23 İkinciteşrin 1936 CUMHUBİYET San'at bahisleri Almanya Yakınşarktak vazîyetini gittikçe kuvvetlendiriyor Türk kadınınm eli, yüksek bir meharetle zevkinin Pariste münteşir İnforma Italya ve Almanyanm General Franko hükumetini inceliğini ifade eden elişlerile, gergef ve tions gazetesi son gelen nüs tanımaları üzerine Barselondaki Alman ve hasmda Berlindeki muhabi iğnesine zengin bir tarih yaşatmıştır rinden çlarak şu yazıyı neşre Italyan mağazaları yağma edildi diyor: Dr. Şahtın Türkiyeyi ziyareti Alman yada her ıki memleket arasındaki ticar münasebatın inkişafı hususunda büyük ümidler tevlid etmiştir. Almanyada mevaddı iptidaiyeden bilhassa pamuğun kifayetsizliği hıssolun duğundan müzakerelerin Almanyayı bu cihetten alâkadar ettiği zannolunabilir. Türkiye ise şu son senelerde pamuk zer'iyatına istisnaî bir vaziyet vermiştir. Türkiyenın pamuk ihracatı 1934 te 39 bin lira ıken, 1935 te 4 milyon 320 bin liraya yükselmiştir ve bu senenin ilk 7 ayı içinde de bu miktar beş buçuk milyonu bulmuştur. Almanyanm pa muk ihtiyacınm bu inkişafta dahli ol duğuna şüphe yoktur. Yalnız pamuk için değil, Almanya son bir kaç senedenberi Türkiyenin bütün harıcî ticaretınde aşağı yukarı bi rinci mevkii işgal etmektedir. Fılhakika Türkiye ihracatınm yarısı, tamam olarak, yüzde 47,7 si Almanyaya yapıl Talavera istasyonunda cepheden gelen yaraldar maktadır. Türkiyenin Almanyadan it hastanelere sevkolunuyor halâtma gelince, bu 1933 te yüzde 29,4 LBaştaraft 1 incı sahljede\ mülâhazaya tebaiyet etmedik. Bir harb iken 1935 te yüzde 37,9 a çıkmıştır. Türkiyenin diğer memleketlerden ithalâtı kım tayyareler gelmesi yüzünden as] gemisi Barselondaki konsolosun emrine tayyarelerin miktan artmış olduğunu verilmiştir. Konsolos, gerek memurlan ve şöyledir: bildirmiştir. General şu cevabı vermiştir: gerek Barselonda bulunan Amerikalılan 1935 te 1933 te « Safa geldiler. Kızıllann tayyare bu gemiye bindirebilecektir.» Amerikadan 7c 8,3 %6,2 eri pek çoktur.» İngiltereden fc6,4 Adsız fabrikamn gonullu ışçılerı Türkiye Almanya Madrid sokaklarındaki kanlı muharebe ticarî münasebatı Barselondaki ecnebiler şehri terke davet edildi Rakam felsefesi vrupa gazeteleri faşizm, komönizm fılân bahislerinden okuyuculara kelâl geldiğini sezer sezmez Magnetisme, Hypnotisme, Telepathie hikâyelerini ele alırlar, tabiat düsturIarı dışında işlerden dem vururlar. Arasıra da büsbütün çocuklaşırlar, rakamların hayat ve hâdiseler üzerinde yaptıklan tesiri izaha kalkışırlar. Son günlerde bu çeşid yazılar bizim gazetelerde de bol bol yer almağa başladı. Avrupa gazetelerinin kullandığı ağız, rakam felsefesinin henüz kurulmakta olduğu zehabını uyandırıyor. Halbuki bu garib düşünce, çoktan ateh getirmiş ve hemen hemen 2400 yaşına ulaşmıştır. Sayıya, rakama ilâhî denilecek derecede kudret izafe edenlerin piri malum olduğu üzere Pythagoredur. Onun kurduğu felsefeye göre: 1 Allaha 2 Heyulâ ile suret, 'ruh ile cisim, cevherle araz, illetle malul, basitie mürekkeb gibi şeylere 3 Uç nefse, üç bu'de, üç zamana 4 Dört mertebeye, dört unsura, dört tabiate, dort mevsime 5 îç ve dış hasselerine 6 Altı cihete 7 Cismanî yedi kuvvete (cazibe, masike, hazime, dafie, gaziye, musavvire, namiye) 8 Hararet, bürudet, rutubet, yubusetle sudan, topraktan, havadan, ate|ten mürekkeb kuvvetlere 9 Dokuz kat cevhere (kemik, ilik, sinir, damar, kan, et, deri, kîl, tırnak ta gene dokuzlu cevherlerdendir) 10 On tabakaya (baş, boyun, göğüs, karın, iki bacak ve saire de onlu tabakalardandır) 11 On bir hazineye (dimağ, kalb, .kciğer, karaciğer, böbrek ve saire de onbirli hazinelerdendir) 12 On iki aya, on iki bürce vc bedendeki on iki deliğe delâlet eder. Bu akide Türklerde de yer almif ve iki, dört, dokuz uğur sayılmıjtır. Moğollar dokuz rakamına bilhassa ehemmiyet verirlerdi. Islâmî rakam felsefesinde (10) un yeri büyüktiir. Çünkü esas sayılar onda biter, el ve ayak parmaklan ondur. Kur'anda ajirler vardır ve o kutsî kitab için on türlü kıraat kabul olunmuşruT. Tevratın on emri, bütün dinlerin temelidir. İlk Islâmlardan on büyük şahsryet hayatlarında cennetle tebşir edilmişlerdir. îşte bundan dolayı resmî işjerele de /aktile rakamlann nüfuzuna boyun eğilirdi. Meselâ Fatih, devlet teşkilâtmı kanuna bağlarken dört rakamına ehemmiyet vermiştir. Çünkü Allahın yakınında dört melek, cevvî âlemlerin dört noktasında dört hâkim ruzgâr, Peygamberin dört büyük halifesi, sofiyyun mertebeleri arasında dört evtad vardır. Fatih le devlet idaresini dört esasa göre tanzim ve bu idareyi vezirlerin, kadıaskerlerin, defterdarlann, nişancılann eline tevdi etmiftir. Bütün bunlar îyi. Avrupa gazetelerînin rakamlara kudret izafe etmeleri de iyi ve hoş. Fakat unutnuyalım ki tabiatte ne kelime, ne rakam vardır!.., Sedad Çetintaşın yapttğı elişi perde nümunelerinden birisi Yurdumuzda değeri yüksek bir fabrika vardır, bu fabrikamn adı yoktur, fakat herkes bilir, gözle göriilmez fakat her evde bir tezgâhı, bir işçisi vardır, bu fabrikanın işçileri arasmda smıf farkı da yoktur: En fakir bir kadından tutunuz da en zenginine, en cahilinden en mü nevverine ve en yaşlısmdan en gencine kadar bütün kadmlar bu fabrikamn gönüllü işçisidir. Evlerinde analannın, eşlerinin ve kızkardeşlerinin ellerine bakanlar onlarm mutlaka bir blüz, bir perde ördüklerini veya bir hesab işi, bir Anteb işi veya bir brode işlediklerini görür ve hangi fabrikadan bahsetmek istediğimi anlarlar. Bu yüksek değerli fabrikamn cemiyetimizde kültürel hüviyetini çerçeveliye bilmek için san'at tarihine başvurmak faydalı olacaktır. Alelumum dekoratif san'atların tari hini ve tarihî safhalarını tahlil edebil * mek için onu mimarî tarihi bölgeleri a * rasında aramağa mecburuz. Çünkü eğer teşbih caizse dekoratif san'atlan, yani ruhun ifadesi olabilen, ruhun ihtiyaclarr na cevab verebilen nekadar elişleri v a r sa bunlan cemiyetin şiir, edebiyat ve san'atını terennüm eden bir orkestraya benzetebiliriz. Bu orkestrayı teşkil edenler öyle bir ailedir ki viyolonistinden davulcusuna kadar vazife ve ihhsaslan teferruatta ayn olduğu halde esasta tek bir gaye için çalışır, tek bir manayı te rennüm ederler ki bu teşbihi caiz gördüğümüz takdirde bütün dekoratif san'at lann başında (mimarî) tıpkı bir kom pozitör ve şef vaziyetindedir diyebileceğiz. Bu itibarladır ki san'atta hareket ve tahavvüller mimaride karakterini kaza nıp veçhesüıi aldıktan sonra eşyaya geçmiştir. Meselâ Avrupanın Rönesans mr marisnde dekadans başladıktan sonra dır ki mobilya ve eşyada Lüi Kenz, Lüi Sez, Barok modası başlamış ve bu moda Üçüncü Ahmed zamanında İstanbula bile gelerek mimarimizle beraber bütün klâsik san'at tarihimizi sarsmıştır. Biz bu hakikati bugünkü eşyalanmızdan dahi anlıyabiliriz. Yurdumuzda kübik denilen modern mîmarî başladıktan sonradır ki eşyalarr mızda dahi modern başlamış, nihayet Mısırçarşısmdaki döşemeciler bile mü kemmel «kübik!» eşya yapmakta bulunmuşlardır. Avrupadan gelme olduğu hal de dünün Lüi Kenz yaldızlı salon ta • kımlan «demode» ve evlerimizde adeta birer müzelik eşya gibi kalmıştır. Bugün Avrupadan gelen bir sigara taplası bile mimaride veçhesini almış olan bu yeni stile göre modern yapılmaktadır. De mek ki mimarinin ve (mimarî stil) in % 2,8 istisnasız olarak bütün el ve ev işleri san Fransadan Bu rakamlardan Almanyanm Türki atlanna hâkim olduğu bir hakikattir, bu hakikati daha ziyade tebellür ettirebil ye ticaretinde ne ehemmiyetli bir mevmek için Türk tarihinden de bazı ör • ki kazandığı anlaşılıyor. Mevaddı iptidaiye kifayetsizliği Almanyayı taviz enekler alabiliriz: sası üzerinde muamelede bulunabile Topkapı sarayı müzesinde ilk Osmanceği memleketlere müracaate mecbur lı hükümdarlarından tutunuz Üçüncü etmiş ve Yakınşarktaki vaziyetini kuvAhmede kadar bütün padişahlann elbi vetlendirmiştir. selerindeki kumaslardaki desen ve ortü1935 senesinde Almanyanm kuru ü manlan aynen Türk çinilerinde ve mi züm ithalâtının yüzde yetmiş beşi, tü marinin taş ve tahta tertibatında bulur • tün ithalâtının yüzde yirmi dördü ve insunuz. Eski Türk hahlannın desenleri cir ithalâtının yüzde altmış biri Tür gene mimarî tezyin esasına göre yapıl kiyeden gelmiştir. Buna mukabil Al mıştır. Klâsik devirden kalma tahta iş manya, Türkiyeye makineler, hususile leri, rahleler, kavukluklar, vaiz kürsü mensucat makineleri, elektrik aletleri, leri klâsik Türk mimarisinin bütün tezyi telefonlar, demir teller vermiştir. Almanyanm Avrupanın cenubu şar nî incelrklerini ifade eden ömekleridrr. Klâsik san'at devrimizin afcidelerimizin kisindeki memleketlerle ve bilhassa bazı kısrmlarında yaşatmakta olduğu bo Yugoslavya ve Romanya ile almış olduya ve yaldızla işlenmiş kalem işleri, ka ğu yeni vaziyetler gözönünde tutulur dın elişlerimizle en yakından münasebet sa Dr. Şahtın Yakınşarkta yaptığı son teşryan şaheserlerdir ki Türk tarihinin seyahatin yalnız Alman sanayi meha füinde değil, hükumetçe dahi, bü iki buçuk asır evveline kadar bütün ihtiyük bir alâka ile takib olunmasının maşammı yaşatmış olan bu işlemeler bugü nası anlaşılır. nün ve yannın bütün insanlanna karşı da ölmez bir sempati yaşatmakta olan esrar Japonyadaki felâketin ve evsafı haizdir. Klâsik san'at devrimizden kalma kubilânçosu yumculuk, demir ve dökmecilik gibi büTokyo 22 (A.A.) Domei ajansından: tün maden işleri metrükâtı da mimarî Dahiliye Nazırı, Osaruzavedeki felâtezyin tarzımızın birer şaheseri olarak ketzedelerden 1600 kişiden 935 inin kuryaşamaktadır. tarılabilmiş olduğunu haber vermekteBu devirden kalma kadın elişlerimiz dir. 279 cesed bulunmuştur. 