CUMHURİYET 28 Eylul 1936 GüneşDil Teorisinin TARİHE TATBİKI Babil efsanesinin bahsettiği «Kısıs ut ros» eski bir Türk hükümdarı olan Nuhtan başkası değildir 2 [•] «Ala Ros» esasen mürekkeb bir kelimedir. Bunu teoriye göre tcfrik edelim. «2» «3» «1» Ala = ağ + al + ağ «2» Ros = oğ + or + o* olur. «Ala» kelimesinin elemanlarını analiz edelim. «L» Ağ malum olan Güneştir. «2» Al Buradaki «L» Konsonu en geniş, yaygın, engin bir saha gösterir. Yani «ağ + al = ağal + al» her yerde bulunan ve Güneşin her tarafa akseden ışık ve harareti demektir. Nitekim «ala» ekseri dillerde ve bilhassa Türk dilinde ateş, ziya, hararet, kızıllık ifade eder. «Al alev alav lav» gibi kelimeler elyevm yaşamaktadır. «3» «Ağ Buradaki «u» konsonu ek mahiyetindedir. Objeyi değil, burada süjeyi tamamlar. Bi naenaleyh: «Ağ + al + ağ» elemanları kaynaştınlırsa: «Ağalağ» halini alır. Burada «Ağ» ana kökü ile sondaki «G» konsonunun düşmesile: «Ala» kelimesi meydana gelir. Şimdi «Ros» kelimesini tetkik edelim. «1» «Oğ» kuvvet, kudret, sahiblik, efendilik anlatan ana köktür. «2» Or Bu ana kök anlamının herhangi bir sahada tekerrür ve temerküzünü ifade eder. «3» Os Bu tekerrür ve temerküzün oldukça geniş bir sahada vukuunu anlatır. Türkçede Roman Yazan: Teribye Enstitüsü edebiyat muallimi Mustafa Nihad Beşer zekâsınm yarattığı bütün e serler ayni merhalelerden geçerek tekâmule erer. Denilebilir ki insanlar, kendi doğuş ve ölüşlerinde tabiat ta rafından tâbi tutuldukları menzil aş ma kanununu eserlerine de tatbik et mek zorunda kalmışlardır ve bu sebeble beşerî her keşfin, her icadın ve her hamlenin emekleme, serpilme, olgun laşma devirleri vardır. Taş devrinden bugüne ulaşan Âdem evlâdı, bütün fikir hayatmda bu tedric kanununa bağlı kalmış gibidir. Ondan dolayı mimarh ğın, resmin, heykeltıraşhğın, musikinin, şiirin olduğu gibi bütün san'at ve sınaatların bir tarihi vardır. Biz bu tarih lerde medeniyeti tekvin ve ikmal eden beşerî eserlerin nasıl doğup nasıl olgunlaştığını merhale merhale temaşa ederiz. Urfanın beş yıllık imar programı • IRANDA Yeni Urfa Valisinin gazetemize verdiği izahat Urfa (Hususî) Yeni Urfa Valisi Atıf Ulusoğlu bana muhtelif işler hak kında şunları söyledi: « îki üç ay evvel Urfaya geldim. İlk iş olarak şehir haritasınm yaptırılmasına teşebbüs ve münakasa ilân ettık. Harita işi biter bitmez bunun üzerinde şehir plânının tanzimine başlıyacağız. Şehrin şimal mıntakasma doğru genişliyeceğini ve orada yeni bir şehir vücude getirilmesine çalışılacağmı umuyoruz. Bu plân üzerinde bütün yenilik ve ihtiyacları der piş edeceğiz. Bir taraftan şehir plânına doğru yürünürken diğer Araftan da âcil ve hayatî iki teşbbüs üzerindeyiz. Bun lardan biri memleketin su işidir. Memleket maddeten su bolluğuna mazhar ol makla beraber fennen temiz bir içme suyu yoktur. Şehre gelen Kehrız suyunu fennî bir şekilde borularla teşrih havuzlanna getirerek şehrin içilebilecek bir suya kavuşturulmasına teşebbüs etmiş bulunuyoruz. Bittabi bunu Belediyeler Bankasından yapacağımız