bir titreme gelir, birkaç dakika devam eder. Belki farkında olmamışsınızdır, yüzüne baktığınız zaman da biraz fazla bakarsanız titremeğe başlar. Farkettim, ben de. Iyice anlatılamaz bu kız. Yaratılış. Annesi de, babası da böyle değildi. Annesi çok hassas, melek gibi bir kadındı. Fakat böyle değildi. Babası Ramiz Bey rabutalı adamdı. Kardeşi Halim gibi havaımeşreb değildi. Vedia Hanım, Halim Beyin kardeşinin kızı mıdır? Evet: Ramiz Beyin kızı. Babasını dokuz yaşında, annesini on iki yaşında iken kaybetti. Talihsiz kızdır, şüphesiz. Çok bedbaht kızdır. Halasmın yanında oturuyordu. Onu da çok severdi. İki sene sonra halası da öldü. Amcasının yanına geldi, o da öldü. Şimdi Samiye gibi sinirli bir kadmın yanında yaşıyor. Vakıâ ab lam ona hakkmı söylemeli kız kardeşten daha yüksek muamele eder. Herkesle dalasan o kadın... Fakat Samiye ablam da bedbahttır, Orhan Bey; bir kere bu bahıs açıldı artık, affedersiniz, size pek hususî şeylerden bahsediyorum, hem tabiatim hilâfına... Ben bu kadar konuşmam... Nasıl oldu bugün... Orada bir sıkıntı geçirdim. Yakam dar, dedim amma sade o değil. buna. Çok pişmanım. Haksızlık bende. Ne de olsa meslek iktızası dik muameleye alışmışız. Birkaç kere şirazem bozuldu. Şimdi Vedianın yanında çok ihtiyatla konuşuyorum. Bakışlarımdan bile onu sakınırım. Fakat o beni affetmedi. Bahrinin sesinden bir ürperme gelip geçti. Onun Vedia mevzuunda bu ka dar ısran ve sessiz mizacına rağmen bu kadar konuşması Orhana bazı kuvvetli şüpheler vermişti. Zabit sustu. Elini gene yakasına götürerek boynunun derisini hafif çimdikliyordu. Orhan sordu: Kaç yaşında vardır, Vedia Hanım > Bahriyi ayni mevzuda konuşturmak için böyle bir sual kâfi geliyordu. Orhan bunu tahmin etmişti. Genç zabit elini boynundan çekerek: Yirmi üç, dedi, onun için en ha yırlısı evlenmektir, değil mi? Tabiî... Yengesinin yanında kalamaz, kalmamaIıdır. Hem de sevilmeğe çok muhtaç ve çok lâyık bir kızdır. Bilmezsiniz ne başka meziyetleri vardır. Fakat gelin de böyle bir kızı anlıyacak erkek bulun! Biz yakm akrabası iken muamelemizi şaşırı yoruz. Transatlantik hava seferleri Vaşington 21 (A.A.) Transatlantik hava servisi hakkında İngiltere, Ka nada, Irlanda (American Airvvays» şirketine memleketleri dahilinde uçuşlara başlamak ve nihayet vermek için lâzım gelen müsaadeyi verrniştir. dedildi. Şimdi de Rüştü onun etrafmda dolaşıyor. Ummam. Kibar çocuktur, b ce çocuktur, ve lâkin gene olmaz. Vedianm tipi değil. Rüştü kim? Orada bir uzun boylu genc vardı. İşte o. Soğuk durur amma iyi ailedendir, çok terbiyelidir. Fakat, Vedia biraz kafah adam ister. Parada gözü yoktur. Evvelâ akıllı adam olmah. Sonra kendisi gibi çok hassas olmalı. Ali Haydarm tercümelerle filân uğraşması hep Vedia içindir. Hâlâ ümidi var, emin olun. Biraz da seviyor galiba... Insamn kalbinin içi bilinmez ki... Bugün onun Rüştile başlıyan münakaşasını görmediniz mi? Haklıydı amma Besimeye ha karet etti. Çünkü Rüştü de onlara taraftar çıkmıştı. Bunlarm hepsi bir grup teşkil ederler: Besime, Rüştü, Sofi, Samiye... Ali Haydar, ben, Vedia... Kars,ı taraftamz. Vedia müstakildir daha doğrusu... Besime Vedianın Rüştile evlen mesini ister; Samiye ablam da, Sofi de öyle. Vedia ne düşünür, bilmem; fakat Rüştü nerede, Vedia nerede... Rüştüde kafadan eser yoktur. Varsa yoksa poker! Birde iyi giyinmek! Ailesi zengin; bunu Londrada tahsil ettirmiş; âlâ... Gel gelelim, orada giyinmekten ve» pokerden başka ne öğrendiği anlaşılmıyor. (Arkası var) Cumhuriyetin edebî tefrikası: 55 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Siz de dikkat etmişsinizdir: Ren gî sık sık değişir, elleri titrer, yüreği daima çarpar, sanki her anda bayılacakmış gibi filân bir hali vardır. Sinirli birşey zannedilir. Doktorlara kaç kere gösterildi. Hiçbir bastalığı yok. Sinirlerinde de birşey yok. Çok nadiren bayıldığı da oluyor. Doktorlar türlü türlü söylüyorlar. Umumiyetle natura filân diyip çıkıyor ]ar. Yalıdaki son halile Vedianm Orhan üstündeki intıbaı çok silikti. Kalabalık içindeki hüviyeti hiçbir hususî çizgi ifşa ermiyordu. Ben de onu biraz garib buluyo rum, dedi Orhan, çırpınışlan, sebebsiz heyecanları var. Gözleri her an ne tuhaf buyüyüp küçülüyor. Hakikaten... Her dakika bayılacakmış gibi... En uzak, en ufak şeyler onun üstünde gülle gibi tesir yapar. Orhan da Vedia ile köprüden geçtiği gün bir tek sözün bu kızı bir kurşun gibi öldürebileceğini düşünmüştü. Evet, dedi. Nekadar alıngandır, bilseniz... Ne kadar da çabuk anlar. Ona birşeyi his settirmek için bazan yüzüne bakmak biîe fazla gelir. Başkalarına haykırarak anlatacağmız şeyi ona bir bakışta sezdirebilirsiniz amma hemen yüzü solar. Halası bir gün ona, bilmem niçin, hafif bir sitem edecek olmuş: «Vedia, kızım...» demış. îşte o kadar. Başka hiç birşey söylememiş. Söylememiş değil, söyliyememış; çünkü Vedia hemen bayılmış. Hiç kimse ona kınayelı bir söz de söylıyemez. Samıye ablam, ki çok sinirlidir, sözünü sakmmaz, hep dobra dobra konuşur, Vediaya gelince susar ve önüne bakar. Vedia Hanımın annesi, babası yok mudur? Yoktur. Öksüz oldugu için içlenmiş, diyeceksiniz; onlar sağken de Vedia böyle imiş, doğduğundanberi. Üç dört yaşında iken tıpkı bir çiçek gibi imiş. Azıcık ihmal edilse hemen solmaya başlartnış. Küçüklüğündenberi onun bir kere huysuzluk ettiğini, birinin canını sıktığ'nı gören yoktur. Ailede herkes onu çok se Bahri durdu; içinden gelen samimiyet hamlelerine ellerile bir hudud çizmek ister gibi boynunu tuttu, biraz bekledi ve devam etti: Evet, herkesle dalaşan o kadın Vediayı hiç incitmemiştir. Ben ki ablam gibi sözünü sakınmıyanlardan değilim. Ten kid etmesini pek sevmem. Fakat bu kızın îçimizde en cesuru Ali Haydar çıktı, birkaç defa istemiyerek kalbini kırdım. Halim Bey sağken Vediayı istedi. KaOldu bir kere. Tamir edemiyorum, Or bil mi? Ali Haydar nerede, Vedia ne han Bey. Vedia unutmaz. Dikkat ediniz rede... Üç gün geçinemezler. Tabiî red