CUMHURİYET 28 Eylul 1936 Yalan söylemek illetî Fransızcadan dün akşam, yemeği bir arkadaşımda yeKomiser çocuğa: Bak Sosteu, dedi, bu akşam saat dim. İsterseniz size isim ve adresini veredokuzda Chanaleilles sokağına gider ve yim. o adama şu listede yazıh yanlış maluma Onu istintak hâkimine verirsiniz. tı verirsin. Şimdi benim vazifem sizi tevkifhaneye Generalin kansile çocuk dışan çıktığı atmaktır. Mademki hudud haricine atıl* zaman, komiser arkadaşı Garoba sor mak emrine riayet etmediğinizi itiraf e du: diyorsunuz. *** Ne dersin? Daha birşey diyemem, çünkü önceden yalan söyledi. Generalin kansı onu Şark istasyonunda mülteciler arasın da görünce 152 nci alaydan Şerlok olduğunu söyledi. Zira karşısmdakinin bir general kansı olduğunu bil miyordu. Fakat o alayda bu isimde bir adamm bulunmadığı tahakkuk edince bu sefer annesini Almanlann yakaladığını vc onu kurtarmak için de kendisinin Al" manlara casusluk etmeği kabul ettiğini, lâkin vatana ihanet edemiyerek içini onu hımaye eden general kansına açtığını söyledi. Kendisinde yalan uydurma il leti var! Bence, hele şu isme bakm Sosten Şerlok.. Şarlok Holmesten çahnmış değil de nedir? Yalanlann gayet hesablı söylenmiş olduğuna bakmayın, bu has talığa tutulanlar hiç saçmalamazlar. Ertesi günü Garob komisere: M. Boluyu, dedi. Haklısınız, küçük Sosten Şerlok galiba yalan söylememiş. Çünkü (Sosten) e dün akşam ran devu yerinde bir adam yanaşn ve ona yanlış Iisteyi verdiğini iddia ediyor. Biz, adamı takib ettik. Epey yürüdü. Bir köşebaşında tek bir taksi otomobili vardı. Oturduğu yerin adresini vererek içine atladı. Biz de hemen otomobilimize bine rek arkasından gittik. Kapıcıdan ismini sorduk. M. Martinmiş... Hergün îsviçreden kendisine bir sürü mektub gelir nıiş. Sabah erken çıkıp akşam geç dö nermiş. Biz de onu bu sabah gözetledik. M. Martin sokağa çıkınca, kapıcı bizi onun odasına soktu. Işte masasmın üstünde şu mektubu bulduk. Mektubda şunlar yazılı idi: « Azizim M. Schvvartz, Mezieres sokağı işi bana öyle geliyor ki pek mükemmel. tstihbarat elde etmeğe devam edin. Hazırladığımız darbenin muvaffakiyetle neticelenmesi için edine ceğimiz istihbarat gayet sarih olmalıdır.» Lachmann Garob sözüne devam etti: Bunun üzerine ben sahte M. Martini tevkif ettim. M. Martini komiserin yanına getirdiler. Dün akşam Chanaleilles sokağın da ne anyordunuz? Bir taksi anyordum. Bu çocuk yanıma gelerek yolunu sordu. Fakat size, Almanlann attıklan toplann hangi noktalara düştüğünü gös teren bir liste verdiğini de inkâr etmeyin. Evinizde bulunan bir mektubda, Mezi eres sokağına isabet etmesine saik olduğunuz toplardan dolayı size teşekkür ediliyor. Gerçi ismim Sehvvartzdır; fakat Alman değil, Zurich ş'ehrinden bir îs viçreliyim. Sahte bir isim aldım; çünkü hudud harici edilmeme karar verildi. Sözde hükumet aleyhine sözler söylemişjm. Bunun bir iftira olduğunu ispat e dinciye kadar Martin ismi altında hüviyetimi saklıyacaktım. Zira büyük bir saat işi yapıyorum. Mektubda bahsedilen darbe, asker için büyük bir saat stokunu Fransaya ithal etmek işidir. Bu hususta Mezieres sokağında büyük bir saat kumusyoncusile işi yoluna koymaktayım. Fakat size, günlerimi ne ile iştigal ede rek gecirdiğimi isbat edebilirim. Meselâ Komiser, müfettişten daha doğru görmüş olduğu için pek çok seviniyordu. Fakat saat dört sulannda yazıhanesinde ge* neralin kansile sözde Sosten Şerloku görünce şaşh. Kadıncağız: Bir çeyrek saat evvel M. Garob bana telefon ederek buraya gelmemi istedi. Birşey mi oldu ocaba? Bu sırada müfettiş Garob da içeri gir mişti. Arkasından bir adam geliyordu. Kafasını kapıdan sokar sokmaz: «O iş te! O!» dedi. Çocuk komiserin koltuğunun arkasına saklanmış yalvanyordu: Aman kurtarın beni. Babam geldi. Öldürecek beni! Öldürecek! Içeri yeni giren adam: Evet! Bay komiser, dedi; maalesef bu çocuğun babası bulunuyorum. Oğlum Suplice on beş gün evvel efendimin bi • sikletine binerek kaçtı. Onu kırdı mı, sattı mı bilmiyorduk. Bir daha gözükmedi. Sonra çocuğa dönerek ilâve etti: Şimdi görürsün, seni gidi afacan seni. Çocuğu kulağından yakalıyarak bir temiz dövmeğe başladı, elinden yavruyu zor kurtardılar. *** Çocuğun yalan söylemek illetine tu • tulmuş olmasından şüphelenen müfettiş gaib çocukların fotoğraflannı kanştıra rak içinde sahte Sosteninkini de bulmuştu. Bir taraftan babasına telefon eder ken diğer taraftan da M. Schvvartz ile iş gören saat kumusyoncusuna koşmuş ve Martin ismini takmmak mecburiyetinde kalan zavallı adamın doğru söylemiş olduğunu anlamıştı. Sözde Martin de bir saat sonra M. Schvvartz olarak ve iftirayı ispat etmiş bulunarak tevkifhaneden çıkıyordu. Bibliyoğrafya Kırk Yıl Cumhuriyet Matbaası 1936 Dördüncü dld Fiatt 50 kuruş «Kırk Yıl» ın üçüncü cildi vesilesile yazdığımız yazıda birinoi ve ikinci cildinden de bir nebze bahsetmiştik. Eserin umumî kıymet ve ehemmiyetini göstermek için gönlümüzce, o, satırlar pek kısa idi. Bu dördüncü cildin neşrolunmasmı bir fırsat bilerek bu eseri bir daha ele alacağız. Esasen bugüne kadar birçok karilerimizin bu eseri alıp okuduklarından eminiz. Tekrardan maksadımız henüz bu vesileyi bulamıyanları ikazdır. M. Turhan Tanın salâhiyettar kalemile bu sütunlarda çıkan diğer bir yazıda okuduğumuz gibi: tOn dokuzuncu asrın sonile yirminci asrın ilk yıllannda Türk edebiyatını müsbet veya menfi istikametlere sürükliyen bütün şairler ve ediblere dair bu cilde kuvvetli tahliller konulmuştur.t Halid Ziyanın kendi edebî hüviyetini maydana çıkaran satırlarındaki samimiyeti gördükten sonra zamanımn bütün edebî şahsiyetle rini nasıl derin bir görüşle tahlil edeceğini ve bundan edebiyatımız için ne geniş istifadeler hâsıl olacağını ayrıca kayde lüzum var mı? İlk cildler evvelce de işaret ettiğimiz gibi Halid Ziyanın ilk devirlerine aid olduğu ve hepimizce bilinmiyen noktalar bulunduğu için bize birçok esaslı istifadeler temin etmişti. Bu son cildde ise alâkamız büsbütün değişiyor. Burada «Mavi ve Siyah> ın ilk neşrolunduğu sıralardaki heyecanlanmızı bir daha yaşıyoruz. Türk romanını yaratan Halid Ziyanın bütün eserleri arasında «Mavi ve Siyah» ın çok hususî bir mevkii vardır. Bilhassa «Edebiyatı Cedide> nin nasıl meydana geldiğini anlatan kısımlar çok dikkatle okunmıya değer. «Edebiyatı Cedide» bugün tarihe kanşmıştır. Edebiyat tarihlerimiz, müelliflerinin gö rüşlerine göre onu bize anlatıyorlar. Fakat ne de olsa onu yapanlar kadar anlatamıyorlar. «Kırk Yıl> ın bu cildini okudukça insan bunu pek iyi anlıyor. Bu cildin mühim bir meziyeti de telif, tercüme, hatta intihaller hakkında herkesin istifadesini mucib olacak bir çok mülâhazalar ortaya atmasıdır. Halid Ziya bu mevzuun en salâhiyetli kalemidir. Onun söylediklerini dikkatle okur ve meydana çıkardığı hakikatlerden istifade edersek yarın için daha verimli olmak imkânlarını buluruz. Feridun Osman, Halid Ziyanın eserlerini saymış. Bu «Kırk Yıl> büyük edibin kırk ikinci eseri oluyormuş. Kırk Yılı bu dört cilde sığmış değildir. Bunun arkası geleceği gibi eserlerin sayısının daha çok artacağı muhakkaktır. Biz bu temennile üstada muvaffakiyetler düeriz, lmralıda geçen bir gece Mahpuslara tatbik edilen yeni usulün faydaları Jandarmalarm bile kelepçe takmağa kıyamadıkları iki genc mahpus, Istanbula yalnız gelerek hapisaneye nasıl teslim olmuşlar! RADVO Bu aksamki program J İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadLs 13,05 plâkla hafif muzik 13,25 muhtelif plâk neşriyatı 18,30 çay saati, dans musikisi 19,30 konferans: Dr. F. Kerim tarafuıdan 20,00 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi 20,30 Türk musiki heyeti tarafından klasik eserler 21,00 solo plâklar 11,30 orkestra 22,30 Ajans haberleri. (Avrupa merkezlerinin programları gelmediğinden konulamamıştır). NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece nöbetçi olan eczanekr şunlar , dır. İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Etem Pertev), Alemdarda (Sırrı Rasim), Bakırköyde (Merkez), Be yazıdda (BelkLs), Eminönünde (A. Minasyan), Fenerde (EmUyadi). Karagümrükte (Suad), Küçükpazarda (Hasan Hulusi), Samatya, Kocamustafapaşada (Rıdvan), Şehremininde (A. Hamdi), Şehzadabaşmda (Ismail Hakkı). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Yiçopulo), Hasköyde (Barbut), Kasımpaşada (Vasıf), Merkez nahiyede fMatkoviç), (Vinkopulo), şişlide (Pertev), Taksimde (Kemal Rebül). Usküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: İmralıda çift süren mahhumlar Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Ta Arabalanmız bizi iki saat gezdirdi. rasını da dinledik. Karısını çok seviyor naş», Kadıköy, Pazaryolunda (Rifat MuhAdanın ağaclık olan tarafını dolaştık. muş.. Başkasile yakalamış.. Şimdi 15 se tar), Modada (Alâeddin), Üsküdar, İskelebaşmda (Merkez). Burada yeniden büyük bir ceza evi yapılacakmış.. Vekil anlattı. Yeni ceza kanununun tatbikından sonra mahkumlar dört devreye ayrılacaklarmış. Devrelerini ikmal edip te dördüncü devreye geçen uslu mahkumlann ailelerini görmelerine de müsaade dilecekmiş... İki saatlik sarsıntıdan sonra tekrar ceza yuvasına döndük. Bizim şerefimize pehlivan güreşleri tertib edilmiş. Zaten ada halkını teşkil eden 80 mahkumdan kırkı pehlivanmış.. Aylardanberi devam edegelen şampiyonanın final maçmı seyrettik. Yağız iki delikanlı beş on dakika altalta, üstüste mücadeleden sonra içlerinden Hüseyin kazandı. Saracoğlu kazanana mükâfat olarak şeker dolu büyük bir kutu hediye etti. Şampiyon da bu şekeri arkadaşlarına dağıttı. F. VARAL Timürlenk Tarlhî roman Cem Sultan Tarlhf roman Kadın Avcısr Içtimaf roman Tarihle TUrkler İçin Söytenmi? Sözler Manisa kültür kongreleri Manisa (Hususî) Manisa Kültür Direktörü Naili özerenin her yıl terbiye ve tedriste daha fazla verim almak için tertib etmekte olduğu kongre bu yıl da kazalardan gelen ve merkezden seçilen murahhas öğretmenlerin iştirakile Gazi okulunda 23 eylulde işe başlamıştır. Bu yılki ruzname de ehemmiyetlidir. Bilhassa öğretmenlerin çalışma ve idare işlerinde vahdeti temin edecek mevzular seçilmiştir. Kongre üç dört gün devam ettikten sonra dağılacaktır. Her yıl gibi bu defaki kongrede de alınacak mühim kararlann kültür sahasmda verimi çoğaltacağı tabiidir. Bu cihetten bu kongreleri tertib eden Kültür Direktörü takdire şayandır. M. Turhan Tanın adedi azalmıs eserleri Cumhuriyet Matbasından tedarik edebilirsiniz. Posta Ucreti alınmaz. Adanın bu güreş müsabakalarını seyrettikten sonra müsamere salonuna gittik. Orada da tstiklâl marşile başlıyan ve bir monoloğla biten mükemmel bir müsamereye şahid olduk. Akşam yemeğini çevrilmiş bir kuzu ziyafetile geçirdik. Daha sonra bu seya Akşam olur kovuslann kapilan kapanır Kimimiz barbut oynar, kimimiz bitlenir... hatte bize en fazla tesir eden dakikaları yaşadık. lmralıda yükselen cevab da şudur: Hapisaneler mütehassısı, Amerikalı İmralıda vardır güzel bir kuyu, müsteşar ve gazeteciler ayrıca bir kafile Ne kumar var, ne tütün; hemen çalış yat, uyu!.. halinde mahkumlann arasında oturduk. * * * Etrafımızı çevirdiler. Akşamın garibliliği de çökmüştü. Mutahhar onlarla derdKafilemiz geceyi lmralıda geçirdi. leşti. Biz de mahkumlarla beraber ayni katta Mahkumlann arasında Emre admda yattık. Sabahleyin buraya çok emek verbağlama çalan bir genc var ki şarkıya miş olan Bursa Müddeiumumisi Cemile, başladığı zaman yalnız mahkumlan de buranın emektar idare memuru Ahmed ğil, bizi bile ağlattı.. Evvelâ (Güzel îz Nuriye ve mahkumlara veda ederek ermir) marşını beraberce söylediler. Sonra kenden bu ceza yuvasını, bu yeni Ro(Palan döğen) şarkısını dinledik. Hapi bensonlar adasını terkettik. Adliye Vesane şarkısını söylerken gözlerimiz dol kili İmrahnın hatıra defterine şu kelimeleri karaladı: muştu: «Geldim, gördüm. Mühim bir da Ey müstantik müstantik, benim cezam kaç sene vamızın hallolunduğunu anlıyarak seviBir hayırsız yâr için idam dediler bana nerek dönüyorum.» Ben verem oldum, sararıp soldum. neye mahkum.. Yedi senedir yatıyor. Bu 7 senede aşkı hâlâ geçmemiş... Bilâkis, her geçen gün bu ihtirası körüklüyor. Bizde yeni tatbik edilmeğe başlanan ve henüz ilk adım olan bu hapisanede en mühim vak'a şudur: Buraya getirilen mahkumlar arasında son derece masum çehreli iki genc de var. Bunların Edirne hapisanesine nakledilmeleri icab etmiş... Fakat faziletli birer adam haline geldikleri kanaati hasıl olan Attilâ ve Deniz adındaki bu genclere kelepçe takmağa kimsenin gönlü razı olmamış. Attilâ ve Deniz jandarmasız, gardiyansız, kelepçesiz Istanbula gelmişler.. Ve Istanbul sokaklarını kollarını sallıya sallıya dolaştıktan sonra doğruca hapisaneye gidip kapıyı çalmışlar ve (biz geldik, bizi Edirneye sevkedin) demişler. Bunu işittiğimiz zaman parmağımız ağzımızda kaldı. Uzun lâfa ne hacet! Diğer hapisanelerle İmralıdaki terbiyeyi ve gayeyi bizzat mahkumların hapisane edebiyatmdan aldığımız bu ayrı ayrı iki kıt'a ne güzel canlandırıyor. Hapisanedeki kıt'a şudur: Şehrimize gelen sirk temsillerine başladı Evvelki gün îzmirden Istanbula gelen sirk, dün Harbiyede, Sürpagobda oyunlarına başlamıştır. Sirk idaresi bu münasebetle dün îstanbul gazetecilerini davet ederek hususî bir matine yapmıştır. Sirk, bundan evvel Istanbula gelen sirklerden daha büyük ve zengindir. Bilhassa hayvan çeşidi çok fazladır. Bu arada dört fil vardır. Yedi tane aslan, dokuz tane şimal ve üç tane Afrika ayısı, kartal, akbaba, devekuşu, muhtelif cins maymunlar, yaban eşekleri, atlar, yükseklikleri 60 70 santimetrelik küçük Midilli atları ve bir de panter vardır. Bu hayvanların hepsi de çok şayani dikkat numaralar yapmaktadırlar. Sirk idaresi, mekteb talebelerinin hayvanları görebilmeleri için kolaylık yapmağa karar vermiştir. Toplu bir halde gelen talebelerin pek ufak bir para mukabilinde gündüzleri hayvanları görmelerini temin edecektir. Samsunda Halk Kütüphanesi Cumhuriyet gazetesinin ve bütün mekteb kitabları, kırtasiye, gazete ve mecmuaların tevzi yeridir. ASLAN TUFAN BiRMAYISGecesi ^m FERNAND GRAVEY LUCiEN BRAOUX KATE DE NAGY Mapuslayım mapusta Beni buradan alstnlar Ayşe ile Fadime Günlerimi sarsınlar Ben verem oldum, sararıp soldum. trtihal Bahriye muhasebe müdürü merhum Mustafa Reşidin kızı Şehremaneti memurin müdürlüğünden mütekaid Hayati Lügalin eşi Suphiye Lugal ölmüştür. Cenazesi bugünkü pazartesi günü Zeyrek Fil yokuşu başındaki evinden saat 11 de kaldırılacak, Kasımpaşada Büyük camide namazı kılmarak aile mezrlığına gömülecektir. de belki tehlike var. Amma benim için bir mesele yoktur değil mi? Eğer sözlerimi tasdik ediyorsanız sizin yerinize ben gideyim. Sahi mi? Gider misiniz? Tabiî canım. Sizinle beraber gelmeğe neden can attım. Tek size faydam olsun, diye değil mi? O halde düşünmeyiniz. Ne yapılacağını söyleyiniz bana. Bu kafi. Şimdi bu yolu dönünce solda bir bahçe kapısı var. Kapıdan biraz iğilince uzakta beyaz evi göreceksiniz; ev epeyce içeridedir. Bahçenin dört tarafmda çit vardır. Kapı iki tuğla duvarın arasındadır. İşte orada, civarda kimseye rasgelip gelmediğinizi bana haber vereceksiniz. Ricam bu. Gayet kolay. Evet. Yalnız sakın kapıyı çalma ymız. Kimseye görünmemeğe çalışınız. O halde uzaktan ve gayet sessiz araştırma yapacağız. Evet... Beyaz evin bahçesi sıra sından değil, karşı sıradan yürürseniz. O da kolay. Ya bir adama raslarsam. Gelip bana söylersiniz. lArkası var] Burada kafiye ve vezin aramağa ne lüzum var. Dört duvar arasından bundan daha vezinli ve kafiyeli şiir mi oıkar? Bunlar mısra değil, birer zehirli ok sanki... Emrenin sesi çok güzel.. Onun mace ŞARK Sineması ( Eski Ekler ) Tereddüd etmeyiniz. Yalnız 2 0 kuruş ile Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 38 nım. Fakat size bazı sualler sormağa mecbur olduğumu görüyorsunuz. Hayır, hayır... Nasıl danlmm? Sizin nekadar nazik ve kibar olduğunuzu gördükten sonra darılmak elimde mi? Şu tek cümle ve bu cümlenin ifade ediliş tarzı, küçük arabanın içini birdenbire bir cennete çevirmişti. Kenan kendini dünyanm en mes'ud adamı hissetti. Fakat, hayatta yapayalnız kalmış, bir takım tehlikeli maceralara sürüklenmiş, belki bilerek, belki bilmiyerek veya zorla bazı hâdiselerin, kanh vak'alapn kahramanı olmuş bir genc kadınm kendisine gözü kapalı muzaheret eden adama karşı minnettarlık duymaması kabil mi? Nermin bu minnettarlığını iki küçük kelime sayesinde nekadar kuvvetle izhar ediyordu. Size bir sual daha soracağım. Bu akşam nerede yatacağınızı biliyor musunuz Nermin Hamm? Kenanın bu sualine genc kız, tered Ahmed Kenanla Nerminin bindikleri arabanın iki mum lâmbası yerde küçük bir noktayı aydınlatıyor ve bir cılız atm nal seslerinden başka çıt işitilmiyordu. Arabacı pazarhk etmeden binen bu kibar kılıklı kadınla erkekten istediği parayı koparacağını düşünerek, memnundu. Neye yarar ki beygire savurduğu kırbacların da, küfürlerin de faydası olmuyor, araba yavaş giden bir adamdan fazla yürümüyordu. Bir müddet, yalnız arabacmın, hayvanını teşvik yolundaki sesi işitildi. Neden sonra Kenan, yanındaki genc kıza: Bu saatte, bahsettiğiniz köye niçin gidiyoruz, kalacak mıyız? Diye sordu. Nermin, yalnız Kenanın işitebileceği bir sesle: Bilmem! cevabını verdi. Hatta köye girip girmiyeceğimizi de bilmiyo rum. Bunu sonra anlanz. Hele bir varalım oraya. Bana danlmayınız Nermin Ha düdsüz cevab verdi: Arabaa hayvana bir kamçı daha şak Hayır. Hatta yatmıya imkân ve latıp: vakit bulup bulmıyacağımı da bilmiyo Deh... Haydi Kamber! dedi ve cevab vermedi. rum. Lâmbalann makus istikamete verdikNermin arabadan dışan iğilerek bu leri ziya dalgası içinde Kenan, genc kı zifir karanlığı içinde yolu ve evleri tayine zın sözlerinin tesirini merak eder gibi çalışırken Kenan kendi kendine: kendisine baktığını sezdi, hafifçe gülü O da burasmı pek iyi bilmiyor. yordu. Fakat biraz sonra başını çevirdi Yahud gideceği yeri karanlıkta tayin ve onu gene derin bir yeis kapladı. edemiyor! Diyordu. Birden genc kız Kenanın Arabacıya sorar mısmız? Dolaykolunu dürttü. obaya daha nekadar yol var? Kenan Bey, dedi. Lutfen söyleyiArabacı, genc kızın sualini işiterek niz, arabacı dursun... cevab verdi: Araba durdu. Fakat genc kız, ne ya Bu gidişle yirmi dakika kadar... Nermin sesini biraz daha yükselterek: pacağını asla bilmiyen, yahud yapacak Köye girmeden evvel, sol tarafta lanndan korkanlara mahsus bir tereddüd büyük bir bağın içinde beyaz köşk var, ve endişe içinde kımıldanamıyor, mıhlanmış gibi duruyordu. Gözleri arabanın biliyor musun arabacı? Arabacı bu suale birden cevab vere perdeleri kenanndan uzakta bir karartıyı medi. Düşünmeğe başladı. Sonra elile yırtmıya çalışıyordu. Kenan: Nermin Hanım, dedi, inecek misisağdaki, soldaki küçük evleri, bağlan niz? Aradığınız eve geldiniz mi? göstererek: Evet; geldik. Fakat... Bağ, bahçe, ev çok... Hangisidir, Korkuyor musunuz? ne bileyim? Kimin evi derler ona?.. Bilmiyorum, bilmiyorum doğrusu. Nermin düşünür gibi yaparak: Biraz düşünmeliyim. Ben de bilmiyorum. Sahibi hiç görünmezmiş; ihtiyar bir adammış; diyor Beraber düşünelim. Sizin araba lar. dan inmenizde, aradığınız eve gitmeniz ANNABELLA JEAN MURAT CHARLES VANEL JEANPiERRE AU / ONT tarafından emsalsiz Fransız fiitni. HENRY ARAT ve EDiTH MERA tarafından büyük film. SON Bugünden itibaren zeng'n bir program takdim ediyor. UÇUŞ Gece Bülbülü Ayrıca : Atinada yapılan Dinarh MEHMET C m LONDOS MULÂYiM MAKSOS Pehlivan maçları ^^ l ürk Pek yakında sinemas| yeni mevsimine başhyor. . . KADIKÖY 3 Ü R E Y Y A tiyatrosunda H A L K OPERETİ Bu akşam 21,45 te Kırk Yılda Bir Ayrıca elektrikli kuklalar