27 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

27 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 İkinciteşrin 1936 CUMHURİYET Fransa, Almanya ile Italyan tehdid ediyor . Musoliıi ile M. Hitler Büyük Harbi ve netcesini unutmamalıdırlar)) Fransız âyan mecli hariciye encümeni reisi Henry BereKer, L'intransigeant gazetesinde neşrettiğ'bır makalede, son zamanlarda, diktatrlerin, tayyare vt top gürültüleri arasıda, umumî meydanlarda gürliyen seslenden ziyade, Ingi:tere, Fransa ve Amrika camiaları ara • sında tezahür eden lemokrasi uyanışlarr na ehemmiyet vermk lâzım geldigini söyliyerek diyor ki: «Demokrasiler, seıelerce süren ya n uyuklamadan smra uyanmağa ve maliyelerile silâhlan arasında canlı bn tesanüd vücude getimege başlamışlard'r. Başta, üç ekonorai sisteminin tevhidı geliyor. Bundan sonıa, Ruzveltin tekrar intıhabı, sulh esprisine ve istiklâl emeğine istinad eden demokrasiler grupunu, At lântiğin iki tarafırdan tarsin etmiş ol du. Onu takiben de, İngiltere ve Fansa, «totalitaire» veya dinamik denilendev • letlerin taşkm tehdidlerine sed çdcecek şekilde teslihata başlanacağını kaliyetle ifade ettiler. Dünya yüzünde ve bilhassa Avupa da, kuvvetler arasındaki nisbet, OJ senedenberi çok değişmiştir. ErkânıhaDİyeye dayanan bir diktatör tarafından Irusyavari, tamamen tevhid edilen Ahanya, bugün, talimli, teçhiz ve teslih edimi$ bir milyon kişilik bir kara ordusunamalik tir; hava kuvvetleri, son dereceasrî binlerce tayyareden mürekkebdir. 3ahriyesi Baltık denizine hâkim bulunuyr ve Ingiliz bahriyesi nisbetinde armaktadır. Tersaneleri, kimyevî mevad fbrikaları, inşaat tezgâhları, bütün dünyya hâkim olmak gayesile bütün Almnyada var kuvvetile işliyor. İtalya, İceza. Duçe, dah? geçenlerde, dünyaya sekiz milyon sün^i ortasmda bir zeytin dalı hediye ediyrdu. Filha kika îtalyada, silâh altındabeş sınıf var dır ki, talimli olmak şaHe bir milyon beş yüz bin kişi demektir. 3 ahriyesi, tay yareleri, piyadesi, topçisu ve zabitan kadrolan, Habeş harbinıe, gerek taar ruz, gerek müdafaa hussunda kudretini isbat etmiş kuvvetlerdir Şu halde, badema Myanadan dola şan Beriin Roma hafl, Avrupanın göbeğinde bir harb reatasi demektir. Ve tehdid altında bulunfl demokrasileri de esasen bu realite tanamile uyandırmıştır. Maamafih, Führer Hitlerle Duçe Musolini, kendilerinden evvelki harb senyörü ikinci Guillaumeı şimdiden misal olarak gözönünde bulundurmah ve hep birlikte, millî hürriyetlerini ve nev'i beşerin hukukunu müdafaaya azmetmiş olan üç büyük demokrasiye taarruz etmenin neye mal olduğunu hatırlamalıdır. Birleşik Amerikanın, Büyük Britan yanm ve Fransa Cumhuriyetinin, altı yüz elli milyon nüfustan biraz daha fazla bir kütleyi temsil ve dünyanm en sağlam bloklarından üçünü teşkil ettiğıni görmemek için, insanın gözleri, megalomani ile hakikaten kararmış olmalıdır. 1914 ten 1918 e kadar geçen müddet, bu üç devletin, kuvvetlerini birleştirdikleri takdir de, bidayette kendilerinden daha iyi silâhlanmış mütearrızları bile nihayet ezici bir mağlubiyete uğrattıklarını ispat etmedi mi? Son zamanlarda, M. Edenin, Avam Kamarasmda «Büyük Britanya Fransa münasebatı, tarihin hiçbir devrinde şimdıkinden daha iyi cereyan etmiş de ğildir» tarzındaki beyanatı, M. Blum ve M. Delbos tarafından, müteaddid defalar tebarüz ettirilmiştir. Bu iki memle ketin yalnız siyasî ve askerî erkânıharbiyeleri, yekdiğeri arasında temas etmekle kalmamış, milletlerin zihniyeti de birbi rile temas etmiştir. Amerika Cumhurreisi Ruzveltin kazandığı zaferden sonra da, Fransız îngiliz medeniyetini hakikî bir tehdid altında gördüğü takdirde Ame rikanın, bütün vesaitile yardıma şitab edeceği muhakkak bulunmuştur. Fransa, askerî vaziyetinin takviyesi için, beyhude gürültüye lüzum görme den yirmi milyar frank tahsisat koymuş tur. Ayni derecede mühim bir hâdise de, lngilterenin on sekiz aydanberi devam eden teslihatıdır. Işte, yeni ve eski dünyanm tarihî üç büyük demokrasisinin ihtarı. İstiklâlleri tehdid edilen bütün milletler bundan te selli ve itminan bulacaklardır; dinamizmi, megalomani ile, tadil taraftarlıgını tahrikâtla pek çabuk karıştıran diktatörlükler bu ihtar karşısında teemmüle.va racaklardır. Demokrasilerin bu müşterek ve üçüzlü teslihatı, bugun, Avrupadâ ve bütün dünyada sulhun ve adaletin en sağlam teminatıdır.» Boğazlar ve Türk siyaseti Bir Bulgar muharririnin görüş ve düsünceleri Sofyada çıkan Zarya gazetesi mimar Kostantin&fun «Atatürkün memleketi» başhklı yazısmda şöyle diyor: « Anadolunun şark sahillerine yakın bir yerde ve 1911 denberi İtalyan idaresinde Rodos adasile birlikte büyük bir Arşipel vardır. Eski zamanlarda bu ada kendi kudretile iftihar eder ve bu kuvvet dünyanın yedinci kuvveti olarak telâkki edilirdi. Bugün bu kuvvet artık mevcud değildir. Fakat bugün on iki adada Sinyor Musolininin ve faşizmin timsali olan emperyalist kutbu yükselmektedir. Bu yeni kuvvet bugün dünyanm yedinci harikası olarak geçinmekte değildir. Fakat, bu kuvvet bugün Akdenizde bir «Godiya Albiyon» birinciliği iddiasında bulunmak liyakatini göstermiştir. Müstakbel bir Akdeniz harbinde Britanyanın belkemiği olan Hindistana gitmek için abluka edilemiyecek olan tek bir kapı bulunacaktır ki; o da Türkiyedir. Türkiye, hakimiyetini kendisine medyun bulunduğu büyük bir yol çatağının muhafızı sıfatile müs takbel ihtilâflarda acaba bitaraf kalabilecek mi?. Antakyada Türk hakkı Saray ksasmda güzel bir mekteb yapıldı Saray (Eususî) Trakyanın küçük, fakat şirin bir kazası olan Saray, her sahada olrfuğu gibi kültür sahasında da bir çok jeniliklerle ilerlemektedir. Kaza nerkezinde 1913 1914 senesinde Zıraai Nümune mektebi olarak başlanıp o zamandanberi natamam kalan mekteb binası, Vilâyet Hususî Muha sebe biftçesinden ayrılan para ve hal kın buna inzimam eden yardımile bu sene tamamlanmış ve ilk mekteb ola rak tedrisata bu binada başlanmıştır. opkapı sarayında küçük mikyasta bir kışlayı andıran ve sıra sıra yükselen bacalarile de bol kuleli bir kale yavrusuna benziyen mutfak dairesi vardır. Abdülmecidin bu sarayı gözden düşmüş, veya elden ayaktan Belgradda çıkan Vreme gazetesinin kesilmiş, yahud suç işliyerek cezaya hak diplomatik muharriri olup bir müddetkazanmış kadınlarla Enderun beylerine tenberi memleketimizde bulunan M. terkederek Beşiktaş kıyılarma göç ettiği Svetovski Antakya ve İskenderun davası yıldanberi o muazzam mutfağın ocaklan hakkında, 24 teşrinisani tarihile aşağıdayanmaz, bacalan tütmez. Hemen hemen iri yazıyı yazmıştır: bir asra yakmlaşan metrukiyet devresinin «Son zamanlarda Fransa ile Suriye her yılı ise kemirici bir diş gibi dairenin e Lübnan arasında yapılan anlaşmalaı duvarlarını sarsmış, bacalannı çarpıtmış, neticesinde Fransa bu iki memlekete is taşlarım yerlerinden oynatmıştır. Abdüliklâl verirken Antakya ve İskendenınu mecidler filân, kendi dedelerinden birçoda kendilerine ithal etmek istemesi Türuna hem beşik, hem mezar olan bu kankiyede büyük bir memnuniyetsizlik uyanlı yuvaya dönüp bakmadıkları, bakamadırmıştır. dıklan için zaman bütün diğer daireDost Türkiyede Fransanın bu kararına erde olduğu gibi mutfak kısmında da :arşı doğan memnuniyetsizliğin başlıca istediği gibi tahribat yapmıştı. Haber alebebi, Suriyeye ilhak edilmek istenen dığımıza göre orasının, sandıklar içinde bu parçanın Türk istatistiklerine göre e tozlar topraklar arasında kalmış eski 380,000 nüfusunun 330,000 inin Türk minyatürlerin ve değeri yüksek diğer eserlmasıdır. lerin teşhiri için gene öbür daireler giTürkiyenin arzusu, Suriye ve LübnaM. Svetovskinin İzmir seyahatinde Türkiye, mazide olduğu gibi bugün de s bi müze haline konulması kararlaştırılahnmış re<ıimler vden na verildiği gibi buraya da tam bir istikBoğazlara hakim oldukça Avrupa siyalâl verilmesidir. Fakat Fransanın Anka İskenderun ve Antakyatın istiklâle ka* mış ve tamir plânı da tanzim olunmuşasının mihveri; Rus ve îngiliz menfaatradaki sefiri M. Ponso, Türkiyenin bu uşmasını istiyoruz. Bu aavali istiklâle :ur. lerinin birleştiği nokta olarak kalacaktır. hususta vermiş olduğu notaya menfi ce vleviyetle müstahaktır. Bu haber bana saray mutfaklarının Bu önemli yol çatağı, bir zamanlar Rusvab getirmiştir. Yani Fransa bu civarda aktile oynadığı rolü hatırlattı. OnyeSordum: ya ve îngiltere ayarında bir kuvvet sayı yaşıyan Türk, Suriyeli, Lübnanlı, Ale/î Bu ihtilâf Cenevrede halledile dinci asırda bu mutfaklarda (1376) ahlan Osmanlı Imparatorluğu tarafından ve Dürzi gibi beş unsurdan ancak ikisine mez mi? çı çahşıyor ve şuradan buradan getirtilen 600 sene muhafaza edildi. stiklâl vermekle iktifa etmiştir. ahire ve saire bedeli haric olmak üzere Bizce bu işin halledileceği yer CeOsmanlı Imparatorluğunun cografî her yıl bin yüz sekiz buçuk kese masrafla Türkiye, İstiklâl Harbinde biran ev nevreden ziyade İskendenundur. Türkiıakımdan ortadan kalkması üzerine, Türvel sulhu temin etmek için Antakya ve ye bütün komşularile iyi rnünasebetler te idare olunuyordu. Sarayda binden fazla kiye Cumhuriyeti, deniz yolunu şimalden İskenderun etrafında Fransa ile uzun sis etmiştir. Hudud meselesinde hiçbir Haremağası, gene o sayıya yakın kadın, cenuba doğru kesen ve Avrupa ile Asyaboylu