7 Ocak 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

7 Ocak 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 İkincikânun 1937 CUMHURİYET Ikisi de heyecanlı Feci bir kaza Bir makasçı lokomotif altında can verdi Evvelki akşam Haydarpaşada feci bir kaza olmuş, bir makasçı lokomotif altında kalarak ölmüştür. Makinist Nuri ve ateşçi Halilin ida resindeki lokomotif saat 20 raddelerinde manevra yaparken makasçı Ahmed lo komotif altında kalmış ve iki ayağı ke silmistir. Ahmed hastaneye kaldınlmışsa da fazla kan kaybettiğinden hastane kapısı önünde ölmüştür. Üsküdar Müddeiumumî muavinlerin den Kâzım tahkikata başlamıştır. Makinistle atesci yakalanmıstır. 937 hakkında kehanetler ((Bu sene, dünya için ya büyük bir felâket, yahud da saadet yılı olacaktır» Yazan Winston Churchill Bundan daha ilerilerini de mülâhaza kadro muz içine alarak Milletler Cemiyetine ve bu mekanizma sayesinde temasımızı tanzim etmekte olduğumuz şarkî Avrupa devletlerine, Baltık devletlerine, Lehistana, Küçük Antanta bakarak diyebiliriz ki bunlar da kuvvetli ve iyi silâhlan mış olmakla beraber şinr Churchille dilik yegâne kaygusu sulhu idame olan Rusyaya karşı emniyet tertibatını ikmal etmektedirler. Belki de 1937 yılı sona ermeden Almanya Milletler Cemiyetine tekrar av det etmiş ve bütün aza devletlerden te cavüze maruz kalmıyacağına dair tesirli teminat almış bulunacaktır. Hayat her zaman için yenilikler, değişiklikler a r zeden esrarengiz bir yol dur. Durmadan, dinlen meden devam eden tahav vüller hakkında kehanette bulunmak ta çok güçtür. Fakat şuna da inanmakta ^ yım ki 1937 senesi Avru ' pa için, dünya için ve bilhassa şu küçük ada ve ona tâbi împaratorluk için son derece tehlikeli bir M. Winston yıl olacaktır. Bu tehlike de Almanyanm silâhlanmasmdan ddğ maktadır. 1937 de harb açmak ih • timali olan yegâne memleket Almanyadır. Avrupanın diğer bütün milletleri biz de dahil olduğumuz halde Alman kudretinin müthiş surette yükselişini derin bir endişe ile mülâhaza etmekteyiz. 1936 da Almanya tarafından harb hazırlıkları için bir milyar îngiliz lirası sarfedilmiştir. Afmanyanın malî vaziyeti çok gayrimuntazamdır. Hatta iflâs etmiş vaziyettedir. Alman halkı silâhlanmak uğurunda birçok konforlanndan mahrum edilmiştir. Bu itibarla da zahiren intizamını muhafaza eden Alman hayatmın arka smda gizliden gizliye memnuniyetsizliklerin mevcudiyeti melhuzdur. Sancak davası karşısmda dünya gazeteleri Bir Fransız gazetesi Fransız Hariciyesinin Sancak davamızda güttüğü politikayı «Hükumet memleketi yıkıyor!» diye telhis ediyor Sancak meselesi karşısmda dünya gazetelerinde hararetli nesriyat devam et mektedir. Bunların bir kısmını hulâsaten alıyoruz: Hükumetin irtikâb ettiği hatayı bilhassa vahimleştiren budur. Sancak Türkleri yaptıkları protestolara milliyetçi Türki yeyi de kanştırdılar. Bundan derhal üç netice hasıl olmuştur: 1 En eski ve en kıymetli dostluklarımızdan birini teskil eden Türk Fransız dostluğunu rahnedar ettik. Fransa tarihi icin bu kahraman ve metin milletin Fransaya karşı beslediği teveccühlerin zayıflamasını görmek kadar ayıb ve Fransanın bugünkü emniyeti için bunun kadar tehlikeli birşey olamaz. 2 Fransaya karşı bir irredantizm vücud bulmasına mevdan verdi. Suna dikkat delim: Ister Orta Avrupada Macar, ister Sancakta Türk olsun irredan tizm büyük bir mefkuredir. 3 Mutad Fransız ideolojisi saikasile ecnebilerin ileri sürdükleri talebleri Milletler Cemiyetine arzetmeği kabul ettik. Bu suretle maruz kaldığımız söhret ziyaının derecesini anlamak için şarkı ve sark zihniyetini tanımak lâzımdır.» Edebiyat gecesi aha uzaktan gencliğin şen ve gür sesi duyuluyordu, edebiyat gecesinin neşesini müjdeler gibi görünen bu sesin cazibesine yüreğimi kaptırarak ilerledim ve Fransız tiyatrosunun iç eşiği önünde yüzlerce genc yüzden tekevvün eden berrak hale içine düştüm. Bu halenin esirî elyafını ören geno lik ayni zamanda rebiî bir hava halindeydi ve yorgun hayatlan zindeleştirecek bir şetaretle uğulduyordu. * * * Edebiyat gecesinin ilk konuşan yıldızı Profesör Fuad Köprülü oldu, sonra sahnede Sadettin Nüzhet göründü. Kendisini kitabhanelerde yuva kurmuş bir ipekböceğine benzetegeldığim bu genc üstad kelimeden canfesler nescetti, alkışlar toplıyarak çekildi. Şimdi, eski asırlann kostümlerine bürünen ve gene o asırlann dilıle konuşan gencler sahnede yer alıyorlar, sırasile Dede Korkud'u, Yunus Errr re'yi. Köroğlu'nu, Pir Sultan Aptal'ı Karacaoğlan'ı canlandırıyorlardı. Kıymetli üstad Ali Nıhadın tam bir edebiyat dersi olan rengin hitabesi zevkle dinlendıkten sonra sıra gene genclere geldi. Bugünün bütün incelıklerini kav r ramış, yarını yaratmak ve yaşatmak için icab eden fikri ve ruhî malzemeleri bol bol elde etmiş olan genclerin sahnede geçmiş günlere aid duyguları, düşünceleri ve san'at heyecanlarını temsilde gösterdikleri kudret ve kabıliyet gerçekten yüksekti. Dünü bugünün ağzında müterennim görmekle hakikatten hayal, yakazadan rüyaya intikal etmiş gibi oluyorduk ve heyecandan heyecana düşüyor duk. Edebiyat gecesinin manası da bu sahnelerde, eski şairlerimizin genc dudaklardan bir an için hayat bulmalarında tecelli ediyordu. Dede Korkud'dan Mehmed Akife kadar hatırlanan ve eserleri okunan rîer sair bu gece bir yıldız oluyor ve yıldızlar taaddüd ettikçe muhitten alman ruhî zevk bir derece daha çoğalıyordu. Samimî söylüyorum, gece pek nurlu geçiyordu: «Gam günü elme dıli bimârdan tiğin diriğ Hayrıdır vermek karangu gecede bimara su» diye devrinden bir teselli cür'ası bekliyen Fuzulimn, «Taliim şadoldu yahu diye kadre erdim bu gece Kim mahallem icre görclüm gece dcğmuş müsteri» beytüe Onaltıncı asırda aşkını merdce haykıran M.hrı'nin, «Zınhar elîne âyine verme o kafırin Zira görünce suretini putperest o!ur» vecizesini bize armağan bırakan Bakı'nin, «Bir düş gibidir hak bu ki rîte'nîde bu â!em Kim yüz yumup açınca zamanı güzer eyler» hikmetini ilâhî bir ahenkle terennüm eden Nef'inin, «Bir e'ir.de gül, bir çjde câm geldin sakiya Har.gisin alsam gülii. yahud câmı, ya seni» bediasın'.n halikl Nedimin, tarzı se'.efe takaddüm ve bir başka lugat tekeHurcı eden Şeyh Galibin sıra ile genc dudaklarda gecid resmi yapmaları pek müheyyic bir sahne idi. Genclik, hakikaten mehtablı bir gece varattı. Şimdi biz ışıksız bir gece gibi sürüp giden buninkü kısır edebiyatın şu parlak geceden sonra nasıl bir safak görece&ini merak ediyoruz ve... hakikî bir tulu bekliyoruz. Fransız matbuatı Bu takdirde istikbal hakikaten parlaktır. Sulhu muhafaza şartile fen ve ma kine devri cihanın servetini ve refahını temin etmekte o derece yüksek bir me haret ve kifaye arzetmektedir ki tarihte birinci defâ* olmak üzere ve umumiyet itibarile beser cemiyeti daha az mesai saati mukabilinde şimdiye kadar ekallikalil bir grupa müyesser olan konfor ve zevklerden tam ve mükemmel hissesini alabilecektir. Diyebilirim ki beşere lânet Vatanperverane nakarat arkasında bir veya rahmetten birini seçmek hususunda sürü düşüncelerin harekete gelmekte ol bu yılda olduğu kadar mühim bir hrsat duğu muhakkaktır. Fakat buna rağmen cıkmamıştır. bombalar, mermiler, zehirli gazler ve her Bu güzel davanm tahakkuku için şu türlü tahrib vasıtalan yığın halinde iddihar edilmektedir. Hergün ve her zaman halde biz ne yapabiliriz? Evvelâ Bri milyonlarca insan askerî talim ve terbiye tanya bütün sürat ve kudretile silâhlanaltında çalışmaktadır. Fabrikalardan çr malıdır. Geri kalan bu işin bir an evvel kan binlerce tayyare bölüklere taksim o tahakkuku için her erkek ve kadın bütün lunmakta, Baltık denizine düzünelerce mevcudiyetile çalışmalıdır. denizaltı gemisi indirilmektedir. Bu maksadla bütün milletin mesaisi Bu hareketler acaba ne vakit patlak birlestirilmeli, hertürlü şahsî mülâhaza verecektir? Ne vakit dahilî, malî, gıdaî lar bir tarafa bırakılarak ne suretle çatazyik Alman liderlerine silâhlanma hu lısmak lâzımsa çalışmalıdır. Genclik müsusunda azamî istihsalin elde edilmiş oldafaa işlerine karşı heyecan Ve tehalükle duğunu ve Alman kudretinin komşulan iştirak ettirilmeli ve millî varlığımızın biüzerine yüklenmek zamanı geldiğini hazim gibi sulh istiyen milletlerle teşriki ber verecektir? mesai neticesi bir kat daha tahtı emniyeAlmanya bu mertebeye 1937 de mi yoksa 1938 de mi vâsıl olacaktır? Bunu te alınacağını bütün millete bildirmeli tahmin güçtür. Fakat şurası da kat'idir dir. ki bu an cihan sulhu ve îngiliz adalarının selâmeti için müthiş bir tehlikedir. 1933 ve 1934 senelerinde silâhlanmamızı ihmal etmemiş olsaydık bugün bu anı, kendimize daha fazla güvenerek bekliyebilirdik. Bunlan söylerken 1937 yılında Al manyanın mutlak surette harbe girişeceğini ve yahud giriştiği takdirde muhak kak surette bu harbin Ingiltere aleyhme olacağını iddia etmek istemiyoruz. Fransa ile Ingiltere arasmda tahriksiz tecavüze karşı filî bir anlaşma zımnî surette günden güne hakikat haline gelmektedir. tşte bu birleşmedir ki 1937 yılında cihanşümul kaynaklara sahib garbin iki demokrasisi aleyhine Avrupada bomba lann ve topların patlamasınm önüne geçecek en emin müeyyideyi teşkil etmek tedir. Pariste çıkân Journal des Nations bir makalenin sonunda diyor ki: «... Ancak Fransa Türkiye dostlu îtalya ile yaptığımız anlaş ğunun teşkil ettiği menfaatleri ve Avrupada olduğu gibi yakmşarkta da iki maların esası memleket arasındaki dostane isbirliği raTürkofis umumî başkanı Bürhan Zihni bu akşam Ankaraya gidecektir. Tür bıtalarını dikkat nazarında bulundurmak kofis başkanı dün Ofisin İstanbul mer lâzımdır. kezine gelerek bir müddet meşgul ol Türkiyenin Akdenizdeki mevkii. Balmuştur. Bürhan Zihni, dün kendisile kan Antantmda oynadığı rol ve BoSazgörüşen bir muharririmize şunlan söylar üzerindeki kontrolu malumdur. Franlemiştir: < İtalyada biri ticaret muahedesi, sanm tesis etmek istediği müşterek emnidiğeri ticaret anlaşması ve üçüncüsü de yet sisteminde Türkiyenin isbirliği esas klering anlaşması olmak üzere üç an anasırdan birini teskil etmektedir.» laşma yaptık. İtalyanlar kısa müddetli Bu makale birçok Fransız gazetelerinanlaşmalar yapmak tarafını iltizam ettikleri halde bizim anlaşmalar bir bu de de aynen intişar etmiştir. çuk seneliktir ve klering esası dahilinMarsilyada çıkan Semaphore gazete de yapılmıştır. Bu anlaşmalar, iki mem sinden: leket ticareti için iyi bir inkişaf dev «Bu kıt'a, sekenesi itibarile, ekseriyet resi acacaktır.> teşkil eden bir Türk kıt'asıdır. Böyle olmakla beraber gene Fransız mandası alInegöllüler bir sporcu tında bulunan yerler arasında bulunmuşkaybettiler Inegöl (Hususî) Kazamız münev tur. verleri yeni seneyi karşılamak üzere semt semt toplantılar yaparken sporcular kadar bütün înegöllülerin candan sevdikleri Kemalin henüz yirmi iki yaşmda vefat ettiği haberini almakla yaslandılar. Daha yedi yaşmda iken babasile be raber kurdukları îdman Yurdunun en büyük hâmisi olan Kemal, yaşı ilerle dikçe kesesi kadar vücudile de spora yardım eder bir şahsiyet olmuştu. Kemalin cenazesi bir alay şeklinde kaldırıldı ve înegölde ilk defa olmak üzere, mezarının başmda herkesin göz yaşlarile dinlediği nutuklar söylendi. Kederli ailesile müessisi bulunduğu îdman Yurdu ve Doğanspor kulübü yor: genclerine taziyetlerimizi sunarız. «Meselenin en vahim cîheti Sancak işiTam teşkilâtlı mekteb nin bir iç mesele halinden çıkarak bey Turgudlu (Hususî) Buranın Ah nelmilel bir mahiyet almağa başlamasr medli nahiyesine bağlı bin sekiz yüz nü dır. Bunu evvelden görmek icab ederdi. fuslu Organlı köyünde yedi sekiz sene evvel yapılmasına başlanan mekteb, ta lihsizliği yüzünden yarıda kalmış ve acınacak bir vaziyete gelmişti. Maarife büvük ehemmiyet veren kaymakam Said Sayın kesafeti nüfusa maük olan bu köyün mektebini ihtiyacı berta raf edecek şekilde beş dersaneli yaptır mağı düşünmüş ve geçen sene vilâyet Muhasebei Hususiyesinin ve köy sandığının yardımile inşaat ilerlemişti. Bu sene köy sandığından yapılan bin liralık yardımla mektebin bitmesi kuvvei kari beye gelmiştir. Halkın ve bilhassa dör düncü ve besinci sınıflara devam edecek memleket evlâdlarının sevinci çok büyüktür. Sofyada çıkan Utro gazetesi de San cak etrafındaki iddialarımızı bir «revi sion» çerçevesi içinde görmeSe çahsarak neşrettiği bir makalede şu mütaleada buEn nihayet Fransa ile Türkiye arasın l'ımaktadır: da mevcud iyi münasebetler bize bu «Her ihtimale karşı Türkiye hükumememleketi gücendirmemeği emretmekte tinin bu talebi bir sual uyandırmaktadır: dirler. Bazı arazideki siyasal statükonun tebedMuhakkak olan birşey vardır: Ro dülü.. Bu ise mevcud muahedelerin revimanların kahramanı olan genc delikanlı ziyonundan başka birşey değildir. Türve genc kız nasıl romanm son sahifele kiye hükumeti bir defa Montreux'de Lorinde birbirlerile evlenmekte iseler Isken zan muahedesinin Boğazlar hakkındaki derun Sancağı da öylece Türkiyeye ve ahkâmınm revizyonunda ve tebeddülünrilecektir. Ve buna da adalet adı verile de muvaffak oldu. Şimdi de 1921 de Ankarada Fransa Türkiye muahedesile cektir.» Pariste çıkan L'Emancipation Natio 1923 te imzalanan Lozan muahedesinin nale gazetesi Fransız haricî politikasmı revizyonunu istemektedir. Bu muahede şiddetle tenkid eden «hükumet memleketi ler Türkiye Suriye hududunu tesbit etyıkıyor!» serlevhalı yazısında şöyle di mektedir.» Mısır gazeteleri Elahram müstesna olmak üzere bitaraf bir tavır takınmışlar dır. Sadece bu gazete bir takım mugalâtalara saparak sözde Fransız tezini mü dafaaya yeltenmektedir. Zeytinciler hakkında yeni kararlar tzmir (Hususî) Ziraat mektebi müdürü Hilmi Omay, Vekâletçe Ankaraya davet edilmiştir. Bu davet, yeni ziraî hareketlerle alâkadar görülmek tedir. Burada dolaşan bir habere göre, ge çenlerde Zeytinciler kongresinde alı nan mühim kararlar bir kanun lâyihası halinde Meclise verilecektir. Memlekette zeytinciliğin inkişafma, istihsalât ve ihracatm artmasına, daha doğrusu ge rek teknik, gerekse iktısadî bakımdan Türkiyede mevcud zeytincilik kabiliyetinin ileri götürülmesine çalışılacaktır. Bu ayın sekizinde Ankarada Ziraat Vekilinin de iştirakile bir toplantı yapılacağı ve bu meselenin de tekrar konuşulacağı söyleniyor. Türkiyenin muh telif yerlerindeki ziraat mütehassısları bu içtimaa davet edilmişleredir. Pariste yeni sene tebrikleri Hurrem Sultan Tarihçi edibimiz M. Turhan Tanm en güzel eseri M. TURHAN Paristeki ecnebi sefirler, mutad oldu ğu veçhile Elysee sarayına giderek Fransız Reisicumhuruna yeni sene için tebri kâtta bulunmuşlardır. Resmimiz soldan sağa doğru (1) Mısır sefiri Fahri Pa şayı, (2) îngiliz elçisi [sabık Ankara pişman olmağa başlamıştım. Kâh arabacıya, kâh akılsızlığıma, kâh ta içimizde en günahsız olan bu topraklara lânet e derken bir haftada Meşhede vardık. Burası, sükut içinde istiğrak haline gelen bir taşkınhktı: Çölün ortasmda bir feryaddı. Hep kerpiç evler, basık damlar, o kavruk, cansız, rengi olmıyan bozkır manzarası! Derin bir inilti gibi başlıyan dualar olmasa, insan burada hiçbir alâmetle mamureyi harebeden ayıramaz. Fakat, ne söylediklerini anlamak kabil olmıyacak kadar uğultu halini alan du alann öyle kuv\etli, sürükleyici bir tesiri vardı ki, yalvaranlarla yalvarılanla hiçbir münasebetim olmadığı halde, aralarına girip ben de bu garib sese karıştım. İra nın dört ucundan yüz binlerce insan, görülmiyen bir yerden çıkan esatirî sesle derin derin dua ediyor! Bu istiğrak içinde kendinden gecenlerin nasıl olup ta Hüseyin askına basvurduklannı yakın dan görüyordum. Bir aralık halkın arasına karışıp en yakınlara, türbenin taş lanna yüz sürmek için sokulanlara ka tılmıstım. Üstüste, birbirlerini iterek, hiçbir şikâyet sesi çıkarmadan çağlıyan gibi akıyorlar. Düşünmeksizin, onlarla sefiri] Sir George Clerck'i, (3) Paris büyük elçimiz Suad Davazı, (4) Yu goslavya elçisi M. Pourtich'i, (5) Pa panın sefiri Kardinal Valeri'yi. (6) Japon elçisi M. Sato'yıı göstermekte dir. TAN Bu kuvvetli birleşikliğe îtalyanın da hüsnü niyeti inzimam ederek Akdenizde sulh tahtı emniyete alındığı takdirde u mumî bir felâkete karşı alınan emniyet Ziraat Vekili, bunu müteakıb Izmire mekanizması ziyadesile kuvvetlendirilmiş gelecektir. olacaktır. Eskişehirde bir kaza Eskişehir 6 (Hususî muhabirimiz • den) Burada Osman ustanm dükkâ* nmda bir oksijen tüpü patladı ve çırak lardan iki kişi ağır surette yaralandı. Yarahlar hastaneye kaldırıldılar. rüyadan başka birşey mi? Akşam, ilk posta ile döndüm. Fakat kızgın, boğucu sahranın ortasmda nereden geldiği belli olmıyan derin inilti günlerce kulağımda uğuldadı. Yüz binlerce insanı, dünya cenneti gibi yerleri bırakıp çöllere düşmeğe mecbur eden bu devâsa mıknatısı hâlâ düşünüyorum. Amma, ne dersin? Bana öyle gelir ki yaşamak rüya görmek demektir. Bu hikâyeyi niçin an lattım? Demek isterim, biraz önce De mire çıkışmada haksızım. îtiraf etmek lâzım: Herkesin kendi hakikati var! Hikâyeyi, şüphe yok, meclistekilerden herbiri kendine göre anlamıştı. Kimi içinden gülmüş, kimi takdir etmiş, kimi de «bu adam ne diyor?» gibi şaskın .şaşkın bakıp kalmıştı. Demir, mutlaka birşey söylemek istediğini gösteren hareketler yapıyor, sabırsızlanıyor: Benimle eğlendin! Sonra acıdığın için bir de mesel söyledin. Müsaade e dersen, bu meselini kabul edemiyeceğim. Varsın hacıların gene rüya göredursun. Fakat ben, rüya görmüyorum! Yalruz bulutlarda gezen rüya görür. Malum! Beni eskidenberi bununla itham edersin, belki de haklı olduğun zaman'ar vardı. (Arkası var) Cumhuriyette cehennem azabından kurtaracak mucize nev'inden birşey bekliyordu. Hurrem Bey, başı yana doğru eğilmiş dalgın gibi durduğu halde, göz ucile ona bakma daydı. Aklından geçen şeyleri görüyormuş gibi, birdenbire imdadına yetişti: İranda bulunduğum sırada, her yaz Mazenderandaki bağlara gitmek zevkimdi, diye söze başladı. Sarp uçu rumlar kenarmdan kıvrıla kıvnla yemyeşil vadilere indiğimiz zaman, burada nadir raslanan Acem halılan gibi seril mış alaca renkli bahçelerden geçerdik Bazı bir handa, bazı bir dağ eteğinde sulak derelerle çevrili, sarmaşıklı ecnebi pansiyonlarında kalarak bu güzel top rakta haftalar geçirdiğim olurdu. Bu mevsimde, bütün şehrin güneşte kavrul mak için çöllere doğru akın etmesine akıl erdiremezdim. Kara gömlekli adam lar kafile kafile nereye gider? diye sordum. «Meşhed hacıları» dediler. Uçsuz bucaksız kervanlar şehri çöle boşaltıyordu. Bir yaz, merakıma esir olup ben de aralarına katıldım. Arabadaydım; yolu servetine göre deve ile, atla, sadece ya lınayak geçirenler vardı. Yerde kumlar yanıyor, güneş tepemizi tutuşturuyordu. Daha ilk günden, bu yola çıktığım için Pek yakında adant Cumhurlyetin içtimaî romanı: 8 3 Yazan: Hilmi Ziya Lfitfi, onun sözünü işitmemiş gibi heyecanla Hurrem Beye hitab ediyor: Ben sosyalist değilim. Rica ede rim, beni onlarla kanştırmayın. Ben sadece solidaristim. Ahlâkî tesanüd ıstiyonım, ahlâkî tesanüd!.. Anladmız mı? Bu sözleri söyliyen, on sekiz yirmi yaşlannda zayıf, pembe yüzlü bir ço cuktu. Bu sırada yüzüne kan hücum ettiği için kulaklanna kadar kızanyor, yerinde duramadan ikidebir fırlıyor, elleri ve kollarile işaretler yapıyordu. Ağabeyisinin ihtan ve Ali Hurremin istihzası üzerine sözlerinin ciddiye almmadığını görünce hiddetlendi. Fakat muhiti fazla söylemeğe müsaid bulamadığından bir denbire somurtarak susup kaldı. Ali Hurrem. hem anasını memnun etmek, hem de misafirlerini gücendirme mek için çare anyordu: Sözü başka mecraya sevketmenin soğuk tesir yapacağını duşünüp, şakacı tavırla Demire dokun dut Merak etmeyin, işler yoluna gırecek! Hepsi birden alâka ile, bir ona bir de bu mevzula alâkası olması lâzım gelen Demire baktılar. Demir, burada yeni bir gazete çıkaracak. Göreceksiniz yakında öyle kazanacak ki.. Kaybettiklerini kurtardığı gibi, bir de üzerine... Demir, asabileşi yor ve parmaklarını sıkarak «eğlenecek başka mevzu bulamadm mı?» der gibi öfke ile bakıyordu. Sabire Hanım; Deve dikeni hikâyesi! dedi. Gülüştüler. Demir ne cevab vereceğini bilemiyordu. Hiddetleniyor, utanıyor, bununla beraber içinden onlâra hak veriyordu. Kendini bu müşkül va ziyetten kurtarmak için söyliyecek bir kelime bulamıyordu. Daha gülünc va ziyete girmek korkusile onu tasdikten çekiniyor. Ayni zamanda onlara karşı nekadar küçük düştüğünü bildiği için ne olursa olsun inkâra cesaret edemiyordu Sobanm külünü kanştınrken, kendini bu zevk alıyordum. Yol kenarına düştüğüm için, ilerliyemeden kalmıştım. Akm beni çiğniyecek gibi geçiyordu. Birden, «bu adamlar ne yapıyor?» diye düşündüm. Fakat onlar şüphesiz deliydi. Tahran daki dükkânını kapatıyor; Tebrizdcki güzel bahçesini bırakıyor; Şirazdaki bağlanndan çıkıyor; bu kızıl kum denizini, bu tehlikeli sam dalgalarını aşarak kızgın çölün ortasmda bir taş parçasına başını koymak, garib, acı bir sesle inle mek için buraya geliyor. «Fakat bunlar şüphesiz delidir!» diye hükmettim. Ka labalık geçtikten sonra arkalanndan bakakalmış ve böyle düşündüğüm için pişman olmuştum. Hakikaten bunlar deli mi? diye kendi kendime söylenip iç sı kıntısile otele gidiyordum. O zaman bana öyle geldi ki, bu milyonlarca adam bir masal peşinden bile koşmuş olsa deli olamazlar. lhtimal hepsi ayni rüyayı görüyor. Muhakkak ki onlar hiçbir zaman ayni rolü oynıyan aktörler değil. Farzedelim aktör olsalar, seyircisi gene kendileri değil mi? Mademki hepsi oynuyor, herkes kendi rolüne inanıyor, içlerinden biri aynlıp «siz rüya görüyorsunuz!» diyemiyor. Öyleyse onlara göre hakikat koşmadan nedir? Bu büyük, bu taşkın ve istiğraklı

Bu sayıdan diğer sayfalar: