9 Ocak 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

9 Ocak 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 9 tkincikânun 1937 Muallim Mektebi teşkilâtı büyüyor HALKA SORUYORUZ Gene atletizm antrenörü Bugün yapılacak maç Amerikalı M. Lewise dair Galatasaray Beşiktaş Antrenörün mukavelesinin feshi çok yerindedir; muhteliti Rumenleri mağlub edebilecek mi? çünkü kendisinden istifade edilmiyordu Meğer bizim sabık Amerikan marka antrenörün hayranlan (bir) değilmiş. Daha birkaç tane vannış. Haber aldığıma göre, faaliyetinin yüzde doksan dokuzunu bir düzüye çay, balo ve dans müsabakalan tertib etmek gibi şeyler teşkil eden bir spor kulübü de delikanhyı müdafaa etmek için faaliyete girişmek niyetindeymiş. Bu kulüb, bu delikanhyı müdafaa için isterse broşürler, kitablar neşretsin. îsterse «yaşasm Levvis» gibi üç renkli yaftalar, duvar ilânlan bastırsın. Bunlann hiçbiri Amerikah gencin liyakatini isbat etmez. Bundan başka diğer bir genc de Levvis'in meziyetlerini sayarken kendisi için «öğreteceği san'at hakkında derin bilgi sahibi» dir diyor. Garib şey, antrenör ne biliyordu ki bir şey öğretebilsin ? Ve ne öğretebilirdi ki derin bilgi sahibi olsun ? Bir insanın iktidannı isbat etmek için sadece «derin bilgi sahibidir» demek hiçbir mâna ifade etmez. Şimdi meselâ biz: Bay filân nasır tedavisi etrafında derin bilgi sahibidir desek. Bu zat doktorluk yapabilir mi? Hayır.. Bu vaziyet karşısırfda Bay filân nasıl doktorluk yapamazsa, Levvis de aynen o şekilde antrenörlük yapamaz vesselâm. Bir de, antrenörün «iyi bir psikoloğ» olduğu ortaya atıldı. Atletlerle iyi anlaşmışmış, çok sevişmişlermiş! Bu iddiayı sadece bir tek «eski atleb> ortaya attığı için kabul etmiyorum. O atlet ki hem «öğreteceği san'at hakkında derin bilgi sahibi olan» hem de «iyi bir psikoloğ olan» antrenörden hiçbir şey öğrenmemiş ve hiçbir muvaffakiyet gösterememiştir. Ben, îstanbulda yapılan atletizm müsabaka ve antrenmanlannın, en az, yansında hazır bulundum. Ve bu zatın atletlerimizi ne şekilde yetiştirmeğe çabaladığını gözlerimle gördüm. Bu müddet zarfında Levvis'i bir defa bile soyunmuş bir halde görmedim. Tanıdığım bir kaç atlete sordum. Onlar da kendisini hiç bir vakit atletlerimizle bilfiil koşar bir vaziyette görmediklerini söylediler. kaç teknik hatayı misal olarak gösteriyorum: 1 Şehrimizde yapılan Balkan oyunlanna iştirak etmek için İzmirden Hüseyin Şükrü isminde bir genc geldi ve gelir gelmez bu antrenörün sayesinde (!) 6,87 metro uzun atlıyarak bir Türkiye rekoru kırdı. Levvis bu fevkalâde müstaid genc üzerinde çahşmağa başladı. Neticede müsabaka günü kendisini atlatmadı ve altı metroyu güçhalle aşan iki atleti müsab,akaya sokarak bu müsabakada bütün şanslanmızm kaybolmasma sebeb oldu. 2 Son Balkan oyunlarma hazırlık müsabakalarında soğuk bir havada en iyi sürat koşucularımızdan olan Raifi eşofman yapmadan koşturdu ve ayağına kramp girmesine sebeb oldu. Ayağına kramp giren bir atletin iyileşebilmesi için en az iki ay istirahat etmesi ve hiçbir müsabaka yapmaması lâzımdır. Levvis buna rağmen bu muazzam teknik hatayı işliyerek Raifi Atinaya götürdü. 3 Gene Balkan oyunlarma hazırlık müsabakalannda en iyi sürat koşucularımızdan Hilmiyi bırakarak her zaman kendisinden geride kalan iki tecrübesiz genci Atinaya götürdü. Neticede Semih gitmediğinden, Raifi de sakatladığından sürat ve bayrak yanşlannda tam bir hezimete uğramamıza sebeb oldu. Bu üç hata da bir antrenörün tam manasile bilgisizliğini ve bu işten anlamadığını en açık şekilde isbat etmektedir. Sırf Türk gencliğinin kendi kabiliyetini isbat eden bazı mevziî muvaffakiyetleri bu Amerikahya mal etmek doğru değildir. Ellıâsıl fikrimizi Jhtisar edersek diyebiliriz ki: Gerek bu antrenör, gerekse gene eski atletizm idarecilerinin getirtmiş olduklan antrenör Abrahams, eski idarecilerle birlikte, Türk gencliğine hiçbir jey öğretmiş değillerdir. Bilâkis on sene evvel mevcud olan atletizm hevesini elbirliğile öldürmek için ellerinden geleni yfpnftşlardır. Bazı kimselerin bu mes'uliyetlerini örtbas etmek için susmaları lâzım geldiği halde ortaya atılarak müdafaaya girişmelerinin hikmetini anlıyamıyo rum. Bir atletin «beni Atinaya götürdü» diye bir antrenörü müdafaa etmeğe kalkışması ne kadar yanlış bir hareketse, Türk gencliğini seven ve ona hakikaten faydalı olmak istiyenlerin de şahsî kinleri yüzünden bu çürük davaya saplanmalan o kadar yanlıştır. Romanyanın C. F. R. takımı bugün ilk maçını Galatasaray Beşiktaş muhtelitile Taksim stadında yapacaktır. Çok heyecnlı ve merakh olacağı tahmin edilen bu maçta Rumenlere karşı oynıyacak olan Galatasaray Beşiktaş muhteliti şu şekilde tesbit edilmiştir: Kaleci: Avni. Müdafiler: Lutfi, Reşad. Muavinler: Birinci devrede Faruk, Hakkı ve Feyziden mürekkeb Beşiktaş muavin hattı, ikinci devrede ise Eşfak, Salım ve Süaviden mürekkeb Galatasaray haf hattı. Hücum hattı: Necdet, Rıdvan, Gündüz, Şeref, Danyal. Birinci haftaymda merkez muavin oynıyacak olan Hakkı, ikinci devrede Rıdvanm yerini işgal edecektir. Muhtelit takımın kaptanı da Hakkı olacaktır. Böyle bir takımm Rumenlerin karşısında birbirlerile ne dereceye kadar anlaşa bileceği bugün belli olacaktır. Romanya takımının kafile reisi bir a r kadaşımıza takımının kuvveti hakkında şu malumatı vermiştir: « Takımımız çok kuvvetlidir. Daha evvel yaptığımız uzun seyahatte çok gü zel neticeler aldık. Berutta gayet bozuk bir sahada Makabi ile yaptığımız maçı şiddetli bir yağmur yüzünden 50 inci dakikada yarım bırakmağa mecbur olduk. Bu esnada oyun 1 0 lehimizde idi. Ayni takımla yaptığımız revanşı 5 3 kazandık. Hapoeli (evvelce îstanbula gelmişti) 5 2 , Berut muhteli tini de 5 1 mağlub ettik. Mektebe bu sene fazla olarak 200 talebe daha alınacak Maarif Vekâleti, lise ve ortamekteb lerin ihtiyacına tekabül etmek üzere kâfi miktarda, tedris usullerine vâkıf muallim yetiştirmek için gerek İstan buldaki Yüksek Muallim mektebinin, gerekse Ankaradaki Gazi Enstitüsünün, teşkilât ve kadrosunu genişletmeğe karar vermiştir. Şimdiye kadar İstanbuldaki Yüksek Muallim mektebine, yal nız edebiyat, tarih, coğrafya, riyaziye, fen ve biyoloji muallimlikleri için ta lebe kabul edilmekte idi. Bu branşlara kabul edilen talebe mıktarınm senelik yekunu da 50 kişiyi geçmiyordu. Bu suretle bu mektebden çıkan gencler mem leketin muallim ihtiyacına tekabül et mediği için her sene iki defa ortamek teb muallim muavinliği imtihanı açılı yor ve bu imtihanlarda muvaffak olanlara, bir senelik stajdan sonra muallimlik hakkı veriliyordu. Halbuki bu su retle yetiştirilen muallimlerin, peda goji usullerine vâkıf olmamalarmdan dolayı tedrisattaki muvaffakiyetlerinin ümid edildiği dereceye varmadığı, ya pılan teftişlerden anlaşılmıştır. Vekâ let bu mahzuru ortadan kaldırmak için badema pedagojiye vâkıf muallim ye tiştirmeğe karar vermiş bulunuyor. Bu karara binaendir ki gerek Yüksek Muallim mektebinin, gerekse Ankara Gazi Terbiye Enstitüsünün teşkilâtmm ge nişletilmesine îüzum hâsıl olmuştur. Bu karara göre, bu her iki mektebe de bu sene, eski miktardan fazla olarak 200 er talebe daha ahnması derpiş edilmektedir. Hem bu mesele, hem de, gene ayni gayeye vâsıl olmak için tesis edilmiş bulunan pedagoji enstitüsü teşkilâtını tetkik etmek üzere şehrimize gelmiş bulunan Vekâlet Teftiş heyeti reisi Cevad, dün Yüksek Muallim mektebine giderek akşama kadar meşgul olmuştur. Radyomuzda neler dinlemek îstiyorsunuz? Sıhhî konferanslar Moda ve kadmlara mahsus neşriyat Spikerin ayak sesi duyulmamalı.. 1 Radyo, muhakkak ki bugün ihmal edilemez medenî ihtiyaclar sırasına girmiş bulunmaktadır. Hemen bütün Avrupa hükumetleri bunu hem bir pro paganda vasıtası, hem de en popüler bir eğlence ve bir tedris vasıtası yapmak tadır. İstanbul Radyo idaresi hükumete geç meden evvel birçok hücumlara ve ta rizlere hedef oluyordu. Şimdi faaliye tini bir hayli tanzim etmiş ve halkın istediğine daha uygun bir şekilde faaliyete girmiş bulunmaktadır. Biz halkın Radyo idaresinden daha ne gibi şeyler beklediğini öğrenmek için bir anket yaptık. Aldığımız cevabları bildiriyoruz: Dr. operatör Kâzım tsmail Gürkar 1 Radyoda dünya havadislerinin daha saati saatine verilmesi şayani te mennidir; öyle ki sabah ve akşam birer gazete okuyan insan, gece radyo sunu açınca gazetelere geçmemiş. taze havadisler dın liyebilmelidir. Radyo, dünya Dr. Kâzım İsmail hareketlerini, konGürkan feransları, içtimaları mümkün olduğu kadar verse ne iyi olur. Hulâsa radyoyu lokal bir neşriyat merkezi olmaktan çıkarıp dünyaya şamil yapmalı. Radyoda konferanslar evvelâ intizama konmalı, gelişigüzellikten çıkarılıp muntazam bir programla haftanm muayyen günlerini muayyen mevzulara tahsis etmelidir. Radyo programı on beş günlük programlar halinde abonelere göınderilmelidir. Bu programda sıhhî mevzular, çocuk hikâyeleri, ka » dın, moda, spor mevzuları yer almalı dır. Fakat asıl mühim bir noktaya işaret etmek istiyorum ki o da millî kültür meselesidir. Tarihî günlerde millî mefahir, menkıbeler, askerî harekât, zaferler mütehassısları ağzından lez zetle dinlenmelidir. Radyo, halka bazı hastalıklardan korunma usullerini öğretmek gibi içtimaî faydalar da temin etmelidir. 2 İnsan dinlenirken, sükun ve rahatını temin ederken de bir şey öğre nir, yükselir. Müzik bu telâkkinin en parlak misalidir. Bir musiki parçasmı dinlerken eğlenir, ruhî istirahat temin ederiz, fakat ayni zamanda o, ruhumuza bir yükselme, bir kültür ilâve eder, kafamızda bir iz bırakır. Meselâ klâsik alafranga parçalar çalınırken parçanın mevzuu, lejand hakkında birkaç söz söylenebilir ve bu genclerimizi yavaş yavaş beynelmilel müziğe ısındırabileceği gibi kolayca malumat sahibi de eder. Keza alaturka parçaların da lejandlı olanları vardır. Ve bunlardan çok kışi bihaberdir. Amma bununla radyoyu konservatuar haline getirelim, demek istemiyorum; fakat kısaca işe bir renk, hususiyet verilebilir. Alaturkanın tamamen aleyhindeyim. Şarkı ve Anadolu havaları lezzetle dinlenir; bir de solo eksiktir. Tek sazla alaturka kısa bazı parçalar çalmak, bü tün dünyayı dinletebilir. Geçen sene Bükreşte bir dostum bana bu noksanımızdan bahsetmişti. Birkaç kişile söylenen şarkılar artık mülga olmalıdır; mademki ayni ses ten söyleniyor, buna radyoda hiç lü zum yoktur. Hafif sazla ve tek okuyu cular arasında (Münir) ve (Safiye) yi çok ararım. Hangi musikiden olursa olsun plâk çalmak sinirlendirici bir şey oluyor; radyo gramofon değildir ki... Artistlerin de amatörlerini değil, üstadlannı seçmeli... tatanbul Kız Lisesi müzik muallimi Lerzan Bengisu 1 Musiki kül r f1i!~ ı . , türümüzün mühim bir nisbette inkişaf edebilmesi için mü zik terbiyesine hizmet edecek şekiller aramak lâzımdır. Meselâ; sahne musikisi, toplu taganni, senfonik orkes tralar, oda musikisi teşekkülleri, bun ları dinletmek ve Lerzan Bengisu bunlar hakkında izahat vermek faydalı olabilir. Bilhassa talebe seansları yaparak mekteblerde binlerce çocuğun toplu olarak bulunduğu bir buçuk saatlik istirahat zamanlarında garb musikisinden yüksek parçalar dinletmek, musiki terbiyesi vasıtalarının en kudretli lerinden olacağına hiç şüphe yoktur. 2 Alafranga ve alaturka musikiye gelince; şark ve garb musikisi meselesi ötedenberi birçok münakaşaları mucib olmuştur. Zannediyorum ki, eski neslin neş'e ve elemini ifade etmeğe çalışmış olan memleket musikisine, garb tekni ğile yeni bir millî musiki doğurtcıya kadar ufak bir yer vermek icab eder. Bununla beraber, yüksek san'atı, bütün dünyaca tanınmış olan garb musikLsine, neslin rrrusiki terbiyesi ve zevk5 için, mühim bir yer ayırmak ta şarttır. 3 Memleket musikisinde halk melodilerinin safiyetini bozmamak şartile ıslah edilmiş parçalarını garb metodu dahilinde çalışmış kimselerden dinle meği tercih ederim. 4 Memlekette Konservatuar kon serleri yüksek bir san'at seviyesine çıkmıştır. Bunlardan her şekilde istifade etmeliyiz; eserlere gelince, (Beetho ven) in bütün senfonilerini, Wagner'in Chopin, Mosart, Chubert, List gibi daha pek çok dâhilerin sayamıyacağım kadar şaheserlerini iyi duymuş olan san'atkârlar tarafından dinlemek is teriz. 5 Radyonun kültür bakımından neşriyatı bilhassa inkılâb terbiyesi noktai nazarından da mühim bir yer işgal eder. Bunun için halkın inkılâb akidelerini kuvvetlendirecek konferansları ön safa almak şartile, içtimaî konfe ranslar, sağlık öğüdleri, çocuk terbiyesi, çocuk bakımı gibi mevzuları salâ hiyettar konferansçılarımızdan dinle mek çok faydalı olacaktır. dini!.. Çünkü ihbarat son derece şayanı hayrettir. Senin Murad Ferdi hiç yabana atılacak bir memur değilmiş meğerse... Biliyorum, peki amma söyle bakayım. Ne oldu? Evvelâ, kat'iyyetle malum ola ki Samoilof ve Prens Rızkullah ayni adamdır. Ne? Ne dedin? Ne dedin?.., Evet, ikisi ayni adam... Ne diyorsun yahu?... Şu topal, kambur, bitkin ihtiyarla şu kuvvetli ve zarif adam... Evet, evet... Alay etme Allah aşkma!.. Hayır alay değil, hakikat... Ben bir şey hakkında kat'î hüküm vermeden ona istinad ederek hareket etmem. Doktor Samoilof denilen şu iblis ihtiyar, yüzleri değiştirme ilmi ve san'atile evvelâ kendisini iki ayrı adam gibi göstermek yolunu bulmuş... İki şahsiyet... İki ayn hayat sahibi adam.. Bunlardan birisi ihtiyar pinpon karılan genc kadm yapan bir bediî cerrahhk kabinesine sahib, öteki genc kansile salonlarda, barlarda, büyük lokantalarda dolaşarak dans eden, eğlenen, içen bir zevk adamı... {Arkait var) Yalnız bu seyahatten ve maçlardan taAtina 8 (Hususî) îngiltere ile Italkımımız oldukça yorgun düştü. Bunu da hesaba katarak Bükreşten iki oyuncu ça ya hükumetleri arasında Akdenize aid oğırdık. Bunlar da bugün îstanbula gelmiş arak ımza edilen son itılâfnamenın metni olacaklardır.» Yunan hükumetine tebliğ edilmiştir. Rumen takımının hakikî kuvvetini an cak bugünkü maçta göreceğiz. Biz her iki maç neticesinin lehimize olacağını tahmin ediyoruz. Fakat iki muhte1 litten hangisinin diğerine nisbetle daha çok muvaffak olacağını kestiremiyoruz. Bu hususta mutlaka birşey söylemek lâzım gelirse bu çamurlu sahada teknik oyundan ziyade bedenî mukavemetin ve bazu kuvvetinin ehemmiyet kesbettiğini gözönünde bulundurarak, Galatasaray Beşiktaş muhtelitinin diğer muhtelite nis betle, bilhassa hücum hattı oyuncuların da, ağır basacağını zannediyoruz. Güneş takımını Bükreşte küçük bir sahada oynatmak istiyen C. F. R. liler bu arzularında muvaffak olamamışlar, Gü neşliler de maçı yapmadan geri dönmüş ler'di. Bugünkü ve yarınki iki maç bu cihetten alâka verici mahiyettedir. C. F. R. nin Filistinden dönerken îstanbulda tevakkufla iki maç yapmağı kabul etmesi, «biz istediğiniz sahada da maç yapabiliriz» cevabmı hâmil bulunmaktadır. Ingiliz ltalyan anlaşması Yunanistana bildirildi ttalyan Yunan konuşmaları başladı Atina 8 (Hususî) Buradaki ltalyan elçisi Boskarelli dün Hariciye daimî müsteşan Mavrudisi ziyaret ederek iki devleti alâkadar eden meselelere dair uzun süren bir mülâkatta bulunmuştur. îtalya elçisi müsteşarın yanından ayrıldıktan sonra Başvekil ile müsteşar arasında diğer bir müzakere başlamış ve îtalya elçisile ko nuşulan meseleler tetkik edilmiştir. Hayret ediyorum, bu adam türkçe bilmiyor ve memleketimizde bulunduğu müddet zarfında türkçe öğrenmeğe gayret etmediğini bir yana bırakın, türkçe yerine, son zamanlarda, vaktile hiç bilmediği fransızcayı öğrenmiştir. Kendisi de sadece bilfiil koşup atlamadığı, yahud koşabilip atlıyamadığı için, ingilizce ve Levvis'in memleketimizi terketmesin fransızca bilmiyen bir atlete ne öğrete den müteessir olanlar varsa ceblerinden bilirdi? parasını vererek kendisini alıkoyabilirler. Atletizm denilen nesne ne pişirilip yu Fakat, bu zevata tavsiyem, herhalde uhtulacak bir hab, ne de içilerek öğrenilebi desine atletizm antrenörlüğü gibi bir iş lecek bir şurubdur. Levvis velev tam mâ vermesinler. nasile bir atletizm alimi olsa bile bunu Şimdilik bu kadar! atletlere doğrudan doğruya dilile ifade MURAD SERTOĞLU ederoedlği gibi bilfiil gösteremediği için Üçüncü kır koşusu de tabiî iyi hocalık edemezdi. Şimdi böyle bir adamın nazarî malumatmın da sıİstanbul atletizm ajanlığı tarafından fır olduğunu gözönüne alacak olursanız tertib edilen üçüncü kır koşusu 1 7 kânuhakikî kıymetinin ne olduğunu daha iyi nusani pazar günü sabahı Veliefendide anhyabilirsiniz. yapılacaktır. 3000 ve 5000 metrodan ibaret iki Bu adamdan zerrece istifade edilememesafe üzerinde yapılacak olan bu kır diği ve edilemiyeceği o kadar bariz bir hakikattir ki bu bahis üzerinde en ufak bir koşusunda, ayni zamanda çalı ve hendek münakaşa bile abestir. Amerikalı antre atlama gibi mânialar da bulunacaktır. Müsabakalara pazar sabahı saat onda nörde hâlâ yüksek bilgi bulunduğunu tevehhüm edenlere bu adamm yaptığı bir başlanacaktır. Maltepe kanalizasyonları için Maltepe Belediyesi İstanbul Vilâye tine müracaatle Maltepenin imar plâ mnın tanzim ve kanalizasyonunun inşası için Belediyeler Bankasından beş bin lira istikraz akdine Vilâyetin tavassu tunu istemiştir. iştirak etmedikleri, atletizm yapabilmek için neler istedikleri, cumartesi ve salı Atletizm ajanlığının bir akşamlan saat beşte Galatasaray kulübü salonunda umuma açık olan kış idmantamimi lanna ne için atlet göndermedikleri sorulistanbul bölgesinde kayidli birçok kumaktadır. lüblerin atletizm hareketlerine uzak kalKulüblerden gelecek cevablara göre dığını nazan dikkate alan İstanbul Atletizm ajanlığı, bölgeye dahil bütün kulüb imkân dahilinde olan ihtiyaclar karşıla lere açık bir tamim göndermiştir. nacak, daha büyük müşküllerin halli için Bu tamimde kulüblerin ne için atletizm de Atletizm Federasyonundan yardım isyapmadıklan, bu hareketlere ne sebeble tenecektir. zaruriydi. Mehmed Fikret Tarabyadaki mülâ katta ona: Bir hafta sonra gene burada buluşuruz. Bu müddet zarfında son derece zeki ve mahirane hareket edersen muvaffakiyete erebilirsin. Demişti. Bu yedi gün içinde Azmi hakikaten zeki ve mahirane hareket ederek borsada mark ve dolar üzerinde oynıyarak birkaç bin lira daha toplamıştı. Her akşam saydığı ve mühim bir miktara baliğ olunca bankaya götürdüğü paralannın artık her şeyi yapmağa cesaretbahş olacak bir raddeye geldiğine emniyet getirmişti. Ondan sonra her gece sevgili Nigâr Semahatile başbaşa yatmağa muvaffak oluyor ve tek yastık üstündeki bu iki baş birbirine en gizli sırlannı tevdi etmekten büyük bir zevk duyuyordu. Bu suretle İstanbul millî tütün şirketi müdürü Hasan Azmi, sevimli metresi hakkında uyanan bütün şüphelerinin zail olduğunu görmekle de mes'uddu. Artık düşman tarafından da emindi. Prens Rızkullahla konuştuğu gece aklından geçen bütün tehlikeler, otomobil kazası, gece bir hücuma maruz kalmak, bir sokaktan geçerken başına bir taş düşmesi, hulâsa herhangi bir suikasde uğramak artık mevzuubahs değildi. Artık vaziyetinden emindi. Hem de parasile, şanile, şöhretile, aldığı bütün tedbirlerle bu emniyet son dereceye varmıştı. Eğer son günlerde hazırlanan plân muvaffak olursa tamamile müstakil olacak, doktor Samoilofun eli altındaki gizli teşkilâttan korkmıyacak, kendi başına çalışabilecek ve bu suretle kaçmağa bile lüzum görmiyecekti. Herşey yoluna girecek gibi görünü yordu. Tarabyada yedi gün evvel buluştuk ları küçük lokantada gene buluştular. Hasan Azminin ilk suali: Ne haber, ne var, ne yok? oldu. Fikret şu cevabı verdi: Işler yolunda... Sen bugün tayyare ile gidiyorsun, hazırlık tamam... Kaçıyor muyum? Hayır canım... Kaçmağa lüzum yok. Senin kaçman senin hesabına artık bir züldür. Muvaffak olacağımıza şüphe yok. Muhakkak muvaffak olacağız ve hilekârlan yakalıyacağız... Anlat Allah aşkma... Peki anlatayım, amma sıkı tut ken İstanbul Universitesî Kâtibi Umumisi Ferid Zühtü örticii [ Köşe minderinin esrarı Zabıta romanı : 21 Bu adamm Şişli yolunda işi ne idi? Hem de tam Azminin kimseye görün mek istemediği bir günde ve mahza kimseye belli etmemek üzere Tarabyada randevu verdiği için o tarafa gideceği sırada?... Acaba ona birisi haber mi vermişti? Hemen bu kadar çabuk, hem kim?... Hayır!.. Bu adamm geçen yaz îstinyede bir yalı tuttuğunu biliyordu. Mu hakkak bu yaz için de ayni yalıyı gör mek istemişti. Fakat fena bir tesadüf onlan karşılaştırmış olacaktı. Yalnız Hasan Azmi uğursuzluğa inanırdı. Bu inanış onda o kadar derin bir yeis husule getirdi ki bu fena tesir Bo ğazın küçük lokantasmda Fikretle baş başa yemek yedikleri sırada bile kendini gösterdi. veya nazan dikkati calib hiçbir vak'a olmadı. Azmi, Prens Rızkullaha yalnız bir kere Tokatlıyanda bir danslı çay sırasında rasgelmişti. Rızkullah kansile birlikte idi ve genc, güzel, cazibeli kadm Azmiye karşı pek nazik davranmıştı. Prens te Azminin elini nezaket ve samimiyetle sıkarken: Herşey yolunda gidiyor, böyle olduğu daha iyi oldu! Diye fısıldadı. Bu sözler Rızkullahı pek az tanıyanlar için bile onun herşeyi affettiğini ifade edecek kuvvette idi ve Azmiye ister firar etmek, ister başka bir suretle düşmanlanna darbe vurmak hususunda cesaretbahş olacak mahiyette idi. Azminin düşmanlanna karşı hazırladığı plânın tatbiki için yedi, sekiz gün lâzım geldiği tahmin edilmişti. Bu müddet düşAcıklı bir kaza manları hakkında bütün malumatı toplaHasan Azminin Mehmed Fikretle mak, doğrudan doğruya hücum etmeğe Tarabyada buluşması üzerinden yedi kimsenin cesaret edemiyeceği doktor Sagün geçmişti. B u j e d i gün içinde tatsız moilofu bir kazaya maruz bırakmak için Radyodan neler beklıyorsunuz? sualini beş, altı ay evvel sorsaydınız, cevab vermeği bir külfet sayardım. Fakat dinleyicileri düşünen yeni bir idare karşısında ufak tefek istekle rimi şöylece sıra lıyabilirim: 1 Spikerin ayak Ferid Zuhtu sesleri duyulmamalı. 2 Havadisleri söyliyen spiker bazı sözleri ağzmda çiğnememeli. Heceleri uzatmamalı ve mümkünse havadisi vermeden evvel kendisi bir kere okumalı, 3 Bazı plâklar ayni seansta, her nasılsa iki defa tekrar ediliyor. Buna dikkat edilmeli, 4 Alaturka ve alafrangadaki te nevvü iyidir, bunu muhafaza etmeli, 5 Kadın saatleri yapılarak hafta da bir moda havadisleri vermeli. Hukuft mezunlarından Macide Ulusoy Radyodan çok fazla şeyler beklemek hakkımızdır. Ancak ben şunlan sıralıyabildım: 1 Alafranga ile alaturkaya mü savi yer verilmesi, 2 Münir Nu reddinin her gecr okuması, 3 Tatlı ve eğlenceli bir lisanla Macide Ulusay ve hiç değilse haftada bir defa zehirli gazler hakkında faydalı konferanslar verilmesi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: