6 Nisan 1937 CUMHURİYET Türklerde madencilik Düir sanayiini dünyaya tanıtan bir millet Osmanlılar devrinde Avrupa demir sanayiine el açmağa mecbur edilmişti 2 Yazan : M. Turhan Tan Türk mitolojisin • de ve eski Türk dininde demirin ve alelitlak madenciliğin kısa bir tahlilini dün yaptık. Bugün garb alimleri tarafından Türklerin madenci liği hakkında veri len hükümlerden bir kremını kaydetmek ve yakın tarihteki madencilığimize de bir nebze temas etmek istiyoruz: Cıvılısatıon des Hittıtes adlı eserin sahibi Dr. G. Con " tenau şu satırlan yaEti'lerin demir zıyor: «Küçük Asyanm büyük serveti madencilıkti. Eti hükümdarlarının daimî surette Fir'avunlardan altın istemeleri nin sebebi onları mamul eşya haline koymaktı. Bu altınlar Mısırdan geldiği miktarda Mısıra iade edilmezdi. Etiler, altına verdikleri şekil dolayısile el emeği olarak bir kısmını kendı ambarlarında alıkorlardı. Fakat altının büyük bir kısmı mücevherat ve zıynet eşyası halınde Mısıra gönderilirdi.» Ayni eserde bu satırlar da var: «Etiler harb ganimetlerile yaşıyan bir millet değildi. Anadoludaki madenler sayesinde ve geniş mikyasta maden ve bilhassa demir istihsal ediyorlardı. At yetiştırirler, ihtiyaclannı temin etmek için para kullanırlardı.» «Büyük Eti împaratorluğunun boyuna artan bir gelir mambaı da demir sanayiidir. Küçük Asya demir hususunda çok zengın olup pek eski zamanlarda bunu kıymetli bir madde gibi piyasalara çıkarıyorlardı, Boğazköy kitabelerinden bir Eti kralının kendisinden demir istıyen ve ismi bilinmiyen dığer bir krala: «Yakmda iyı demir yollıyacağım. Şımdılik gönderdiğim demir hançeri kullan, sabırsızhğını gıder» diye mektub yazdığı anlaşılıyor.» Bunlar, bu kayıdlar, Avrupanın bakırı henüz tanımağa başladığı devirlerde Türklerin demiri ve altmı san'atta kul landıklarmı göstermektedir. Demirle tunc arasındaki bakır devrinde de Türkler san'atkârdılar ve bu kabiliyetle tunc devrını açmışlardı. O devirden kalma tunc dan bir yüzüğü tahlil eden Amerikalı Pumelly, bu sekiz on bin yıllık Türk eserinde «~c 70,42 bakır, 21,69 kurşun, 0,46 demir, 0,41 antimon, 0,49 arsenik, 5,57 kalay bulmuştur. Demek ki Avru? pa Taş devrinin sonunu yasarken Türkler altı madeni birleştirerek yepyeni bir madde icad edecek kadar ileri gitmiş bulunuyorlardı. Hommel, Eti Kralının şark karakolu vazifesini gören Komukların bakır ocaklarında Asurlar hesabına çalıştıklarını ve Asur kralına vergi yerine bakır verdikleTİni yazıyor. Bu hükümlere, şarktan ce nuba ve garba doğru asırlarca yayılan Türklerin her adım attıklan yerdeki madenleri, inek sağar gibi bir sühuletle, işlettiklerini ilâve e dersek Türk ma denciliğinin fasıla sız olarak yakın tarihe kadar yaşadığı neticesine varmış oluruz. Yakın tarih, Osmanlı Türklerinin yaşadıkları devir dir. Bu devirde madencilik, bizzat Osmasnuatından ;y m a n l , tar;hi g ^ esash manzara arzeder: Terakki, inhitat. Birinci devirde madencilik hem san'at, hem millî müdafaa bakımından büyük bir ehemmiyet taşıyor, himaye ve rağbet görüyordu. Sultanların ahlâk ve zekâ bakımından alçaldıklan, memleketi de alçalttıklan güne kadar madencilik bu mümtaz mevkiini muhafaza etti, Anadoluda ve Rumelide birçok madenler muvaffakiyetle işletildi. Demir, bakır, kurşun, gümüş, kükürt madenleri bunlann en ileri tutulanlanndan olup barut ihtiyacını temin ettiği için güherçile madenleri hepsinden üstün bir kıymetteydi. Divanı Hümayun vesikalarının tetki kinden anlaşıldığma göre Osmanlı Türklerince işletilen madenler bilhassa Gümüşane, Keban, Ergani, Kigı, Malatya, Maraş, Kayseri, Bilecik, Samakov, Karatuva, Usküb, Manastır taraflarında idi. Osmanlı Türkleri madenciliği Küre cilık diye anarlardı ve Küreciler menzil ımdadiyesi, hazariyye, seferiyye, nal ve kaftanpaha, öşürdem gibi birçok vergilerden ıstısna edılırlerdı. Hatta Kanun namei Süleymaninin madenciliğe taalluk eden faslında şöyle bir madde vardır: «Ve demir kürelerini de Karadeniz kenarından kum cem edip yüyüp emekleri geçip demir hasıl edeler. Bir büyük demirden altı akçe alına amma maden mesalıhı için gelen demirden nesne alınmaz.» Osmanlılar devrindeki madencilik hakkında bir fikir edinilmek için Evliya Çelebi Seyahatnamesinden de bir fıkra ahyoruz. Kıymetli seyyah, Samakovdaki demir izabehanesini anlatıyor: «Ateşi nemrud yakan körüğünü on adam çekemez. Su değirmeni körüğü çekerek ateşi yakar. Fıl gövdesi kadar demir örsler üzere akiki yemanî gibi kırmızı demirleri sendan üzre koyup camus kellesi kadar çekiçlerle ve gene san'atlı su dolabları vasıtasile kırmızı demire urduklarında zemini, âsümanı titretirler. Seri kârda ancak iki üstad örs üzre dolabla birer ikişer kantar demirleri çekiç altına koyup çekip urmaktadır. Her urdukça demir uzayıp çubuk oldukça gene bir san'atla çark dolabın suyunu keserek gece gündüz kân rüzgâr ederler. Nice seyyahlar "Ereğli bez fabrikası bir millet fabrikasıdır „ Inhisarlar idaresinin tedBu sene tütün satışı çok iyi gidiyor birleri çok fayda verdi Müstahsil mıntakalarda tütün satış ları umumiyetle tütüncülüğümüzün yü zünü güldürecek bir inkişaf manzaras: arzetmektedir. Marmara ve Karadeniz mıntakalarında fıatlar sağlam vaziyetini muhafaza etmektedir. Bursada bir arahk klering müşkülâtından dolayı düşme istidadı gösteren fiatlar, Inhisarlar İdaresinin vaktinde aldığı tedbirlerle piyasaya yeni alıcılar girmesi üzerine yükselmeğe başlamıştır. Bursa mıntakasmm bu seneki tütün lerinde görmez mahsulü fazla olduğundan ucuz satılan görmezlerin fiatı Bursa tütünlerinin kaimesini düşük gibi göstermektedir. Hakikati halde ise burada iyi evsafta tütünler her senekinden daha iyi fitalarla satılmaktadır. Bursa tütünlerinin vasatî fiatı 40 kuruştan aşağı düşme miştir. Kocaeli ile Samsun Bafra ve Taşova mıntakalarında da tütün satışlan iyi bir haldedir. Samsunda demet satışları bit mek üzeredir. Vasatî fiat 85 90 ku ruştur. Trakyaya gelince bu sene bilhassa bu mıntaka hararetli alış verişlere sahne olmaktadır. Burada bilhassa Inhisarlar İdaresinin faaliyeti göze çarpmaktadır. Mısır piyasaları için tütün alan firmalar da bu sene iyi yetişen Trakya,tütünlerine karşı rağbet göstermektedirler. İsmet İnönü, tarihî seyahatinden sonra Ankaraya avdet etti Yüz elli yıl evvel Londraya giden elçi ngiliz Elçisi ekselâns Sir Persy Lorraine'in Karabükte irad ettiği zarif nutuk bana Londraya giden ilk Türk elçilerini hatırlattı. Malumdur ki İngılizler Onaltıncı asrın ikinci yarısmda İstanbula ilk elçilerini yolladıkları halde buradan Londraya ancak Ondokuzuncu asır başlarında sefir gönderilmeğe başlanmıştı. D n Daimî olarak değil, üç yıl kalmak üzere İngiltere payitahtına giden Agâh Efendinin, Babıaliye verdiği takrir, bir buçuk asır evvelki Londrada cereyan eden teşrifat inceliklerini tebellür ettirmek bakımından