münakaşalara girişmek istememişti. komşusile ihtilâfı yoktur. Suriye ile de a binlerce hademe vardı. Mutfaktan yeyı birbirine bağlıyan bir köprüye benzeTürkiye ile Fransa arasında bu mesele rası çok iyidir. îskenderun ve Antakya mekleri verilen kalabalık hakkında bir di. Uç yandan denizle muhat bulunan den dolayı çıkabilecek olan bir harb hem davası bütün gazetleri, parlamentoyu ve fikir edinebilmek için Hâsahır saraçlangeniş bir araziye malik Türkiye Cumhuçok uzun, hem de çok kanlı olurdu. Bu halkı yakından alâkadar eden tek dava nın 3398 ve çadır uşaklannın 1370, terriyeti için bugünkü 18 milyonluk nüfus, zilerin 217 kişi olduğunu hatırlamak yedüşünce ile Türkiye ile Fransa arasında bu araziyi ve bu arazinin geniş ve açık 20 teşrinievvel 1921 senesinde Ankarada ve tek ihtilâftır.» ter. İşin garib ve tuhaf taraflanndan biri ahillerini müdafaaya kifayet edecek bir bir anlaşma imzalandı. Fransa hükumeti Gene bu mutfak için her sene Mısırderecede değildir. Bunun için Cumhuri namına M. Franklen Buyyonun imza de Fransanın, Ankara =efiri M. Ponso dan 36,000 kile pirinç, 55,000 kilo §ecevabını ker. 2500 kile nohud, 2500 kile merciyet Türkiyesinin müstakbel siyaseti işte ladığı bu protokola göre Antakya ve îs vasıtasile menfi sayılabilecek verdiği anda Alman Nazırı Dr. Şahtın mek, 400 kilo biber, 1200 kile şehriye, bu noktada temerküz ediyor: kenderun şimdilik Fransa himayesine Milliyetperver Türk Cumhuriyetini, terkedildi. Fransa da buna mukabil bu Ankarada bulunmasıdır. Ayni günde 400 kilo tarçın, 200 kilo zencefil, 1000 tesadüfen M. Şaht öğle vakti Doktor kilo nişadır gelirdi. Eflâk Voyvadası da Boğazlar hakkındaki Avrupa aspiras mmtakada hususî bir rejim tatbik etmaTevfık Rüştü Arasla birlikte yemek ye her yıl 20 bin kilo bal, 400 kelle tuz gönyonlarına karşı durmak suretinde kendi ği taahhüd etti. Burada resmî lisan mişti. derdiği gibi, Buğdandan ayrıca 1500 kihakimiyetini müdafaaya muktedir bü türkçe olacağı gibi memurlar da Türk Belki Fransa Türkiyenin bu arzusunu o bal getirtilirdi. Yalnız Bursadan yollayük bir kuvvet haline sokmak. lerden intihab edilecekti. biraz geç yapacaktır. Belki de fazla nan tavuklarm sayısı her yıl yirmi binden Burada şöyle deniyor: SUMHURİYET Memleketimiz vakit geçirmeden işin çabuk halledilme aşağı düşmezdi ve Gelibolunun ödediği « Herpyi bir yana bırakalım. Franhakkında hüsnü niyet beslediği anlaşılan sini temin edecektir. Fakat muhakkak o mutfak vergisi de yılda üç bin hindi idi. muharririn yazısmda malumat olarak ek sanın taahhüd etmiş olduğu halde yap Ian şey şudur ki Türkiye Hariciye VekiFakat bu rakamlardan daha beliğ bir sik kalan noktalar şunlardır: Coğraf madığı vazifelerini, Türk rejimine muha li Tevfik Rüştü Arasın bu işin Türkiyerakam vardır, o da Ahyoludan gelen yanm Türkiyeye bahş veya tahmil lif olup Türkiyeden kaçan yahud çıka nin arzusuna uygun ve ve müspet şekilde yıllık 80 bin kilo tuzdur. Bu miktar tuettiği vaziyet; dün olduğu gibi, bugün rılan kimselere burada faal roller, büyük halledileceğinde zerrece şüphesi olmadr zun harcanabilmesi için ne kadar yemek ve yarın da Türkiyenin kudretine mevdu memuriyetler verildiğini, Türk unsurı.n ğıdır.» pişirilmek lâzım geldiği düşünülürse mutbulunmaktadır. Bunu böylece kabul et haksız yere hırpalandığını hep, hep unufak dairesindeki faaliyet te, saraym haOVETESSKt tikten sonra mesele harici telâkki ve tef talım. Fakat Fransanın evvelce hiçbir vazineye açılan ağzındaki korkunç ve obur sirlere kalır ki bizce bu daima ikinci idde bulunmadığı bir kütlenin idaresine genişlik te ölçülmüş olur. buralannı ilhak etmesini kat'iyyen kabul plândadır ve münakaşasına lüzum yok Yakında temiz bir müzeye inkılâb eedemeyiz. Bu ihmali aklımızdan bile tur. decek olan bu dairenin eski halini hatırgeçiremeyiz. layıp ve yeni vaziyetini gözönüne getirip Şunu da ilâve edelim ki bu Urla hâkimi îhsan Ziyanm ayni zamanda bizim prestijimiz meselede «evvel neydi, ne oldu şimdi» derken yüde mev reğimize inşirah gelmemesi mümkün katilleri bulunamadı zuu bahsoluyor. Biz, bilhassa Atatürkan mü?.. İzmir (Hususî) Bundan senelerce bu mesele etrafında söylediği son nutukKaradeniz limanlarından sevkedilen M. TURHAN TAN evvel Urla hâkimi İhsan Ziya, başına tan sonra bu davadan kat'iyyen vazge ihracat mallarınm koj'unlarla beraber H: çemeyiz. Ayni şekilde ne M. Blumün, sevkedilmesi, koyun kokularının bu 1 Cevdet Türkârt imzasile mektub yolvurulmak suretile öldürülmüş ve suçlu one de arkadaşlarının Fransanın vermiş mallara sinmesinden drlayı mahzurlu lıyan okuyucuya: larak Ağırceza mahkemesine verilen biı Şıirleri gonderirseniz mülâhazalarımı yaolduğu imzayı keenlemyekun sayacak • görülmüştür. kafile beraet etmişti. Bunu müteakıb larına inanmıyoruz. İktısad Vekâleti, bunun üzerine tü zarım. 2 Küfürbaz dostum Molla Sırata: Kaza merkezinde olduğu gıbı Beya: dava vekili Sabri, Yasin Fehmi ve beş Sonra son bir süpheyi daha ortadan tün, fındık, elma gibi ihracat mallarınm Mutu bigayziküm. İnnallâhe alimün blköy nahiyesile, Bahçeağıl, Karlı, Çu koyunlarla bir ambara vüklenerek sevM. T. 2V . kuryurd, Çayla, Karaağaç ve Kapakl arkadaşından mürekkeb diğer bir grup silmek istiyoruz. Biz revizyonist «mua kedilmemelerini emretmiştir. Deniz Ti ıtıssudur. köylerinde de iki sene evvel Maarif Ve suçlu mevkiine getirilerek muhakemeye hedelerin yeniden tetkikine taraftar» de caret müdürlüğü, Vekâletin bu emrin Yurddaş! ğiliz. Eğer revizyonist olsaydık Sancak kâletinin plânlarına göre mekteb inşa başlanmıştı. derhal bütün liman reisliklerine tamim Tiırk parası en sağlam, ta plebist «reyiâm» yapılmasını isterdik ederek vapurlarm kontrolunda bu noksına başlanmış ve bunlardan BeyazMuhitimizde alâka ile takib edilen en sigortalı paradır. Biz ne Antakyanın, ne de İskenderunun taya ehemmiyetle dikkat edilmesini bilköy nahiyesile Bahçeağıl, Karaağaç köy bu muhakeme de bitmiş ve ikinci grupun Türk parası biriktir. bize ilhak edilmesini istemiyoruz. Bura dirmiştir. lerinin mektebleri tamamlanmış ve tedUlusal Ekonomi da beraetlerine karar verilmiştir. Bu su ların Türkiyenin bir vilâyeti olması ar