bir istikrazla başaracağız. Ikinci bir iş olarak yersiz kalan orta okula istikbalde lise de olmağa elverişli bir bina bulmak üzere şimdiki hükumet binasını orta okula tahsise ve Idarei Hususiyeye aid yanık yatı mek tebinde 15 bin lira sarfile hükumet dairesi olmak üzere hazırlamaktayız. Şehrin sağlık vaziyeti hakkmda gerek Hususî Idare ve gerekse belediye bakımından esash tedbirler almak için beş yıllık bir program tesbitile meşgulüz. Şehrin entelektüel zümresi için bir istirahat yeri mevcud olmadığından belediye bu yıl ki tahsisatından asrî bir kazino ve bunun altında nümune olacak dükkânlar yaptıracaktır. Şehri çember gibi ihata eden eski mezarlıklardan ikisi asrî mezarlık yapılın cıya kadar muvakkaten ölü gömmeye tahsis edilmiş ve diğerlerinin arsa haline kalbi ve buralarda gehir yeşillikleri tesisi mukarrer bulunmuştur. Ziraî ve baytarî noktadan da beş yıllık programlar tesbit ediyoruz. Şehrin yanıbaşında halka asrî ziraat yollannı gösterecek bir nümune çiftliği tesis edilecektir. Vilâyetin asayiş durumu çok iyidir. Cumhuriyet hukumetinin kahir kuvveti her yoldan çıkanı derhal yakalayıp kanunun pençesine tevdi etmektedir. Yol faaliyetlerinden olarak Akçakale Urfa yolunun ikmaline devam ediyoruz. Bayındırlık Bakanlığmın büyük bir yardım eseri olarak Urfa Siverek yolu üzerindeki Hacıkâmil köprüsü de yeniden betonarme olarak yapılmaktadır. Bütün işleri plânlı, esaslı ve hedefli ol mak üzere tanzımle meşgulüz. Halkevi faaliyetlerini genişletmeğe ve nalkile içten ve candan alâkadar olmağa başlamıştır. Her hafta iki gece Halkevinde umumî toplantı yapılmaktadır. Bu gecelerde halkın millî sazları ve Halkevinin yetiştirilmekte olan bando ve cazlan çaldırılmakta, bir program altında halka gerekli olan konferanslar verilmektedir. Dil, tarih ve edebiyat şubesi vilâyetin Türk tarihi içindeki eski medenî ve millî varlığını aydınlatma ve meydana çıkartmağa uğraşmaktadır. Mütevazı, fakat, şuurlu küçük bir müze vücude getirmeği de düşünüyoruz. Spor mmtaka birliği yeni kurulmuş ve ilk lik maçlarını da yap mağa başlamıştır. Bu genclik hareketini yakından takib ediyoruz. Bu yıllık mahsul farelerin biraz tah ribatta bulunmalanna rağmen çok iyi ol" muştur. Yer yer haşaratla şiddetli mücadeleler yapılmaktadır. Hükumetin bu yıl da Urfadan buğday mubayaa etmeğe karar vermesi halkı sevindirmiş ve minnettar bırakmışhr. Bütün halkın yüzü hükumetin bu büyük lutfu yüzünden gülmektedir. Vilâyet bu sene iktısaden daha bir mertebe kalkmmış olacaktır.» Mustafa Kemal YÜCEL Iranın dillere destan olan aynalı salonları Muntazam şoseler . Artık harabe haline gelen kervansaraylar Taşsız yurd Tahranın nefis kapıları 23 asırdır bozulmıyan eserler... Makuya girer gırmez iklimle beraber derhal şahısar da değişti. Bi zim Kızıldize ile aarasında ancak bir otuz, kırk kilomet ro fasıla olduğu halde aradaki fark, bir kaç yüz kilometro uzakmışlar gibi ba iz. Bizi şehrin eşraından birinin eviIranın meşhur kapılarından biri ne misafir ettıler. Burada biraz da Iranın karakteristik hal 70 kilometrodan aşağı düşmemesi yolların ne derece mükemmel olduğunu isbat erinden bahsetmek lâzım. ediyordu. Köyler ve kasabalar yanımız" îranlılar bazı yanlış iddialara rağmen çok mütevazı ve gösterişi kat'iyyen sev dan bir sinema şeridi gibi akıyordu. Oğle miyen insanlardır. Bunu binaların iç ve vakti Hoy şehrine vardık. Burası da dış teşkilâtından da anlamak kabil. îranın en eski yerlerinden biri. Esasen insan îranı dolaşırken kendi Meselâ evleri dışarıdan bakıldığı zaman gösterişsiz, debdebesiz oldu sini biraz da bir müzede geziyormuş sağu halde içerileri fevkalâde zengin nıyor. Şehirleri kuşatan toprak kaleler ve güzel.. En mütevazı kimselerin evle belki on, belki yirmi asırlık.. Dağ başınrinde bile çok kıymetli halılar var. Esa da ıssız bir yerde bir kervansaray hara «en birçok evlerde halı tezgâhları da bu besile karşılasıyorsunuz. Şah Abbas zaunmaktadır. Eski îran kadınları boş va manından kalmıs, diyorlar. Evvelce gülkıtlerini çocuklarile birlikte bu tezgâhla lük, gülistanlık bir yermiş, îran şehirle rın başında halı dokumakla geçirmişler rini birbirine bağlıyan kervanlar buralardir. Sefahet ve israftan hoşlanmıyan da dinlenirlermiş. Fakat makine devri başladıktan sonra muktesid, kanaatkâr îran halkı da bu halıları güzel bir şekilde muhafaza etme bu kervansaraylar harabeye yüz tutmuş; kımse uğramaz olmuş. Muntazam şose sini bılmışlerdır. Misafir olduğumuz ev gerek halı, ge ler acılıp eskiden develerle on günde rck diğer tezyinat bakımından çok süslü gidilen yerlere otomobil ve kamyonlarla idı. Ayrıca bahçesinde küçük bir köşk bir günde gidilmeğe başlanınca deveciler daha bulunuyordu. Bu köşk, Iranda develerini kesip yemişler! Kervansaray denilen yerler bir nevi emsali pek çok bulunan bir «aynalı saşatoya benziyor. Etrafı kalın penceresiz cnla» tezyin edilmişti. Aynah salonlar trandan başka dünya duvarlarla çevrili. Yüklü develerin girenın hiçbir yerinde bulunmıyan fevkalâde bilmesi için olacak, kapıîarı çok geniş ve şeylerdir. Bu salonların tavan ve duvar çok yüksek. îçerisinin dört tarafı cami arı baştanbaşa birkaç santimetre murab avlusu gibi kapalı, ortayeri açık. Kapalı baı büyüklüğünde aynalarla kabartma yerlerin bir kısmı ufak ufak hücrelere olarak süslenmiştir. Aynaların birbirle ayrılmış ki buralan insanlann oturma rine raptedildikleri yerler altın, gümüşle sına mahsus, öbür kısmı da develer için geniş bir ahır. müzeyyendır. îranda göze batan noktalardan biri de Böyle bir salonda yanan bir avize garb ve cenub mıntakalarındaki taşsız " bütün tavan ve duvarları nura boğmakta ve manzarayı bir efsane âlemi haline ge hktır. Evet, belki bu size garib gelir. Fakat Tebriz civarında, îsfahan Şiraz yotirmektedır. Sordum, böyle bir salon vücude getir lunda öyle yerler var ki yüzlerce kilo mek için en az on, on beş sene çalışmak metro gittiğiniz halde bir tek çakıl taşına lâzımmış. Bir salon için on, on beş sene.. bile rastlıyamazsınız. Hep toprak, sade Muhakkak ki dünyada bu büyük tahanr toprak. Bu yüzden başta Tebriz kalesi olmak mülü gösterecek karakterde milletler çok üzere birçok şehhlerin kaleleri, eski biızdır. Fevkalâde san'atkârane salonların en naları ^^ kervansaraylar toprak ve ker " güzelleri Tahranda ve en nefisleri Şehhv piçten yapılmıştır. Hatta Tahranın büyük ve musanna şah Rıza Pehlevinin saraylarında, îran kapıları da kerpiçtendir. Kerpiçten ya parlamentosu binasında ve şimdi müze addedilen eski Sâdabad sarayındadır. Bun pılan bu büyük kapılar baştanbaşa bal lar Paristeki Versay sarayının meşhur peteği gibi zarif çinilerle örtülmüştür. salonunu bir han koridoru kadar basit îçiçe geçen ve mütemadıyen bir takım gösterecek derecede yüksek san'at eser murabbalara istinad eden bu zarif işle meli kapıların seyri insana büyük bir leridir. zevk vermektedir. * * * Burada biraz da çiniden bahsetmek Maku, Trabzon îran transit yolunda isterım: belli başlı en mühim mevkilerden birini Taş ebedidir. Sağlam taşlara asırların işgal ettiğinden gün geçtikçe daha ziyatesiri olmuyor. İleride birlikte gezeceği" de genişlemeğe, güzelleşmeğe namzed bulunuyor. Bu güzel şehrin ortasından miz Persepolis harabelerınde o zamanki geçen muntazam ve geniş bir şose onu insanların taş üzerinde yaptıkları eserlerin aradan 23 asır geçtiği halde nasıl •Tebriz vasıtasile îrana bağlıyor. Ayrıca Tebrize ve oradan Sovyet bozulmadan durduğunu göreceksiniz. Fakat topraktan eserler böyle değil topraklarına giden demiryolunun bir udir. O, güneşte nekadar kurutulsa, nekacu da buraya kadar uzanmaktadır. îleride Erzurumdan îran hududuna doğru dar sert ve killi topraklardan yapılsa geuzanacak demiryol da hududa bu nokta ne günün birinde çöküp parçalamveriyor. Halbuki çini, taş bulamadığı halde dan gireceğinden Makunun istikbali çok eserini ebedileştırmek istiyen san'atkânn parlaktır. dahiyane keşfidır ve onu ancak Türkler * * * ve îranlılar yaratmıslardır. Ertesi günü erkenden Tebrize doğru MURAD SERTOĞLU yola çıktık. Otomobilimizin süratinin 60 Yazan: MURAD SERTOĞLU Şu halde «Oğ + Or + Os = Oğoros = Oros «Ros» kelimesinde geniş ölçüde efendilik, sahiblik, kuvvet, kudret tecelli eden bir şahsın ünvanıdır. Nitekim bu kelime arabcada «Reis» ve habeşçede «Ras» suretinde tecelli etmiştir ki, hepsi «Sahib ve baş» anlaşmalarına gelir. Şu halde: «Ala Ros» un da türkçe olduğunu «Güneş Dil» teorisi sayesin'de anlıyoruz. Efsanenin sonlarına doğru zikrolunan «Kısıs ut ros» ismindeki hükümdar da bu mitolojiden anlaşılacağı veçhile, Tevratın «Nuh» undan başka biri değildir. Ayni zata Tevratta «Nuh» denilmiş. Buna Bâbilde yaşamış olan eski milletler ise «Kısıs ut Ros» ünvanını vermişlerdir. Şimdi bunu «Güneş Dil» teorisine tatbikan tetkik edelim. Esasen «Kısıs» kelimesi elyevm kullanılan «Keşiş» kelimesinden başka birşey değildir. Türkçe olan bu kelime her nasılsa yanlış bir düşünce yüzünden yabancı addedilmiş ve hatta Bursadaki dağların ismi de son zamanlarda «Uludağ» haline çevrilejek «Keşiş» kelimesi kaldırılmıştır. Hakikatte ise bu kelime tam bir türkçe kelimedir. Bu isim yazılışımdan da anlaşıldığı üzere üç ayn kelimeden mürekkebdir. 1 Kısıs 2 Ut 3 Ros Bunları birer birer analiz edelim. 1 Kısıs sözünün ayni cinsten iki konson birbiri ardınca gelirse bunlardan biri «G» den değişme olduğu esasını da unutmıyarak etimolojik şekli şöyle olur: «1» «2» «3» «4» ığ + ık + ıs + ığ 1 «ığ» Güneş esasından alınan ana mefhumlardan sahib, efendi anlamlarma ana köktür. «2» ık Ana kök mefhumunu üzerine alarak kendinde temessül ve tecelli ettiren prensipal köktür. Ana kök kelime den düşerek bu prensipal eleman kök yerine geçmiş ve vokal de düşmüştür. «3» ıs Sahiblik ve efendilik anlamının oldukça geniş bir sahada tecellisini ifade eden ektir. «4» ığ Kendisinden evvelki e kin tesirile «ğ» si «s» ye çevrilen bu eleman, kelimenin manasını tamamlıyarak isimlendirmektedir. Şu halde: «Kısıs»: Kuvvet ve kudreti oldukça geniş bir sahaya mües sir olan bir sahibin, bir efendinin unvanı demek olur ki, ruhanî riyaseti itibarile «Keşiş» ve hatta «Papaz» kelimeleri bunun aynidir. II Ut sözüne gelince, bunun da etimolojik şekli «1» «2» «uğ | ut» dur ki burada «Ateş» anlamına olan ana kök, yapıcılık anlamı veren «ut» ekile kaynaşarak doğrudan doğruya ateş manası bu suretle toplanmıştır. «Kısıs» ile birleşince «Kısıs ut» olur ki, «Ateş Kâhini» demek olur. «Ut» unsurunu doğrudan doğruya «Kısıs» kelimesine katılan bir ek gibi de anlamak mümkün olur.. Bu takdirde «Kısıs Ut» kendisinde Şüphe yok ki, roman, beşerin fikrî geniş ölçüde sahiblik ve efendilik te tekâmülünde büyük rol oynıyan amil celli eden bir failin adı mahiyetini a lerdendir ve bu haysiyetle bir tarihe sahibdir. Şiirin ne gibi saikler altında hr. tekevvün ve tekemmül ettiğini merak «Ros» kelimesinin «Reis, Bas» maedenlerin bu merakı tatmin ederken nalarına geldiğini evvelce arzetmiş romanı gözden uzak tutmalarına im tim. Şu halde: kân yoktur. Halbuki bizde bugüne ka«Kısıs Ut Ros» un «Ateş ra dar romanın kendi fıkir hayatımız bahiblerinin başı» yahud doğrudan kımından bir tarihi yazılmamıştır. îçi doğruya «Ateş» mabudu kendisinde mizde romanın umumî tarıhini bilen tecelli eden reis manasına geldiği, lerin sayısı belki yüzlere varırsa da binaenaleyh o zamanlar bu eski mil türkçede romanın ne olduğunu toplu letlerin bir kısmının ateşperest ol ca bilenler parmakla dahi gösterilemi yecek kadar azdır. dukları anlaşılıyor. Gazi Orta Muallim mektebi ve TerBinnetice görüyoruz ki, bu kelime biye Enstitüsü edebiyat muallimi Mustamamen türkçe kök ve eklerden tafa Nihad, cTürkçede Roman» adıle mürekkeb bir Türk sözüdür. O za yazdığı bir eserle işte bu büyük eksiğı manlar Elcezire havalisinde yaşıyan tamamlamış ve hacmi hiç te küçük ol eski milletlerin Türkler olduğu ve mıyan bir bilgisizliğimizi gidermiştir. reislerine de «Kısıs Ut Ros» Bizzat muharrir, bu örneksiz eser için denildiği ve bunun zamanında büyük «Deneme» diyor. Biz bu denemenin ger tufanlar olup, fakat dirayetile mille çekten değerli bir tetebbü nümunesi oltini bu felâketten kurtardığı anlaşı duğunu söylemekte tereddüd etmeyiz. lıyor. Yukarıda işaret edildiği üzere bizde roman tarihi yazılmadığı ve böyle bir Bütün dünya milletleri kendilerini ve menşelerini dinî bir zihniyetle tarihin yazılabilmesi için gerekli olan ilk hazırlanışlar da yapılmadığı için «Kısıs ut ros» a bağlamışlardır. Mustafa Nihad, malzemesiz bir mimar Bu zatın Elcezire havalisinde hüküm durumunda bulunuyordu. O, bir bina süren büyük Türk kavimlerinin en kurmak istiyordu. Fakat elinin altında büyüğü olduğu ve buna atfedilen ne taş vardı, ne kireç. Şu kadar ki muhhâdisenin de bir Türk tarihinden taç olduğu şeyleri nereden bulabilecebaşka şey olmadığını «Güneş Dil» ini biliyordu. Bu sebeble fütura düş teorisi bize Güneş gibi ispat etmiştir. medi. Yurduna yeni bir eser kazandırBu tetkikimiz çok önemli bir noktayı mak azminden aldığı büyük şevkle dikenli yollar aştı, karanlık köşemeydana çıkanyor. ler dolaştı, o binayı kuracak her Bilmemiz lâzımdır ki, tarihlerimitürlü malzemeyi bin bir güçlüğü yenezin mitoloji ismi altında bir kenara rek elde etti ve eserini yarattı. Biz, atıp unuttukları vak'alar hakikî ta sade bir kitab gibi elimize sunulan bu rihlerdir. şaheserin hemen her sahifesinde çeki len zahmetin, dökülen alın ve beyin teTarihleri araştırmak için elimizde böyle bir malzeme varken âzic duru rinin nurlu izlerini görüyoruz. Türkçede Roman, işte bu ayarda bir yoruz. eserdir, kuvvetli bir bilgiye olduğu kaBunları tetkik edince göreceğiz ki, dünya tarih ilmine meçhul hiçbir ci dar zahmetli bir çalışmaya da istinad etmektedir. Muharrir, bir tercümeden, het kalmıyacaktır. Benimki en kü bir iktibastan ibaret olan Avrupada roçük ve en âciz bir misaldir Teorinin man faslını kitabının başında bize fabu husustaki verimi akıllar durdura kat pek tatlı bir üslubla okuttuktan cak kadar önemlidir. Bize Atatürk sonra işin güç ve ibdaî tarafına geçiyor, yol gösterdi. Çalışmak borcumuzdur. eski edebiyatımızdaki hikâyeyi anlatı Her. zaman söylediğim gibi dil ve yor. Bu önemli bahis, beş kısma ayrıltarih ilimlerine yeni bir veçhe veren mıştır ve her biri ayn bir tetebbü «Güneş Dil» teorisi tarihi yeni baş mevzuu olan bu kısımlar, âlimane bir tan kuracaktır. Bu itibarla tarihçiler tahlılle tenvir ve tasnif olunmuştur. Ole dilcilerin müşterek çalışmaları ilmî rada Yusuf ve Züleyhadan başlıyarak Leylâ ile Mecnun, Hüsrevle Şirin, Vabir zaruret halindedir. mıkla Zehra, Gülle Bülbül, Etemle Hüîste bu düşünce iledir ki ben bu husus ma gibi klâsık hikâyelerin, Hayrâbad ta ilk adımı attim ve şu nâçiz tetkiki de larm, Hüsnüaşkların, Hurşid ve Fer vücude getirdim. Tarih ve dil âlimlerimi rühşadların ve daha birçok eserlerin zin bu yolda yürütecekleri yüksek müta karakteristik mahiyetlerini, mevzularılealara önayak olabildimse ne mutlu ba nı ve tarazlarmı görüyoruz, öğreniyoruz. Ben, birkaç Yusuf ve Züleyha, birkaç na! Atatürk Türkiyesinin ardı arası Leylâ Mecnun okumuş, Hayrâbad kesilmiyen ve bütün dünyaya hay la Hüsnüakşı hemen hemen ezber et ret veren inkılâblarınm başında dil miş bir adam olduğum halde Mustafa Nihadın tahlillerinden birçok faydalar inkılâbı yer alacaktır. Çünkü: edindim ve o eserleri şimdi daha iyi anYalnız Türkiyeye değil, bütün ilim lamış oldum. dünyasına şamil bir ilim inkılâbı, bir Eski edebiyatımızda hikâye faslımn nesir kısmı da ayni kudretle yazılmış ilim yaratıcılığıdır. Bu yaşımda böyle bir mazhariye tır. Bugünkü neslin adlarını bile duy madıklan birçok hikâyelerin kimler tate şahid olmak bütün ömrümün mürafmdan ve hangi tarihlerde yazıldığı rüvveti oldu. Bunu bana yüce Türk mevzularile beraber ayrı ayrı izah milletine ve bütün dünyaya bağışlı olunduktan sonra basılı olanların bir yan Ulu Önderimiz Atatürkü her za kısmmdan klişe halinde parçalar da aman olduğu gibi, bir defa daha min lınarak eski kitab basımı hakkmda onetle selâmlarım. kuyucularm tam bir fikir edinmeleri Bence Türkün yapıcılık kudreti temin olunmuştur. Bu fasılda en önemli kısımlar «Halk nin en büyük delili bu defa bütün arasmda ağızdan ağıza naklolunan» ve dünya muvacehesinde çıkardığımız «Zümrelerin kendi maksad ve gaye «Güneş Dil» teorisidir. lerine uygun şekle koydukları hikâyeEmekli Kurmay Albay ler» bahsidir. Muharrir bu kısımlan /. H. CENDEY yazmak için gerekli olan vesikaları bulmakta gerçekten zahmet çekmiş ve bu [*] Ilk yazı evvelki günkü sayımızdadır. zahmetin karşılığı olmak üzere de o bahislerde hakikî bir orijinalite te Zahire Borsasında satışlar bellür ettirmiştir. «Eski edebiyatımızda hikâye» faslını Tekirdağ (Hususî) Ticaret ve Za kitabda ilk tercümeler başlıklı yazı ve hire borsasında bu hafta satılan hubu onu da'«Ahmed Mithat» a tahsis olunan bat fiatları şu suretle tesbit edilmiştir: sahifeler takib ediyor. Temas ettiği her Buğday 6,18, arpa 3.30, yulaf 4,04. mı mevzuda etraflı bir ihata ihsas ettiren sır 3,14, kuşyemi 10,23, keten tohumu muharrir, ilk tercümelerde de, Ahmed 8,05, nohud 8,31, çavdar 3,32, kaphca Mithatın tahlil ve teşrihinde de ayni i2.36, kuru bakla 3,38 kuruşa satılmıştır. hatayı göstermekte ve okuyucuya ö Ecnebi memleketlere yapılan zahire ih nemli faydalar sunmaktadır. Türkçede Romanın, bundan sonra çıracatına devam edilmektedir. kacak cildleri şüphe yok ki ayni kıy Kadıköydeki yangın Dün gece, Kadıköyünde Altıyolağ zında elbise boyacılığı yapan Manolun dükkânında, boya kazanına merbut borulardaki kurumların tutuşması yüzün • den yangın çıkmışsa da etrafa sirayetine meydan verilmeden Kadıköy itfaiyesi tarafından söndürülmüştür. Gebzede Dil bayramı Gebze 27 (Hususî) Bütün Gebze halkı, Dil bayrammı kutlulamak için Halkevinde toplanmıştır. Burada verilen müsamerede, konferanslardan sonra şiirler okundu ve büyük bayram büyük bir neş'e içinde geçirilerek büyüklerimize tazim telgraflan çekildi. meti taşıyacak ve Mustafa Nihadın verdiği emek yüzünden irfan hayatımızdaki büyük boşluklardan biri dolmuş olacaktır. Bu önemli işi başaran muhar rirı candan tebrik etmek borcumuzdur. 1 M. TURHAN TAN Tahranda fimdi müze olan Gülüstan sarayında meşhur aynalı salon