dıkkate değer bir vesikadır. Aşağıdaki satırlan bugünün diline uydurarak o takrirden alıyorum: Vekillerle İngilız sejirı Başvekihmizi dinliyorlar [Baştaraft l inci sahitese] dokuyacaktır. Tezgâhlarda bulunan ince bezler ve patiskalar seyircilerin takdirini celbetti. Fabrikanın boyahaneleri, lâboratuar ları ve diğer kısımları vardır ve ileride büyütülmesi imkânı gözönüne alınmıştır. Bu kıymetli eser için üç buçuk milyon lira sarfedilmiştir. Ereğli bez fabrikası nm az zamanda her aileye kendıni sevdirecek çok önemli bir millet fabrikası olduğunu emniyetle söyliyebilirim.» «Taymıs donduğu için nehir yolile saraya vanlmak mümkün değildi, karadan gidilmek icab etti, alay da ona göre düzüldü. Kral Sen Ceymis (!) sarayında oturuyordu, Londradan oraya bir saatte gidılebilirdi. Kararlaştınlan günde bizim için altı beygırli bir araba geldi, ikişer atlı iki araba da yedek olarak getirildi. Prens dö Gal'le iki kardeşi namına gelen memurların, alaya iştirak eden yirmi seçme lordun bindikleri arabalann sayısı da yirmiyi buluyordu. Mihmandarımız Prens dö Gal'in baş şambrlanı Milord Çersi idi. Bu alayla Çelsi sarayma varıldıkta ilkin kavalyer tabir olunan atlı asker ve mızıka dedikleri Mehterhane takımı tarafından, saray içinde de bir piyade ortası tarafından karşılandık, bir feld mareşal merdiven başmda bizi istikballe salona götürdü, şekerleme ve kahve verildi, bir saat sonra saraydan çıkılıp Kralm bulunduğu Sen Ceymis sarayına teveccüh olundu, Hayd Parktan geçildi, Bikadil yolile oraya ulaşıldı. Kral, al kadifeden bir sandalye üzerinde oturuyordu. Yanına gırdığımizde «defaten» başından şapkasını çıkardı, ayağa kalktı ve bız odanın ortasma varınca üç adım ileri yürüdü. Biz, bu iki devlet arasında ötedenberi devam eden dostluğun kuvvetlenmesini istediğimizi, karşılıklı ticaretin çoğalmasına taraftar olduğumuzu, alışveriş yapmak veya gezmek ıçın bu ülkeden o ülkeye ve oradan buraya geleceklerin rahat ve emniyetlerini temin edecek muahedeler imza etmek azmmde bulunduğumuzu söyledık. Kral da ayni arzuda bulunduğunu ifade etti. Sıra yanımızdaki adamları ve lisan tahsili için Londrada bulunan kişizadeleri tarife geldi, bu vazife de yapılıp huzurdan çıkıldı. Arkamızdan sır kâtibi Miord yetişti, götürdüğümüz hediyelerden Kralm pek memnun olduğunu söyledi, daha sonra ikinci mabeynci gelip Kraliçenin bizi kabul edeceğini haber verdi. ittık. Kraliçe, daha önce saraya yolladığımız mücevher sorgucu «mahalli kalbi» olan sol böğrüne, kızı da kendi payına düşen sorgucu başına sokmuştu. Bizi bu suretle karşıladılar, bir kâğıd üzerine yazılı olan nutku Kraliçe okudular ve izimle konuşmağa koyuldular. «Şevkli ve muhabbeth» bir güzel meclisti, Kraiçe ve kızı sürur içinde bulunuyorlardı, takındıkları sorgucları düşeslere ve lord karılarına gösterip tefahur ediyorlardı. Yeni «Inönü» ler [Baştaraft 1 Incı sahifedel karşılandığını görmek gibi çifte bir zevk saadetine, iki katlı bir mükâfata mazhar olur. İşte İsmet İnönü böyle bahtlı bir devlet adamıdır. Bir taraftan, Başbakanlığı zamanındaki büyük eserlerini kendi gözlerile görürken diğer taraftan, Büyük Şef Atatürke candan bağlı olan halkın, onun yüksek düşüncelerini, demiryolu ve fabrika halinde tahakkuk ettiren kendi yüksek şahsiyetine karşı da beslediği canlı sevgi ve minnet hislerini de gördü. Onun içindir ki eserleri üstünde ve eserleri arasında iki günlük dolaşmadan Ankaraya vicdanı müsterih, gönlü sevincli, muvaffakiyetinden mes'ud ve müftehir, bilhassa yann için, daha büyük eserler yaratmak ümıd ve azmile döndü. Atatürk tevekkeli, daha on alü yıl evvel, ona: «Sen, milletin makus talihini de yendin» dememişti. Büyük Başın başarıcı kolu olmakla talihin en parlak lutfuna naıl olan İsmet Inönü, milletin yalnız muharebe meydanlarmda değil, «yeni İnönü» leri yaratarak makus talihini her sahada tamamile yenen bu devlet adamı olmuştur. Karabük fabrikalarım finanse eden grupun telgrafı Ankara 5 (A.A.) Karabük demir ve çelık fabrikalarının temel atma merasimi vesilesile bu fabrikalar inşaatını finanse eden Cıty bankalar grupu tarafından gönderilen bir telgrafta bu mes'ud hâdise kutlulanmakta ve bunun birbirini takib edecek diğer büyük Türk işleri serisinin muvaffakiyetli bir başlangıcı ol ması temenni edilerek temeltaşını koymuş olan Başbakan ismet İnönü saygı ve takdırle selâmlanmaktadır. M. Brasser nutkunu söylerken lunduktan sonra Kayseri kombinasım zi yaret eden ve Ereğli mensucat fabrikasını açan Başvekil İsmet İnönü refakatinde bulunan Vekiller ve diğer zevatla beraber bugün öğleye doğru şehrimize avdet etmıştır. Başvekilin seyahatlerine iştirak etmiş olan diğer zevat ve gazetecileri hâmil olan tren de sabah saat 10 da şehrimize dönmüştür. Her iki hususî tren de Konya Ereğlisinden Ulukışla Kayseri yolile avdet etmiştir. Başvekilimiz dönüş esnasmda da her durakta halkın büyük sevgi tezahüratile karşılanmış ve uğurlan mıştır. Başvekil Ankarada Ankara 5 (Telefonla) Karabük fabrikasının temelatma merasiminde bu Dost îngiliz sefiri seyahatinden memnun döndü IBaştarafı 1 inci sahtfese'] yahati sırasında hemen her vesile ile büyüklerimize, memleketimize ve halkımıza sevgilerini izhar eden hareketlerde bu lunmuştur. Büyük Elçinin Başbakanı mızın misafıri olarak refakatinde bulunması esasen bu seyahatin mühim bir hu susiyetini teşkil etmekte idi. Büyük Elçi Karabükteki açılma töreninden sonra Kayseri ve Ereğli ziyaretlerinde de bizzat tetkiklerde bulunmuş ve bazı mevzuar üzerinde malumat almıştır. İngiliz Sefiri Ereğli kombinasında müdür Celâe bu arada kendi gömleğini göstererek: « Fabrikanız bunu da yapabilecek midir?» Sualini sormuş bir ay sonra ayni ku maştan takdim edileceği cevabını almış:ır. Dost elçi bu seyahatte Türkiyemizin abiî güzelliklerile de alâkadar olmuş ve ıususî hasbihalleri sırasında bu bahse de lilhassa temasla memleketimizin turizm lakımmdan parlak bir saha olduğunu tebarüz ettirmiş, bu vesile ile İzmir mıntakasına yaptığı seyahatlerden bahsederek oradaki tarihî eserlerin kıymetlerini ve Sanayileşen Türkiyenin bu sahadaki mühim eserlerini de görmüş olan dost devlet elçısi Türk işçısının çalışma tarzını bizzat müşahededen hususî bir memnuniyet duymuştur. Bu seyahatin kendisini çok enterese ettiğini beyan eden Büyük Elçi Türk işçisi hakkındaki müşahedesini de gazetemize şu cümle ile hulâsa et ti: « Türk işçisinin mesai esnasında gösterdiği yüksek liyakat, ciddiyet ve kabiliyeti de memnuniyetle gördüm ve takdir ettim.» ABtDlN DAVER bu kân görüp parmak ısırmışlardır.» Osmanlı devleti madenlerin bir kanuna bağlanmasını inhitat devrinin sonlanna doğru düşündü, 1861 tarihli bir nizamname ile o mühim işe çekidüzen vermek istedı. Fakat maslahat, bütün dığer işler gibi çığırmdan çıkmıştı. Dünyaya madeni tanıtan ve madencilıkte gene dünyaya üstadlık eden Türklerden bir zümre, yani Osmanlı Türkleri artık Avrupa madenciliğine el açmış bulunuyordu. Kudreth Cumhuriyet, Osmanlı devletinin madencilik cephesinde bıraktığı gaflet ve atalet izlerint de işte ortadan kaldırıyor, Türk madenciliğini yeniden kuruyor. Sevine sevine tekrar kutlu olsun mutlaka görülmeğe dıyelim. şaret etmiştir. M. TURHAN TAN Süleyman onunla tekrar Valide kıraathanesinde buluşmak üzere sözleştikten sonra cüzdanını aldı, ev\relâ onun elini sıktı, kendisini aşağı kapıya kadar indiren Necatiye: Benim senden zaten ümidim yoktu, dedi. Fakat korkarım ki bu Orhanı da tariki haktan ayıracaksm. Yüzünde gülmeğe pek az benziyen kırışıklarla: Seni küçük burjuva seni! dedi ve ayrıldı. Necati yukanya çıktığı zaman Orhan odada ağır ağır geziniyordu. Arkadaşının önünde durdu: Çok yorgunum, dedi, fakat hiç uykum yok. Yatarsam saatlerce uyanık duracağım. Bu Süleymanın benim üstümde garib bir tesiri oldu. Bütün hayatımı, bütün mazimi, ve mukadderatımı şimdiye kadar idare eden bütün fikirlerimi, bü tün istikbalimi yeniden düşünmek istiyoBir koltuğa uzandı ve bir sigara yak tı. Necati, Orhanm karşısında, ayakta durarak, yorgunluktan onun yüzünde peyda olan şişliklere ve çukurlara bakı yordu: Süleymanın bu tarafını ben de yeni tanıdım. Hoş, on sene var ki ben o nun ne iş yaptığını bilmiyorum. Şurada burada birbirimize rasladıkça konuşuyorum. Mareşal Graziani'ye yapılan suikasd Cumhuriyetin edebî tefrikası: 39 BiZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Evet, dedi, çok açık yazılmıştır. Süleyman, arkasmda duran Nefcatiyi bir gözile işaret ederek gülümsedi ve Orhana baktı: Bu arkadaşla anlaşamıyacağız, fakat ümid ederim ki seninle anlaşırız. Necati de gülerek elini Süleymanın omzuna koydu: H a h ! Onu kandırmağa çahş ba kalım, dedi, materyalizm istorik nedir, anlasın! Sonra geri çekilerek daha kuvvetli güldü: Materyalizm istorik değil, mater yelizm isterik! dedi. Necati bu son sözünün Süleyman üs tünde yapacağı tesiri tadil etmek için bahsi hemen çevirdi, bir mekteb hatırası an lattı. Orhan kitabı karıştırıyor ve bir yastı ğm cazibesine doğru gider gibi sahifelerin üstüne sarkan yorgun başı, arada bir gözüne ilişen satırlardan gelen tesirlerle canlanarak yukan kalkıyor, sonra tekrar gevşiyerek öne düşüyordu. Benim sizden ricam şu: Davanızın esasını teşkil eden eserleri bana veriniz. İsterseniz size tercüme de ederim ve karşıhğında hiç birşey beklemem. Süleyman ona doğru yürüdü ve bir elini uzattı: Hay hay, arkadaş;! dedi, şimdi sana Buharin'in bir kitabını vereyim. Cüzdanımda var. Oku ve bana iade et. Tercüme istemez. Ben sana başka tercüme işleri vereceğim ve karşılığı da azbuçuk olacak. Merak etme, demin okuduğum yazı gibi politika değil. İlmî tercüjneler vereceğim. Açık konuştuğuna da ınemnun oldum. Hakikaten sende fikir adamı namusu var. Yoksa, bilmeden de, mantığına sarılarak ukalâlık edebilirdin. Süleyman geriye döndü, acele bir haTeketle cüzdanını açtı ve fransızca bir kitab çıkararak Orhana götürüp verdi: Aşağı yukan bütün teori burada halkın istifade edeceği tarzda hulâsa edilmiştir, dedi. Necati de yaklaşarak Süleymanın Orhana verdiği kitaba bakmıştı: Londra 5 (A.A.) Habeşistan sefa reti Azione Coloniale gazetesmin isna datına karşı bir protestoname neşret miştir. Bu gazetenin yazdığına göre Mareşal Graziani'ye karşı yapılan sui kasd, şubatın sonunda Londradan ha reket eden iki yüksek Habeş memuru tarafından tertib edilmiştir. Sefaret, Haile Selâsie'nin etrafındaki Ertesi günü Prens dö Gal'e kendi terkimselerden hiçbirinin geçen ilkteşrintib ettiğimiz hediyelerle tercümanımızı değer olduklarını den sonra Londrayı terketmemiş oldu yolladık. Dük dö Yorka bir at ve bir ğunu kat'iyetle temin etmektedir. tirü keman, karısma bir bohça kumaş ve gülyağı, Kralla Kraliçeye ve altı kızma Çocuğu on beş gün evvel bir ke ruz. ne bohça bohça kumaşlar ve gülyağlan Fena münakaşa etti, fakat beni çok re görmüştüm, sana da söyledim. Salı gönderip hatırlarını sorduk. Londralılar düşündürdü. Siz konuşurken benim ak günü görmedim. Fakat mektebden çıka bizim için düzülen alayın o güne kadar lıma hep Tahsin misali geliyordu. Kayık rılmadığına eminim. Senden sonra meseeşi görülmediğini söyliyerek öğünüyorlarçı Mustafanın Halim Beyin karısına is le kapandı, biliyorsun. dl.» yanı ve Tahsinin Cemile taş atması hâdi Cemil mektebe geliyor mu acaba? Tatlı tatlı okunacak bir vesika, değil seleri nedir? İktısaden ezilmiş bir sınıfın Zannetmiyorum. M. TURHAN TAN m i?.. öfkesile mi, yoksa milliyet duygusile mi Her nefesini bırakışta Orhanm göz izah edılmeli? İkisi de mümkün: Kayıkçı kapakları düşüyor ve zahmetle açılıyordu. Mustafanın annesi yalıda hizmetçi imiş. Necati dedi ki: Kumbara talihlileri Verem olmuş. Kovmuşlar. Ölmüş. Son[Baştaralı l inci sahıtese] Sen yatmalısın. Uyumasan bile ra Mustafa oraya kayıkçı olarak girmiş. dinlenirsin. Hem uyursun da. Şimdi sa miye olan 250 lirayı da Odemişte TürTabiî anasının felâketinden kalma bir na öyle gelir. Haydi bir yatağa gir, ev kân kazanmış; Konyada Kâzım, İstanhıncı vardı. Arayıp tararsan bu kinin aslı ulda M. Fethi, İzmirde Hasan Rıza, velâ. tamamile ıktısadî değil midir? Beyazıdda Ziya, Ankarada Gahb, SıAyni katta küçük bir odaya gittiler. Olabilir; fakat Mustafa o kine vavasta Naci Gök, Ankarada Himayet, Burada bir demir karyola ve bir küçük ris olmasaydı, hatta zengin bir adam olDiyarbekirde Nâzan Yeğiner, İstanbulsaydı gene milliyet duygusile o kadma dolab vardı. Orhan yatağm üstünde iki da Mustafa Ali, Beyoğlunda Kemal hakaret edebilirdi. Meseleyi bu tarzda battaniye görünce, Necatinin ona dair yüzer lira çıkmıştı. Resmimiz 1000 lira muhakeme etmek doğru değildir. Her bıldıklerinin hepsini annesine anlatmış o kazanan küçük Erdoğanı kumbarasile hâdisenin içinde iktısadî sebebler bulu lacağını düşündü. Herhalde bu ev, soğu beraber göstermektedir. Dığer talihlilenabilir, fakat aranınca başka sebebler de ğun pençesinden kurtulmuş bir adama rin listesi 7 nci sahifemizdedir. bulunur. Asıl mesele ilk sebebi tayin et oda hazırladığını biliyordu. mek veya «ilk» sebeb aramakta haklı Necati çekilirken dedi ki: olup olmadığımızı bilmektir. Bir taraf Kusura bakma. Burası senin odan. Tarihî ve edebî roman. Bu esertan determinizmin tenkidine de girmek de Türk gücü, Türk zekâsı, Türk Senelerce burada kalabilirsin; ve kaldıklâzım geliyor. inceliği bütün parlakhğile görü Sen son defa o mektebe ne gün ça beni daha çok memnun edeceğini biînür. Eser bastan basa siirdir, tamelisin. rihtir. felsefedir. san'attır. M. Turgittin? han Tanın kaleminden cıkmıştır. Sah. Arkadaşınm cevabını beklemeden odaFiatı bir lira. Tahsine dair bir malumatın var dan çıkü. mı? {Arkast var) Akmdan Akma