Binaenaleyh, şimdiden sonra ihraca' ve risata başlanmıştır. Artırma Kurumu retle, hakikî fail ve katiller, meçhul kal zusunda değiliz. Biz sadece Fransanın mallarımızm yükleneceji vapurlara ko Diğer köylerin de mektebleri bu se bize söz vermiş olduğu şeyi yapmasını. yun yüklenmiyecektir. mışlar demektir. ne tamamlanmış olacaktır. Belgradda çıkan Vreme gazetesi mühim bir makale neşretti Dost memleketin maruf muharriri M. Svetovski davamızı nasıl görüyor? Evvel neydi, ne oldu şimdi? T Ihrac mallarımız Koyunlarla beraber ayni vapurda sevkedilmiyecek adcmt Cumhuriyetin içtimaî romanı: 45 Yazan: Hilmi Ziya • Hayrola, ne var dayı? Hepsi bir geliyler.. Demir gülmeğe çalışarak: Gelmesinler mi? dedi. «en silkinip ona baktılar. Kâtib, kapıya Gelmesinler demeyim efendim, dem yakm iskemleye ilişti. Dinler bir t'avır aldı. Küçük köylü, okşanmış bir tay di. Mal varsa vergi alırsın. Yoksa ne agibi kımıldanarak bir adım attı. Yüzü hrsın? îstemesi kolay.. Gel bakalım vekanlandı, gerildi, gözleri parladı ve elle recek can mı kaldı. Hilâf dersem gözüm önüme aksın efendi, gelip bir görsen, on rini göğsüne kavusturup: Efendime söyleyim, burası gazata kişi vergi ister.hepsine bir ad takarlar. idaresi değil mi? diye başladı. Bu sabah Verilecek bir canımız kaldı, gelip onu da geldim, te... şimdiye kadar sora sora eşkiyalar alıyler.. Gâvurun bundan ne buldum. Size... şey diyecektim. Deme farkı var? O da elimizdekini alıp gidecek li.. Size anlatmıya geldim ki, şu bizim değil mi? Kirazlı köyü var ya.. te oradan geliyo Merak etme dayı! dedi. Biz de zaten sizin için çalışıyoruz. Bütün de rum. Hükumata yazdık, bir haber çık madı. Sorduk, soruşturduk. Gazataya git diklerini yazarız' Yalnız haberin yoksa şikâyet et dediler. Gazata yazarsa her öğren: Bugün Yunan ordusu şehre girdi. Her tarafı zaptettiler. Bakalım şimdi işkes dinler, söz geçirirsin diyeler. Demir, masa yanında ayakta dinli " ler ne olacak? Köylü çarığile tahtaları çizerek düşüyordu. Merakla sordu: E.. Söyle bakalım dayı, derdin nüyordu. Bir aralık baktı: Bundan ötesi ne olacak efendi? nedir^ dedi. O da gırtlağımıza sarılacak değil Efendim dedi, bizden vergi almıya hemen sustu, ve yere tükürerek bir daki dip «ne diyorsun?» diye bağırdı. Sonra gene birdenbire bulutlar arasında kayboxaxi Fazla birşey demeden geri geri gidip: ka donmuş gibi kaldı. Sonra kendi ken taşkmca odada dolaştı. Kâtibin omuz luyordun. Bazan senin mükemmel bir dost olacağmı düşündüğüm sırada, başıannı sarstı: Eyvallah efendi! Kirazlı köyünün dine güldü ve başını sallıyarak: Ne diyorsun? Doğru mu?.. Haki nı kasden çeviriyormuş gibi durduğun o Size söylenecek şeylerim vardı. muhtarı bunu böylece söyledi diye gaabus ve kapalı halin yüzünden birden üDaha doğrusu beni bu işe memur ettiler caten o mu? zataya yazasın! dedi ve usulca çıkıp O ağzını açmadan ıturduğu yerden midim kırılır ve sana ne gözle bakacağıdedi. Öbür sabah sizi Çekirgede bekli gitti. Yalnız kaldıkları zaman artık konu yorlar. Büyükkaplıcanın köşesini dönün* başını sallarken, Demn heyecanla onu ma bir türlü karar veremezdim. Başka ne yapabilirdim?... Fakat sen hakikaten sarsıyor: şulacak söz bulamıyorlar. Kurdoğlu si ce. Demir, hayretle baktı. Bu sözlerden Yarabbi, mümkün mü?.. Fakat mükemmel adamsın! diye ona hayran nirli hareketlerle dolaşıyor, Demir önünhiçbir şey anlamamışa benziyordu: sen hakikaten dostsun, en büyük dostsun! lıkla bakıyorum. Şimdi içten gelen bir deki boş bir kâğıdı manasız çizgilerle neş'e içinde, gülerek susuyordu. Çekirgeye Rıza Beylere mi? Bu diye kucaklıyordu. dolduruyor, kâtib, başı iğik sessiz oturuO, bunlara bir kelimeyle olsun cevab apansız davet te nereden çıktı? Dışarda, yağmur hızrnı almıştı. Şehrin yordu. Bekir Bey birden kapıyı açtı: Rıza Beyler, Fahrünnisanm ahbab üstüne, bir daha kalknııyacak gibi inen vermeden gene ayni vaziyette kaldığı Bakalım ne var ne yok? Beş da halde, Demir hiç te alıngan görünmüyor. kikaya kadar gelirim, diye çıktı. Ötekiler larıydı. Kâtib, başını kaldırmadan mı • bulutların arasından günesin ışıklan süzüOnun durgun kapalı tavrından hoş lerek odayı yavaş yava dolduruyor. D konuşmadan duruyorlardı. İki dakika rıldanıyordu: tehlikeli fırtınaları önliyen Sanırım sizi yemeğe çağırıyorlar. mir bir hamlede pencereyi açtı. Serin son lanıyor, sonra, Demir nihayet kendini tutamadı: bahar rüzgârına göğsünü verip geniş ge dimdik ve samit bir kaya gibi gördüğü Duydun mu? dedi. Acınacak hal. Galiba bir de misafirleri var. bu tavnnı seviyordu. «Fakat insan ne kaDevlet nedir? Vergi nedir? Haberi yok. Demir heyecandan kendini tutamadan niş nefes aldı: Kaybolan bir şeyi yeniden bulmak dar da aldanıyor!» diye kendi kendine Hiç birşeye inanmıyor. Müslümanı gâ yanına koştu. Omuzundan kavradı, onu ne güzel şey! diye aceta kendi kendine söylenirken, öteki elleri dizinde ve gözvuru bir tutuyor. Hiçbir şeye bağlanmr dostça sarsarak: leri yere mıhlı, ve o bir nevi istiğrak içinyor. İşte bizim cahil payenlerimiz.. Bunu onlar mı söyledi? Hadi ba konuşuyordu. Ve sonra tekrar girip tam de sanki bütün bir ömrün manasını bu Niyazi, elile yüzünü uğuşturdu ve kalım, sen de birşeyler biliyorsun ya!.. Niyazi Efendinin karşısında, masanın hareketsiz duruşta seyrediyordu. sanki gözgöze gelmemek ister gibi yere Diye telâşını saklıyamıyor. Niyazi Fr kenarına oturdu: 2 Ne tuhaf! dedi. önceden seni hiç bakarak: fendi, kundurasının ucile yerde daireler Bu son iki gün içinde, hava birkaç ketammamıştım. İhtimal biraz sende de Payen nedir bilmem dedi. Şunu çizerek donuk sesle: re açılıp kapanmıştı. Bulutlar, güneşle bilirim ki, bu adam doğru söylüyor. Aç Ben mi?.. Ne bileyim.. Sanırım ki kabahat vardı. Bana karşı bir mahfaza gibi kapalıydın. Bazan (ve şüphesiz pek harbeden karanlık saflar gibi toplanıyor, lık insana herşeyi unutturur! odur, diyordu. ilerliyor, bozulup dağılıyor Bu suretle başlamasından, onun birçok Demir bu dakika, ayaklarınm yerden seyrek olarak) söze başladığın ve seni [Arkası vari şeyler söyliyeceği zannedilirdi. Faka kesildiğini hisseder gibi kendini kaybe tam merakla dinlemege kalktığım zaman

Bu sayıdan diğer sayfalar: