F 21 Birincikânun 1936 CU1VIHURİYET ASKERLİK BAHİSLERİ Manisada maarif Bu büyük vilâyetin bir liseye ihtâyacı vardır Manisa (Hususî) Yıllar var ki Manisa vilâyeti halkı; mevcud ortamektebin lise derecesine çıkarılmasını isterler. Bu arzu şimdiye kadar mevcud ortamekteb binasının lise sınıflarını alamıyacağı mülâhazasile yerine getirilmemekte idi. Vilâyetin yarım milyona yaklaşan nü fusu ve ortamektebe vaki tehacüm bugün dahi bir mekteb inşasmı mecbur kılacak dereceye varmıştır. Ortamekteb sınıf 1 an muhtelif şubelere aynldığı halde talebe çokluğundan yarım gün tedrisat usulü tatbik edilmektedir. Valimiz doktor Lutfi Kırdar vilâyete geldiği gündenberi bu iş üzerinde tetkikatta bulunmaktadır. Bu tetkikat liseden sarfınazar ortamekteb binasının dahi bugünkü talebe çokluğu karşısında ihtiyacı tatmin etmediği neti cesine varmıştır. Manisa hükumet konağınm dar vaziyeti hasebile devairi sıkışık bir haldedir. Bunu nazarı itibara alan Adliye Vekâletinin Manisada bir bina inşası tasavvurunda bulunduğunu memnuniyetle haber alıyoruz. Mevcud ortamekteb binası çok güzel bir adliye binası olabilir. Adliye ortamekteb binasını aldığı takdirde adliyenin yeni bina için sarfedeceği paraya Maarif Vekâleti de bir miktar tahsisat ilâve ederse bunlara hususî idarenin de yardımile modern ve her ihtiyacı tama mile tatmin edecek bir lise binası vücude getirilebilecektir. Alman filosu 1937 de ancak 250,000 ton olabilir Yeni Alman deniz kuvvetlerinin inkisafına kısa bir bakıs Yeni mensucat fabrikası gelecek sene çahşacak Fabrika, günde 50 balya pamuk işliyerek 90100 bin metre kumaş çıkaracak Nazillide yükselen sanayi abidesi Marifete iltifat skiler sık sık şu beyti terennüm ve içinde yaşadıkları karanhk devrin duygusuzluğuna, kayidsizliğine, kıymetbilmezliğine telehhüf ederlerdi: Emri bi ücrete ibraz olunan hizmete hayf, Şahsı bi hizmete i'ta edilen ücrete yuf! Bu terennüm ve bu telehhüf yerindeydi. Çünkü eski devirlerde testi kıranla su getiren bir dahi tutulmazdı, birinci güruh ikinci zümreye tercih olunurdu. Hakka ve yalnız hakka hürmet olunduğunu halk hükumeti devrinde gördük, tarihe karşı kıvanc duyduk. *** Hepimizin gözü önünde yürüyen bu hakikati şurada dile alışım Maarif Vekâletince marifete iltifat bahsinde ortaya konulan yeni bir örnek dolayısiledir. Okuyucularım hatırlarlar ki dört beş ay evvel gene bu sütunda Bezmü rezm adlı ve önemli bir eserin tercümesinden bahsetmiş ve Maarif Vekâletinin esere ilgi göstermesini dilemiştim. Ukaladan biri de benim dileğimi o zaman yersiz bularak uluorta söylenmişti. Halbuki Esterâbadlı Aziz tarafından acemce kaleme alınan Bezmü rezmin Türk tarihi bakımından ehemmiyeti vardı, Maarif Vekâleti de ondan ötürü kitabı bastırtmıştı. Fakat acemce olduğu için faydası mahdud kalıyordu. Onun dilimize çevrilmesi lâzım değil, elzemdi ve bu iş, hünerver bir kalemle yapılmış olduğuna göre Vekâletin keyfiyete alâka göstermesi gerekti. Şimdi sayın Saffet Arıkanın Bezmü rezm tercümesini mütercim Hulusiden Vekâlet hesabına beş yüz liraya satın aldığını sevincle duyduk ve bu hareketi geçerken marifete iltifat saydık. * * * • ' Nazilli fabrikasınm inşasına başlanmadan evvel yapılan projesi Nazilli (Hususî) Aydından birkaç hir lokantasının mükemmeliyetini, bura istasyon geçince, Büyük Mendires nehrinın geçtiği ova cihetinde, yeni sanayi kalkınmamızın şekilleşmiş ve yükselmiş bir ifadesi bütün canlılığı, bütün modern çehresile gözünüze çarpar. Burası, Nazillidir. Daha doğrusu, Nazillinin demiryolundan aşağıda kalan ikinci, fakat yeni ve büyük parçasıdır. Bir iki sene evvel buradan geçenler, orada bildiğiniz eski Nazilliyi artık göremezler. Nazilliye bu yeniliği, bu canlılık ve hareketi veren, yeni pamuk mensucat fabrikasıdır. Geniş, yemyeşil bir ovaya dikilen fabrika, gündengüne bir küçük şehir manzarası halini almaktadır. Alâka darlarm söylediklerine göre, 937 Cum huriyet bayramı tes'id edilirken, yeni fabrikamız da, Türk sanayiinin Nazillide bulunan büyük bir cihazı halinde işiemeğe başlıyacaktır ve Nazilli, Aydın ovasından istihsale başlanan yeni pamuk mahsulü artık doğrudan doğruya burada işlenecek ve bilhassa İzmir yolile gelen pamuklunun yerine, kendi fabrikamızın dokumalarının sevkine başlanacaktır. Fabrikanın şimdiye kadar tamamlan mış kısmını dolaşmak için asgarî üç saat lâzımdır, hem de sathî bir bakışla geçerek.. Direksiyon, büro daireleri, memur apartımanları tamamen hazırlanmıştır. Bunlarda, modern bir esas için azamî hassas davranıldığı derhal göze çarpıyor: Her apartıman, üç veya beş odalıdır. Hepsinde ayn ayrı mutfak ve banyo dairelerile mükemmel bir konfor vardır. Bir apartıman herhangi bir şehir ortasında bize büyük bir maliyet rakamı gösterdiği halde burada, toplu ve tek elden inşaat yapıldığı için, apartımanlar çok ucuza mal olmuş, ayni zamanda, tek bir mimarî sistemle, büyük bir manzume kurulmuştur. Fabrıkayı gezerken karşınıza, bir işçi şehri çıkıyor. Burası, müstakbel fabrika işçisinin mahallesidir. Sordum, dediler ki: Tam 3000 kişilik bir nüfus için hazırlanmıştır. 1200 bekâr ve 1800 evli kadın amele oturabilecek.. Burada hayat, bir makinenin intizamına uydurulacaktır: Herkes beraber uyanacak, ayni saattc kahvaltısını yapacak, ayni saatte iş tutup gene ayni saatte iş bırakacak. Radyolar, parklar bulunacak, eğlence de beraber, herşey de... Tenvirat, şimdilik muvakkat motörlerle temin ediliyorsa da fabrika tamamlanınca, asıl cereyan da temin edilmiş olacaktır. Fabrikada şimdiden hayat başlamıştır. Mükemmel servisli büyük bir lokantası var. Bütün memur ve amele, gayet ucuz olarak, yemeğini burada yiyor. Bir şemak da bulabilirsiniz. Fabrikanın bacaları, «eflâke ser» çekiyor: Tam 38 metro. Ağırhğını sordum: 17 bin ton! Dediler ve şu izahatı verdiler: Bunların birincisini, 8 Türk mü hendisi, bir yabancı mütehassısın nezareti altında 3 saatte yerine koydular. Fakat ikincisini koyarken bu 8 Türk teknisyeni, artık mütehassısın nezaretine bile lüzum kalmadan ve ayni saatler zarfında bacayı yerine yerleştirdiler. Bizim teknisyenler ve amele, bu işe ne isim verdiler, bilir misiniz? Fennî hars! Fabrikanın işleme vaziyeti etrafında aldığım malumat ta çok mühimdir: Burada 30 bin iğ bulunacaktır. Tıpkı Kayseri kombinasında olduğu kadar. Hergün çıkaracağı kumaş 90 100 bin metro olacaktır. Günde 50 balya pamuk kullanarak bu kumaşı çıkaracaktır. Yani demek oluyor ki, Aydın ve Nazilli ovasının pamuğunun hemen hepsi burada eriyecektir. da Alman donanmasının meşhur ceb zırhlılarından: Admiral Scheer Dünkü Cumhuriyette çıkan bir Lon dra haberinde, Alman donanmasının 1937 senesinde 1914 teki donanmanın iki misline baliğ olacağı bildiriliyor ve yeni programa göre, 3 zırhlı, 3 kruva zör, muhrib, 12 torpitobot, 35 denizaltı gemisi daha yapılacağı haber veriliyor du. Öyle zannediyoruz ki bu haberdeki 1914 tarihi 1924 veya 1934 olacaktır. Çünkü 1914 teki Alman donanması, İngiltereden sonra, dünyanın ikinci derecedeki deniz kuvveti idi. 1914 te, tezgâhta bulunan ve inşaatı hayli ilerlemiş olan gemilerle beraber Alman donanması, 17 muharebe gemi si (dretnot), 6 muharebe kruvazörü, 20 eski sistem zırhlı, 10 eski sistem zırhlı kruvazör, 8 tane eski zırhlı gambot, 37 kruvazör, 13 tane gambot ve küçük kruvazör, 164 muhrib, 47 torpitobot, 28 tane denizaltı gemisi, 7 tane mekteb gemisi ve bir sürü diğer yardımcı gemiden mir rekkebdi ve bu muazzam donanma, a şağı yukan bir milyon tonu mütecaviz bir kuvvet teşkil ediyordu. Büyük Harb so nunda, evvelâ mütareke ile, sonra da Versailles muahedesile Alman donan • ması 100,000 tona indiriliyordu. Alman deniz efradının isyanı yüzünden, son bir defa, kahramanca döğüşüp ölmek şere finden mahrum kalan o muhteşem do nanmanın en kıymetli kısmı, îngilizlerin Scopa Flow limanında yatıyordu. Al man bahriyelileri, nihayet, akıllannı başlanna toplıyarak bu limanı Alman do nanmasına mezar yaptılar. Muahede neticesinde Alman donan • ması 6 zırhlı, 6 kruvazör, 24 muhrib ve torpitobottan ibaret bırakılmış; sonra, büyüklere ikişer tane de ihtiyat ilâve edilerek donanma 8 eski zırhlı, 8 kruvazör, 32 muhribe çıkarılmıştı. Böylece bütün donanma 140,000 to na baliğ oluyordu. Versailles muahedenamesi imzalan dıktan bir müddet sonra, Almanya, ev velâ eski zırhlılannın en sağlamlannı birer birer tamir etti. Sonra bunlardan en işe yaramıyanları çürüğe çıkararak yer lerine üç tane 10,000 tonluk ceb zırhlısı yaptı. Kruvazörlerde de ayni yolu takib ederek evvelâ îstanbula gelen, 5400 tonluk Emdeni inşa etti; sonra da 6000 tonluk beş tane yeni kruvazör daha yaptı. Mevcud muhrib ve torpitobotların da bir kısmını yeniliyerek 12 tane 800 tonluk 33 ve 34 mil süratinde yeni muhrib inşa etti. Hitler idaresi teessüs ettiği zaman, genc Alman donanmasını, beheri 12,300 tonluk, tamir ve tecdid edilmiş 4 zırhlı dan ve 3 tane yepyeni 10,000 tonluk ceb zırhlısından, 6 tane yeni kruvazörle 12 tane yeni muhribden ibaret bulmuştu. Hitler, Versailles muahedenamesinin askerî ahkâmını yırtıp attıktan sonra, Alman kara ve hava kuvvetleri gibi deniz kuvvetlerini de büyütmeğe teşebbüs etti. Fakat, 1914 ten evvel Kayzerin ve Amiral Tirpitz'in uğradıkları hataya düşmemek, büyük bir donanma yapmağa kalkışıp Ingiltereyi kuşkulanmırma mak lâzımdı. Onun için, İngilizlerle aniaştı. 1935 senesi haziranında Londrada imzalanan bir muahede mucibince Al manya, Ingiliz filosunun umumî tonajı nın yüzde 35 i kadar bir donanmaya sahib olabilecekti. Bu yüzde 35 nisbet, zırhlı, kruvazör ve muhrib gibi, her sınıf gemilerde de muhafaza edilecekti. Yalnız denizaltı gemilerinde nisbet yüzde 45 e baliğ olacaktı. Hatta, istikbalde, Alman denizaltı gemileri filosu İngiliz denizaltı gemilerile müsavi tonajda olabilecekti. Mukavelename imzalandıktan sonra, Almanlar, hemen işe giriştiler ve 115,000 tonluk harb gemisi inşasına başladılar. Yeni yapılan bu gemileri şöyle hulâsa edebiliriz: 2 tane 26,000 tonluk zırhlı 2 » 10,000 tonluk kruvazör 16 » 1,625 tonluk muhrib 10 » 600 tonluk refakat gemisi 20 » 250 tonluk denizaltı 6 » 500 tonlnk denizaltı 2 » 750 tonluk denizaltı 1 » Tayyare gemisi Almanlar 1935 yazından evvel, bu gemilerin plânlarını hatta malzemesini hazırlamış olacaklar ki yeni gemilerin bir kısmı geçen sene, bir kısmı da bu sene denize indirildi. Bunlardan 26,000 tonluk Scharmohorst birinciteşrinde, eşi olan Gneisenau ise bu ayın ilk haftasında kızaktan indirilmişlerdir. Bu iki gemiden birincisinin teknesi, 15 ay gibi kısa bir zamanda ikmal edilmiştir. Almanlar, Versailles muahedenamesi ahkâmını yırtmış olmalanna rağmen, yeni zırhlılarına da 28 lik toplar tabiye etmişlerdir. Bu, Almanlarm kendi toplarına ve cepanelerine güvendiklerinin en bü yük delilidir. Çünkü diğer milletlerin bugünkü harb gemileri 30 buçukluk, 34 lük, 38 lik ve hatta 40 buçukluk toplar taşıyorlar. Almanlar, diğer denizci devletlere yetişmek için 35,000 tonluk zırhlılar yapmağı da düşünüyorlar. Almanlar bütün yeni gemilerini 1937 Ziraî istihsal Geçen yıla nisbetle otuz bin çuval fazla üzüm istihsal eden Manisa köylüsü bunun yüzde seksenini satmış vaziyettedir. Fiatlarda vasatî üç kuruşluk tereffü vardır. Yüz elli bin dekaarlık bir araziye ekilen tütünden de on milyon kilo istihsal edilmiş ve buna nazaran memlekete yedi milyon lira girmiştir. Yüz otuz beş bin dekaarlık bir sahadan da iki milyon yüz doksan bin lira değerinde 30 bin balye pamuk elde edil miş, ayrıca 250 bin lira tutarında 5250 ton meyankökü toplanmıştır. de bitirmeğe muvaffak olursa, Alman donanması, önümüzdeki yıl içinde takriben 250,000 tona baliğ olacak ve şu gemilerden mürekkeb bulunacaktır: 2 Drednot 4 Eski zırhlı 3 Ceb zırhhsı 2 6 38 28 1 Büyük kruvazör Küçük kruvazör Muhrib Denizaltı gemisi Tayyare gemisi ; Bu vaziyette, Alman donanmasının 1937 senesinde, 1914 tekinin iki misli olmasına imkân yoktur. Çünkü o vakit yeni Alman filosunun 2 pilyon tona baliğ olması lâzım gelir. Yukanda yaptığımız hesab gösteriyor ki 1937 deki Alman filosu, ancak 1924 veya 1934 tekinin iki misli olabilir. Mevzuubahis Londra haberi, yeni bir programdan da bahsediyor ki bu, 1935 ten itibaren tatbik edilen program değıl de, onun ikmalinden sonra tatbikı mu karrer yeni bir program olsa gerektir. Çünkü yukanda hulâsa ettiğimiz 1935 programına benzememektedir. Herhalde Almanyanm, Ingiltere ile akdettiği mukavelenamenin kendisine müsaade ettiği kuvvette bir donanma vücude getireceği, Ingiliz Honanması takriben bir buçuk milyon ton olduğuna göre, yüzde 35 nisbetinde yani yarım milyon tonu mütecaviz harb gemisi yapacağı anlaşılıyor. AB1DÎN DAVER kiye de verdi. Nihayet masanın kenannda durup gözlerini ona dikti: Ne istiyorsunuz anlamıyorum! İşlerim olduğunu söylemiştim, rica ede rim biraz acele edin.. O birkaç kere sö ze başlıyacak gibi oldu, yutkundu. Yü zü birdenbire o kadar kızarmıştı ki bu nun hiddetten değil, utancdan ileri gel • diği kolaylıkla anlaşılıyordu. Şevki o nun sabırsızlıkla baktığını farkettiği için, Beş yüz lira deyince zarif bir fıkra hatınma geldi: Ondördüncü asır şairlerinden olup Semerkandde doğduğu, BuhaAlâkadarlann verdikleri malumat, rada yetiştiği halde îranlı sayılagelen dokuma sanayiimizin, hatta gümrük müMevlâna Bürhaneddin, Aksak Timur odahalesi ve yardımı olmaksızın dış piyasadan gelecek kumaşlara bile rekabet e ullanndan meşhur Hüseyin Baykara ile debileceğini göstermektedir ve hiç şüphe iyi geçinirdi. Onun Belhde tahta geçmesiz bu cihet, davanm muvaffakiyetini ifa si üzerine bir tebrikname yazdı, Sultan de etmek itibarile çok mühimdir. Baykara da caize olarak beş yüz altın Kayseri fabrikası, tam randımanlı ça verilmesini emretti. Fakat pervaneci delışmak suretile 937 senesi sonuna kadar nilen saray kâtibi hükümdarın emri üzeelde edeceği mamulâtı şimdiden satmış rinde tenkihat yaptı, şaire iki yüz dinar bulunuyor. gönderdi. Bunun üzerine Bürhaneddin Buradaki salâhiyettarlar diyorlar ki: 3aykara'ya şu manzumeyi yolladı. Bu vaziyet, bizim için elbette çok Şahi düşman güdazü dost nüvaz kıymetlidir. Şimdiden, Nazilli fabrikası An cihangir ki cihandarest da birçok siparişler karşısındadır. Yani «.Beş yüz altın» mera nümud ihsan fabrika çalışmağa başlar başlamaz, derLutfu sultan be bende bisyarest Si sad ezcümle gaibest efsus hal kâr teminine başlıyacak ve bu faaliDer beratem dü sad bedidarest yet, pamuk istihsali sahasında, hükumetin Ya meger men galat şunidestem takib ettiği hedefi biran evvel tahakkuk Ya ki pervanei galatkârest Yu meger der ibaeii türki ettirmeğe yanyacaktır. » Beş yüz altın düvist dinarest! *** Pamuk istasyonu da, burada, yeni pa«Bana beş yüz altın verilecekken iki mukçuluğun inkişafını hazırlamakla meş yüz verildi, hükümdarın emrini ben mi, gul bulunuyor. Birisi işin ziraî, diğeri de pervffneci mi yanlı^ duyduk. Yoksa türksmaî kısmı üzerinde hamleyi tahakkuk etçede beş yüz altın iki yüz dinar demek tirmeğe doğru gidiyor. Bunlann tahakkuku bize çok şeyler midır» mealınde olan bu manzume üzerine Baykara: «Türkçede beş yüz altın getirecektir: Birçok ölü tarlalann işletilmesi, top bin dinar demektir» demiş ve şaire sekiz rak işçisine yeni sahalar açılması, çiftçi yüz altın daha göndermişti. nin eline bol para geçmesi, kendi pamukBezmü rezm mütercimi yirmi yıi, otuz lu ve basma ihtiyacımızın doğrudan doğ yıl önce eserini bir pula satamazdı. Buruya memlekette imali suretile karşılangün beş yüz lira alıyor ve maddî kazancması, bir makine medeniyetinin ve sanayi dan çok daha üstün olarak ta marifete işçiliğinin teessüsü ve saire... gösterilen iltifat örneklerinden biri oluyor. Nazillide yükselen kombina çatılannın işte bu kadar şümullü bir manası ve Tebrik ederim. M. TURHAN TAN neticesi vardır. run! Onun yutkunarak yeniden söze hazır lanması Demire hücum için fırsat ver mişti: O gelmiyebilir, işi olabilir... Bu sizi alâkadar etmez. Son defa olarak söylüyorum: Beni serbest bırakın ve bir daha işlerime karışmayın! Şevki, bu hakareti farketmemiş gibi görünüyor ve gene sükunetle sözüne devam ediyordu: Bu aile ile eskidenberi dostluğu muz vardı. Hatta babam bundan dolayı sıhriyet peyda etmek fikrindeydi. Fakat bazı hâdiselerden sonra hata ettiğimizi anladık. Bu fikirden caymak mecburi yetinde kaldık. Görüyorum ki ayni ha taya siz de kurban gideceksiniz. Bu vaziyette sizi ikaz etmek benim için vazife idi. Demir ona hiddetle yaklaştı. Boğazr na sarılmamak için yumruklannı sıkıyor ve kendini güçlükle tutuyordu. O, yerhr den kıpırdamadan ürkmüş bir halde duruyor ve ayni kindar bakışlarla onu gö zetliyordu: Fakat rica ederim bana kızmaym! İyiliğiniz için söylüyorum. Bana ne!.. İsterseniz susarım.. Demir ne yapacağını şaşırarak yaka sına sarılmış, şiddetle sarsıyordu. Şevki mukavemet etmeden boynu bükük bir tavırla duruyor: Sizin iyiliğiniz için... Kızacaksanız susarım diye mmldanıyor. Demir ister istemez yanından aynldı. Karşı taraftaki iskemleye oturup kollannı kavuşturdu: Haydi söyleyin kızmıyacağım. Söylemeğe utanıyorum. O, Kozahane müdürünün yanında.. Fakat hayır, bunun ehemmiyeti yok. Keşke bu kadar olsa.. O, Kozahane müdürünün... Demir yeis içinde başını ellerile sak ladı. Derin bir çöküntü içindeydi. Daha fazla dinlemeğe mecali kalmamıştı. Hatta ona itiraz etmek, bağırmak, kapıyı göstermek kuvvetini bile duymuyordu. Artık onun gelmesini beklemek değil, bir saniye sonrasına aid hiçbir şey düşünmek istemiyor. İçine gömülerek akışsız ve zamansız bir boşluğa dalıp gittiğini hisse • diyordu. Acaba doğru mu söylüyor? Yoksa, yarım saattir etrafında dönüp dolaşan bütün bu hayaletler bir kâbustan başka birşey değil mi? O hakikaten bugün, yarın, belki büsbütün gelmiyecek mi? İArkası var1 ddcvnrL Cumhuriyetin ictimaî romanı: 66 Yazan: Hilmi Ziya Biraz konuşacaktım.. Fakat Demir sözünü kesti: Çok işim var. Ne söyliyecekseniz.. Öteki, tonunu yükseltip ısrar ediyor: Mutlaka şimdi konuşmalıyız. Müsaade ediniz, içerde anlatayım! Bir taraftan adeta zorla itip girmek îster gibi ilerliyor. Bu mütecaviz tavırlı adamla tatsız bir münakaşa açmamak için, ona yol ver meğe mecbur oldu. Bahçede, ayak üzere karşı karşıya duruyorlar. O, sabırsızlıkla Şevkinin başlamasını beklerken, öteki nereye gideceğini biliyormuş gibi eve doğru ilerledi. Artık fazla düşünmeğe imkân yoktu. Vaktile başından def için yukanda konuşmaktan başka çare kalmadığını görüyordu. «Biri gelirse odanda beklesin» diye Sabire fısıldayıp onu yukarı aldı. Bu adamm maksadı meydanda olduğu için, muhaverenin nasıl bir çığıra gi receğini şimdiden tahmin ediyordu. O şüphesiz, Nurla arasına girdiğinden dolayı kin besliyordu. Bununla beraber meyus ve karanhk çehresi ne yapmak iste diğini anlamağa müsaid değildi. Bir gün Cemale silâh çekip, başka bir gün aya ğına kapanırcasma yalvarması ne yapacağını kestirmesine tamamile manidi. O küstahlığa varacak kadar cür'etkâr mı? Yoksa gölgesinden korkan bir alçak mı? diye düşündü. Acaba şimdi, bomboş bir odada onu sahneden çekilmeğe mecbur etmek için silâhını ortaya mı koyacak? Yoksa ayaklarına kapanıp ona bağışlaması için yalvaracak mı? Belki de biraz sonra hiç hatırından geçmiyen bir şekilde, bütün bu buhran silinip gidebilirdi. Buyurun!.. O ellerini kavuşturup bulanık bir tavırla duruyor ve tehlikeli bir münakaşaya girmeğe hazırlanır gibi susuyordu. Demir biran evvel söze başlasın diye telâş ettiği için ayakta dolaşıyordu. Bir sigara yaktı; konuşmağa vesile olur düşüncesile Şev için dişlerini sıktı. Onun geleceğini size kim söyledi? Şevki bir an, kindar bir bakışla süze rek gene gözlerini indirdi: Matbaaya girenleri, çıkanları kimse görmüyor mu sanıyorsunuz? Sonra artık yüz yüze gelmemek ister gibi tır naklarımn ucuna bakarak: Kozahane müdürii onu bu akşam gec vakte kadar ahkoyacak. Herhalde karanlıktan sonra da gelmeğe cesaret e nihayet söze girişmeğe mecbur oldu: Beni hiç te beklemiyordunuz, de demez! Anladınız mı? Boşuna beklemeğil mi?. Mutlaka bir başkasını bekliyor yin, o artık gelmiyecek... dunuz. Ve kapıyı çaldığım zaman koşaDemir kendini zaptedemeden hiddetle rak indiniz. Beklediğiniz çıkmadığı, kar yumruğunu masaya vurdu: şınızda onun yerine beni gördüğünüz i Bu size aid değil.. Beklerim, bekçin birdenbire benziniz uçtu ve öfkelen lemem. Benim bileceğim iş! Başka söy diniz. Kimbilir bu dakika bana nekadar liyeceğiniz var mı? Boş yere meşgul etkızıyorsunuz! Belki de hakkınız var.. meyin. Sabırsızlıkla birini bekliyordunuz değil Şevki hiddetlenecek veya bu açıkça mi? Fakat biliyor musunuz ki ben onu koğulmadan sonra toparlanıp gidecek senelerdenberi bekliyordum. Hergün ye yerde sigarasını tablaya bastırarak ev ni bir darbeye uğradığım halde gene sahibinin tabakasından bir tane daha a bekledim. Size şu kadar söyliyeyim ki lıyor, kanapeye hissettirmeden bir parça hiç olmazsa bugün onun geleceğinden ü daha yerleşiyor ve eskisinden daha yır mıdinizi kesin!.. tık bir sesle: Demir benzi kül gibi sarı ve dudakları Müsaade buyurun diyordu, bu vatitremekte olduğu halde, dinliyordu. Bu kitte niçin sizi rahatsız etmeğe kalktım? son sözler üzerine hiddetinden bağırma Daha söyliyeceğim var, müsaade buyu