6 TetnmiiK 1936 CUMHURİlfET SAGLIK BAHİSLERİ Sebze bolluğu Izmirde domatesi bir kuruşa alan yok! Karaciğer hastalıkları ve safra taşları Enginar ve enginardan çıkartılan hiüâsalarm karaciğer ve safrakesesi hastalıklarmın tedavisinde büyük faydası görülmektedir Karaciğerinden hasta olan veya safra yollannda taş bulunan bir kimsede hastalığı anlamak gücdür. Sanlık ve şiddetli bir kulunç krizleri dışında kalan ve çok defa göze çarpmıyan diğer deliller vardır ki hastalığı erkenden önliyebilmek bakımından bilinmesi faydalı ve gereklidir: Yüzün sanmtırak solukluğu ile birlikte bulunduğu göze çarpan alın ve göz ka paklan yakınlarındaki deri üstii koyu lekeler, fena bir uyku ve sabahları gözden kaçmıyan tatsız ve isteksiz bir uyanış... Bütün bu alâmetler, mide ve barsak fiziyolojik savaşınm yolunda gitmediğini gösteren sağhk durumlardır ki kısa bir zamanda yemeklerden sonra beliren ağırhk ve hazımsızlıklar, mide kaynamalan, sürgün veya peklık halleri gibi üzerinde durulması lüzumlu olan bozukluklan doğururlar. Şu kısa anlalışımızdan anlaşılıyor ki safra yollannda küçük veya büyük taş lar mide, barsak ve pankreas guddesi yolundan bütün örgenlerin fiziyolojik çalışmalan üzerine tesir ederek organizmanın genel durumunu bozmağa güçleri yeter. Fakat üzerinde durulması özel ba kımdan gerekli olan önemli nokta, safra yollarında türiyebilen safra taşlannın safra kesesinde yerleşebilmesi ve orada büyüyerek sıhhati tehlikeye koyabilen ve çok defa acıklı sonuçlar doğurabilen komplikasyonların elebaşısı olabilmesi meselesidir. Erken anlama ve çabuk sağıtma bakımından büyük önemi olan bu hastalığı geç kalınmadan anlıyabilmek için çok değerli ve o kertede kolay olan yeni bir metodla safra yolu ve kesesindeki taşlarm veya taşın varlığmı kolayca anlamak mümkündür. Ucu barsakların başlangıç noktasına kadar uzanan ince ve uzun bir lâstik tüp sırasile ağız, mide borusu ve mideye yavaş yavaş uzatılır. Bu kısa süren işten sonra safranın barsağa kolayca akmasına yardım eden (sulfate de magnesie) gibı ilâclar sulu bir halde lâstik tüp ağız u cundan şırınga edılir. Bir müddet sonra gene ayni yoldan şırınga ile saf bir halde elde edilen safra şimik ve bakterio lojik incelemelerden geçirilir. Böyle dikkatli bir inceleme sayesinde safra kese sinde taş olma işi başlamadan hastalığı erkenden anlamak mümkünleşmektedir. Bu metodun değeri gün geçtikçe artmaktadır. Çünkü; hastahğın yalnız teşhis bakımından değil, tedavisi bakımından da büyük faydası vardır. Çok defa ameli yata karar verilen safra kesesinden has talanmış kimselerde bu tarzda yapılan sondalamalar iyi çalışmıyan karaciğer, safra kesesi ve yollarının muntazam ça lışmasına yardım ettiği görülmüştür. Bu tedavinin korkulacak hiç bir tehlikesi yoktur. Alınan sonuçlar çok değerli ve enteresandır. Bu tedavinin yanında yer bulan ve önemli olan bir de rejim meselesi var dır. Safra kesesinden hasta insanlarm almalan doğru olmıyan yemekler içinde başta yağlar, et ve yumurta gelir. Kay maksız süt, bal gibi maddeler bu otlu yemeklerin zaran yoktur, filâkis faydaları vardır. Çünkü bu cins gıdalar karacı gerde glıkojen halinde toplanmak üzere glikoje kalbolur. Karaciğeri glikojen itibarile ne kadar zengin olursa o nisbeîte hastahklara karşı dayanıklı olan bir örgen olduğundan bu cins gıdaların fay • daları kolayca anlaşılmış olur. lnsülin şırıngalan bu bakımdan karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında muvaffakiyetie kullanılan bir ilâcdır. En son araştırmalar enginar ve enginardan çıkanlıp şırıngalarla vücude verilen hülâsaların büyuk ve önemli faydasını meydana çıkarmış tır. Başkaca sebzelerin de karaciğer ve safra taşları hastalıklarmın seyri üzerinde faydalı tesirleri vardır. Ankara Ilkmekteb yavrularının kampında bir saat... 108 yavrunun bulunduğu kampta tam bir spor ve terbiye programı tatbik ediliyor. Kamp bir ay devam edecek Fransızlar cinaslı türkçe mı konuşurlarmış? ir gazetede mektebli minimi * nilerimize, ne okurlar ve du yarlarsa ona inanmak çağın da bulunan yavrularımıza şöyle bir tarihî fıkra sunulduğunu gördüm: «Fransa Krallarından Dördüncü Hanri, cizvit papazlanndan Bay Yılana çok yüz verirdi. Entrikacı rahib bu va ziyetten istifade ederek hayli dalavere çevirdi, devlet adamlanndan birçoğunu hırpalayıp üzüntüye düşürdü. Nihayet generallerden biri onun densizliklerine dayanamadı, Krala şu sözleri söyledi: Sız büyük bir adamsınız, âlice nabsmız, milletinizi seversiniz. Fakat ne yazık ki bağrınızda yılan besliyorsunuz.» Bu fıkrayı okuyacak olan herhangi bir mektebli çocuk, «Bay Yılan!» adlı ciz vit papazından bahsetmek istiyen Fran sız generalinin Krala karşı cinaslı bir dil kullandığım zannetmesine ve «yılan» kelimesinin fransızcada da ayni soğuk hayvanı gösterdığıne inanmamasına imkân var mı?.. Küçük yaşta bellenilen şeyler kolay kolay unutulmıyacağına göre gene bu fıkrayı okuyanlardan birinin beş on yıl sonra fransızca konuşurken yılanı Le yılan diye anması da elbet mümkündür. O imkânsızlıkla şu imkânı gözönüne getirince fıkra muharrinne sormak hakkımız değil midir: Bu yalanı nasıl bir fayda mülâhaza ederek çocuk lara okutuyorsunuz?... 1610 yılın da ölen Dördüncü Hanri, halis bir protestandı. Katolıkliğe temayül gös termesi Fransa tahtının hatın için o lup bu temayülündeki samimiyetsizliğinden dolayı da Sen Bartelemi faciasınm vukuuna ve protestanlann kılıcdan geçinlmesine sebebiyet vermişti. Böyle bir adamın bir cizvit papazına yüz verdiğini kabul etmek güç. Bir an için diyelim ki bu, olmuştur. Fakat Fransız adları arasında yılan yoktur. Bütün tarih kitabla nnda, ansiklopedilerde, Lârusta o biçimde bir Fransız ismine tesadüf olunamaz. Sonra Fransız dilinde yılan karşılığı olarak serpan vardır. Viper, Boa, Kobra, Ankoda gibi lugatler serpan ailesinden birer zümreyi ifade eder. Buna rağmen o cizvit papazımn adını yılan olarak kabul etsek bile bu ismi anarken türkçe yılan kelimesile cinas yapmağa bir Fransız generali nasıl kadir olur? Görülüyor ki tarihî denilen fıkra, ne tarafından tutsanız sakattır. Böyle başı sonuna, sonu başına uymıyan tekerlemeleri tarihe maletmek ise gerçekten suçtur. Yılan üzrinde cinas yapmak için üç buçuk asır geri dönmekte ve Parise gitmekte zaten tad da yok. Bu zahmeti, faydalı bir nükte uğrunda yapmah ve çocukları hem güldürmeli, hem düşündürmeli!.. Dr. BAHA ARKAN Artvinde köy muhtarlarile faydalı görüşmeler Izmîr (Hususî) Bu yıl domates bolluğu ve ihracat işlerinde doğan fena vaziyet, bahçe sahibleri ve sebzeciler, meyvacılar kooperatifi ortaklan arasında büyük bir endişe uyandırmıştır. Çünkü zarar büyüktür. m. Sebze satışının yapıldığı hanlarda domates doludur. Kilosunu bir kuruşa alan yoktur. İstanbul piyasasının da ayni oluşu, alıcılan daha müstağni davrandır maktadır. Maamafih, sebzeciler, her zarara tahammül ederek bu fiattan aşağı satış yapmamağı kararlaştırmışlardır. Hanlarda mevcud domatesler çürü meğe mahkumdur. Çünkü yeni partiler gelmektedir. Alâkadarların fikirlerine göre gerek domatesi değerlendirmek, ge rekse fazla istihsalât yıllarında mahsu lü çürütmemek için Izmirde bir salça fabrıkasına şiddetle ihtiyac vardır. Bunda da devlet müzahereti lâzımdır. İzmir ve civarı yaş meyva ve sebze satış kooperatifi, yakında meclisi idare reisi Nazım Anık Kamptaki yavrular öğle yemeğinde tarafından fevkalâde bir içtimaa dtavet edilecek ve bu meseleyi konuşacak, der Kızıltopraktaki ilkmekteb talebe Musolini, Negüs, Blum, Montrö hal Ankaraya bir heyet gönderecektir. lerinin kampına hangi yoldan gidilir? lâfları geliyor. Minimini yavrulara baBittabi bu yıl için fabrikanm başarılması Kaldırımın kenarında küçücük iskem karak gülüyorum. imkânsızdır. Gelecek yılda kurulması da lesine oturarak renkli bir mendille terleKamp Müdürü Etem: bir kâr, bir ümiddır. rini silen ihtiyar boyacı, gideceğim yeri Bizim küçükler siyasetten de an Yaş üzüm sevkiyatına hazırhk tarif etti: Iarlar, dedi. Kooperatif ayni zamanda yaş üzüm Karşıki direkteki levhayı görüyor Kamp Müdürü bana kamp hakkında sevkiyatına hazırlanmaktadır. Avrupa musun? Bu levhaları tâkib ede ede doğru şu izahatı da verdi: piyasası çekirdeksize rağbet gösterme diğinden yalnız razakı ve siyah üzüm kampa gidersin, dedi. « Kamp 1 temmuzdan 1 ağustosa Levhanın gösterdiği istikamete doğru kadar olmak üzere bir ay devam edeceksevkiyatı yapılacaktır. Bulgaristan geçen sene 8,000 vagon sevkiyat yapmıştır. Bu yürümeğe başladım. Beş dakika kadar tir. Kamp mevcudu muhtelif yaşlarda nun 6 binini Almanya çekmiştir. Yuya * yürüdükten sonra karşıma çıkan bir bah kız ve erkek 108 kişidir. Talebeler, Enistanda da sevkiyat artmaktadır. Geçen çenin kapısmda büyük harflerle yazılmış minönü, Beyoğlu, Üsküdar, Beşiktaş «Ilk okullar kampı» yazısını görünce kayıl ihracatı 600 vagondu. kazaları dahilindeki ilkmekteblerden seSiyah üzüm yetiştiren bağcılardan ba pıdan içeri girdim. çilmişlerdir. Bir aylık kamp bedeli 15 zıları, İnhisar idaresinin bu yıl muhakBüyük bir bahçenin ortasında oldukça liradır. Bir kısım çocuklar da Çocuk Ekak kendi üzümlerini satın almalarını büyük bir köşk olan 49 uncu ilkmekteb sirgeme Kurumu tarafından kampa iştiistemektedirler. Geçen yıl İdare, şarab binası kamp yeri olarak seçilmiş, bahçerak ettirilmişlerdir. Ikisi kadın olmak üimalâtı için başka nevi üzümler almış, de büyük ağaclann altında yemek yiyen zere altı muallim, bir kamp direktörü ve halbuki asıl şaraplık olan siyah üzüm çü küçüklerin konuşmalan bülbül sesini aniki doktor, bir de muhasebeci kapmın idarümek felâketi karşısında kalmıştır. Bun dırıyor. re heyetini teşkil etmektedir.» dan istifade eden bazı alıcüar, meselâ Kampın her tarafı tertemiz. Bol güneş Kamptaki tajebelerin yaşama taksimatı 500 600 liralık siyah üzüm mahsulünü her yere giriyor. Hele küçüklerin yatak200 lira gibi çok az bir fiat tutan ile müşöyle tertib edilmiştir: lan öyle güzel tanzim edilmiş ki, birdenbayaa etmişler ve bu gibi bağcılar zarar Sabah saat 78 de kalkma; 8,30 kahbire aklıma geçen sene gazetemizin açgörmüştür. valtı, 8,45 te bayrak merasimi, saat ona tığı ve o civar halkınm yarasmı deştiği Yağmurların yaptığt zararlar kadar bahçede istirahat, mütalea, hikâ sivrisinek mücadelesi geldi. Kamp müdüHavaların mütehavvil gidişi, bilhassa ye, tabiat tetkiki, ondan on bucuğa ka rü bu husustaki sualime: bağcı ve tütüncüler arasında büyük en dar deniz banyosu, 12 de öğle yemeği, Çocuklann talihine gâliba, ne bir diseler uyandırmaktadır. Çünkü arasıra on beşe kadar uyku ve istirahat, on al güneşlenen ve çok sıcak yapan, arasıra sivrisinek, ne tahtakurusu buralara uğra tıda hafif oyunlar, on altı buçukta kahda yağmur ve serinlik getiren bu havalar, mıyor, cevabını verdi. valtı, on sekize kadar deniz banyosu yaEski devrin sopalı, falakalı hocalanni, bağlarda ve tütünlerde zararlar hasıl etpamıyacak vaziyette olanlar için kamp mektedir. Halbuki üzümler olgunlaş pis, karanlık mekteblerini düşündüm. dahilinde banyo... Saat yirmide akşam maktadır. Tütünlerin de kırılması için de Bir de bugünkü nesli gürbüz, sıhhatli ve yemeği, yirmi bire kadar radyo, sonra vamlı bir sıcağa ihtiyac vardır. nes'eli yetistirmek için Cumhuriyet i da uyku... Akhisar, Nazilli ve Bergama havali daresinin vücude getirdiği modern mü » Kampm kurulduğu saha ve bina Çosine çok şiddetli yağmurlar düşmüştür. esseseleri, bu güzel kamplan aila ge cuk Esirgeme Kurumunun malıdır. CeNazilli treni, yolun bozulması yüzünden tirdim. Ne büyük fark... miyet, kampa büyük yardımlarda bulunbir gün isliyememiştir. Hava tekrar aç Bahçeye çıktık. Burada çocuklann bir muş, hamam, mutfak, elektrik yaptırmışmıştır. Mmtakamızın bu yüzden nekadar kısmı voleybol oynuyor, bir kısmı gölge tır. ziyan gördüğü henüz meçhuldür. ye çekilmiş rahat, kır sandalyelerine oturBenim kampı ziyaret ettiğim sırada muslar, tatlı tatlı konuşuyorlar. Bir ke tesadüfen Maarif Vekâleti müfettişle Atinada bir tıb kongresi narda kız ve erkeklerden mürekkeb sekiz rinden Fevzi de kampı teftişe gelmişti. açıldı kişilik bir kafile... Ellerinde günlük ga O da bana Avrupadaki kamplar hak " Atina 5 (Hususî) Dün burada bir zeteler... kında şunları anlattı: tıb kongresi açılmıştır. Kongreye YuKulağıma: « Avrupada, bilhassa Viyanada nanistanın her tarafında bulunan doktorlar iştirak etmişlerdir. M. TURHAN TAN çocuk kamplan son derece terakki etmiştir. Bu kamplar belediyeler tarafından açılmakta ve bütün bir tatil devresi de vam etmektedir. Mektebler tatil olunca çocuklar askerlerin cepheye sevkedildik Ieri gibi bu kamplara sevkedılmektedirler. Maarif müdürlüğü gelecek sene şehrin muhtelif yerlerinde otuz tane kamp açacaktır. Bu sene bir tecrübe olmak üzere bu kamp açılmış ve daha şimdiden bü yük bir rağbet görmüştür.» Muhterem mufettişin Avrupadaki çocuk kamplan hakkında verdiği iç açıcis izahatı dinlerken, memleket yavrulannml sağhğı için çok lüzumlu olan bu kamp! hayatının bizde de bir an evvel teessüs etj mesini can ve gönülden temenni ediyor j dum. kaç yerden Şadiyi daha müsaid şartlarla çağırdılar. Başka bir ticarethane ortaklığa benzer bir teklif yapmıştı. Şadi red detti ve bunu şirkete haber verdi. O zaman Nail Bey: Azizim, dedi, ben çiy adam değilim. Arkadaşlarla konuşayım, sana da bir hisse ayıralım. Çünkü cidden sen bt şirketin temellerinden birisin. Şadi bu vadin hakikat olduğu gün, bîı dereceye kadar ortaklan sayılmağa baj lıyan şirket sahiblerile beraber noterir merdivenlerini inerken, kendi kendinej «Tamam, dedi, yann Sabahati görece ğim.» Şirketteki yeni vaziyetinden ziyadl Sabahati görmeğe lâyık olmanın sevinc içinde idi. Pardesüsünü almak için mağazaya ugradığı zaman, yukanda kendisini bir kadmm beklediğini haber verdiler. lArkası varj Bayan Koradina Mola ve Bayan Kraso Arzumanova Vali, köy muhtarlarile görüşüyor Artvin Hususî) Valimiz, Hal kevile belediyenin mü|tereken Şenkö şede tertib ettikleri kır ziyafetin de civarın muhtar ve ihtiyar heyet lerile yakından görüşüp tanışmak fırsatını bularak kendilerile çok istifadeli hasbıhallerde bulunmuştur. Bu hasbıhallerde bilhassa köy kanunu üzerinde durulmuş, kanunun bütün maddeleri birer birer okunarak faydaları izah edilmiştir. Çiftciliein ilerletilmesi, köylü göreü sünün artınlması, köylüye su tedariki ve kredi temini, meyva içm fıdanlıklar, tütün için nümune tarlaları üzerinde ehemmi yetle durulmuş ve bu işler için düşünceler teati edilmiştir. Hasbıhalden sonra davetliler hazırlanmış, otuzdan fazla sofrada kuzu yemiş ler, ziyafetten sonra da evvelâ köylülerin takdir ve alkışlar arasında oyunları seyredilmiş, bundan sonra da Halkevinin gencleri tarafmdan muhtelif eğlenceler tertib edilmiştir. Şehrimlzde bulunan beynelmilel şöhretı haiz meşhur klav&sonist Bayan Kordina Mola, ve uzun. müddet Rusya ve butün Avrupada alkışlar toplamış ve beynelmilel şöhreti haiz sabık Rus Devlet tlyatrosu san'atkârlanndan Bayan Arznmanova, Kermes için yarım saat devam edecek muşterek bir program hazarlamağa karar vermişlerdır. Program için feerik, estetik danslar ve tanmmış büyuk bestekârların eserlerinden parçalar intihab edilmiştir. Bayan Kardına Mola bu vesile İle memleketine avdetini Kermes sonuna kadar tehir etmiş ve şimdiden Bayan Arzumanova ile müştereken ekzersiz ve provalara baslamışlardır. Kamptaki yavrular deniz banyolarında Şadiye dönerek, bir kere daha: Affedersiniz! dedi. On beş dakika içinde, Nail Beye fi atından 200 lirasını düşürerek otomobili satın almış ve parayı hemen saymıştı. Müşteri gittikten sonra Nail Bey Şadinin ayağına geldi: Azizim, dedi, sen bu iş için yara tılmışsın. Tahminin yüzde yüz doğru çıktı. Vaktile buna benzer bir i§ yapmış mıydın? Şadi gülümsedi ve cevab vermedi. O günden sonra, kendisinde, bütün ruhunu savuran, iradesini kamçılıyan, bü tün kabiliyetlerini şahlandıran bir faaliyet ihtiyacı duymağa başlamıştı. Şirketin bir otomobiline atlıyarak Istanbulun birçok zenginlerini dolaşıyordu. On gün içinde üç araba daha sattı. Nail Bey ve mağazaya haftada bir iki kere uğrıyan öteki ortakları Şadiye tam bir arkadaş muamelesi yapmağa başla mıslardı. Onu evlerinde yemeğe davet ediyorlar, kendilerine senli benli hitab etmesinden zevk alacaklarını söylüyorlardı. Şadinin ilk işi Beyoğlunda bir apartıman ve hizmetçi tutmak. ablasım da o raya taşıtmak olmuştu. Haftada bir, pazar günleri, ablasım da, doktor Azizi de alarak otomobille gezdiriyordu. Şadinin işindeki muvaffakiyeti üzerine, Nail Bey doktora bir teşekkür mektubu yazmış: «Bana emsalsiz bir arkadaş kazandır dın» cümlesini kullanmıştı. Aradan dört ay geçti; fakat Şadinin Sabahati düşünmediği bir gün, bir saat, bir dakika yoktu. Ona söylediği gibi, kendini unuttuğu zamanlar bile onu u nutmuyordu. İçinde benliğinden daha hazır, daha devamlı, daha sabit şey, Sabahatin hatırası ve ona aid ümidleridi. Fakat ona ne bir mektub yazdı, ne de bir haber gönderdi. Bir günde iki araba sattığı zaman bile: «Ona lâyık değilim; daha... daha...» diyor ve kendi kendine karşı muvaffakiyetin daha sarih bir delilini anyordu. îki ay daha paralanırcasma çalıştı. Krize rağmen şirket, bütün rakibîerin' hayrette bırakan bir satı§ yapıyordu. Bi. Cumhuriyetin tefrikası: 51 SERSERI Yazan: Server Bedi Son fiat? dedi. Şadi herifin bütün münasebetsizlik îerinden hiçbirinin farkmda değilmiş gibi, hayırhah, sevimli bir gülüşle: Uç bin iki yüz! dedi. Müşteri bir kahkaha atmıştı: Apartıman mı satıyorsunuz? Şimdi üç bin iki yüze araba kaldı mı? Garajlar yepyeni, satılık, ucuz arabalarla dolu... Ver bana sekiz yüz lira, sana bu modelin üç ay kullanılmışım getireyim, yüz lira da bana kalır. Şadi gene sesini çıkarmadı. Herif tadını da arkasından çekerek homurdana homurdana mağazadan çıktı. Şadi gayet kuvvetli bir ticaret hissile, kendi kendine: «Bu adam gelip bu arabayı alacak, dedi, yaptığı numaranın sebebi var.» Ancak akşamüstü mağazaya gelen Nail Beye de meseleyi anlattı ve fikrini söyledi. Nail Bey soruyordu: Yaptığı numaranın sebebi nedir? Karıyı üzmek. Onu baygın bir hale getirmeden otomobili almıyacak. Kadının buna karşı zaafını biliyor. Onu üzmek ve ezmek için bahane bu. O halde almıyacak demek. Alacak. Yoksa o kadın bu he rifle iki saat yaşamaz. Alacak. Fakat dediğim gibi kannın burnundan fitil fitil getirmek için. Peki bizim arabayı alacağını ne biliyorsun? Cok beğendiğini gözlerinden an ladım. Bir de itiraz için bulduğu baha nelerin hepsi entipüften şeylerdi. Mese lâ elektrik düğmesinin sağda değil, sol da olması lâzım geldiğini anlatmak için bir kamyon dolusu lâkırdı söyledi. Aradan üc gün bile geçmeden, sinirli müşteri göründü. Bu sefer tek başına idi ve sakin adımlarla Şadiye doğru ilerli yerek, çok nazik bir selâmla ilk verdiği intıbaı silmeğe çalıştı: Affedersiniz, dedi, o gün sormayı unuttum. Fiattan nekadar düşebilirsiniz? Hiç ummuyorum, fakat bir kere yazıhaneye çıkınız. Affedersiniz, o gün ben çok sinirli görünüyordum, değil mi? Farkmda olmadım, beyefendi! Affedersiniz, o gün bir kadın meselesi vardı. Olabilir. Yazıhaneye teşrif buyurunuz. Şadi ona merdivene kadar refakat etmişti. Müşteri ikinci basamakta durdu ve