CUMH1ÎRİYET 6 Temmuz 1936 YIYANA OONUŞU Tarihî tefrika: 84 Şehir ve Memleket Haberleri ] Siyasî icmal Dünkü yağmur ve fırtınanın zararları Şaşılacak şey! Bir fizik profesörü de felsefe okutuyormuş! Üniversite Edebiyat ve Felsefe şube lerindeki Türk profesör ve doçentlerin yerine Avrupadan profesör ve doçent getirtilmesi için iki ecnebi profesör tarafından verılen raporlar üzerine yaptığı mız neşriyat, Türk profesör ve doçent leri lehine olarak hayirli bir netice vermıştir. Yeniden iki profesörle iki doçent getirtilmesi düşünülmüşken bu neşriyat üzerine doçentlerin getirtilmesinden sarfı nazar edilmiştir. Alâkadarların verdikleri malumata nazaran, Felsefe şubesinde şimdiye ka dar felsefe tarihi dersi vermiş bulunan profesör Rayhenbahın tayıninde de bir yanlışlık olmuştur. Doçent Hilmi Ziya nın son zamanlarda neşretmiş olduğu kitabdan da anlaşıldığı veçhile bu zat, Avrupada, felsefede değıl, fizik ve tabiat bılgilerınde kendini tanıtmıştır. Kendisi Almanyada tedrisatta bulunduğu halde şöhreti Alrnanyadan ziyade Fransada yayılmıştır. Esasen profesör Rayhenbah Almanyada, Türkiyeye geldiği tarihe kadar fizik profesörlüğü yapmıştır. An cak Almanyada, bizde olduğu gibi ayn bir fen fakültesi mevcud olmadığmdan felsefe fakültesi, edebiyat ve fen şube lerini de ihtiva etmektedir. Binaenaleyh bu şubelerde ders veren nebatat, heyet, fizik profesörlerine de felsefe doktoru denmektedir. İşte memleketimizin, tahsil müesseselerinin hususiyetlerine vâkıf ol mıyan profesör Malşin, Üniversitemizi ıslah için çalışırken bize kabul ettirdiği ikinci bir yanlışlık ta buradadır. Binaenaleyh profesör Rayhenbahın Felsefe şubesinde değil, Fen Fakültesinde ders vermesi icab etmektedir. Bu branşta kendisinden daha fazla istifade edileceği ve daha feyizli neticeler almabilecegi söy lenmektedir. Esasen bu ciheti profesör Rayhenbah ta teslim etmiş ve bunu muhtelif vesilelerle birçok taplantılarda tekrarlamıstır. M. TURHAN TAN Uludağda yapılan fennî tetkikat Rasadhane Müdürü Fatin yapılan işleri anlatıyor Bursa (Hususî muhabirimizden) Bir ay evvel küsuf hâdisesini tetkik için Uludağa çıkmış olan Rasadhane Mü dürü Fatm ile Rasadhane erkânı işlerını bitirerek âletlerile birlikte şehrimize dönmüşlerdir. Rasadhane Müdürü Fatini Uludağın irtifamı Bursadan tesbite çalışırken Halk Partisinde buldum. Kendisinden, küsuftan sonra dağda ne gibi hâdıseleri tetkik ettiğini sordum. Bana dedi ki: « Küsufu müteakıb Uludağda on üç gün daha kaldık. Orada rüzgâr, ha raret, yağmur, havanın açılıp kapanışı gibi bütün cevvî hâdiselerle manyetik miknatisiyeti arzî, elektrisite, atmosferik yani havayı nesimî elektriği ve iyonizasyon, reyyon kozmik tahavvülâtını tetkik ettik. Hatta bu uğurda hassas bir elektrisite aletimiz de bozuldu. Çünkü bu aletin ölçeceği şey arzdan bir metro yük sekte bulunan hava tabakasındaki elek trik idi. Bunun da nihayet yıldırımsız ve yıldınmlı bulutsuz havada hiçbir vakil 300 ilâ 400 voltu geçmiyeceği tahmin edilmişken havadaki elektriğin 500 voltu geçmesi dolayısile bu hassas aletimizin iş'ar teli kınldı. Bu noksanın başka bir aletle ikmali için epeyce zahmet çektik. Uludağdaki tahavvülâtı metooloji ve radyasyon (inşiaat) tetkikatı noktai nazarından fevkalâde mühim gördüm. Burada, başka memleketlerde olduğu gibi her halde bir tetkik istasyonu kurulması lüzumu fennen tahakkuk etti. Bunun için Vekâlete bir dağ istasyonu kurulması teklifinde bulunacağım. Valiniz de buna yardım edeceğini vadetti. Ingiltere ve Mısır ngiltere ile Mısır arasında mayısın sonlarında inkıtaa uğnyan müzakereler tekrar başlamaktadır. İngiliz heyeti murahhasası reisi ve fevkalâde komiseri Sir Lampson ile İngiliz askerî ve hava ve deniz müşavirleri Londradan Kahireye döndüler. Bunlar müzakere inkıtaa uğradıktan sonra, yeni talimat almak üzere Londraya gitmişlerdi. İngiltere ile Mısır arasında bir ittifak muahedesi akdederek iki memleket arasında mevcud, gayritabiî münasebatı, müsavi hukuku ve tam istiklâli haiz iki devlet arasındaki dostane rabıtalara ve bir ittifaka tah\il etmek için, geçen martın başında, Kahirede müzakerelere başlanmıştı. Evvelce yani 1930 senesinde dahi ayni maksadla böyle müzakereler yapılmıştı. İngilterede o zaman işbaşında bulunan Amele partisi hükumeti Dış Bakanı müteveffa Henderson ile gene o zaman işbaşında bulunan Nahhas Paşa arasında itilâf husulü kuvvei karibeye gelmişti. Fakat Sudan meselesinden ve askerî işlerden dolayı çıkan noktai nazar farkları ittifak akdi teşebbüsünü suya düşürmüştü. H Viyanada vatan kaygusu, milliyet sevgisi, din Yıldırımdan bir kişi öldü, aşkı bütün yüreklerden silinmiş; bunların yerine beş kişi yaralandı; birçok henüz görülmiyen Türklerin korkusu yerleşmişti! yerleri sel bastı Casus Lehli, uzun bir lâhza düşündükten sonra İmparatora esbabı mucibeli bir hareket plâm çizdi: Haşmetpenah, dedi, Türkler ge liyor. Bunu biliyorsunuz. Lâkin nasıl geldiklerini biliyor musunuz?.. Oyle zannediyorum ki bu mühim noktaya parmak koymadınız. Halbuki yarının yüzünü biz bu gelişe bakıp tahmin edebiliriz. împarator bön bön bakarken sesini kuvvetlendirdi ve sözüne devam etti: Buraya sığman köylülerin çogunu söylettim ve dikkatle dinledim. Türkler, zafer avlamak için yürüyüş yapar gibi davranmıyorlar, zaferden döner gibi hareket ediyorlar. Ordulannda iki yüz bin asker varsa dört yüz bin de esir var. Her nefer bir sürü ve bir hazine sahib ü . . . [*]. Bu vaziyette asker, sürekli ve hele verimsiz bir harbden memnun olmaz. Viyanayı müdafaa edersek hücumun bü tün ağırlığı Yeniçerilerle Sipahilerin ve Timarhların omzuna yüklenecektir. Yü künü tutmuş olan takım, sürüsünü ve hazinesini bırakıp ölmeğe yanaşmıyacaktır. Sadırazamın, ancak saraylarınıza ve ecdadınızdan kalan mala el koymak için bu seferi açtığmı da biliyoruz. Bu emel, bu hırs onu şehrin hücumla alınmasını istemesine engel olacak. Bu sebeble de iş uzıyacak, orduda dedikodu yüz gösterecek. İmparator, dalgın dalgın mınldandı: Sonra? Sonrası zafer kuşu sizin başınıza konacak. Çünkü Türkler bocalayıp du rurken yardımcılarımız yetişecektir. Ya bu hesab ters çıkarsa? Zaran yok haşmetpenah. Ters çıksın. Mukaddes vücudünüze zarar gelmedikten sonra her kaybolan şeyin telâfisine çare bulunur. Viyana düşerse ben sağ kalır mıyım? Ben payitahtınızm düşmiyeceğine eminim. Fakat zayıf bir ihtimal olarak bunu da kabul etsek bile efendimize şah«an zarar gelmesine imkân yok. Neden? Çünkü burada bulunmıyacaksı nız. Kaçacak mıyım? Hayır haşmetpenah, kaçmıyacak sınız. Sadece uzaklaşacaksınız ve başka bir yerden payitahtınızm müdafaasını idare buyuracaksınız! İşte bu muhavere üzerine lmparatorun gözü hakikaten açıldı, Kolçiski ile uzun bir münakaşa ve müzakere yaparak payitahtın müdafaasını Kont Stharenberg ile büyük babası Birinci Viyana muhasarasmda yüksek yararlıklar göstermiş olan Gscharinde ve Viyana asılzadelerinden Vilhelm Jemagne'ye bırakarak Lenz kasabasma gitmeği kararlaştırdı. Fakat bu karara göre hareket etmek kolay değildi. lmparatorun savuşmak üzere bulunduğunu sezen halk, duyulmasına dayanılmaz bir vaveylâ içinde sokaklara yayılmışlar, ağlayıp inliyerek kendilerinin yetim bırakılmamaları için yalvarmaya koyulmuşlardı. Henüz yüzleri görülmiyen Türklerden herkesin ödü kopuyordu. Vatan kaygusu, milliyet sevgisi, din aşkı bütün yüreklerden silinmişti ve bunların yerine Türk korkusu yerleşmişti. Genc, ihtiyar; dişi ve erkek her Viyanalı, ölümün ve diriliğin İmparator tarafından alınacak karara bağlı olduğunu düşünerek onun uzaklaşmamasını, Türklerle uyuşmasını istiyordu. Onların kanaatine göre imparator paraca, şerefçe fedakârlık yaparsa Viyana kurtulabilirdi. Tökeli İmrenin, Apafi Mihalin saraylarında keyif sürüp dağdağasızca yaşamalarından, tebaalarını da hür ve mes'ud yaşatmalarından lmparatorun örnek almasını diliyorlardı. Leopold da belki bu düşünceye iştirak edecek, hudud boyunda kalelerden vazgeçmek ve istenilen yıllık vergiyi de vermek suretile Türk kılıcından tahtını ve payitahtını kurtarmaya yanaşacaktı. Kolçiskinin sözlerile hayatlan ve haysiyetleri ancak su tahakkuk eden harbin sonuna bağlı olan birkaç zabitin telkini üzerine Viyananın müdafaa haline konulmasını kabul etti ve Lenç şehrine kaçmayı tasarladı. Başlarmda Kont Stharenberg bulu nan o birkaç zabitin büyük çiftlıkleri var» dı ve bu servet kaynaklan Türklerin eline geçmiş bulunuyordu. Viyanayı müdafaa etmek ve Avrupadan gelecek yardımIa Türkleri geri çekilmeğe mecbur eylemek, çiftliklere yeni baştan sahib olmak demekti. Bu yapılmazsa onlar aç ve sefil kalacaklardı. İşte zabitlerin Kolçiski ile düşünce birliği göstermelerinin sebebi de bu idi. İmparator Leopold, uykusuz geçen bir gecenin sabahında karısını yanına aldı, arabasına atladı, Viyanadan uzaklaşmaya kalkıstı. Bu büyük Avrupa şehrinin tarihinde o günün. o kara ve acı günün eşi yoktur. Yüz yirmi yıl sonra Viyanaya Napolyon da girdi. Lâkin o giriş, bu çıkış kadar gürültülü olmadı. Çünkü Napolyon, gene çıkmak üzere giriyordu. Türklerin şehre girmeleri halinde çıkmaları hatıra gelemezdi. Bunu sezen halk, kaçmaya hazırlanmış împaratorun şahsında kendi evlerinin yıkıldığını görerek ağlaşıyorlardı. Leopold da ağlıyordu. lâkin payitahtmda kalırsa esir olacağını ve belki öldürüleceğini kuruntuluyarak kaçmak istiyordu. Halk ise onu koyuvermemek kaygusile arabasmı kuşatıyor, atların başına asıhyor ve boyuna yalvarıyordu: Haşmetpenah. Bnrada kal. Bizi bırakma!... •••. ' • Muhafız aslcerler, " haikl incitmetfen dağıtmak için didinip duruyorlar, fakat arabayı yürütmeğe muktedir olamıyor lardı. Canlarını ve mallarını müdafaa edemiyerek yüzüstü bıraktıgı bu on binlerce vatandasa karsı sert davranmak împaratorun da elinden gelmiyordu. Bu sebeble manzara hem acıklı, hem gülüncdü. Yürümiyen araba, vazifesini yapamıvan bir tac gibi gülünc görünüyordu. Yalnız ağlıyan ve aylnız yalvaran halk ta, korkudan ve korkaklardan yardım beklemek dolayısile gülünc sayılabilirdi. Fakat bu iki gülünc unsurun arasında ezılen bir vatandı ve işte bu acıklı bir sahne idi. Imparatorla karısı nemli gözlerden, yalvaran dıllerden, titrek ellerden örülme bir çember içinde ne yapacaklarını, tehlikeli mıntakadan nasıl savuşacaklannı kestiremiyerek sağa sola bön bön bakınıp dururken kalabalık arasında bir ses yükseldi. Türkler şehre giriyor!... Şimdi İmparatorun rengi büsbütün uçmuş, împaratoriçeyi hafakan tutmuş, fakat araba yürümüştü. Çünkü halk, çi yavrusu gibi çığrışa çığrışa dağılıyor ve birbirini ciğniyerek Tunayı şehre bağlıyan kanala doğru kaçışıyordu. lArkasi var] 0 Dün şehrimize ve civanna mütemadi ve sürekli yağmurlar yağmıştır. Bu arada muhtelif yerlere yıldınmlar düşmüştür. Bu yıldırımlardan bin de Alibey köyünde bir adamın ölümü ve üç kişinin ağır surette yaralanmasile neticelenen bir faciaya sebeb olmuştur. Avlanmak üzere Alibey köyüne giden Yorgi, Kemal, Şemseddin, Strato isimlerinde dört arkadaş bir kavak ağacı dibinde yemek yerlerken yağmur baş lamış, bu arada bir yıldırım avcıların altında oturdukları ağaca isabet etmişlir. Yıldırım, 29 yaşlarında olan Yorgiye i;abet ederek zavallı genci derhal öl dürmüştür. Yorginin arkadaşları olan Kemal, Şemseddin, Strato da muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanmışlardır. Yıldınmla yaralananlar Cerrahpaşa hastanesine kaldınlmışlardır. Nöbetçi Müddeiumumî kaza yerine giderek bu feci kaza hâdisesini tahkike başlamıştır. Dünkü yağmur ve fırtına esnasında Kasımpaşada da bir kaza olmuştur. Sürekli yagmurlar Kasımpaşa caddesini bir dere haline getirmiştir. Sellerin kuvvetle denize doğru aktığı bir sırada caddenin bir tarafından diğer tarafına geçmek istiyen 40 yaşlannda bir kadın caddenin kenarındaki beton aralıktan dereye düşmüş ve suların akıntısile denize kadar sürüklenmiştir. Sellerle denize atılan kadm boğulmak üzere iken orada bulunan kayıkçılar tarafından baygm bir halde kurtanlmıştır. O zamandanberi beynelmilel vaziyerin değişmesi ve Mısırdaki fikirlerin ve cereyanların başka bir şekil alması üzerine müzakerelere yeniden başlanmasına müsaid bir zemin belirmişti. Beynelmilel vaziyetteki en büyük değişiklik İtalyanm, kendisinin Habeşistanı zapt ve istilâ teşebbüsüne engel olan İngilterenin Akdenizdeki mevkiini ve Mısır ile Sudanı hâlen tehdid eden bir vaziyet almış ohnasıdır. Yakın zamana kadar İngiltere İtalyayı en ziyade güvendiği bir dost görmekte ve Afrikada iyi ve itimada şayan bir komşu saymakta idi. 1915 senesinde İtalyayı Umumî Harbe sokmak için İtilâf devletleri Afrikada ve Anadoluda kandisine bol bol arazi vermeği gizli Londra mukavelesile taahhüd etmişlerdi. Fakat harbden sonra galib devletler bu taahhüdlerini tutmadılar. Yalnız İngiltere, Mısınn ve Sudanın garbinde İtalyaya geniş arazi vermisti. Bu sayede İtalyan topraklan Nilin yanıbaşına kadar uzamıştı. Cerbub ve Uveysat vahaları İtalyaya terkedilerek bu devlete Nili ve Mısırla Sudanı garbden tehdid edecek sevkülceyş mevzileri temin edilmişti. Habeş meselesinin doğurduğu gerginlik esnasında Ttalya bu mevzilerden istifade ederek Mısırı garbden tehdid etti. Bu tehlikenin önüne geçmek için îngiltere dünyanın her tarafına yayılmış olan ordusunun mühim bir kısmım Mısırla Sudanm Libya hududlan boyuna yığmağa mecbur olmuştu. Ayni zamanda İngiliz donanmasının büyük kısmı İskenderiye önünde demirlemiştir. İngiliz hava kuvvetleri de Abukirde tahaşşüd etmişti. Italyanın Akdenizde ve Afrikanm şimali şarkisinde İngiliz İmparatorluğunun mevkiini tehdid ederken Mısınn ve Sudanın dahi mevcudiyetini tehlikeye düşürmüştü. Bu müsterek tehlike karşısmda, ingiltere ile Mısır bütün orduları ve müdafaa kaynaklarile teşriki mesaide bulunmak zarureti karşısmda kalmışlar ve ayni zamanda, ileride de, İtalya tarafından tehdid edilmemek için, daimî bir ittifak akdetmek lüzumunu duymuşlardır. iki devlet arasında ittifak akdi zarurî olduğundan Kahirede Zağfaran sarayında müzakereler iyi bir hava içinde başlamıştı. Fakat askerî meselelerin hallinde büyük zorluklar çıkmışh. İngiliz askerî mütehassıslan Mısınn ordusuna ve müdafaa kudretine ve Mısırlıların hüsnü niyetine inanamadıklarından bütün müdafaa işlerini müttefik ordu namı alacak şimdikî İngiliz işgal ordusunun elinde bırakmak istemişlerdi. Mısır heyeti ise, Mısırlıların hüsnüniyetine ve müdafaa kudretine inanılması hususunda, haklı bir surette ısrar etmişlerdi. Neticede, müzakere inkıtaa uğramış ve İngiliz murahhaslan yenî talimat almak için Londraya gitmişlerdi. İngiliz devlet adamları ingiliz askerî mütehassıslarından ziyade geniş nazarla düsündüklerinden murahhaslara müsaadekâr davranmalan yolunda talimat verdikleri muhakkak sayılıyor. Binaenaleyh yeni müzakerelerin pek yakmda iki tarafı memnun edecek nihaî neticeler vereceği İngilterede ve Mısırda bek* leniyor. [*] «Yamktan Beçe gelince çuhacılar, yağmacılar. Kırım atlıları sağda, solda; onde, arkada ne kadar koy. palanga ve varuş varsa yakıp yıkıp ve rasgeldıkleri eşyayı alıp. kadınlan ve çocuklan bile sürüp..» Silâhtar tarihi C: H. S: 44. Balıkesirde güzel bir sergi açıldı Uludağın tul ve arzını da tayin ettik. Bu noktaya yer altında ve üstünde olmak Almanyada ve Fransada felsefe tah üzere birer sütunla işaretler koyduk. Z i r Sekizinci Yerli Mallar Sergisi dün venin irtifamı da bugün ölçüyoruz. Orayağan yağmur ve sağnaklar yüzünden sil etmış olan Felsefe subesındeki doçentda bir arkadaşımız çalışıyor. Ben de bubir hayli zarar görmüştür. Buna rağmen lerin profesör Rayhenbahla anlaşama radaki aletlerimizle çalışıyorum. dün sergi hiç boş kalmamış ve binlerce malan bundan ileri eelmistir. Yalnız, Uludağın teşekkülâtını oldukişi gelip gezmişdr. ğu kadar metoolojik tahaN^vülâtını da Dün yağan yâğmurlardari sergide baçok garıb buldum. Bu dağın şimalinde zı paviyonlar harab olmuşsa da zarar e Bu mesele J»akkındai>ize gön kal^a. M^ffiaf^ ;h^v^asıle ceqi|bufida kahemmiye't verilecek kadar değildir. derilen mektubu Müddei lan Kütahya ve havalisi tamamen birbiSergiyi evvelki gece Vali Muhiddin cereyanlara sahne olmaktadır. Ustündağ gezmiş ve beğenmiştir. umumiliğe tevdi ediyoruz rine zıd şimalden gelen soğuk hava ile Meselâ POLÎSTE Dünkü nüshamızda afişaj meselesi cenubdan gelen sıcak ve rütubetli hava DOSTUNU VURMAK İSTİYEN KA hakkında neşrolunan tenkid yazısı üze burada çarpışıyorlar. Hava derhal sis DIN Sultanahmedde Küçük Ayasof rine dün bu meselede müteahhid vaziye şekline giriyor. Onun için burada bulut, yada Kasab sokağmda oturan 40 yaşla tinde bulunan Hakkı Tank Us'tan uzun yağmur sık sık görülüyor. Bir gün dağda rında Bursalı Hatice altı senedenberi bir cevab aldık. Bu cevabda doğrudan şiddetli bir dolu yağdı. (22) milimetre beraber yaşadığı Mehmed oğlu İhsanı doğruya neşriyatımıza cevab verilecek sihanında olarak düşen bu dolu on da on beş gündenberi eve gelmediği için yerde zatı mesele ile alâkaları olmıyan kika sürdü. Bütün tepeler kar yağmış gisustalı çakı ile vurmak istemiştir. Ha üçüncü şahıslara taarruzlar ve mevzu bi bembeyaz kesildi. O sırada etrafımı za ve karşımızdaki tepeye pek çok yıl tice sustalı çakı ile yakalanarak Adli harici yersiz tafsilât gördüğümüz için kanunun bize verdiği hakka istinaden onu dırım düştü. Fakat bizim paratönerleriyeye verilmiştir. bugün Cumhuriyet Müddeiumumisine miz vardı. Onlar tabiî çekmiştir. Hatta CADDE ORTASINDA RAKI İÇEN bu dolular üzerinde dahi tetkikat yaptık.» göndermek mecburiyetinde kaldık. ADAM Dün sabah saat dokuzda, Uludağın tertemiz havasile oldukça îlâve edelim ki Hakkı Tank Us bu sabıkalılardan Hayri, Adliye dairesinin şişmanlamış, kızgın güneşile çok yanmış karsısmdaki caddenin kenarma bir ma mesele etrafında vaki neşrıyattan dolayı olan üstaddan ayrılırken bana diyordu sa kurarak rakı içmeğe ve gelip geçen beyhude üzülüyor. Son tahlilinde mesele ki: lere sarkıntılık etmeğe başlamış, fakat idarî ve kanunî bir mahiyeti haizdir, ve « Maamafih burada pek çok tetkendisi mahkemeye gitmese dahi iş nihaçok geçmeden yakalanmıştır. yet bizzarure kanunî yolla halledilmiş kikat yapmak ister. Bu kadarı kâfi de SAAT HIRSIZI YAKALANDI bulunacaktır. İçtihadların hata ve sava ğildir. Dağ istasyonlan Avrupada çok Yeldeğirmeninde Kehribarcı apartımabını en sonunda kanun hallettiği zaman mühimdir. Türkiyede de ilk dağ istasyonında oturan birinci mülâzim Ziyanın ise kimin haklı, kimin haksız olduğunu nunu kurmıya gayret edeceğım.» odasmdan 28 lira kıymetinde bir kol alâkadarlarla beraber bütün mıllet te görsaati çalan Muzaffer yakalanmış ve çal müs olacaktır. Inönü kampı hazırlıkları dığı saat istirdad edilmiştir. İstanbul Türkkuşuna aid üç plânör Dişçiler kongresi SİNEMADA KAVGA ÇIKARAN bugün ambalâjlanarak İnönü kampına LAR San'atlar mektebi talebesinden toplanamadı sevkedilecektir. Türkkuşu Müdürü Sami Süleyman oğlu Erol Mehmed ile arka Senelik kongrelerini "akdetmek için dün de plânörlerle beraber gidecektir. Türkdaşı Ömer. bir kız meselesinden dargm toplanan dişçiler, ekseriyet olmadığmdan kuşunun biri kadın, 21 i erkek olmak bulundukları Alemdar sinemasmda kongrelerini bir hafta sonraya bırakmış üzere 22 kişilik talebesi de aym 8 inde müstahdem arkadaşları Mustafayı döğ lardır. İnönüne gidecektir. mek üzere diğer 15 arkadaşlarile bera ber sinemaya gıtmişler ve sinemada kavga çıkarmışlardır. On yedi genc müstahdemlerden Azizi döğerlerken iş polise haber verilmiş ve polisler suçlulardan Erol Mehmed ile arkadaşı Ömeri yakalamıştır. Diğer 15 kişi kaçmış lardır. MÜTEFERRtK Yerli Mallar sergisinde Afisai meselesi Ayancık Halkevinin faydalı çalışmaları 1 KİRACISINI BALTA İLE YARALAMIŞ Beşiktaşta Hattat sokağında 16 numaralı evde oturan Bolulu Durmuş ile Mehmed, kiracıları Şakir ile ev ki rasmdan dolayı kavga etmişlerdir. Mehmed bu kavgada Balta ile Şakiri başmm sağ tarafından yaralamıştır. Yaralı Beyoğlu hastanesine kaldırılmış, yarahyan da Adliyeye verilmiştir. Mnharrem Feyzi Togay SOKAKTA YATAN SARHOŞ Dün gece îstiklâl caddesinde, kendini bile miyecek derecede sarhoş birisinin yerlerde yatmakta olduğu görülmüş ve kendisi karakola götürülmüştür. Üzeri aranılan bu meçhul şahsın cebinden çıkan bir mektubdan ısminin Jilkib ol duğu anlaşılmıştır. Zabıta doktoru ta rafından muayenesi icra edilen sarho şun hasta olduğu anlaşıldığmdan Cer rahpaşa hastanesine nakledilmiştir. Halkevinin tertib ettiği kır eğlencesinde bulunanlar Cumhuriyet Nushası S Kuniftnr Balıkesir 2 (Hususî) îmtihanlardan sonra kız ortamektebinde açılan dikiş ve biçki sergisi bu sene fevkalâde rağbet kazandı. Bu sergiyi gezmiyen ve takdir etmiyen tek bir Balıkesirli kalmadı. Ortamektebde yapılan imtihanlardan da bu sene iyi neticeler alındı. İmtihan neticesmde 23 talebe diploma almağa muvaffak oldu. GönderdJğim resim mezun talebeyi hocalarile beraber göstermektedir. Ayancık (Hususî) Dört ay gibi kısa bir maziye malik olan Halkevimizin bilhassa spor, köycülük ve temsil kol lan faaliyette bulunmaktadır. Ayancık, Halkevi sayesinde, Karadenizin en gü zel spor meydamna maliktir. Halkevi, Ayancık spor, Zingal spor takımlarımn ku\rvetli futbol ve voleybol takımları her pazar, genclere zevkli saatler ge çırtmektedirler. Köycülük şubesi de her pazar günleri civara gezmeler tertib etmektedir. Son defa Zmgal şirketinin tahsis ettiği tren birçok Halkevi mensublarını Yenikonağa taşımıştır. Orada sabahtan akşama kadar yüz lerce köylü ile şehirli beraberce yeyip içip eğlendıler. Temsil kolu bu münasebet]e kırda bir sahne kurarak millî piyeslerimizden birini oynadı ve fevka lâde muvaffakiyet kazandı. j Türkiye Hariç Senelik 1400 Kr. 1700 Kr. Altı aylık 750 1450 Üç aylık 400 800 Bir aylık 150 yoktar şeraiti' «ç» 0 M»