9 îkincitesrin 1936 CUMHURİYET Şarkî AkdenizdeTürkiye ve Sovyetlerin vaziyeti «Türk ordusu gerek aded, gerekse Türk askerinin cesareti ve ırkın harbculuk evsafı nazarı dikkate alınarak hesaba katılması lâzım bir kuvvettir» Italyanca haftahk «L'Illusirizione Italiana» mecmuasmm şarkî Akdenizde siyasî ve askerî vaziyeti tahlil eden yazısımn ilk kısmını cumartesi günkü nüshamızda neşretmişük. Bugün de ikinci kısmını neşrediyoruz. Türkiyeye gelince, bu memleket ço cukluğunda ıstırab çeken bir şahıs vaziyetindedır. Onu parçalıyan Sevr mua hedesi, Halife ile Atatürk taraftarları nın dahilî mücadeleleri, bu mücadele, o zaman Fransa ve İngiltereye karşı hemen hemen hasmane bir vaziyet alınmasma sebeb olmuştu ve nihayet Yuna histanla yapılan harb, Türkiyenin güç ve herşeyden şüphe eden, gölgelere vücud Veren ve her yerde kendine düşman gö ren bir karakter iktisab etmesine sebeb olmuştur. Uzun senelerdenberi, Türk muhayye lesini jppalıyan gölge, tasavvur edilsin ki îtalya olmuştur. O îtalya ki Türkiye Cumhuriyetile hiçbir hususî ihtılâf sebebi yoktur. Türklerin bu beyhude meşgalelerine karşı diplomatlarımızın muhtelif beya natları pek cüz'î netice vermiş veya hiçbir fayda temin etmemiştir. Diplomatlarımızın Anadolu yahud Trakya toprak veya denizlerinde Italyanın kat'iyyen ve katıbeten göz dikmiş olmadığma dair sözleri de gene Türkiye nezdinde ltalyaya dost olmıyan devletlerin bize karşı alevi körüklemek menfaatlerine uygun olduğu için hiçbir semere hasıl etme miştir. Fakat mesele bu derece kolaylıkla iştiale müstaid olduğuna göre, akıbeti encam şakanın tehlikeli bir mahiytet iktisab etmesi de mümkündür. Elyevm Boğazlar meselesi, Italyanın temsil edilmediği ve ihtirazî kayidler dermiyan eylediği Montrö konferansında hal ve fasledilmiştir. Türkiye Boğazla nn her iki sahilinde de tam ve gayrika bili münakaaş bir hakimiyet tesis eylemiş ve bu sahilleri dilediği şekilde müdafaaya hazırlamak, ve tahkim etmek hakkını temin eylemiştir. Bu mesele Türkiye için siyasî, iktısadî ve askerî bakımdan şayanı dikkat bir muvaffakiyettir. Maamafih bununla Türkiye, siyasetini Sovyet Rusya ve bilhassa îngiliz siyasetine tevcih etmiş bulunuyor. Sekizinci Edvarddm şark denizlerindeki devamlı seyahati ve Türkiye Cumhuriyetile Büyük Britanya arasmda, neticeleri şimdiden görülebilen münasebat ta bu mütaleayı teyid eder mahiyettedir. Beklenilmedik ve seri bir şekilde çok uzun zamandanberi değişmiyen bir me sele üzerinde İngilterenin elâstikiyen göstermesi de ayrı bir delildir. Sovyet Rusya siyaseti bir rejim meselesi olarak, îngiliz siyaseti de bilâhare tahli! edeceğimiz sebeblerle Türkiyenin endiselerini kuvvetle körüklemekten (elde mevcud meseleyi her zaman ta^e bulundurmak maksadile) hâli kalmamak tadır. olduklan tuzaktan mucizevî bir şekilde yakasını kurtaran sabık Göben), otuz senedenberi hizmet gormüş iki hafif kru vazör, muhriblerle denizaltı gemilerin den mürekkeb ve on parça tekneden ibaret bahriyesile Türkiye denizden kabili ihmal bir haldeyse de; ordusu esliha ve umumî malzeme bakımından büyük Avrupa devletlerile başabaş mukayese edi lemezse de; şayanı dikkat bir askerî varlık arzetmektedir. Türkiyenin bir milyona yakın asker çıkanp bunlan teçhiz e debileceği hakkındaki mütalealar muh tacı teyidse de muhakkaktır ki bugün Türkiye Cumhuriyetinin hazarî ordusu ki 21 piyade fırkasile 3 süvari fırka smdan mürekkebdir gerek aded gerekse Türk askerinin kanaatkârlığı, müte hammil ve cesur oluşu ve ırkın harbcu evsafı nazarı dikkate alındığı takdirde, hesaba katılması icab eden bir kuvvettir. Ayni zamanda 300 400 tayyareden mürekkeb olan hava kuvvetlerinin de artmakta ve müdafaa işlerinin inkişafı ve asrilestirilmesi yolunda AvTupalı müte hassıslann yardımile Marmara havzasile Anadolu sahillerinin iyiden iyive tahkimi günden güne ilerlemekte olduğu da sayanı kaviddir. Başlıcalarını İzmit, îstanbul ve İzmirdekiler teşki letmek üzere hava ve deniz üsleri de müdafaa işlerinin ön plânında Etelmehtedir. Bir italyan gazetesine göre Kadınların askerliği Hazırlanmış bir lâyiha yoktur Ortaya atılan haberler tamamen yanlıştır Doğu vilâyetleri mes'ud bir istikbale hazırlanıyor Üçüncü Umumî Müfettiş Tahsin Üzer, Doğuda yapılan ve yapılacak olan işleri anlatıyor Mezartaşları 1648 yılmm ağustos ayında ve o a yın sekizinci gününde Topkapı sarayı gürültülü ve pek heyecanh bir sahneye sahid oluyordu: Hak, haya, edeb şah Ianmıştı. Haksızlığı, hayasızlığı, zulmü, israfı sorguya çekiyordu. Ansızın hâkim vaziyetine geçen hakkı, hayayı, edebi, Yenieçri ve Sipahilerle hocalardan se çilmiş bir heyet, suçluluğu da Deli Ib rahim temsil ediyordu. Muhakeme uzun sürdü. Suçlu, baba ve dede mirası oîarak tanıdığı muhayyel haklara istinad ederek kafa tutuyordu, uluorta söyleniyordu, töhmet kabul et memek istiyordu. Bir aralık bağırdı: Bre hainler, bre nankörler, bu ne iştir. Ben herbirinize ihsanlar etmedim mi?.. Şimdi beni başınızdan atmak mı dilersiniz. Ben padişah değil miyim?.. Bu haykınş, o heyeti biraz tereddüde düşürür gibi olurken hocalardan biri i leri atıldı: Hayır, dedi, padişah değilsin. Delıliğinle cihanı harabe verdin. Geceni gündüzünü oyunla, eğlence ile, fisk ile, fücur ile geçirdin. Rüşveti ortaya faşet tin, zalemeyi âleme musallat eyledin, beytülmali israf edip bitirdin. Kıramdı ğm koz, işlemediğin kepazelik kalmadı. Sen padişah değilsin!.. Osmanlı tarihinde eşi mukayyed ol mıyan bu celâdeti Karaçelebizade Ab • dülâziz Efendi göstermişti. Fakat saray onun bu ağır hücumunu, bu ağır hamle~ sini unutmadı, affetmedi, fırsatıru bulup Sakıza sürdü, yıllarca süründürdü. Me denî cesareti kadar bilgisi de kuvvetli o* lan Karaçelebi oğlu, nekbet günlerini eser yazmakla geçirdi, Ravzatülâhbar ve Süleymanname gibi güzel tarihler kaleme aldı ve gene sürgün olarak Bursa * da bulunurken öldü. * * * Mezar mezar dolaşarak tarih vesikalan toplamağa çalışan değerli bir dost, Bursada bu ünlü tarihcinin ne mezannı, ne de mezartaşını bulamadığını yana yana bana anlattı. Belediye mi kaldır mış, mezarlan orta malı sayıp ta ölü • lerin kefenlerini soyan ahiret yolu hır sızlan grbi taşlan söküp götürmekte mahzur görmiyenlerden biri mi aşırmış, ne olmuşsa zavallı Abdülâzizin taşı da sır olup gitmiş!.. Başka yerlerde bu gibi insanlann öl dükleri günlerde merasim yapılır, me • zarlannm başına gidilerek nutuklar söylenir. Halbuki bizde mezarlann imhası âdettir. Rahmetli Eşref te galiba bu â deti binbir örnek görüp ve duyup tesbit etmiş olacak ki şu kıt'ayı söylemiş: Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için Gelmesin, reddeyterim, billahi oz kardeşimil Gozlerim ebnayi âdemden o rütbe yud\kim: İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar Maarif Vekâletinin tarihî kıymet ta şıyan mezartaşlarının çalınmaması için bir çare bulmasını dilemek isterim. Bunlar, hırsızlar tarafmdan yağma olunacağına bari müzelere kaldınlsm!.. Sovyet Rusya Şimdi de diğer devletlere geçelim ve Sovyet Rusyadan başlıyalım: Ispanya hâdiselerinin aldığı veçhe karşısında sinirlenen, Blum kabinesinin komünizme karşı beslediği rivayet olunan muhabbetten pek te emın olmıyan bu memleket artık zamirini îzhara başlamıştır. İnsan bugün Rusyanın karşısında sükununu birdenbire kaybedip oyunun kendisi için iyileşmesine imkân kalmadığını anlıvan bir kumarbaz muvacehesinde olduğunu hissediyor. Litvinofun Cenevrede, Paris ve Londra hükumetlerinin eski hatalarından ve bugünkü tereddüdlerinden istifade ederek küçük devletlerin, bu daima gayrimemnun unsurların başına geçebilmesi, Habeş cesedlerine zâhiren can verebil mesi ve Moskova gazetelerinin de faşist ve otoriter rejimlere karşı bir demokrasiler ehlisalibi açmağa çalışması hep bu yÜ7dendir. Uzun zamandanberi Türkiye Cum huriyetile iyi münasebat idame eden, Fransız politikasile kolkola gezen ve îngiltere ile iyi geçinerek onunla birlikte Italyaya karşı muhtelif vesilelerden bilistifade muannid ve hasmane bir vaziyet alan Sovyet Rusya siyaseti, elbette Avrupanın bu noktasında hasıl olan bula nıklıkların müsebbibidir. Stalin Hitler muarazasının hal ve faslında Lehistanın kendi topraklarını bir harb meydanına inkılâb ettirmek hususunda beslediği arzusuzluk, uzak bir ihtimal de olsa Berline en kısa yolun RoTürkiyenin kuüveti Yakınşarkta Avrupa ve Asyanın bir madan geçmekte olduğuna dair hayal leştiği bir noktada işgal etmekte olduğu vadisinde her şey kabil olduğuna göre sevkulceysî vaziyete nazaran Türkiyenin bir kanaat uyandırabilir. yalnız askerî kuvvet bakımından değil, Sovyet Rusyanın askerî kuvvetleri ayni zamanda zatî kudreti bakımından Sovyet Rusyanın askerî kuvvetine geda bu mesele dikkate şayandır. Filhaki lince; adedler şunlardır: ka bir muharebe kruvazörü, (Büyük Kara ve hava kuvvetleri dünyanın en Harbde Fransız ve însilizlerin kurmuş heybetlisidir. Bir buçuk milyon asker her [Bastarafı 1 inci saM1ede\ Vekâletince hazırlanarak Başvekâlete verilmiş, sonra da hususî bir komisyon tarafmdan etraflı bir tetkikten geçi rilmesi münasib görülmüş bir lâyiha mevcud değıldir. Vekâletler mümessillerinden müteşekkil komisyonım tet kike hazırlandığı lâyiha, bir içtimaî muavenet kanun projesidir. Harb halin de devlet mekanizmasmın muhtelif şubelerinde çalışan vatandaşlar bittabi askerlik mükellefiyetlerini ifaya çağırılacaklar ve yurdun müdafaası gibi kutsî bir vazife başına koşacaklardır. Her vekâlette teşkil edilmiş olan seferberlik şubeleri sefer halmde devlet Doğu vilâyetlerimizden Beyazıdın merkezı Karaköseden bir manzara mekanizmasının ayni intizamla işlemeÜçüncü Umumî Müfettiş Tahsin U lü iyi işaretler göstermekte, Suriyeye si için alınması lâzım gelen tedbirleri zerin şehrimize geldiğini yazmıştık. Bir yüksek fiatlarla hayvan sabşı doğu halaraştırmış ve mühim esaslar tesbit et mişlerdir. Bu esaslar arasında, açılan müddet şehrimizde kalacak ve Umumî kını sevindirmektedir. yerlerde çalışabilecek vaziyette müte Müfettişliğe aid bazı işleri burada takib tdari vaziyet kaidlerin ve yaşıtları askerliğe çağırıl edecek olan Tahsin Uzer dün bir muDahiliye Vekili Şükrii Kaya gerek mamış olan ayni meslekte vatandaşla harririmize Doğu illerindeki vaziyet ve Müfettişlik gerek vilâyetlerin dileklerini rın ikamesi de vardır. Meselâ bir mah yapılan ve yapılacak işler hakkında şu yerine getirmekte en ileri giderek idare kemenin durmaması için askere alın beyanatta bulunmuştur: cilik hayat ve düsturlarına nümune ol mamış eski bir Adliyeciye veya bir a« Doğu illerimiz cidden her Tür muştur. Muvaffakiyet diye söyliyebile vukata vazife verilmesi icab edecektir. kün görmesi lâzım gelen cennet gibi yer ceğimiz idarî işler onun eserleridir. Ancak bu esaslar tesbit edilirken orlerdir. Buraların baslıca kusuru geçen taya kanunî bir müeyyide konulması Karaköse Şarkın Budapeştesidir devirlerde ihmal edilmiş olmasıdır. lüzumlu görülmüştür. Bu suretle münDoğuda ne var, ne oluyor sualine kıhallerde çalışması tensib edilen vatan Cumhurıyet hükumetinin en yakın bir sa bir cevab vereyim; yirmi bir yıl önce, daşların bu vazife ihtiyarlarına bıra imar ve refaha kavuşturmak için geceli Karaköseden geçerken bir tek petrol kılmıyacak kanunî bir mecburiyet ola gündüzlü çalıştığı Doğu diyarının Kalâmbası bulamamıştun. Bugün Karakö caktır. Adliye, hukuk, tıb ve idare gibi radeniz kıyılarında ve yayla kısmında senin, Budapeştenin küçük bir çehresini vazifelerde hayata atılmış Türk kadmı merd ve zeki bir halk yaşamaktadır. Ada bulunduğundan bittabi harb halinde tatürke karşı sonsuz sevgi ve saygı bes gösterdiğini söylersem hiç kimsenin tekbu kadınlanmıza da devlet mekaniz liyen ve inkılâb hareketinin ilk hazırlan zibinden korkmam. Onun için bilhassa genclerimizi, mü • masında veya hastane gibi müesseseler dığı bu yerlerin artık talihi açılmıştır. de hizmetler verilecektir. İşte komis Buralardaki kalkınma hareketi bundan nevverlerimizi doğu illerini gezmeleri ve yonca tetkik edilecek lâyiha, harb ha on altı ay evvel Ismet lnönünün yaptığı bu koca vatan parçasmın, Atatürk dün • linde bütün milletin vazife alacağı bu sey.. le başlamış sayılmaktadır. U yasmda nasıl bir refaha doğru ilerledi içtimaî muavenet işi hakkındaki hü mumî Müfettişlik programı da bu büyük ğini tetkik etmesini istiyorum, bunu bir kümleri ihtiva etmektedir. şeflerin izi ve eseri üzerinde yürümekten baba, bir idare ağabeyi gibi tavsiye ve Bu haber, yanlış olarak verildiği gibi rica ediyorum. başka birşey değildir. kadınların askerlik yapmaları tasavvur Doğu Üniversitesî Doğuda asayiş ve karan üzerine de henüz hazırlanmış Doğuda bir üniversite kunılması mubir proje yoktur. Doğu illerinde emniyet ve asayiş mevkarrerdir. Bu, Büyük Dâhinin, Atatür zuu, hükumet dilinden uzaklaşmış, halkın hukuku siyasiye ve vataniyesi olarak kün fikridir. Yaptığım gezilerde lise tahzaman silâh altındadır. silini yapmış fakat üniversite tahsili gör90 ı piy|de, 23 ü süvari olmak üzere benimsenmiştir. Bu, şu demektir ki, halk, 113 fırka askeri vardır. Tank adedi Cumhuriyete bilâkayid ve şart intıbak ve memiş yüzlerce gencle karşılaştım. Doğu, 4000, tayyare adedi 5000 dir. Maamafih ittiba ehniştir. Asker ve jandarma kuv maarif aşkile çırpınıyor. Üniversite, Van gölü kıyısında veya şunu da söylemek lâzımdır ki adedler her vetile temin edilen asayiş tam yapılmış herhangi bir yerde yapılacaktır. Fakat zaman için kat'î netice üzerinde müessir bir iş olamaz. Sıvas Erzurum hattının Erzurum muhakkak olan şudur ki doğunun bir üolan kat'î âmiller değildir. Mesele biraz dan da başlanılması ve süratle ilerlemesi, niversitesi olacaktır. da zatî kuvvet işidir. Bu. böyle olma saydı 19041905 harbinde Rus ordulan transit yolunda baştanbaşa inşaata germi Doktor istiyoruz Japonyayı altüst, 1914 1918 felâke verilmesi, yeni Erzurum mahallesinin ve Doğunun en büyük ihtiyacı doktor ve tinde ise Almanyayı, Avusturyayı ve ni istasyonlannm kunılması, birçok kasaba eczacıdır. İki milyon nüfuslu bu vatan hayet Macaristanı dümdüz ederlerdi. ve şehirlerin elektrik ve içme sularının teFakat vaziyet bunun tam aksine teza mini Doğu diyarının çehresini değiştire parçasında 69 doktor, 6 eczane var. hür etti. cek kadar kıymetli cumhuriyet eserleri Halbuki 240 bin nüfuslu Beyoğlu ka zasında 800 1000 doktor kayidli. Ilâve etmek lâzımdır ki büyük Rus dir. Bilhassa Nafıa Vekilim^ Ali Çetin Maamafih bu tarafı da halledeceğiz. cumhuriyetinin hududlan bir taraftan Japonya, Mançurya, Efganistan, îran, kayanın Doğu diyarının bayındırlık işle Cumhuriyet hükumeti için müşkülât yokTürkiye; diğer taraftan, Romanya, Le rine gösterdikleri ihtimamı burada hür tur.» histan, Litvanya, Estonya, Finlândıya, metle kaydetmek isterim. İkhsad Vekili Celâl Bayar ve Malitsveç, Norveç memleketlerine dayan Kasım girdi maktadır. Bu vâsi ülkenin herhangi bir ye Vekili Fuad Ağralının kırk elli günDiin, Kasımın biri idi. Eskiler 186 köşesinde iştial edecek ateş mahailen lük Doğu seyahatleri üzerinde tevakkuf etmek icab eder. Murgul, Kuvarshane günlük bir Hıdırellez devresinden sonra söndürülüp kalamaz. Yüzde doksan bir ihtimalle herhangi hudud boyunda çı bakır madenlerinin işletilmesi hareketi, başlıyan Kasımla kışı da başlamış ad kacak bir harb yalnız memleketin değil, Tıabzonda soğuk et fabrikasının tesisi dederek hava nasıl olursa olsun yün faAvrupanm bir tarafmdan Afrikanın ve düşüncesi, Iğdırda ihracat ticaret bir nilelerini, kışlıklarını, kürklerini giyerAsyanın öbür taraflarına kadar sirayet liklerinin kunılması, kooperatifler teşkili, ler. fakat Kasımm birinci gününün naIğdırda iplik, Erzurumda kaba şayak fab edecektir. sıl bir hava içinde girdiğine de dikkat Sovyetlerin Karadeniz donanmasına rikası kurulması kararları ve bunun gibi ederlerdi. Eğer bugün hava iyi ise kıgelince, 1 muharebe gemisi, 5 knrvazör, daha bir takım iktısadî ve ticarî düşün şın çok hafif geçeceğine, kapalı ve so7 muhrib, 11 denizaltı gemisinin hepsi de celer bu iki kıymetli Vekilin Başvekilden ğuk ise kışm şiddetli olacağına tecrü1919 dan evvel inşa edilmiş teknelerdir. aldıklan ilham üzerine yaptıkları seya belere istinaden inanılırdı. Eğer bütün Bunun için harb kıymetleri azdır. Son hat neticeleridir. bunlar doğru ise, İstanbullulara şimdiDoğu ticareti sistem olan denizaltı gemilerinden 7 taBu yıl fındık mahsulünün çokluguna den (gözünüz aydın!) diyebiliriz. Çünnesini belki bu kayidden müstesna tut rağmen fiatlar on senedenbcri görülme* kü, Kasım dün bir bahar gününden mak kabildir. miş yüksekliğe çıkmışhr. Tütün mahsu farksız, ılık, bir hava içinde girmiştir. (Arkası var) vırları kâfi gelebilirdi. Bu anda mut ka onlan başka mecraya sürükliyecek birşey olmalı, hepsini ayni zamanda meşgul edecek bir hâdise meydana çık • malıydı. Gerçekten, tam bu sırada bahçe kapısı hızlı hızlı çalınmağa başladı. Bütün dikkatleri, kendiliğinden, bu vakitsiz ve gürültücü ziyaretçiye dönmüş olduğu sı rada, aşağıdan telâşlı hareketler, konuşmalar, ayak sesleri geliyordu. Herkesin gözü merakla kapıya çevrilmişti ki, Ay şe kapı aralığından başmı uzattı ve u sulca: Kâmil Efendinin oğlu! dedi. Bekir Bey, yerinden fırlayıp kısık, ürkek, hiddetli bir tonla: Evde yok deyin, benim için evde yok deyin!.. diye söylendi. Fakat çocır ğun arkasından FahrünnİMt da girmiş, hatta odanın ortasına kadar ilerliyerek Zeki Beyin kulağma hırçm tavırla bir şeyler fısıldamıştı. Ayşe daha gitmeden, Fahriye babasmı iknaa çahşıyor: Imkânı yok! İçeri aldık. Zaten evde olduğunu biliyormuş, diye ayak direyordu. Ne yüzle geri çeviririz! diyor. O sırada elleri cebinde, başı yukarıda do nup kalmış gibi duran kocasını sürükle " yıp: Koş! Babam şimdi gliyor! diye bağırıyordu. Kızcağız çoktan inmiş, ve damad neden sonra herekete gelip otomat halmde dışan çıkmıştı. Bekir Bey, gözleri faltaşı gibi açılıp arkalanndan bakakalmıştı. Bu halinde, ağzını açamıyacak kadar hiddetli olduğu anlaşılıyordu. Fahriye, boşuna uğraşıyordu. Bekir Bey bitkin bir halde koltuğa çökmüş, bir fikri sabite saplanmış gibi yuvasmdan fırhyan gözleri bir noktaya dikilip kal mıştı. Bu sıkıcı sahne daha nekadar devam edecekti? Bir aralık garib, hatta gülünc bulduğu için seyretmeden hoş landığını zannederken, şimdi kendi kendine kızıyor; «ne tuhaf adamım! Bu bir yığm hastanın arasında ne işim vardı?» diye düşünüyor; belki de tadsız bir aile sahnesine şahid olmamak için hemen çr kıp gitmeyi zihninden geçiriyordu ki, tam bu sırada infilâka hazır olan borrr bayı patlatmak için Fahriyenin bir noktaya dokunuvermesi kâfi geldı. Hakikaten, bir aralık ayni sözleri tekrara baslar başlamaz, Bekir Bey: Daha ne istiyorsunuz? Bırakm! diye hiddetle dolaşırken bağırıyordu. Ondan bana bahsetmeyin demedim mi? M. TURHAN TAN H: Şişliden imzasız olarak hikâye işlne dalr bana mektub yollıyan gene okuyucuya: Ufaktefek parçalardan bir eserin hakM değeri anlaşılamaz. Sonra gazetede bu işler için soz Başmuharririn ve Sekreterüıdir. Eserlerinizi onlardan birine göndermenız muvafık olur. M. T. T. adovtrL Cumhuriyetin içtimaî romanı: 27 Yazan: Hilmi Ziya Gözleri dolmuştu. Demir, yüzüne bakmamak için başmı yere indirdi. Artık kendini tutamadan mütemadiyen söylü yordu: Hic kimse beni sevmiyor. Hiç kimse bana dost değil. Herkes benim mahvolmam için çahşıyor. Bilmezsiniz! Bütün bu şehir beni mahvetmeğe hazırlanıyor. Hiç kimse bana dost değil, hatta çocuklanm bile. Onlardan bile korkuyo rum! Demir, insanların bu zayıf saatinde bir sayıklama nöbeti gibi ölçüsüz, dizginsiz boşalan sözleri hemen takib edebi'ecek nedamet hissini düşünerek gözlerini yerden ayıramıyor, Zeki Bey kayınbabasınm taşkınlığından utanmış gibi yapmacık bir takım tavırlar alıyordu. Kâtib gene her zamanki tavrile ellerini uğuşturup kekeliyordu: Doğru değil.. Niçin böyle olsun? Elbet sizin de dostlarınız var. Kurdoğlu ısrar ediyor: Benim dostum yok!.. Onlar mı? diye acı acı gülüyordu. Kulaklarımla işittim! Onlar bana halktan daha fazla kızıyor. Belki de hakhdırlar. Çünkü her saat, her an yanıbaşlarında, gözlerinin önündeyim. Ben onlar için yüküm!. Hayır ondan da fazla.. Bir baş belâsı, bir felaket... Damad, kulaklarına kadar kızarmış olduğu halde birden geri çekildi: Fakat beybaba, ayıb ediyorsunuz. Niçin böyle söylüyorsunuz? dedi. Bekir Bey, çocuk gibi hıçkırmağa hazır olduğu bu dakikada en zayıf noktasına dokunulduğu için artık dayanamı * yor; yüzünü karanlığa çevirmiş, belki de ağlıyarak: Utanıyorsun değil mi? Bana mensub olduğundan utanıyorsun, diyordu. Bu anda, meclisin tadsız bir şekilde bitmesine mâni olmak için ne Niyazi E fendinin mahcub yalvanşları, ne de Mehmed Demirin ölçülü ve çekingen ta Ben yaşadıkça bu adamm bir daha evi mek istiyordu. O sırada kapı aralandı, me ayak basmasım istemem! Anlıyor ve Zeki Bey kısık, telâşlı bir sesle ka • musunuz? rısını çağırdı. Bu şüphesiz, Demirin hiç te şahid Gene tadsız, boğucu bir sessizlik baş* olmayı istemediği aile sahnelerinden bi lamıştı. Demir, artık bu sefer kendini ariydi. Fakat bu adam kimdi? Onun eve kıntıdan kurtaramıyacağını hİ3sc§ierek gelmesine Bekir Bey niçin bu kadar öf can sıkmtısile yanıbaşındaki sandalyaya keleniyor, adeta hakarete uğramış gibi çöktü. Buraya niçin ve nasıl geldiğini bi* hiddetleniyordu ? Neden o geldiği za le unutmuştu. Şimdi bir intizar odasmda. man ev halkı birbirine girecek kadar te geçen ezici saatlerin azabından başka lâşa düşüyor, ve neden Fahrünnisa ba birşey duymuyor, muttasıl yere bakıp basını kandırmak için bu derece ısrar e asabî bir raşe ile ayağım sallıyordu. diyordu? Demir bütün bunlan düşünürBaba içeride, anud ve küskün dur * ken, kanşık bir sahne içine zorla itilmiş makta ısrar ediyor. Onlar, ümidleri git* ve perde kalkar kalkmaz şaşkın bir hal tikçe kınlmış olacak ki bir daha içeri gir de ortada kalmış olan garib bir seyirci meğe kalkmıyorlar, ve sesleri yavaş ya* gibi duruyordu. Onlara karışamıyor, çe vaş alçalıp uzaklaşıyordu. kilemiyor. Birçok şeyler söylemek iste Demir, bu sefer mutlaka gitmek istidiği halde hepsini manasız bularak hay yordu. İzin almağa vesile olsun diye sa* ret içinde bakmıyordu. atine baktı. Kurdoğlu, birden yerinden Fahriyenin yalvaran nazarlannı gör fırlayıp telâş içinde eline sarıldı: Imkânı yok, bu saatte gidemezsr memek için başmı pencereye çeviren Bekir Bey, suraü asık, gözleri bir noktaya niz! Daha bundan sonra konuşacagız, dikilmiş duruyordu. Gene kadın haki diyordu. Onu yerleştirmeğe çalışırken katen boşuna uğraşıyordu. Onun bu kendini mazur göstermek için yaptığı meçhul misafiri kabul etmemeğe karar beceriksiz hareketler içinde: Kusura bakmaym, size anlataca " verdiği meydanda idi. Ayni nazarlarile kâh Niyazi Efendiye, kâh Demire ba ğım; size herşeyi anlatacağım! diye yal* kıyor ve adeta «ne olursunuz? Beni yal vanyordu. ruz bırakmayın. Müşkül haldeyim» detArkası var]