CUMHURİYET 28 İkincitesrin 1936 Memleketj hikâyesi j Koca oğlan Feridun Osman nın o kadar hoşuna gitti ki kahkahalarını tutamadı: Madem Allahm emri böyleymiş; peki Götür Hüseyin! dedi. Saf Hüseyin bu cümleyi de baska türlü anladı, Ummanı da omuzlayıp götürmeğe kalktı. Kızı elinden zor kurtardılar; ve ay sonunda düğünlerini yapı v«rdiler. Hüseyni aramağa giden köylüler, i nanılmaz bir manzara ile karşılaşmışlardı. Hüseyin ağac kütükleri üzerine yığılmış, eli yüzü kan içinde; karşısrnda ya tan bir ayıyı süzüyordu. Derin derin soluk aldıktan sonra yerinden fırladı ve kükredi: Haydi koca oğlan! Sakil mahluk ta ayaklanmıştı. Onun da sağ omzundaki yaradan kan sızıyor ve artık batileşen hareketlerile Hüseyni altedemiyeceğini anhyarak ağzını bütün vahşetile açıyor, uluyor, uluyordu. Hayvan Hüseynin yegâne silâhı olan balta nın üzerine çökmüş, pehlivana vermemek için uğraşıyordu. Mücadele yerının karmakarışık vaziyeti, boğuşmanın akşam danberi devam ettiğini gösteriyordu. Hüseyin hayvanı yıkamayınca onunla iki pehlivan gibi kapışmışlardı. Pehlivan mütemadiyen ayının boynuna saldırıyor, lâkin bu çam gövdesi gibi sert adaleleri sıkıp düşmanının işini bitiremiyordu. Hüseynin de şurası burası pençe yaralan i çindeydi. Saatler süren kavga yavaş yavaş ikisini de kuvvetten düşürmüştü. Z a man zaman birbirlerini bırakıp dınleni yorlardı. Sonra Hüseyin ayağa kalka rak: Haydi koca oğlan! diye bağırıyor ve hasımlar yeniden tutuşuyordu. Köylüler o kadar dehşete düşmüşlerdi ki ayıya ateş etmek hiçbirinin hatınna gelmemişti. Dondurucu bir haşyetle mücadeleyi seyrediyorlardı. Odun yığınları arasına çöken Hüseynin eşeği, üstündeki karlarla mermer bir heykele dön müş, kulaklarını iki dürbün gibi meydana dikerek sahibine bakıyordu. Bir dinlenme anında Hüseyin, aklına gelen bir fikirle, şimşeklenmiş gibi oldu, hemen merkebin semerini çözdü, altındaki çulu çekti ve bir ucunu avcuna alıp yumruğuna sardı ve diğer taraflarını koluna dolıyarak hopladı: Haydi koca oğlan! Ayı gene homurdanarak kalktı, gene ağzını açarak ona saldırdı. İşte tam bu sırada hiç kimsenin aklına gelmiyecek birşey oldu. Hüseyin, kalın çula sardığı kolunu, zağlı bir yatağan gibi, ayının ağzına daldırmış, var kuvvetile yükleni yordu. Korkunc mahluk bağırmak isti yor, fakat hançeresini, nefes borulannı yırtarak karnına doğru inen müthiş pis tonun altında kıvranıyor, ve çöküyordu. O vakit köylüler, adeta bir sevki tabiile bağnştılar: Götür Hüseyin! Götür Hüseyin! Götür Hüseyin! Hüseyin sol omuzile de ayının böğrüne yaslanarak ileri atıldı, hayvanı çalıdan çalıya vurarak meydanı bir defa dön dükten sonra şiddetle kolunu çekti. Ko ca oğlan ağzından sarkan çulla beraber cansız yere yuvarlandı. Bibliyoğrafya Tam Atlas İkbal Kitabevi İstanbul 1936 Fiatı 125 kurtLş Tam Atlasın ilk tab'mda karilere hitaben şu tarzda bir mukaddeme varda: «Bu Tam Atlası bir tek düşünce ile bastım. Sizi burada basılan atlaslarla gördüğünüz noksanlıktan dolayı ecnebi atlaslara müracaatten müstağni kılmak istedim. Muvaffak oldumsa bahtiya rım.» Aradan henüz iki sene geçmeden yapılan ikinci tabı bu sualin, tâbi lehine cevabını vermektedir. Atlası tertib eden Fehmi Oyman eserin bu ikinci tab'ı için yazdığı bir kaç sözde atlası: «Mekteblilerin ve halkın istifadesi için öz yurdu öz dilimizle öğreten, yazılannı okumak kolay olan, nazarî coğrafya malumatım şekil, resim ve isim halinde canlandıran, her suretle bir yardımcı kitab mahiyetinde tertibine çalıştığmı» söylüyor. Kendisinin hak kını teslim eder, yalnız bu vasıfları ta şıyan bir atlasın istifade etmek istiyecek: cDost ecnebilere ve gayritürk ta lebeye» Türkiyemizi hakkile ve tabia tile tamtacağmdan onlara raci olan küçük fıkrayı zaid addederiz. Büyük okuyucu kütlesi esastır. Ona lâyık olduğu mükemmeliyette yapılacak her şeyden diğerlerinin de istifade edeceği muhakkaktır. İstidradı burada bırakarak eseri takdime geçelim: Atlasın başında yurdumuzun tabiî ve idarî hududları, iklimi, tabiî ahvali hakkında malumat verilmekte, vilâ yetlerle kazalann isimleri sayılmaktadır. Sonra Avrupaya geçilmekte ve tabiî ahvali kısaca anlatıldıktan sonra Avrupa devletlerinin arazi vüs'ati, nüfusu ve umumî taksimatı, hükumet mer kezi, başlıca şehirleri hakkında bir kaç satırla malumat verilmektedir. Bunu müteakib diğer kıt'alar hakkında da ayni şekil üzere izahat verilmektedir. Eserin asıl haritalara aid olan kısmı, başındaki yurd haritaları idarî teşkilâtımızın son tebeddülâta göre tashih edilmiş şeklini bize gösterdiğinden ayrıca istifadelidir. Esere yurdun umumî bir haritasım müteakib fizikî bir harita ve sonra daha büyük bir mikyasta şark, şimal ve merkez, garb ve cenub, cenub olmak üzere dört ayrı kısmı gösteren dört harita konulmuştur. Ankara ve Istanbu lun plânları da ilâve edilmiştir. Diğer kıt'alara aid olan haritaların yekunu yirmi dörttür. Atlasın son iki sahifesinde renkli bayrak resimleri vardır. Dikkatle basılmış ve cildlenmiş olan bu atlas, cidden harkes için istifadeli dir. İlk kar köyün yukarı sırtlannı bürü miiş, kırağı ile katılaşan tarlalarda çift çubuk durmuştu. Göklerden tozan ince kar tipisi koyu bir sisle beraber; beyaz bir gece gibi geniş vadiye çöküyor ve rüzgânn haşin savruntuları boşlukta a naforlar yapıyordu. Birdenbire toprağa çöken karakış köylüleri gafil avlamıştı. Ellerini göm leklerinin yenlerine sokmuş, omuzlan çekik erkekler ağızlarında buhardan menşurlar üfliyerek şuradan buraya seğirtiyorlar, açıkta kalmış darı saplarını içeri almak, üzeri örtülmemiş samanlığ kapamak, ve daha eksik kalmış bir sürü işi tamamlamak için didiniyorlardı. Pürüzlü bir kadın sesi, soğuğu yırtar gibi, boşlukta tırazlı akisler bırakıyordu: Hu Haçça geliiiiin! Ayran kovanını damlahğa getir, yünecekteki (çamaşır yıkanan yer) tekne ile hasın da da mın ardına çekiver! Sığırlar ağıllarin çatısı altında bü züşmüşler; kümes hayvanları, başlarını sallıya sallıya yuvalarına koşuşuyordu. Kışm baskını köyü biraz aceleci, ve oldıkça perişane, bir derlenip toplanma seferberliğine sürüklemişti. Günün bütün zevkini, damla damla çığlıklarile hoplı yan serçecikler çıkarıyordu. Henüz karın örtemediği gübrelikte, birer noktadan i baret gagalarile arpa madeni arıyan bu ilkbahar çapkınları; pembe birer bebek eli gibi renkli ve ihtilâçlı; oynaşıyorlar dı. *** Köy kahvesinde şamataya dönen sohbetler birden kesilivermişti. Topuz Hurşid nefes nefese anlatıyordu: Menevişli ağıldan buzağılan getirirken Umman teyzeyi ağlar buldum. Götür Hüseyin diin akşam gün kavuşma sıralarında oduna gitmış, hâlâ dönme miş. Gancığm (kadının) iki gözü iki çeşme: «Acap kurda kuşa mı yem oldu Üsenim?» diye yırtınıp durur. Bir köylü endişelendi: Yanmda nacaktan (balta) gayri silâh ta yoktur fıkaranm. Allah vere de canavar (kurd) hücumuna uğramasay dı! Ihtiyar Kurt Ahmed tersledi: Adam, hemen işi tavsıllandırma sana ya (tafsil ve mübalâğa etmek)! Herifçi oğlu esgini, yağmuru görünce helbet bir yere sokulmuştur. Hadi tü fekleri alam da anyam (arıyalım) ba rik! Kalkıştılar ve beş dakika sonra silâhlanıp Götür Hüseynin oduna gittiği Çotralıçama doğru yollandılar. *** Götür Hüseyin o civardaki bütün köylerin sevdiği bir adam; iri, yan, yakışıklı ve delişmen bir gencdi. Yıllarca Durmuş kâhyaya sığırtmaçlık yaptıktan sonra ağaya çift ortağı olmuş ve Rifat Mollanın Ummanla evlenerek bir de yuva kurmuştu. Hüseynin asıl şöhreti pehlivanlıktaki hususiyetinden ileri geliyordu. Az konuşup çok düşündüğü, ve derunî bir âle min cümbüşüne gülümser gibi, dudakla rında hiç tebessüm eksik olmadığı için saf delikanlıya «biraz mürabıktır (mec zub) Hüseyincik, derlerdi. Bildiğini değil, iyi saatte olsunların dediğini yapar.» yapar.» Güreşirken cazkırların (meydan hakemlerinin tavsiyelerine pek kulak as mazdı. Tam rakibini göğüs çaprazına alınca köy delikanlıları «Götür Hüsehin, Götür Hüseyin!» diye bağrışırlar, Hü seyin de çılgmca bir saldınşla herifi sü rükler ve arkaları genişse alabildiğine iter götürürdü. Artık güreşin bu safha sında ciddiyet kalmadığı gibi Hüseynin hasmını bir yere fırlatıp atması veya çarpması tehlikesi de başgösterdiğinden halk hep beraber ayaklanarak rakib pehlivanı kurtarmağa koşardı. Bunun için Hüseynin güreşi o havali dügünlerinin en büyük eğlencesini teşkil eder, herkes «Götür Hüseyin bir meydana çıksa!» diye bekleşirdi. Hüseynin evlenmesi de böyle olmuştu. Rifat Mollanın Ummana daha çocuk luktan vurgundu, topuğuna kadar sırma saçlı küçük kız; çift yerine, babasına yemek götürür getirirken Hüseyin de sürüyü oralara sürer ve dalgın gözlerle kızı süzerdi. Ağaya ortak olup ta vaziyeti düzeldikten sonra bu aşk artık fazla zap tedilmez bir gönül fırtınası gibi koca pehlivanm göğsünü doldurup taşırıyor du. Bir gün Rifat Mollanın evine gitti. Tereddüde ve söz açmak için bir münasebet aramağa lüzum görmeden damdan düşer gibi: Molla dayı, dedi, ben senden Uramanz istemeğe geldim. Allahın emrile daha olmazsa koca bıçağm demirile onu alacağım. Öteygün Pınarbaşında kendine de sordum «eh» dedi. Senin anhyacağm lâfın türkçesi bu... Hüseynin bu komik ciddiyeti; ve sa .nmiyetle, tehdid karışık ifadesi Molla Her Türkü bekliyen RADVO bir şefkat vazifesi Bu aksamki program Yoksul Türk çocuğunu koruma seferberliği îstanbul Kültür Direktörlüğünün ılkmekteblerde yoksul çocuklara her suretle yardım maksadile himaye heyetleri teşkili teşebbüsile karşılaştık. Türk çocuğunu kurtarmak hususunda Kül tür Direktörlüğünün attığı bu mühim adımı şükran ve minnet hislerile alkışlamayı bir vazife telâkki ederim. Ge çen sene oğlumun da devam ettiği bir ilkmektebdeki fakir ve kimsesiz yav ruların gıdasız, elbisesiz, kundurasız ve kitabsız hallerini yana yakıla anlatan çocuğumdan duyunca çok müteessir olmuş ve derhal faaliyete geçerek ufak mikyasta olsun bu biçare yavruların en muhtaçlarına yardım teminine muvaffak olmuştum. teb çocuklan ve bunların yoksulları dır. Kültür Direktörlüğünün de ilkmekteblerde tesis ettirmek istediği himaye heyetlerinden maksad da aç çocuklan doyurmak, çıplak olanları giydirmek ve mekteb levazımı eksiklerini de ta mamlamaktır. Karnı tok, sırtı pek çocuğumuzun yanında midesi boş, üstte başta yok, ayakları çıplak, mukavemetsiz, kansız bir Türk çocuğunu görmeğe hangi Türk tahammül edebilir. Bu felâket zede kimsesiz, istikbalde yurdumuzu koruyacak Türk evlâdımn acınacak haline seyirci kalmak kimin kârı ola bilir. Bilâistisna yurdunu seven herkes yoksul Türk çocuğunu korumak için Şüphe yokki bu gibi yardımlar hu seferber olmalıdır. susî ve muntazam bir teşkilât vücude Her mıntakanın ilkmektebinde teşekgetirilerek yapılırsa daha müsmir ve kül eden himaye heyetinin mesaisine daha şümullü olur. Bu gibi yardım teş herkes mümkün olan yardımı esirge kilâtının kurulması maatteessüf bizde memelidir. Bu da en mühim bir yurd çok gecikmiştir denilirse hata olmaz. borcudur. Kendi mıntakamızda (MaçHer nekadar Kızılay Cemiyetinin fakir kada 22 nci ilk okulda) hamiyetli ar mekteb çocuklarma senelerdenberi yap kadaşların yorulmak bilmez himmet ve tığı yardım devam ediyorsa da bu kâfi gayretlerile ümid ederim ki iki hafta değildir ve bu kıymetli hayır müesse sonra yoksul çocuklardan erkekler yersemizin faaliyet sahası esasen o kadar li kumaştan ceket, pantalon, mintan, geniştir ki her şeyde yalnız ondan yar birer kundura, ikişer çift çorab ve mendım beklemek biraz da insafsızhk ol dil; kız çocuklar da ceket etek, bluz. maz mı bilmem. Diğer medenî memle çorab, mendil, kundura verilmek sureketlerde bu gibi içtimaî yardım işlerini tile tamamen giydirilmiş olacak, her en ziyade halk yapar. Bu nevi yardım gün öğleyin sıcak ve mugaddî yemekle ları da hükumetten beklemek haksız doyurulmuş bulunacak ve mekteb le lıktır. Halkın kuracağı böyle teşekkül vazımı noksanları da temin edilmiş o lerin samimî ve ciddî çalışmak sayesinlacaktır. Kuvvetle ümid ederim ki büde vâsi mikyasta zavallılara yardım tün mıntakalarm ilkmekteb himaye imkânını elde edecekleri ve dolayısile heyetleri de ayni suretle muvaffak o memleketi koruyacak birçok Türk yavlacaklar ve bu sayede de bu mekteblerusunu kurtaracakları pek tabiidir. rin birçok yoksul yavruları açlıktan Biz çocuk hekimleri çocukluk devri kurtarılacak, soğuktan konınacak, ve ni bilhassa üçe ayırırız: Süt çocukluğu böylece memlekete bir hayli faydalı devri, oyun çocukluğu devri, mekteb unsur kazandırılmış olacaktır. çocukluğu devri. Çocuk hekimi Burada mevzuubahsimiz yalnız mekDr. Niyazi Ali İSTANBUL: 12,30 plâkJa Türk musikisi 12,50 havadis 13,05 plâkla hafif müzik . 13,25 muhtelif plâk neşriyatı 18,30 plâkla dans musikisi 19,30 diyalog: Bedia ve Vasfi Rıza tarafından 20,00 saz heyeti 20,30 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları 21,00 orkestra 22,00 plâkla sololar 22,30 Ajans ve Borsa haberleri 23,00 son. VİYANA: 17,55 ingilizce ders 18,35 gramofon 19,25 Bulgaristanda seyahat . 19,50 kan şık yaym 20.20 Orlof opereti, sonra gramofonla dans musikisi 22,55 filimlere dair 23.15 haberler, hava ve saire . 23,35 piyano konseri, haberler 24,25 gramofon1.05 Çineene musikisi. BERLİN: 17.05 eğlenceli yayın 19,05 spor 19,20 gramofon 19,45 kömüre dair konferans 20,05 konusma, günün akisleri, haberler 21,15 askerî bando 22,05 konser 23,05 haberler, hava, spor 23.35 pazar gününe hazırlık 1,05 dans musikisi. BUDAPEŞTE: 18,05 konferans . 18,35 salon orkestra sı 19,35 konferans 19,45 orkestranm devamı 20.05 eski Macar şarkıları 21,15 edebî müsabaka 21,40 opera orkestrasınm konseri 23,05 haberler, hava 23,25 gramofon 24,15 Çingene orkestrası 1,10 haberîer. BÜKREŞ: 18.05 askerî bando . 19,05 fconferans 19,20 küçük orkestra 20 konferans 20,25 piyano orkestrası 22,35 saat, hava, haberler, spor 22.50 gece konseri 23.50 fran sızca ve ^manca haberler 24 son haber ler. LONDRA: 21,05 saat, haberler, hava, iktısadî haberler 21,35 şan konseri . 22,25 Orta İngiltere istasyonu 24,05 saat, haberler, hava, spor, konusma 24,30 dans orkestrası, istirahat esnasmda haberler ve salre. PARİS [P.T.T.l: 18.05 pratik nasihatler 18,15 şarkîlar . 18.35 Strasburgdan nakil 20,35 havadis 20 45 nakle devam 21,35 hava, konusma 21.50 sarlular, monologlar . 22,05 konuşmalar 22,35 kabare numaralan 24,35 haberler. hava 24.50 dans musikisi. ROMA: 20.05 gramofon . 20,25 yabancı dillerde yayın 21,10 saat, haberler, hava, turizm propagandası 21.45 gramofon 22,05 opera yayını, istirahat esnasında konuşmalar ve haberler, en sonunda dans musikisi. NOBETÇİ ECZANELER Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Ziya Nuri), Alemdarda (Eş ref Neş'et), Bakırköyde (İstepan), Beyazıdda (Haydar), Eminönünde (Bensason), Fenerde (Arif), Karagümrükte (Arif), Kü çtfkpazarda (Hikmet Cemll), Samatyada (Erofilos), Şehremininde (Nâzım), Şehzadebaşında (Asaf). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Hüseyin Hüsnü), Hasköyde (Barbut), Kasımpaşada (Vasıf), Merkez nahiyede (Della Suda), (Kinyoli), Şişlide (Nargileciyan), Taksimde (Limonciyan). Üsküdar, Kadıkoy ve Adalardakiler: Büyükadada (Merkez), Heybelide (Yu suf), Kadıköy, Pazaryolunda (Merkez), Modada (Faik Lskender), Üsküdar, Çarşıbo . yunda (Omer Kenan). ^^^m ikinci tabı daha itinalı bir surette TAM Tabedilen ATLAS Fransızca dersleri Kış mevsimi yabancı dillere bol bol çalışmak için en müsaid devredir. Pratik bir metoda malik diplomalı bir Fransız bayanı müsaid şartlarla, ders ver mektedir. Gazetede (F) rümuzuna tahriren müracaat edilebilir. c. ikbal Kitabevi, istanbul KAZİNO Dö PARiS • Al Jolson Ruby Keeler 125 kuruşa satılıyor. çıkmıştır. FERİDUN OSMAN Teşekkür Apansız olarak ölümü cümlemizi mahzun ve müteessir eden muhterem babacığım Bay Ali Ekşinozlugilin ce naze merasiminde bulunmak veya bizzat gelip veya telgraf ve mektub gön dermek suretile yaralı kalbimi teselli etmek lutfunda bulunan merhumun aziz arkadaşlarile dostlarıma en samimî minnettarlıklarımı sunarım. Oğlu: Halid Ekşinozlugil Kırk seneyi mütecaviz Türk matbuat ve kültürüne bilhassa adlî mesleğine aid kanun kitabları neşrine hasrınefs ederek ve memlekete büyük hizmette bulunmuş vatandaşlarımızdan İstan bulda Ankara caddesinde Cihan kütübhanesi sahibi Bay Mihran kalb sekte sinden füc'eten vefat etmiştir. Cenaze merasimi yarmki pazar günü saat 13 te Beyoğlu Balıkpazar Ermeni kilisesinde icra edilecek ve Şişli mezarlığına naklonulup ailesi medfenine gömülecektir. M AKSİM Tiyatrosunda HALK OPERETi H A L K OPERETİ Bu akşam 21 de Zozo Dalmas ve yeni gelen Tomakosla P 1P İ Ç A Yeniden lenorun iştîrakile başlıyor Talebeye tenzilât Fiatlar: 60 40, hususî 100 Yerlerinizi telefonla ayırtmız T E L E F O N: 42633 TAKSİMDE V A RY E TE 25 çocuktan mürekkep Macar Çingene orkestrası ARANYOSSY RAJKO LA KUKARAÇÇA istanbul halkına iki büyük müjde! 13734 KELilVEDiR ikinci tabı çıkdı LU PERKİNS filminin artisti TALEBE CEP LUGATi Ragıb Rıfkı Ozgürel tarafından ikinci defa yeniden yazı'an talebe ce luga ine daha bir misli ilâvesile çıkarıimıştır. 75 kuruşa satılıyor Fransızca Türkçe 2 kânunuevvel çarşamba akşamından itibaren Tepebeşı GARDEN de başlıyorlar. ikbal kitabevi istanbut Manyatizör ve İlliizyonîst ölüm birleşigi bestekâr Üstad |MUHLiS SABAHADDiN beraber ilk defa NaşidHalideFahri PEROE ARKAS1 B U A K Ş A M TURAN tiyatrosunda Y E Ş I L D O M i N O Danielle Darrieux ( Bir gene kadının Charles Vanel Maurice Escande macerası) fransızca K A L i E N T E (La Muçaça) zevk ve neşe filmi DOLORES DEL RıO (Fransızca) ilâveten: EKLER JURNAL. Bugün saat 1 de tenzi âtlı matine TÜRK S i N E M A S l 2 fevka'âde tilim birden Prf. Zati SUNGUR Her akşam Sehzadebasında F E R A H tiyatrosunda temsillerine yeni programla devam ediyor sinemalannda bu senenin iki büyük filmi birden • T t UNUTMA BENİ .' Operet 3 ptrde Büyük orkestra POMPEİNİN SON GUNLERİ Ayrıca ilâve olark Bugün MiLLî ve A Z A K AZAK'TA BİR A Ş K G E C E S i Grace Moore'un aşk ve ihtiras filmi. • SEVGiNiN SESi D E %f ve EHLiSALiB ' MUHAREBELERi Türkce sözlü muazzam film Gelecek program: ŞARLO ASRi ZAMANLAR mm^^m^amı CHARLiE CHAPLIN'ın en son çevirdiği bir harika filmi Onümüzdeki çarşambadan itibaren her iki sinemada birden başhyacak Üsküdar Kâle Sinemasında MİSEL STROGOF Sıneması sayın halkından gördüğü emsalsiz rağbete bir şükran karşılığı olmak üzere 2 Büyük ve Türkçe Sözlü Film Birden : Türkçe Sözlü Yegâne Hakiki Harp Filmi ve LOREL SÜREYYA * Kadıköy EÇHUL ASKER B ugün matineler saat 1 de başlar. HİNDİSTANDA TÜRKÇE SÖZLU Pazar matineler saat 2 4 6 da Suvareler 9 da ve HARDi Dünya harbinde garb cephesiEn kanlı muharebeler Çanakkale ve Istiklâl harbı BUYUK HARP FİLMİ %'KAN LORELHARDi KARDEŞLERi Türkçe sözlü büyük komedi