CUMHURİYET 19 Nisan 1937 BUGUNUN veYARİNIN KAHRAMANLARİ ARA5INDA Hatay yasası Heyetimiz dün Cenevreye gitti IBaştaraft 1 inct sahifedel Büyük askerî röportaj Maltepe çocukları Talebe «En büyük silâhım, damarlarımdaki kandır, diyordu. Atam ona güveniyor, ben de ona güveniyorum!)) .... ve devam etti, son nefese kadar döğüşürüm, düsman ancak döğüşülen şeydir! Yazan : Kandemir Numan Menemencioğlu, hareketinden evvel bir muharririmize Cenevrede yapılacak müzakereler hakkında şu beyanatta bulunmuştur: Bu seferki müzakerelerin pek uzun süreceğini zannetmiyorum. Ben Hatay Türklerinin, hakları olan müstakil mes'ud idareye pek yakmda kavuşacaklarına sarsılmaz bir imanla gidiyorum ve bütün kuvvetımle buna çalışacağım. Müzakere mevzuları Cemiyeti Akvam Konseyinin 27/1/937 tarihli kararına göre icab eden statü ve yasalan ihzara memur komitedeki Türk eksperi tarafından verilen proje ile bu projedeki bazı esas maddelere temas eden Fransız eksperinin mukabil projesidir. Esasen geçen içtimaın ilk celselerinden birinde Cemiyeti Akvam kararile birlikte Türk projesinin beraber müzakere edilmesi kabul edilmişti. Maamafih, bu karar umumî veya kısmî herhangi mukabil bir projenin müzakere edılmiyeceğini tazammün etmez. Ayın yirmi dördünde başlıyacak oIan bu içtimada mevcud projeleri yeni den ele alarak statü ve yasaya kat'î şeklini vereceğiz. Bu toplanh ile müzakereler bitecek midir? Cemiyeti Akvam Konseyinin komitemize verdiği vazife, statü ve yasa metinlerinin gelecek konsey içtimaından evvel hazırlanması ve konseye tevdiidir. Binaenaleyh, metinleri evvelâ konsey karanndan inhiraf etmemek şartile yapmağa ve saniyen gelecek konsey içtimaından evvel hazırlıyarak konseye arzetmeğe mecburuz. Konseyin gelecek içtimaı da 24 mayısta olacağına göre komitemiz vazifelerini bundan lâakal on gün evvel bitirmeğe mecburdur. Ve öyle tahmin ediyorum ki konsey içtima tarihile komite içtima tarihi arasmdaki müddet, mesaimizin itmamı için kâfi gelecektir. Suriye hükumetinin bu müzakereler ve Hatay yasası karşısmdaki rol ve vaziyeti nedir? 1921 de biz Hatay arazisini Suriyeye vermedik ve Suriyenin eczayi memahkinden addedılmesini hiçbir suretle kabul etmedık. Bu işin Suriye hükumetile hiçbir alâkası yoktur. Cemiyeti Ak vamın ekisperler komitası olan komitamız Suriye hükumetinin herhangi bir mütalebesine de muhatab olamaz. Verilen kararların tatbikatına gelin ce; Cemiyeti Akvam Konseyi önümüzdeki içtimada hazırlıyacağımız projelerle birlikte tatbik tarihini de tayin edecektir. Manda idaresi, Suriye ve Lübnanda bugün ne rol alıyorsa 2,5 3 sene devam edecek manda müddetince Hatayda da ayni rolü ifa edecektir. Eksperler komitesinde kimler var? Komitemizin reisi Belçikalı profesör Bourguin'dir. Fransız murahhası Caix, Ingiliz murahhası Janes Makdonald, Holanda murahhası da Kolvvin'dir. Cemiyeti Akvamda daimî murahhasımız Necmeddin Sadık bu komitede bana yardım etmektedir.» Murahhaslanmız dün akşam Sirkecide büyük bir kalabalık tarafmdan uğurlanmışlardır. Kemankeş Vakkas hatıralannı anlatıyor Eline yay alan her adam kemankeş payesi alamaz ^»Bunun için 900 geze ok atmak kâfi değildir, ayni zamanda temiz, dürüst bir insan olmak ta lâzımdır On beş sene etvel Davıtdpaşa kıslası önünde yapılan son ok atma merasimL (Onde yayını germiş bulunan zat meshıır ok atıcilardan Hafız Kemaldir) Maltepe Askerî Lisesi çocuklan yanna hazırlanıyorlar IBaştarafı 1 tnci sahifede] Fakat tarihe bile hükmeden ve insanın kendini tanıdığı gündenberi arttıkça artan mucizeler kaynağı Türk ordusu nun ruhuna, o ruhun sırrına kim erebilir? Böyle düşüne düşüne yola düşmüş tüm..« İçîmde sevinc, merak ve korku; yüriiyordum. Maltepe Askerî Lisesinin yeşillıkleı ardında yer yer beliren ak yüzünü far ketmiştik ki, durduk. Talebe arazide, talimde... dedi Ve bîzı, vatan topraklannı daha şimdiden kucaklamış Maltepe çocuklannm kaynaştıklan sırtlara götürdüler. Karşıda, ufka giden topraklarda kıvnlan yolların, yükselen tepelerin, vadilere akan bayırlann, inişlerin, çıkışlarm; önlerine serılmiş haritalarda hesabım yapan delikanlılar, yann bu ufuklann ar dında kendılerini bekliyen vazifeye ha zırlanıyorlar. Otede bir süngü ormanı var... Ve bir kumanda ile, bir lâhzada ye rinden oynıyan bu kütle parça parça olarak, ayn ayrı vazifelere koşuyor. lleride, siperdekilerin önünde duruyor ve çocuklardan rasgele birini çağınyo ruz. Yerinden ok gibi fırlıyan delikanlı, hâkî kasketinin altında kıpkırmızı yüzü ve keskin bakışlarile karşımızda dimdik duruyor. Bu duruştaki o Türke has vekann, o gururun, o sessiz azametin bile, büîün anlamak istediklerinizi bir bakışta anlatabilecek kudreti var. Fakat gene soruyorum: Bir çetin savaşta, bir dağ başında tek başına kalır da kalabalık bir düşmanla sarılırsan, ne yaparsın? Döğüşürüm... Dusman çok kalabalık olursa? Döğüşürüm efendim ... Cepanen tükenir, silâhm kırılırsa? Yumruklanmla, dişlerimle boğuşurum efendim. Açsan, yaralı isen, tâkatin kalmamışsa?..* Son nefese kadar... Bitinciye kadar döğüşürüm efendim..« Ve, başka bir şey sormağa meydan bırakmadan devam etti: Döjçüşürüm... Düşman ancak dö ğüşülen şeydir. Hesabı, sayısı yoktur. Kıt'amın, taburumun, alayımın, ordu mun başında nasıl döğüşürsem tek kalınca da bir orduya karşı da olsa, aç, cepanesız, sılâhsız kalmış ta olsam, vücudüm delikdeşik, yaralı da olsam, hiçbir imdad ümidim de kalmasa, gene yenesiye kadar, yahud ölesiye kadar döğüşürüm efen dim... Bu körpe ve temiz sesin ahenginde bir andın inandıncı kuvveti var. Sağda çalılıklar arasına gizlenmiş olanlardan, on beş yaşlarında birine yaklaşıyorum: Neden bu mesleği seçtin? Asker olmak için!... Başka bir meslek intihab etsey din, gene asker olmıyacak mıydın? Doya doya, ömrümim sonuna ka dar askerlik etmek istiyorum. Gayen ne? Mareşal olmak ..* Siperlerinden fırlıyarak, komutanla nnm işaret ettiği istikamete hücuıri edenler, bir anda gözden kayboluyorlar. Ağacların tepelerinde, dallar arasına saklanarak, etrafı tarassud edenlerden birine sesleniyorum: Şimdi orada mühim bir vazife görürken yaralansan ne yapardm? Vazifeme devam ederdim... Yaran ağır olsaydı?... Burada tutunabildikçe, gözlerim gördükçe bir tarafa kımıldamazdım. Avcı hattmdaki bir küçüğe soruyo rum: En büyük silâhm nedir? Göğsü ileride, bakışlan ileride, tok, sert, keskin bir ses duyuruyor: En büyük silâhım damarlarımdaki kandır! Neden > Kendinden geçmiş bir mümin gibi, Hafız Ali üzümü Sofya (Hususî) Bulgarlarm Avrupaya ihrac ettikleri üzümlerin en iyisi ve Avrupada çok iyi bir nam kazanmış olanı «Hafız Ali» ismindeki üzümdür. Bulgar hükumeti, bu üzümün adını bulgarca bir kelime ile değiştirmek için bir müsabaka açmış ve müsabakaya 4000 kişi iştirak etmişti. Bu iş için teşkil edilen komisyon «Hafız Ali» ismine karşılık olarak (Bolgar) ismini kabul etmiş ve bu ismi bulana da 2000 leva ikramiye ver miştir. (Hafız Ali) üzümü Bulgaristana vaktile Anadoludan Hafız Ali isminde bir Türk tarafmdan getirilmişti. vecd içinde söylüyor: Atam ona güveniyor! Ve bakışîarım gözlerime dikerek: Ben de ona güveniyorum, diyor. Güneş ufukta bir alev. Yavaş yavaş sönüyor. Ve Maltepe çocuklan, ölen günün son nefesine bir müjde gibi haykınyorlar: Biz Maltepe Lisesi ışiklı aylarıyız. Seller gibi taşam, kanlıdır savaşımız Çeîikten bir govdeyiz. Ataturktür basımız Demir kaleler yıkar, devirir, devrümeyiz! Maltepede tatbikattan iki sajha Bir gün, yolun düşer de Maltepe sırtlarından geçersen aziz okuyucum; orada kumanda seslerile kaynaşan, ve tepeler den bir bora gibi akanlann panldıyan süngülerile karşılaşır, çimenli topraklara sarılmış delikanlılan görür de durursan, ve kalbin duracakmış gibi atar da gözlerin bulutlanır, yaşarırsa... Yum o gözlerini, dal içinin derinliklerine ve dinle kendini! KANDEMİR Kemankeş Vakkas, gözlerimizin önünde oklannı atarak, bize eski Okmeydan! günlerini yaşattıktan, bu sütbesüt Türk sporunun eşsiz heyecanını verdikten sonra, ricamız üzerine, okçuluk merasimine aid hatıralannı anlatmağa başladı: « Benim zamanımda kemankeşl.k payesine ulaşmış yirmi beş kişi vardı. Bunların hepsi Türktü. Vakıâ ecnebiler de bu spora çok merak ederler, akın akın gelirler, bizi seyrederlerdi amma, aramıza katılamaz, yayın sımna eremezlerdi. Okçuluğun asıl mevsimi, yani Okmeydamnm faaliyeti resmen, her yıl hıdırellezin ilk haftasında başlar, kasımın ilk haftasında nihayet bulurdu. Açılış merasimi çok tantanalı olurdu. O gün binlerce insan Okmeydanına toplanırdı. Bir taraftan da tirendazân tekkesinin kurduğu elliden fazla sofrada beş altı yüz davetli yemek yerdi. Bu sofralarda âdet veçhile behemehal 12 türlü ye mek bulunurdu. Etler, mevsim sebzeleri, pilâv, sütlâc, keşkek, helva ve saire.. Yemekten sonra dualarla mevsim açıbr ve kemankeşler yerlerine geçerek okla nnı atmağa başlarlardı. Bu merasimde çalgı, mızıka fılân bulunur muydu? Hayır.. Açılırken dua, kasımda kapanırken de mevlid okunurdu. Ok atmak için mutlaka bir noktada durmak mı lâzımdır? Nisan alarak atarken öyledir. Yoksa yürürken, koşarken, hatta at koştururken de ok atılabilir. Okmeydanmda öl çülerek, hesabla yapılmış ayak taşlan vardır. Esen rüzgârın cinsine göre bu ayak taşlan seçilir. Mevsim açıldıktan sonra Okmey danında her gün toplanır mıydınız? Okçuların hemen hepsi iş güç sahibi insanlardır. Esasen hepimiz yaz kış, her gün evlerimizde, bahçelerimizde id man yaparız. Pazartesi ve perşembeleri de Okmeydanına gider, orada halkın ö nünde 12 şer ok atardık. Okçulann başka ne gibi merasim! vardı? Kemankeşlik... Ustasile çalışan okçu 900 (1) gezi bulunca merasimle kabza alır, kemankeş olurdu. Fakat unutmayınız ki her 900 geze ulaşanın kemankeş olması da icab etmez. Evvelce dediğlm gibi okçuluk kibar, asil, tertemiz, bir kelime ile halis muhlis Türk sporudur. Bu sebeble kemankeş olabilmek için iyi ok atabilmek kadar, iyi, dürüst, merd, temiz bir insan olmak ta lâzımdır. îşte böylece her halile mazbut olan sporcu 900 gezi atarak yayın a sahib olduğunu isbat edince kemankeş olurdu. Bunun için de her sene muayyen zaman[arda o mevsimde muvaffak olmuş ok çularm tekke şeyhi tarafmdan bir listesi yapılarak padişaha gönderilir ve iradesi alınırdı. Sözünüzü kesiyorum amma, §eyh kimdir? Şeyhe, bugünkü manasile bir kulüb reisi diyebilirsiniz. Onu, bütün keman keşler aralarında seçerler ve o makama oturturlardı. Evet. îrade alındıktan sonra? Tayin edilen günde gene Okmeydanındaki tekkede mahşer gibi bir kalabalık toplanırdı. Ortada şeyh ve kemankeşler otururlardı. Siz nasıl kabza aldınız, nasıl ke mankeş oldunuz, onu anlatsanız? Bütün dedelerim okla uğraştıkları için evimiz zaten bir okçular yurdu ha lindeydi. Ben ilk defa yedi yaşımda yaya el atmıştım. Beş sene fasılasız çalışarak ta 12 yaşımda 900 geze ulaşmıştım. Düşünün, on iki yaşmdaki bir çocuğun yüzlerce, hatta binlerce insandan mürek keb bir kalabalık huzuruna çıkışını. O gün çok heyecanlı idim. Adet veçhile ilerledim ve şeyhimin önünde durarak: Sahibi kabzayım! dedim. Şeyh sordu: Şahidlerin var mı? Oracıktaki vekilharc, biraz ötede bekliyen şahidlerimi çağırdı. Bunlar benim (900) e ulaştığımı görenlerdi. Kabza taleb eden Vakkas Efendinin ok attığmı ve muvaffak olduğunu gördünüz mü? Bunların şehadetinden sonra ayak şahidleri de çağırıldı. Onlar da ayni suretle şehadet ettiler: Evet.. Ok attı ve kondurdu. Şeyh te bana döndü: Ustana git, kabzanı versin! Gittım ustamın elini öptüm. O da al nımdan öptü ve: Kabzanı verdim, dedi. Işte merasim bundan ibarettir. Esasen şahidler fılân âdet ve an'ane icabı çağırılırdı. Çünkü meydanda ok atanlar zaten ustalarının nezaretinde ve herkesin gözü önünde çalıştıkları için her hareketleri herkesçe daima malumdu. Şunu da söyliyeyim ki, öyle her rasgelen Okmeydanına girip yayını kullanamazdı. Bunun için mutlaka tekkeye mensub olması, yahud şeyhten izin alması şarttı. Merasim böylece tamam olunca.. O gün kabza alanlar davetlılere ziyafet çekerlerdi. O kadar kalabalığı ağırlamak, hayli külfetli olsa gerek? Bizim ziyafet on beş altına mal oldu.. Fakat bu para sade benim kesemden çıkmadı. O gün kabza alanlar masrafı aramızda taksim ettik. Biricik kemankeşimize o zaman ok atanlar arasmda rekabet olup olmadığım sordum. Tabiî, dedi, rekabet olmasa heyecan olur mu? Rekabet o kadar çoktu ki, bazan iyi ok atan genclerin peşine güzel kadınları musallat ederler, onlan bu yosmaların ağuşunda spordan uzaklaştırmağa çalışırlardı. Son sualim şu oldu: İstanbuldan başka nerelerde okçular vardı? Benim zamanımda buradan başka bir yerde okçu teşekkülü yoktu. Hatta Bursa ve Edirnedeki tanınmış okçular da İstanbula gelmişler, Okmeydanmda toplanmışlardı.» Pek yakında dirilecek olan okçuluk, yüzlerle, hatta binlerle Türk gencini gene ayni yerde, Okmeydanmda toplıyacak değil mi? (1) Bir gez 66 santimdir. Hurmadan un istihsaline başlandı Bağdad (Hususî) Irakın cenub sahalarında mebzul hurmalıklar bulun duğu malumdur. Hükumet, bu hurmalardan un istıhsali suretile istifadeyi düşündüğünden vâsi mikyasta kimyevî müesseseler inşasma karar vermiştir. Hurmalann una tahvüi için yapılan tecrübeler muvaffakiyetli neticeler vermiştir. Bu suretle çıkarılan unların çörek ve gato imaline ve buğday unlarmdan daha elverişli olduğu anlaşılmıştır. Irak iktısadiyatçılan, hurmadan un istihsali suretile istifade edilmesinin memlekette iktısadî bir inkılâba imkân vereceğini kat'î bir şekilde söylüyor • lar.