113 yaralı de mevcuddur ki bunlardan maalesef el " ve 453 kayıb vardır. de kalabilenler pek azdır. Diğer şubeler deki küçük san'at eserleri yaşıyabilmiş fakat bunlar zayi olmuştur. Kadm el san'atlanmız dahi mimarî tarihimizde Onsekizinci asır başında başlıyan inhitat hâdisesi arkasından sürüklenerek millî ve klâsik hüviyetini kaybederek baroklaş mıştır. Bu ise pek tabiî bir hâdise idi. Damad Ibrahim Paşanın getirttiği Av rupa mimarlarmın elile gelen yabancı mimarinin açtığı inhitat devrinin silindiri altında kuyumculuk, kalemkârlık, ma rangozluk, oymacılık, hulâsa bütün tezyinî san'atlar ezilip hüviyetini değiştir diği halde kadm elişlerimizin bu selden yakasını kurtarabilmesine imkân var mıydı? Buna imkân olmadığı için On sekizinci asırdan itibaren kadın elişleri miz de san'atta klâsik hüviyetini kaybederek baroklaşmışür. İşte bugün meb • zulen koleksiyonlan süsliyen peşkirlerin, uçkurların en çoğu bu inhitat devrinin mahsulleridir. Fakat herne şerait altında olursa ol sun adsız fabrika ismi verdiğim (Türk kadınınm eli) durup dinlenmemiş, yüksek bir meharetle ruhunun yüceliğini, zevkinin inceliğini ifade eden elişlerile gergefine ve iğnesine gene zengin bir tarih yaşatmıştır. SEDAD ÇETtNTAŞ akşam eve döndüğü zaman sessizce avlu kenarında bekliyordu. Son günlerde gerçekten onda Jbîr değişiklik vardı. Yemekte ağzı açılmıyor, erkenden odasına çekiliyor ve ekseri konuşurken dalıp gidiyordu. Anası kaç kere kaşığı elinde gözleri yaşararak ona böyle bakakalmıştı. Kâmil Efendi, sofranm nizamı bozulmasm diye başını tabaktan ayırmadan yemeğe devam ediyor ve bu sırada yetişken kızını gözetliyordu. Bir akşam, vaktinde gelmediği için, oğluna darıldı. Şevki, ömründe ilk defa isyanı andıran bir hareketle sofradan kalkıp odasına kapanmıştı. Anası onu pencere kenannda bulduğu zaman ses sizce yaklaşıp saçını okşıyarak gözyaş larının boşalmasına yardım etti. Aylardır günah gibi gizlediği hislerini hemen orada bu taşkınlık içinde anasına açı verdi. O günden sonra, yavaş yavaş bütün ev meseleyi öğrendi. Hacı Toran oğlile yüzleşmeden çekindiği kadar, bu hâdi seyi kendi plânlan için de zararlı buluyordu: Hacı Kâmil Efendinin oğlu Bursada bunca büyük aile dururken kalkıp müflis bir gazetecinin kızile nasıl Madrid birkaç güne kadar düşmezse Barselonda yağma edilen dükkânlar Londra 22 (A.A.) «Sunday Times» gazetesi yazıyor: «Madrid, birkaç güne kadar düşmi yecek olursa General Frankonun vazi yeti müşkülleşecektir. Kendisi payitahtın muhasarasına devam mecburiyetinde kalacaktır. Esasen, payitahtın ele geçme sinin ancak manevî bir kıymeti vardır. Kazanılacak zaferin pahalıya malolaca;ı ve harabiden başka bir netice vermiyeeği kuvvetle tahmin olunmaktadır. General Franko, mühimmat ve harb malzemesi alarak Madride sevketmekte olan Barselon şehrini muahaze etmektedir. ieaeral Franko, bu hareketi «rezilanc» diye tavsif ediyor, ediyor, amma kendi apflğl ticaret te bundan aşağı kalma maktadır. Barselonu bombardıman etmek teh didi, General Frankonun bu limanı filî bir surette abluka etmekten âciz olduğunu göstermektedir. Bitaraf her devletin papabileceği şey, Generalin gemileri taafından bitaraf gemilere karşı yapıla ık her türlü hareketin korsanlık telâkki dıleceğini ilân etmektir. Perpignan 22 (A.A.) Barselon • dan alman haberlere göre oradaki Al • man ve îtalyan tacirlerinin dükkânları General Franko hükumetinin Almanya ve Italya tarafmdan tanınmış olması sebebile yağma edilmiştir. Franstz gemileri Barselondan ayrdmamıs Paris 22 (A.A.) Bu sabaih ecnebi memleketlerde intişar eden bazı ha berlerde Barselonda bulunmakta olan Fransız gemilerinin îspanyanın kara su lannı terketmi; olduklan bildirümiş ol duğundan resmî mehafil, bu haberlerin yanhş olduğunu beyan ve bu haberin dîin sabah Barselonda bulunan Albat • ros muhribi yerine Valmy torpito muhribinin getirilmesinden ve Dupleix kruva* zörünün Palma de Majorquea gitme sinden galat olduğunu ilâve eylemekte • dir. Ayni mehafil, Verdün torpito muhribinin halen Alicanteda bulunduğunu ve yakında îspanyanın şark sahillerini ta kib etmek üzere oradan aynlacağını söylemektedir. Barselondaki ecnebi memurlar şehri terkediyorlar Vaşington 22 (A.A.) Hariciye Vezareti, Madrid ve Barselondaki dip omasi ve konsolosluk memurlanna, büolannı kapatarak emniyetli mıntakalara itmelerinin arzuya şayan olduğu şeklin!e talimat vermiştir. Barselondaki Ge eral konsolosuna civarda bulunan Ameikan harb gemilerini çağırarak konsoloshane memurlarile Barselonda bulunan Amerikalılan bu gemilere bindirmek için alâhiyet verilmiştir. Vaşington 22 (A.A.) Hariciye ^ezareti, Madriddeki Amerika sefirine re Barselondaki Amerikan konsolosuna bir telgraf çekerek faydalı gördükleri anda memuriyetlerini bırakıp hareket ede ileceklerini bildirmiştir. Bu münasebetle Hariciye Nazın, şöy e demiştir: « Bu hareketimizde hiçbir sîyasî evlenebilir? Hele gırtlağına kadar borclu olan bu adama bütün eşrafın ne gözle baktıklarını düşündükçe büsbütün sıkı lıyordu. Herhalde çaresini bulup bu manasız fikirden oğlunu caydırmak istiyor du. Fakat işte tam bir haftadır, Şevki a nasının bütün emeklerini boşuna çıkara* cak hale gelmişti. Her akşam geç vakitler başı dumanlı eve dönüp kimseye görünmeden odasına kapamyordu. Bir gün aşağı kattan işitilecek kadar bağırarak konuştuklan zaman, Kâmil Efendi «bir rezalet çıkmasmdan» korkup (kemali ihtiyatla) karısını çağırtmış ve «fazla ısrar etme. Sonra düşünürüz» diye mü saade ettiğini göstermişti. O gündenberi Hacı Toranın oğlu, kâtib Niyazi Efendinin yardımile Kurdoğullarının evine giriyor, zaman zaman damad Zeki Bey ve zevcesile görüşüyor; fakat bütün ar zusuna rağmen Bekir Beyi ve bilhassa Nuru göremiyordu. Bu düğün gecesi, onu yayından çık mağa hazırlanan bir zemberek haline getirmişti. Misafirlerden biri kadehini kaldırıp: Damad beyin şerefine! dedi. Hepsi birden kadehleri çektiler. Yüksek ses Ademi müdahale komitesi toplanıyor Londra 22 (A.A.) lspanya ademi müdahale komitesinin talî komisyonu, yarın öğleden sonra Dış Bakanlığında toplanacakbr. Bir Amerikan torpitosa İspanyaya geiiyor Paris 22 (A.A.) Amerikanın Kane torpitosu Roşfordan îspanyol sularına hareket etmiştir. M. TURHAN TAN Salamanka 22 (A.A.) Burgos radyosu, Bilbaodaki Avusturya konso Vilalbanm yerine kumandan Luengso losunun öldürüldüğünü bildiriyor. Gomez Garcia tayin edilmiştir. Asilerin muhabere muvasalalan Asilerin muharebe ve muvasalalan kekesilmiş silmiş ve düşman büyük zayiatla tardeBarselon 22 (A.A.) Röyter A dilmiştir. jansınm aldığı malumata göre, şimdiye Şiddetli yağmurlar Aragon cephesî kadar Aragon şimal cephesindeki hü nin diğer kısımlanndaki harekâta mâni kumet kıtaatının kumandanı olan albay olmuştur. le: Necibin şerefine! diye bagırdılar. Remzi Efendi, bu sırada dalgın yere bakmakta olan Şevkiye dokundu: Darısı efendi oğlumuzun başma. Kadehler yeniden kalktı ve hep birden bagırdılar. Darısı Şevkinin başma! Şevki yüzIerine bakmadan gülümsüyordu. Remzi Efendi, sırası gelmiştir diye: Hacı efendiye lâyık bir gelin bulmalı, dedi. Kâmil Efendi gözlerini yere indirdi ve cevab vermedi. Bu sessizlik içinde birkaç kişi fısıldaşıyordu. Şevki, birdenbire beklenmedik bir hamle yapü: İlle sÖyleteceksiniz, gizli bir'şey miş gibi.. Mısırdaki sağw sultan duydu. Ve bu arada, yavaş sesle «Bekir Beyin işte canım» diye mırıldanıyor. O zaman hep birden hayretlerini saklıyama dan Kâmil Efendiye bakıyorlar. O, bir saniye kaşlanm çatıp ciddiye almakla eğlenmek arasında kararsız kaldıktan sonra, sanki onlarm niçin bakbklannm farkmda değilmiş gibi safdil bir tavırla: Bilbaodaki Avusturya konsolosunu öldürdüler adamrL Cumhuriyetin içtimaî romanı: 41 Yazan: Hilmi Ziya Yanmdakiîere bu kabalıklan mazur gostermek için, sahte bir nezaket tavrı takınır. «Kusura bakmayın, bümezsiniz ne aşağılık adamlardır! Baska dilden anlamazlar.» diye söylenirdi. Bununla be raber, babası yanmdayken birdenbire silinir, gölge haline gelir, başı bükük, el pençe divan kilidlenmiş gibi kalır dı. Bugün gene sessiz ve sümsük oturup dururken, rakıyla yavaş yavaş kabaran hakikî manzarasınm meydana çıkmasına sebeb oldu. Şöyle bÖyle mekteb görmüş, bir sene kadar da hukukta okumuştu. Hatta Kâmil Efendi, tabakâne işleri için bir aralık Avrupaya gönderdiği halde nedense «frenkçeyi sökemeden» döndü.Harbde, (deppoy) memurluğile dört sene istirahat etti: Babasına karşı borcunu, membaı belli olmıyan büyükçe bir ser vetle odedi. Vakıâ Kâmil Efendi «istediğim gibi okutamadım» diye üzülüyorsa da, kendine mükemmel halef olacak zekâyı gösterdiği için de her yerde onunla öğünüyordu. Hakkmda büyük şeyler düşünüyor, ona güvenerek geniş plânlar kuruyor, ve bütün bunlar için hiç olmazsa kendisi kadar zengin birinin kızını almağı tasarhyordu. Bununla beraber her hususta «mum gibi» itaatli görünen delikanlı, evlenme bahsine bir türlü yanaşmıyordu. Kâmil Efendi, çocukla yüzgöz olmamak için bu nazik noktayı kurcalamak • tan çekiniyordu. Vakıâ araya anasını koyup, onu yola getirmeğe çalışıyorsa da Şevki gene ısrar ediyor, ve Kâmil Efendiye göre böylece «işi herşeyin üstünde tutacak kadar» zeki olmadığmı gösteriyordu. Kadın, bu hususta koca sından daha ince görüşlü olmalı ki, o na uzun uzun bilmedikleri bir sebeb olduğundan bahsetti. Oğlunun ağzmdan tahmin ettiği şeyi alabilmek için, her Kısmetse olur! diye gülümsüyordu. O vakte kadar tezgâhbaşı yapmadan yorgun düştüğü için sandalyasına göç müş, olduğu yerde dalıp gitmiş olan Ce Ben buldum, diye bulanık sesle mal birden başını kaldırdı. Doğrudan mınldandı. Remzi Efendi, sırtını okşı doğruya Şevkiye: yarak: Herkes kendi meydanmda at oy Maşallah! diye gülüyordu, ha * natmalı! Bu sevdadan vazgeç ve sana yırlı evlâd böyle olur, babasını zahmet bir münasibini bulalım, dedi. Şevki, ten kurtarır! yumruğunu belİBe koyarak onu baştan Fakat Kâmil Efendi gülmüyor; Şevki ayağa süzdü. Zorla saklanmış bir kül genclerin etrafını alması üzerine kendini hanbeyi tavrile: unutacak derecede gözleri bulanmış, sö Cemal Bey, işîne bak. Biz münazüne devam ediyor. Gencler bir te sibini biliriz!.. diye tersledi. viye fısıldaşıyor ve ısrar ediyorlar. O lArkası var\ artık gevşemiş, kahkahalarla gülüyor: