24 Ekim 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

24 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 Birinciteşrin 1936 CUMHCRİYET Maorif meseleleri Kara sinek belâsı Dahiliye Vekâleti Belediyenin nazarı dikkatini celbetti Ankara 23 (Telefonla) Mecidiyeköyünde "üreyerek Şişliden itibaren Pangaltıya ve oradan Taksime doğru bütün semtleri iz'aca başlıyan karasi nekler hakkında îstanbul Belediyesi Dahiliye Vekâletine hiçbir iş'arda bulunmamıştır. Bununla beraber İstanbul gazetelerinin devamlı neşriyatı üzerine halkı bizar eden bu beliye hakkında bugün İstanbul Belediyesinin ehemmiyetle nazari dikkati celbedilmiştir. Sıhhiye Vekâleti de bu mesele ile meşgul olmak üzeredir. Bakalorya Yazan: Arif Osmancıkoğlu 2 Geçen makalemizde olgunluğa dahil olan ders zümrelerinin yüksek tahsilde güdülen gaye ile pek tevafuk etmediğine yaptığımız birkaç işarete daha başkaları da ilâve edilebilirdi. Fakat bunun içın fazla uğraşmağa lüzum yoktur. Kendi liğinden göze çarpıyor. Bu tenakuzu i zale etmek te güç değildir, çünkü bu doğrudan doğruya ilim adamlarını alâkadar eden bir ihtısas işidir. tlmî haki kat, yalnız âlimin değil, fakat herkesin kabul ettiği bir zarureti ifade ettiğine göre, ilim adamlarının aralarında çabuk anlaşılacaklan tabiidir. Orta ve yüksek tedrisat mümessillerinin birlikte yapa caklan birkaç içtima bu meselenin halli için kâfi gelecektir. Yeter ki onlar te masa gelsinler... Aksi halde, mütema diyen değişen programlann isabetli bir şekil alması bir tesadüf ve ihtimalden ibaret kalacaktır: îlim tesadüf kabul et mez... îmtihanın muhtevası hakkında olduğu gibi, şekline dair de yapılacak işaretler yok mudur?. Asıl imtihandan kasdolu nan bu ikinci kısım olduğuna göre bunu dığerinden daha ehemmiyetle tetkik icab etmiyor mu?.. Şüphesiz. 1 Talimatnamede, imtihanın Hse müdürleri veya Bakanlıkça tayin edilecek bir zatın nezareti altında olacağı söyleniyor. îstanbulda, müteaddid resmî liseler bulunduğu için, her liseye, Vekâletin bir imtihan reisi göndermesi biraz güçtür, ve nitekim şimdiye kadar bu kayid pek tatbik edilmemiştir. Bu imtiha nin merkezî bir kontroldan ilk kurtuluşudur. Bundan başka, imtihanlann muh telif liselerde yapılması, birbirinden farklı kontrol dereceleri doğuracaktır. her tarafta ayni sıkılık ve müsamaha olmıyabilir. Liseler, yalnız kendi talebe lerini değil, fakat etraflarındaki hususî liselerin, ekalliyet mekteblerinin talebe lerini de imtihan ettiklerinden, bu mek tebler talebesinin, kendilerine haksızlık edildiğini söyliyecekleri gibi, resmî lise lerin onlar hakkında biraz fena düşünceleri de olabilir. Bunun için, lstanbul gibi, müteaddid mektebli şehirlerde, bütün namzedleri bir lisede toplamak, hepsine ayni muameleyi tatbik etmek, eğer Vekâletten gelmezse, bepsine ayni suali sormak lâzımdır. Bu suretle, imti hanlara bir Maarif müfettişinin de ne zareti imkân dahiline gireceğinden daha haklı bir şekil bulmak mümkün olacak tır. Bunun en makul şekli, mademki, olgunluk bir nevi Üniversite imtihanıdır, imtihanlann Üniversite salonlannda, ve gene Üniversitenin göstereceği mümey yizler huzurunda olması lâzımdır. Fakat bunun için, bütün Türkiye liselerini, Is tanbula ve Ankaraya getirmek gibi bir imkânsızlıkla karşılaşılacakhr. Birçok memleketlerde bu şekil tatbik edilmektedir. Pariste, Üniversite salonlan baka lorya namzedlerini ihtiva edemediğinden, aynca bir bakalorya binası tesis etmek düşünülmektedir. Yalnız bu sene haziran ve eylul devrelerinde, Pariste bakalor yaya giren talebenin 24,000 olduğunu gözönüne alırsak, nekadar büyük bir bina yaptırmak icab ettiği anlaşılabilir. Dikkate şayan nokta şudur ki muhtelif imtihan merkezleri teşkil ederek talebeyi dağıtmak akıllanna gelmiyor; çünkü merkezî kontrol kaybolacak, ve derhal etraftan şikâyetler başkyacak'jr. Daha bir an'ane tesis edemiyecek kadar, yeni olan bakalorya için bu tedbirin bizde tatbikı Fransadakinden çok daha zarurî olduğu aşikârdır. 2 Talimatnameye göre, imtihan komisyomında «dersin veya ders grupu nun öğretmeni» mümeyyiz olarak bulu nabilir. Bunun başka türlü olacağını düşünebilecekler de, maalesef, bizde pek azdır. Halbuki, kanaatimizce, talimat namenin değişmiye en fazla lüzum gös teren kısmı budur: înkâr edılmez birruhiyat mutasıdır ki, tanıdıklanmıza kar şı, iyi veya kötü, bir hissî rabıtamız vardır. Hocalann bazı talebelerini sevmeleri ve bazılanm beğenmemeleri de malum, ve belki pek tabiî, birşeydir. Bun dan baska herkesin kendi eserini diğer lerinden üstün görmek gibi fıtri bir zâfı da vardır. Nitekim, birçok ebeveyn, mütemadiyen smıfta kalan çocuklan nın, komşunun çocuğundan daha az zeki olduğunu kabul edemezler. Ve nihayet, birçok talebelerin hocalannın kendilerine garazları olduğunu, ve bu yüzden haksızlığa uğradıklannı söylemeleri de, mekteb hayatında cari birşeydir. Son senelerde hocalarını b'ldürmek teşebbüsünde bulunan bazı talebelerden gazetelcrde az bahsolunmadı sanınm. Diğer, ve belki, mühim bir mahzur da, bazı hususî liselerin, resmî liselerde kendi talebelerine fena muamele edildi ğini söylemeleri olacagı eibi, bazı resmî lise talebelerinin de bilâkis hususî lise talebesi kadar yardım görmedikleri seklindeki vapacakları ve belki de yap tıklan dedikodulardır. Bunlara daha birçok mahzurlar da ilâve edilebilir. Şu halde, bütün bu haktan şüphe sebeblerini ortadan kaldıracak, ve hocalan her türlü vicdanî muahezeden kurtaracak, ve nihayet talebeye her millet çocuğu gibi, kendisjnin de âdil bir müsavat dahilinde muamele gördüğü hissini verecek, ve imtihandan sonra yapılan birçok şikâyet lerin önünü alacak başka bir hal sureti bulmak lâzımdır. Yatı mekteblerine alınacak talebe Müsabaka imtihanım kazananların isimlerini neşrediyoruz [Baştarafı 1 inci sahifedel işsiz İsmail oğlu İzzet Ankara, Mahmud oğlu Vehab Ankara, avukat emin oğlu Kirami Ankara, işçi M. Kâmil oğlu Ibrahim Ankara, çiftçi Reşid oğlu Necdet Ankara, çiftçi Ali oğlu Kâzım Ankara, İsmail oğlu Mustafa Ankara, Abdülkadir oğlu Hilmi Antalya, Rüştü oğlu Kemaleddin Antalya, Osman oğlu Rı za Antalya, işyar Osman oğlu Naim Aydm, işyar Halil oğlu O. Şemseddin Aydın, işçi İbrahim Etem kızı Şivezat Aydın, Abdurrahim oğlu Ali Bilecik, öğretmen Nuri oğlu M. Kemal Bilecik, mütekaid Ali oğlu Nusrat Bilecik, îs kender oğlu Ahmed Bingöl, öğretmen Rıfkı oğlu4rfan Bitlis, işyar M. Kâzım oğlu Mustafa Nazım Bolu, saatçi Hü seyin oğlu Etem Burdur, öğretmen Re ceb kızı Şehime Bursa, işyar Burhaned din kızı Hediye Bursa, mütekaid yüz başı M. İhsan oğlu Yusuf Kenan Bur sa, işyar Sebati oğlu İsmet Çanakkale, işyar Ali oğlu îsmail Çankırı, isyar Abdürrezzak oğlu Nihad Çoruh, M. Ali oğlu Burhan Çoruh, Ali oğlu Niyazi Çoruh, çiftçi Rüştü oğlu Sabit Osman Çoruh, şehid Mehmed oğlu İsmail Ço rum, terzi Hüseyin oğlu Omer Faruk Denizli, öğretmen Kemal oğlu Celâl Diyarbekir, Hüseyin kızı Veliye Edirne, terzi Mehmed oğlu Ahmed Edirne, iş yar İbrahim oğlu Sami Edirne, çiftçi Veysel oğlu Tevfik Elâziz, işyar İsmail oğlu Enver Elâziz, Muharrem oğlu Mahmud Erzincan, çiftçi Halil oğlu Salâhaddin Erzunım, öğretmen Sakıb oğlu Fanık Erzurum, işsiz Salim oğlu Bekir Eskişehir, rençber Ali oğlu M. Ca hid Gazi Anteb, çiftçi Şükrü oğ lu Mehmed Giresun, işyar Hida yet kızı Maide Giresun, malul Yu nus oğlu M. Zeki Giresun, Feh mi oğlu Cevdet Gümüsane, işyar Si ret oğlu Şadi Hakâri, imam Süleyman oğlu Fehmi İçel, A. İzzet oğlu Hüseyin İçel.Hamdi oğlu M. Sami İçel, kasab Receb oğlu Kemal îçel, mülâzim oğlu Mustafa İçel, işyar Cumalı oğlu Kemal İçel, amele Ahmed oğlu Ziya îçel, amele Subhi oğlu Avni İçel, işyar O. Nuri kızı Leman îçel, öğretmen Rauf oğlu Cavid İçel, saraç Şefik oğlu İbrahim îçel, rencber Mehmed oğlu Muammer îsparta, Hayati oğlu Talât îstanbul, Mehmed oğlu Mustafa îstanbul, işyar A. Refik oğlu Kemal İstanbul, Ali Rıza oğlu Mustafa İstanbul, Ziya oğlu Tevfik İstanbul, mütekaid Galib oğlu Ziya îstanbul, amele Halid oğlu Fehmi İstanbul, saraç Mustafa oğlu Ziya îstanbul, amele Mustafa oğlu Osman îstanbul, Ahmed kızı Müzeyyen îstanbul, çırak Sabri kızı Sabavet İstanbul, işyar Mehmed Tevfik kızı Hayrünnisa îstanbul, bekçi Mümin kızı Nigâr İstanbul, jandarma Ali kızı Emine îstanbul, Mahmud kızı Perihan îstanbul, M. Veli kızı Füruzan İstanbul, işsiz Ali oğlu Mehmed îzmir, Murtaza oğlu Şükrü îzmir, Emin kızı Nevnihal îzmir, Halil oğlu Şerif Îzmir, Mustafa oğlu Ali Haydar Kastamonu, Ali Ruhi oğlu Kurkut Kastamonu, M. Ali oğlu Talât Kastamonu, şehid Mustafa oğlu Mehmed Kayseri, Mehmed oğlu Hasan Kayseri, taşçı Salih oğlu îrfan Kayseri, ciftci îbrahim oğlu Yavuz Kayseri, Refik oğlu Ömer Kayseri, işsiz Musa oğlu Cevdet Kayseri, işsiz Osman oğlu Bekir Kayseri, Nâzım oğlu Namık Kırklareli, işyar Naci oğlu Sakir Kırklareli, kunduracı Yusuf oğlu Mehmed Kırşehrr, işyar Murad oğlu Şerafeddin Ko caeli, vâiz Alâeddin oğlu M. Ekrem Konya, işçi Mehmed oğlu K. Selçuk Konya, şehid Rafet oğlu Ali Lutfi Konya, rençber Hasan oğlu Kadri Manisa, çiftçi Mustafa oğlu Emin Manisa, Demir oğlu Mustafa Manisa, Ali oğlu M. Turan Maraş, işsiz Ali oğlu Muhiddin Maraş, çiftçi Halil oğlu Abdülcebbar Mardin, işyar M. Şükrü oğlu Sadeddin Muğla, isyar Şahab kızı Sabiha Muş, çiftçi Rıfkı oğlu Yusuf Niğde, şehid Musa oğlu Mehmed Ordu, renç ber Osman oğlu Bilâl Ordu, Rahmi oğlu Reşid Rize, rençber Mehmed oğlu A. Aydın Samsun, çîftçi Ab dullah oğlu Mehmed Seyhan, Ahmed oğlu Mehmed Seyhan, İbrahim oğlu Vahid Siirt, kayıkçı Ahmed kızı Melek Sinob, işyar Osman oğlu İbrahim Sıvas, kunduvacı Salim oğlu Selim Tekirdağ, Mustafa oğlu Sami Tokad, çiftçi Hüseyirroğln Halil Trabzon, Salih oğlu Kibar Trabzon, terzi Hamdi oğlu Bedri Trabzon, işyar Hakkı oğlu M. Fevzi Urfa, çiftçi Muhittin oğlu Nihad Van, çiftçi Aziz oğlu Aziz Yozgad, İzzet oğlu Cemal Zonguldak, işyar îhsan oğlu Muzaffer Amasya. Edebiyyat şakaları atih Sultan Mehmed İstanbulu aldıktan, Topkapı saraymı da kurduktan sonra garib bir yol tuttu, Türklükten ve Türklerden yavaş yavaş uzaklaşmağa koyuldu. Artık vezirlerini dönmelerden seçiyordu, sa rayına Türk kadını sokmuyordu, nediralerinin yabancı olmasına itina ediyordu ve en çok «gayritürk» şairlere değer veriyordu. Geçimlerini saraydan ve vezir konaklanndan caize adile sızdırageldikleri bahşişlerle temin edebilen şairlerden Lâli bu durumdan fena halde sinirlendi, Padışaha bir oyun yapmak istedi ve bir gün kılığını değiştirerek saraya gitti, îrandan geldiğini söyledi, Fars dilile yazılmış bir kaside sundu. Kılığile, şiirile olduğu kadar lehçesile de yabancı bir san'atkâr tesiri yapan Lâli, oyununda muvaffak olmuş, saraya yerleşmişti. Fatih Sultan Mehmed onu sık sık huzuruna getirtiyor, lran edebi yatı üzerinde söyletiyor ve her musahabe sonunda kese kese altın veriyordu. Şairler kıskanclıkta kadınlara taş çı karırlar. Iki kutbun birleşmesine belki imkân vardır, fakat iki şairin candan ses'işmesi mümkün değildir. Bu umumî kaidenin hükmünden zavallı Lâli de yakasını kurtaramadı, meslektaşlarının hıncı na uğradı. Onun saraya kapılandığını nasılsa sezen şairler hemen kaleme sa nlmışlar ve işin içyüzünü Padişaha an latmışlardı. Fatih, kızgınhktan kabına sığmıyordu, kendini aldatan şairin derisini yüzmek istiyordu. Fakat o, nasılsa kaziyyeyi haber aldı, postunu kaptırmadan uzaklaştı, Anadoluda bir köşeye sığınıp saklandı. Ayni zamanda şu satır ları yazarak Fatihin yakışıksız siyasetini tezyif etmekten geri kalmadı: Gevhere kıymet olmaya kânda Dur bahasm bulâ mı ummanda Eğer âdemde marifetse murad Ne fazilet verirmis âna bilâd? Rumda kelleîenmesin mi Acem Oldu bu izzet ile çün ekrem Acemin her biri ki ruma gelir Ya vezaret, ya sancak uma gelir Belediyenin faaliyeti Şehri istilâ eden karasineklerin ar kasını kesmek için Mecidiyeköyü yanına dökülen çöplerin kaldırılmasına devam edilmektedir. Çöplerin döküleceği Hürriyeti ebediye arkasındaki Taş ocaklarına giden yolun biran evvel ya pılması için Belediye dün fazla amele sevketmiştir. Bu yolun inşaatı bittikten sonra bir taraftan çöpler, yeni çöp imha istasyonuna sevkedilirken, diğer taraftan da yol ve temizlik amelesi Me cidiyeköyü yanına dökülmüş olan çöpleri temizliyeceklerdir. Bu suretle Mecidiyeköyü civarı tamamile temizlen miş olacaktır. Fakat bütün bu mesaiye rağmen şehir sinek istilâsından henüz tamamile kurtulmamıştır. Diğer taraftan dün Üsküdar ve Kadıköy halkı müştereken Belediyeye müracaat ederek bu semtlerde çöplerin Uzunçayıra dökülmesinden dolayı Ka dıköy ve Üsküdar cihetlerinin de sinek istilâsına uğradığını söylemişlerdir. Sinekler için zehir hazırlamyor Sinekle mücadele için Belediye, si nekleri çoğaltan sebebleri araştırırken diğer taraftan da Sıhhiye müdürlüğü mevcud sineklerin itlâfı için tedbirler düşünmektedir. Sıhhiye müdürlüğünde toplanan bir komisyon sineklerin imhası için zehirli bir madde formülü aramaktadır. Formülün son şekli tesbit edildikten sonra Şisli ve civarının temizlenmesine başlanacaktır. Son günlerde Bebek civarında da sinekler çoğalmıştır. Halk, sineklerin buraya Şişli ve Mecidiyeköyünden hü cum ettiğini ilert sürmektedir. Sinekler Topkapıya da masallat oldular Topkapı ve civarında oturan halktan aldığımız mektublarda Davudpaşa kış lası arkasına dökülen çöplerden, o ci varda da karasinek belâsınm başgösterdiği ve evlerde oturulamaz bir hale gelindiği bildirilmektedir. B,u hususta da Belediyenin nazari dikkatini celbederiz. Liman şirketinin atölyesinde çalışan amelelerin bir müracaati Liman şirketinin ihracat mallannı nakledecek mavna bulamadığı için eş yaların vapurlara nakledilemediğini yazmıştık. Bu yazı üzerine şirketin Balattaki atelyesinde çalışan marangoz amelesinden bazları bize gönderdikleri bir mektubla şirketin tamire muhtac yüze yakın mavnasının kerestesizlik yü zünden tamir edilemediğini bildirmiş lerdi. Marangozlarm bu müracaatine kızan Liman şirketi Atölye müdürü, dün bütün marangozları çağırmış ve gazete mize mektub gönderenlerin meydana çıkarılmasını istemiş ve aksi takdirde hepsini kovacağını bildirmiştir. Atölye müdürünün bu tehdidi üzerine dün akşam 20 kadar marangoz matbaamıza gelerek işlerinden çıkarılma maları için bu gibi bir müracaatten haberdar olmadıklarım ve namlarına sahtekârlıkla imza atılmış olduğunun ya zılmasmı rica etmişlerdir. du. Fakat şaşılacak şey! Ali, bu sefer evvelkinden farkedilecek kadar renkli ve uyanık görünüyor, hatta belki biraz yüzü bile gülüyordu. Demir, bir taraftan bu garib değiş meyi hayretle takib ederken, bir taraftan da kendisine hiç "yabancı gelmiyen yeni misafire bakıyor, içinden «fakat ben bu adamı mutlaka bir yerde görmüş olma lıyım» diyordu. Ali Sabir, yerinden kr mıldamadan, onları birbirine tanıştırdı. Çok eski dostum Mehmed Demir, yeni arkadaşım Cemaleddin Şakir. Selâmlaşmak için ayağa kaltıkları zaman Demir, bu yeni misafirin yüzüne dikkatle bakmağa başladı. İçinden «hiç şüphe yok ki onu tanıyorum!» diye düşündü. Ve sonra açıkça: Sizi mahkemede görmüş olacağım. dediği zaman Cemal: Evet haklısınız! Sizinle mahkemede görüştük idi. Sonra kaşlarını asabî hareketlerle oynatıp acı acı güldü. Tekrar bavula oturarak dizlerini ayırdı. Sağ elini şiddetle vururken başını sallıyor ve esefleniyordu. Kaşlarını çatıp alnını uğuşturarak yere bakmasından, birşey söylemeğe hazırlandığı anlaşılıyordu. Ger çekten, birdenbire başını doğrulttu: Hint denizinde bir f acia [Baştarafı 1 tnci sahi «de] vapuru, saat dokuzda 250 yolcu ile Surabayadan hareket etmiş .sakin bir hava ile Samaranga doğru gidiyordu. Yolcu lar, havanın güzelliğinden istifade etmek için güverteye toplanmışlardı. Herhangi bir kaza ihtimalini akla getirecek en küçük bir emmare bile yoktu. Birdenbire, nereden geldiği bilinmiyen bir feryad, arkasından geminin acı acı öten düdüğü işitildi. Ambarlardan, makine dairesinden yan çıplak tayfalar, maki nistler, kadın, çoluk çocuktan ibaret ü çüncü mevki yolcuları yukan doğru kaçışmağa başladılar. Gemide bir ana baba günü manzarası vardı, fakat hâdisenin mahiyetini kimse bilmiyordu. Herkes kaptandan meded umuyor, ona sesleni yor, fakat cevab alamıyordu. Çünkü vaziyetin o da farkında değildi. Telsiz telgraf memuru makinesinin basında, ufuklara S. O. S. işaretini çekmekle meşgul dü. İmdad işaretini zaptedebilen gemiler, Sizinle mahkemede görüştük diye başladı. Burada şimdilik müstantiğim. Daha doğrusu yaradan, belâmı bulayım diye bu işi musallat etmiş, bilmezsiniz! dedi. Çöllerde cehennem ateşine girdim. Hindistanda, tel örgülerin içinde ömür geçirdim; böyle sunturlu belâ başıma gelmedi. Dosta çatarım, düşmana çatarım. Hergün yeni bir azaba uğramak için kendi kuyumu kendim kazarım. Affedersiniz! Hiddetimden ne dedi ğimi biliyor muyum? Teşerrüf ettik. Burada ne münasebetle bulunuyorsunuz? Fakat, hakikaten sizinle mahkemede görüştüktü. Evet.. Galiba bir emlâk işi için.. Değil mi? Evet, evet.. Şimdi daha iyi hatırlıyorum. Kusuruma bakmayın, sabahtan akşama kadar binbir İş arasında ne yaptığımı bilmiyorum. Zannederim sizinle biraz sertçe konuştuk. Fa kat benim yerimde olsanız.. Orada hergün kimlerle boğuşmağa mecbur olursunuz! O gün sizden önce basımdan öy\t bir kaza savdım ki tasavvur edemezsiniz. (Bu sehirde sulh davası, ceza davası bütün evrakı bizden gecirdikleri için). Yaltaklanıp yürümekten beli bükül müş, kötü yüzlü bir adam el yunup yanaşb. Davası olduğunu ve benim hâkime sö ARtF OSMANCIKOĞLU Polonya 800 bin kilo tütün alacak Şehrimize gelen Polonya rejisi heyeti burada tetkıklerine devam etmektedir. Heyet azası, rejinin münakasasına ofertolu olan tütünlerin muayenesile meşgul dür. Muayene bittikten sonra rejiye teklif yapan müesseselerle temas edilecek ve ihale işi îstanbulda bitirilecektir. Lehistan rejisi bu sene memleketimizden muhtelif menşelerden 800,000 kilo tütün alacaktır. Bu miktann mühim bir kısmını yapılmış olan bir mukave'.e mucibince Poltabako şirketi verecek, mütebakisini rüccarlanmız satacaktır. Münakasa, ay sonuna kadar bitirilmiş olacaktır. Ortaköy Fıkaraperver cemiyetinin yardımları Ortaköy Fıkaraperver cemiyeti her sene olduğu gibi. bu seneki Cumhuriyet bayramında da Ortaköyde ilk okulla rmdaki anasız, babasız yoksul elli yavruyu baştan ayağa kadar giyindirecek ve üç yüzden fazla yoksula kömür ve erzak dağıtacak ve gene okullarda varlıksız talebelerin mühim kısmının bir senelik kitab ve kırtasiye ve mekteb levazımmı temin edecektir. Dün de bir gene şair bana şu vakıayı anlattı: Bir mecmua sahibine tam beş kere başvurdum, şiirlerimi mecmuasına kabul etmeşini rica ettim. Adımin henüz lüzurnu kadar tanılmadığmı ileri sürerek menfi cevab verdi. Ben de kızdım, bir düzen kurmayı tasarladım, iki şiirime ünlü şairlerden birinin imzasını koyarak ona yolladım. Şimdi ne oldu, tahmin e der misiniz? Hayır. Mecmua sahibi şiirlerime hararetcivar limanlardan kaza mahalline doğru le reklâm yapıyor! seğirtmeğe başlamışlardı. İmzasını attığınız üstad ne diyor? Gemi bir aralık birdenbire yana yat Onun henüz sesi çıkmıyor. İşten b ; içinde mevcud nekadar yük varsa, haberi olmasa gerek!.. yollannda tesadüf, ettikleri herşeyi devire M. TURHAN TAN devire cehennemî bir gürültü ile denize döküldüler ve arkasından da Vander Ihrac mallarımız için bir vvyck dibe doğru çöktü gitti. sergi açılıyor Fakat asıl facia gemi battıktan sonra Türkofis İstanbul şubesinde ihrac başlamıştı. Denize dökülen yolcular, va mallanmızdan mürekkeb bir meşher purdan boşalan eşyaya sarılıp canlannı vücude getirilmektedir. Bunun için Okurtarmağa çalışırken, denizin içinde sa fiste yer aynlmış ve dolablar yaptırıl yısız köpek balıklarınm kaynaştığını gör mıstır. düler. Denizin üstünü müthiş bir vaveylâ kapladı. Arada bir, suyun yüzü birdenbire kırpkırmızı kesiliyor, korkunc bir feryad kulakları yırtıyor ve kazazedelerden bir kişi eksiliyordu. Köpek balıklarile kazazedeler arasmdaki bu mücadele şafak sökiipciye kadar sürdü. Nihayet, saat üçe doğru semada bir homurtu işitildi. Deniz tayyareleri Yuıhurta fiatları Yeni Şili kabinesi Santiago de Chili 23 (A.A.) Yeni kabinede üç liberal, üç muhafazakâr, üç radikal ve bir demokrat vardır. Hepsi de halk cephesine muarızdırlar. Yumurta piyasasında son günlerde bir yükselme görülmektedir. Almanyaya ihracat gayet iyi gitmektedir. Diğer küçük müşterilerimiz de alıcı vaziyettedir. Bunun neticesi olarak fiatlar çift sandık 27 liraya kadar yükselmiştir. imdada geliyordu. Bir yandan bu tayyareler, bir yandan telsiz telgraf işaretlerini duyan vapurlar, deniz üzerinden 178 kazazede toplıya(bildiler. Sekizi Avrupalı olmak üzere 73 yolcu, köpek balıklarınm paralayıcı dişleri arasında can vermiş, geminin telsiz memuru da vazifesi basında, gemi ile be, raber denize gömülmüstü. Kazazedeler meyanmda bulunan gemi kaptanı Akkerman, karaya çıktıktan sonra sorulan suallere şöyle mukabelede bulunmuştur: Nasıl oldu bilmiyorum, fakat pek korkunc bir şeydi. Gözlerimin önündeı çok feci sahneler cereyan etti. Gemidej bulunan zeytinyağı yükünün denize dö * külmesi büyük bir hüsnü tesadüf olmuştur. Köpek balıklan zeytinyağından son derece iğrenirler ve kaçarlar. Şimdi rada gördüğünüz insanlar, işte o zeytin" yağı ile mazutun dökülmesi sayesinde kurtulmuşlardır. Kazazedelerin hali çok acınacak de recededir. Bir kadın, bahklara yem o lan yavrusunu sanki hâlâ kucağında tu tuyormuş gibi kollarını göğsü üzerine bastırır bir vaziyette denizden çıkarılmıştır. Evlâdlarını kaybeden analar, analannı kaybeden çocuklar hesabsızdır. i Cumhuriyetin Içtimaî romanı: 11 Biraz otur da sana çay yapayım, diyerek odadan çıktı. O sırada Mehmed Demir, «bir insan niçin ailesini bırakır da bu rmındar han odalannda ömrünü geçirir?» diye kendi kendine soruyordu. Şüphe yok ki bu adam hastaydı. Hatta gözü alışmamış olsa, onun bu balmumu gibi çehre ile nasıl yürüyüp konuşabildiğine şasacaktı. Bu halile, onu veremli veya deliden başka birşey sarjmağa imkân yoktu. «Fakat hiç te konuşmuyor!» dıye düşündü. Hakikaten ısrarla, içine kapanıp kalmak istiyen bir hali vardı. Işte yarım saat olmuştu ki bin bir vesile ile dönüp dolaşarak sorduğu şey lerden hiç birisine cevab vermemiş, ba zılannı yere bakarak, başını çevirerek geçiştirmiş, bazılarında gözgöze gelip mutlaka birşey söylemeğe mecbur ettiği zamanda da ancak başile küçük bir işaret yapıvermişti. Eğer bu dakikada çok büyük bir sıkıntı içinde değilse, o mutla ka melânkolik idi. Yazan: Hilmi Ziya Nasıl olup ta bunu şimdiye kadar hissedememişti. Çocukluğunda, ağır ve münzevi tavnndan başka bir hususiyetine dikkat etmemişti. Bununla beraber, pekâlâ söz dinliyordu. Hatta itiraz etme den, çekişmeden, hiçbir mukavemet göstermeden sürüklenip giden garib bir yumuşaklığı vardı. Kendi kendine güldü. «Dinletmek için mükemmel bir man ken!» dedi. Bu sırada gözleri yavaş yavaş odanın sefaletine alışmıştı. Kabuklar henüz a tılmış ve kaldırılmağa vakit kalmamış olabılirdi. Oda vakıâ pisti. Bu onun rahata alışmış ve tembel olduğunu gösteriyor du. Fakat nihayet bütün ömrünü bu inde geçirmiyor ya! diye düşündü. Galiba o bu düşüncelere dalalı epey zaman olmuştu ki, kapıda tepsi ile Ali Sabir göründü. Az sonra elinde çay fincanı bir başkası daha girdi. Ali Sabir karyola ke* narına ilişti; arkadaşı bavulun üzerine oturarak rahatça bardağı yanma koy züm geçeceği için şefaat dilediğini söy ledi. İsini sordum: Binbir dereden su getirip, nihayet anlattığı şu idi: Herifin çiftüğinde elli rençber çalışırmış. Kesadlık yüzünden bir sene gündeliklerini vermemis. Köylüler elbirliğile şikâyet etmişler. Üzerine bir de onları kapı dışarı etmis. Bu yetmiyormuş gibi, dişlerinden artınp üstbaş namına ne yaptılarsa tüfekcilerinin kuvvetile ellerinden almış. Bir de utanmadan ne dese beğenirsiniz? « Rençberler bana işte böyle iftira ediyorlar!» Neyle isbat edersin? dedim. Ellerinde senedleri yok ki! diye sıntb. Kan tepeme sıçradı: Elli adamı çşekler gibi çahştır! Bir vıl güneşin alnında tepsin dursunlar. Sırtlarındakini alıp, kıçlarına bir tekme vurup kapı dışan at! Sonra gelmiş bir de onlardan sened istiyorsun! dedim. He rif beni yumşatmak için kulağıma eğilerek: Telâş buyurmayın! Mahkeme masrafını görürüz. Demez mi? Vallahi, koca ev döndü döndü de başıma yıkıldı zannet tim. İArkası Tar]

Bu sayıdan diğer sayfalar: