2 Mayıs 1936 CUMHURtYET Ölümü münasebetile bize Sebebi aranacak ölüm Gencin biri ölür, kimsenin haberi bi le olmaz. Bir kazaya mı kurban gitmiştir? Çok çahşmaktan vücudu mu yıpranmıstır? Açhk kanını mı kuruttu? Verem mikrobu ciğerlerini mi oydu? Belediye doktoru bunlan araştırır, öğrenir ve soluk bir kâğıd parçasının üze rine bir rapor yazar. Artık mesele kalmamıştır. Adamca ğızı bir yere gömerler ve dediğim gibi evdekıler ve konukomşudan başka kim snin haberi olmaz. Bazan bir ihtiyar ölür, yer yerinden oynar. Bu acıklı ölümün sebebini bulmak i çin memleketin en meşhur profesörleri bir araya toplanır, otopsiler yapılır. Yetmiş beş yaşındaki cesed uzun uzadıya muayene edilir. Çocukluğunda geçirdiği kızamıktan mı? Gencliğinde yakalandıgı nezleden mi? Yakın adamlan sorguya çekilir. Kırk beş sene evvel gece karanlığında rasla dığı bir dervişi umacı sanmış, ödü patlamıştı. Acaba ondan mı? Hiç kimse düşünmez ki bu adamın göçmesinin biricik sebebi, yetmiş beş sene evvel dünyaya gelmiş olmasıdır. Ihtiyann ölümüne nihayet aglamaktan başka bir şey yapamayız. Asıl sebebi araştırılacak ölüm gencinkidir. Sami Paşazade Sezaiye dair hatıralarım Abdurrahman Adil Eren 2 Samî Paşaza'de Sezai evvelemîrde îstanbuldan Londra sefareti üçüncü kita betile aynlmıştır. Paristen geçerken Ali Şefkatiyi gördü. Pariste İstikbal gazetesini neşreden fedakâr Ali Şefkati ile samimane konuştu. ve Abdülhamid hüku meti aleyhinde neşredilmek üzere gayet şiddetli olarak hattı destile ve fakat imzasız yazdığı bir mektubu İstikbal gazetesine tevdi eyledi. Londra memuriyetine gitti. Mektubun neşrinden bir müddet sonra Pariste bir Suriyeliden bir tehdid name aldı. Meğer bu Suriyeli Ali Şefkatinin kâtibi imiş. Ve Sezainin hattı destile olan mektubunu elde etmiş. Sezai Beyden hakkı sükut olarak büyük bir para istiyordu. Sezai bütün cesaretini toparlıyarak Ali Şefkatiye şiddetli bir mektıîb yazdı. Ali Şefkati derhal Suriyelinin elinden Sezainin hattı destini alıp iade etti. Ve Suriyeliyi hizmetinden teb'id eyledi. *** Sami Paşazade Sezai Londra sefaretinde memurken Mısır meselesi parla mıştı. îngilizler İskenderiyeyi topa tutacaklannı makamı tehdidde söylüyorlardı. Rüstem Paşa elçi idi. İngiltere Hariciye Nazın Lord Grauville Rüstem Paşayı davet ederek yirmi dört saat zarfında Osmanh devleti Mısıra asker göndermezse ingiltere filosu amirali Seymoolein Iskenderiyeye taarruz ederek Mısıra asker ihrac ve Ârabi Paşa ordusu üzerine hücum edeceğini ihtar etti. Rüstem Paşa bittabi bu ihtarı şifre ile Yıldız sarayma ve Babıâliye tebliğ etti. Londra sefareti bir cevabı müsaid intizarında iken ve heyecan içinde bulunurken Yıldız sara yından bir şifre geldi. Rüstem Paşa şifreyi halledemiyerek ve bir mana çıkaramıyarak Sezainin himmetine müracaat etti. Sezai tam iki saat ıığraştı ve neticede hayretler içinde kaldı. Abdülhamid Lord Grauvillein ihta nna cevab vermiyor, ve fakat îngilterenin güzel re büyük koyunlarından bahsede rek birkaç tane bulunup gönderilmesini istiyordu. Rüstem Paşa çıldırdı ve Ab dülhamid için: C'est un traître! Cest un traître! Diye feryad etmeğe başladı. İşte bugünlerde; Süleyman Kâninin; tefrikasında mevzuu bahsettiği (koyun lar) hikâyesinin hakikati budur. Hâdise Sami Paşazade Sezainin kendi ağzından işitilmiştir. Sami Paşazade Sezainin, Mısır me selesinde daha bir hatırası vardır: Mısır Arabi Paşa meselesinde. Os manlı împaratorluğunun asker sevkile Mısırı işgal ve isyanı teskin etmesi İngiltere hükumeti için matlub idi, veya matlub gibi gösteriliyordu. Fransa Mısıra Osmanh askeri ithaline aleyhtardı. Elçi Rüstem Paşa Mısıra asker irsaline şid detle taraftardı. Rusya Fransaya hem pa olarak orada Osmanh askerinin Mı sıra geçmesine şiddetle aleyhtardı. Bir gün Osmanh elçisile Rus elçisi bir rasime münasebetile Buckingham sarayında birleştiler. Ve Rus elçisi: « Siz bir vilâyeti idare edemezken nası oluyor da Mısır eyaletine asker göndermeğe kalkışıyorsunuz? Unuttu nuz mu ki Devleti Osmaniye ancak Rusya devleti fahimesinin atıfet ve inayeti sayesinde yaşıyor? Yoksa çoktan mahvolmuştunuz.» dedi. Rus elçisinin bu hakareti Rüstem Paşanm fevkalâde haysiyetine dokundu. O da mukabele ederek: « Siz de unuttunuz mu ki Rusya devleti fahimesi ancak Baltazi (Rüstem Paşa Rum olduğundan «c» leri «z» diye telâffuz ederdi) nin şefkat ve atıfeti sayesinde yaşamaktadır?» Rus elçisi, bu muhakkar ve şedid mukabeleden fevkalâde müteessir olup sü kut eyledi. Bu muhavere esnasında Sami Paşazade Sezai de Buckingham sara yında elçi ile beraber bulunuyordu. Ingilizceye benzemiyen ingilizce! Maurice Maeterlinckin Amerikada başına gelen Halk «Bu nasıl ingilizce, birşey anlamıyoruz?» diyordu, nihayet ben fransızca, King ingilizce okuyarak konferansı bitirebildik! Türk kâğıdı N. İhtisas harcı Yeni harc kanunu Vilayet^bildirildi Mütehassıs doktorlarm ihtisas vesi kalarınndan alınacak harclar hakkmda kabul edilen kanun Vilâyete tebliğ edilmiştir. Buna nazaran, asistanhk müddetini bitirerek mütehassıs olan veya jüri heyetlerince mütehassıs olarak kabul edilen tabiblerle kimvagerlerin ihtisas vesikalarmdan, küçük sıhhat me murlan mekteblerinden çıkanlara ve rilen ruhsatnamelerden ve para ile hastaya bakan hususî hastanelerin açılması için verilen ruhsatnamelerden tesçil harcları alınır. ' Yukarıda yazılı meslek ve san'at er babından vesika, şehadetname ve ruhsatnamelerini kaybedenlere yeniden verilen bu kabil vesikalar, harclarm yarısına tâbidir. Ruhsatnamesini kaybeden dişçilere yeniden verilen ruhsatname lerden 10 lira harcalmır. Birinci sı nıf ihtisas vesikasında harc olarak 20. 2 nci sımftan 10, sıhhat mektebi memur ları mektebinden şehadetname alan küçük sıhhat memurlarınm şehadetnamelerinden 2, ebeler ve sünnetçilerin ruhsatnamelerinden 1, yirmi yataklıya kadar olan hastanelerden 20. yirmiden zivade yatağı olanlardan 40 lira alına caktır. Abdurrahman Adil EREN Lise muallimlerinin tetkik gezintisi Antalya (Hususî) Antalya lisesi heyeti talimiyesi, Antalya civanndaki harabeler ve Antalyanın jeolojik teşekkülâtı üzerinde tarihî ve coğrafî tetkikler yapmakta, ve yapılan gezintilere talebenin de iştirakini temin etmektedir. Gönderdiğim resim, bu gezintilerden bir safhayı göstermektedir. Bulgaristandan gelecek ırktaşlanmız Bu yıl Bulgaristandan getirilecek 5000 ırktaşımızı taşımağa istekli olan vapurcular bugün Deniz Ticaret mü dürlüğunde toplanarak tekliflerini ya pacaklardır. Nakliyat en müsaid serait gösteren armatora verilecek, kendisile hükumet namına bir mukavele yapılacaktır. Bul garistanh muhacirlerin navlunlan, îstanbulda Defterdarlık tarafından vapur sahibine her seferden sonra verilecekrir. Mukavele yapılır yapılmaz, ilk partiyi getirecek olan vapur Varnaya gide cektir. 5000 göcmenin nakli haziran sonuna kadar ikmal edflmiş olacakbr. Muğla elektrik fabrikası yandı Muğla 1 (A.A.) Gece saat birde elektrik fabrikasında çıkan bir yan gm sonunda elektrik fabrikasının makine dairesi kâmilen yanmıştır. Yangınm nasıl ve neden çıktığı hakkında tahkikat yapılmaktadır. İnsanca zayiat yoktur. Hizmete çağırılan ihtiyat zabitleri İhtiyat zabitlerinin her iki yılda bir orduda hizmet görmeleri için Millî Müdafaa Vekâleti bir talimatname hazırlamaktadır. Talimatname ihtiyat zabitlerinin çağırılış ve terfi şekillerini tayin ve tesbit etmektedir. Terhislerinden itibaren iki yılı geçirmiş olan ihtiyat zabitlerinin kurslara alınmaları mukarrerdir. Bu seîrlandada tevkifat Şirketihayriyenin ilkbahar ne 312 doğumlulardan 316 doğumlulara Dublen 1 (A.A.) Son haberlere kadar olan ihtiyat zabitleri memurlar bitarifesi g5re cenubî îrlandada polis geçen gece rinci ve serbest meslek erbabı ikinci devŞirketihayriyenin ilkbahar tarifesinin rede kurslara iştirak edeceklerdir. $0 cumhurcu şefi tevkif etmiştir. tatbikına dünden itibaren baslanılmıshr. eyami Safanın «yarından bugüne gelen yazısız mektub», diye tarif ettiği Türk kâğıdı, fabrikadan piyasaya çıktı. Ben bu ilk çıkan kâğıdı, nurdan nescolunmuş be •* yaz bir mendil gibi yüzüme gözüme sürYazan: Selim Sırrı Tarcan düm ve uzun uzun kokladım. Onda, yılAmerikada büyük edib ve filezof ye çıktım. Arkamdan sıra ile Belçikanm lardanberi taşıdığımız bir iştiyakı sevince (Maurice Maeterlinck) i Mavi Kuş Vaşington sefiri, Fransız elçisi, bazı ha çeviren bir ıtır, mubarek bir ıtır vardı. muharriri adile tanırlar. Üstadm bu kıy riciye memurlan ve birkaç milyarder kol*** metli piyesi önceleri Paris tiyatrolarında tuklara sıra ile oturmuşlardı. Salonda üç Türk kâğıdı, kendi ihtiyacımızı kendi büyük bir lâkaydile karşılandığı halde, dört bin ınsan karınca gibi kaynaşıyordu. fabrikalarımızla, kendi tezgâhlarımızla ingiltere ve Amerikada akla ve hayale Amerikanın meşhur hatiblerinden pro karşılamak azminin yeni bir vesikasıdır. sığmıyan bir hayranlık gb'sterdiler. «New fesör (M. King) beni halka takdim etti. Onun elyafında bu azmin ışıgı ve kuvYork» operası «Mavi Kuş» piyesini tam Ben de mahcub bir mekteb talebesi gibi veti göze çarpar. Fakat Türk kâğıdı, iki bin defa temsil etmiştir. Bir ara halk kâğıdlarımı önüme sıraladım ve okuma bilgiye ve muasır fen kudretine hakkile bu oyunu seyre o kadar büyük bir düş ğa başladım. tesahub ve tasarruf eden millî bir iradekünlük göstermiş ki gazeteler büyük harfiki üç dakika geçmeden halktan mı nin medeniyet âlemine uzattığı bir mu * lerle (The Blue Bird Craze) (Mavi rıltıh bir ses yükseldi: vaffakiyet beratıdır da. Şark ve garb, Kuş krizi!) serlevhalı yazılar yazmış Birşey anlamıyoruz! Anlamıyo kendi eserlerini kendi kâğıdına yazmak lar. Bu dediğim merak veya iptilâ 1920, ruz! Bağırınız! Daha yüksek konuşu bahtiyarlığına artık ermiş olan Türki 1921 senelerinde idi. Ondan sonra bir nuz! yeyi, bu beratı okuyarak, alkışlıyacak gün üstadı seven Amerikalı dostlan kenBirden durdum ve benim acayib ingi tır. disine Amerikaya bir seyahat etmeği tav hzcemi bir yana bırakarak fransızca ola** * siye ederler ve derler ki: rak: Türkler, çok eski yıllarda kâğıda de« Amerikaya giderseniz hem sizi Peki daha yüksek okuyayım, fa ğer vermişler ve kâğıd yapmışlardı. Avgıyaben sevenleri memnun edersiniz, hem kat sesimi zorlarsam beş dakika sonra rupa, papirüsün adını kekelerken Türk de her şehirde vereceğiniz konferanslarla hiç işitemiyeceksiniz! dedim. [er kâğıd kullanıyorlardı. Fakat sürekli para kazanırsınız.» Bunun üzerine gayet güzel giyinmiş, harbler ve fütuhat aşkı, uzun bir zaman, Işin bundan sonrasını üstada bırakıyo beyaz saçlı Amerikalı bir kadın ayağa Türkilini kâğıdsız bıraktı. Ancak Onserum. Çünkü bu macerayı onun dilinden kalktı: kizinci asnn ilk çeyreğindedir ki Osmanh işitmek daha zevkli olsa gerek. • Aziz üstad sesiniz kâfi derecede Türkleri tarafından kâğıd yapmak tec« Bu Amerika seyahati hiç fena yüksektir. Fakat ingilizceniz anlaşılmı rübesine kalkışıldı ve matbaacılığı Istanbir şey olmıyacaktı. Bir çok yeni mem yor! dedi. bula getiren Müteferrika İbrahim Efenleketler görecek, birçok yeni insanlar taBiraz bozuldum ve madama cevaben: dinin önayak olmasile Yalovada bir nıyacaktım. Hemen harekete geçtim. Benim ingilizcem anlaşılmıyor mu? fabrika açıldı. Lâkin fetvacılara kölelik Pek eski bir dostum olan Boston ope Yazık! Öyle ise ne yapayım? eden, körlüğe bel bağlıyan saray bu gürası direktörü Henry Russele uzun bir Kolayı var. Konferansınıza fran zel eseri yaşatmadı, yaşatamadı. mektub yazdım ve tasavvurlarımı bildir sızca devam ediniz! Abdülhamid devrinde yapılan ikinci dim. Russel fikrimi çok muvafık buldu. Bu sırada her taraftan gürültülü mü bir teşebbüs te akamete uğradı, BeykozNewYorkun ileri gelenlerini, milyar nakaşalar başladı: «Fransızca olur, ol da açılan kâğıd fabrikası işlemedi. Çünderlerini, kibar halkmı pek iyi tanıdığın maz! Olmaz! ingilizce söylemeli! Biz kü kapitülâsyonlar vardı ve saray, ha dan bu seyahatin muvaffakiyetle netice fransızca bilmiyoruz!» sesleri yükseldi. yırlı işlerle uğraşmamak için o köstek leneceğini bana bildirdi. Ben de konfe Tasavvur ediniz üç dört bin kişi bir leri nimet sayıyordu. ranslarımı fransızca ve ingilizce olarak birine giriyor, sinirler gittikçe bozulu Hür Türkiye, her dilediğjni yapmak hazırladım. Evvelâ şunu haber vereyim yordu. kudretini taşıyan bugünkü Türkiye, işte ki ingilizcem hiç iyi değildir. OkuduğuNe ise büyük hatib (M. King) im iki kere sınanıp ta başanlamıyan bu bümu anlanm, hatta yanlışsız da yazarım. dadıma yetişti. Yanıma geldi: yük işi bir hamlede yaptı ve Türk kâ Fakat telâffuzu beceremem. Onun için « Yapacak bir iş var, dedi. Bana ğıdını yarattı. konferansımı bir kere ingilizce yazdık ingilizce yazdıklannızı veriniz, siz franKudret, hayatiyet demektir. Muvaf tan sonra, bir de bir Ingilizin telâffuzu sızca söylersiniz ben de ingilizcesini o fakiyet te hayatiyetin sesidir. Bu sesi, gibi aynca yazdım. Refikamla birlikte kurum dedi. sevimli sessizliği içinde işittiren Türk kâbir sonbahar günü «Paris» adlı tran Kendisine yazılanmı verdim. Baktıl ğıdı, Türk gücü gibi, ebedî kalacak ve satlântik bizi NewYork limanına ge Baktı! Sonra bana döndü: «Azizim bu yaprak yaprak asırlann kucağına aka tirdi. ne acaib ingilizce? Ben bundan bir ke caktır. Amerikalılar beni bir Avrupa hüküm lime anlamadım. ilk defa böyle bir ingiTürk kâğıdını, nurdan nescolunmuş darı gibi karşıladılar. Daha vapurumuz lizce gördüm» dedi. Rica ederim. Bana beyaz ve muattar bir mendil gibi, yüzü limana girerken Hürriyet abidesinden iti ingilizce hazırladığınız konferansı verin. müze gözümüze sürerken bu hakikate de baren bir tayyare filosu kartallar gibi Vakit kaybetmeğe gelmez, rezil olacağız. bütün ruhumuzla inanıyoruz. tepemizde uçmağa başladı. Benim şere Vereyim. Fakat beraberimde de Af. TURHAN TAN fime hepsi de kanadlarını maviye boya ğil onu otelde bıraktım. mışlardı. Çabucak otomobille birini yolladık. Konyada yol faaliyeti Rıhtıma çıktık. Büyük caddenin muh O gelesiye kadar da hatib halkı bazı telif yerlerinde karşıdan karşıya gerili tuhaf şeyler söyliyerek oyaladı. On daKonya (Hususî) Karaman Erbeyaz patiskalar üzerine mavi harflerle: kika sonra fransızca ve ingilizce tercü menek arasındaki 110 kilometroluk yo«Welcome to Maeterlinck! Meter meli konferansı halka dinlettik. Alkış lun inşaatına devam edilmektedir. Şim linge hoş geldin!» yazılı idi. Otomobili ladılar! Haykırdılar! Bazı yerlerde diye kadar katırlarla gidilmesi bile çok min iki yanında motosikletli polisler iki güldüler. Ne ise işin içinden çıktım ama müşkül olan bu yolda önümüzdeki sonsıra teşkil ediyordu. (Broadvvay) mağa hayli terledim.» baharda da inşaata devam edildiği takzalan sekiz gün camekânlarını mavi kuSelim Sırrı Tarcan dirde otomobillerle hiç arızasız Kara maşlarla donathlar. «NevvYork» un man Ermenek arası geçilecektir. Yol zenginlerinden biri bir saray kadar süslü Bursa Hava kurumu başkanı Karamanı bir iki saat geçtikten sonra malikânesinin birinci katını ikametime Bursa (Hususî) Bursa Hava ku Toroslara tırmanmakta ve Toroslar üstahsis etti. rumu başkanı istifa ertiğinden yerine bu tünde devam eylemektedir. Bu yol, ToNewYorka geldiğimin üçüncü günü vazifeyi fahrî olarak görmek üzere mü roslarda bulunan ve dağlarda iktısadî ilk konferansımı (CarnegieHall) de ve tekaid General Âşir seçilmiştir. Ayrıca inkişafa sebeb olacak olan ilk ve kıymet . . receğimi bütün gazeteler yazmış, her ta şube müdürlüğüne de 65 lira ücretle li bir yoldur. rafa ilânlar asılmıştı. İngilizceyi fena mütekaid miralay Murad tayin edilmiştelâffuz edişim beni üzüntüye düşürü tir. ^ı«ı» yordu. İhtiyaten Amerikalı dostlanm Konservatuar Türk Hava kurumu Konyada mektebleri soyan dan bir kaçını misafir bulunduğum eve Fatih kazası menfaatine bu akşam Şehırsızlar davet ettim ve önce konferansımı bir kehir tiyatrosunda bir konser tertib etmişKonya (Hususî) Konya ilkmek tir. Hava kurumu adına verilecek bu re onlara okumak istedim. Daha bir sateblerinde hırsızlık yapanlar yakalan konsere fevkalâde ehemmiyet veren hife okumadan hepsi birden: Mükemmel! Mükemmel! (Shakes mıştır. Yakalananlar Receb Ibiş, Meh Konservatuar zengin bir program tertib peare) bile bundan güzel telâffuz ede med Izzet, Fethi Ali sdında üç kişidir. etmiştir. Konsere profesör Amar, profemezü diye haykırdılar. Ben hiç iyi oku Şimdiye kadar 19 mayıs mektebinden, sör Rozental, profesör Ferdi Von Ştatmuyordum ama bu adamlar beni sevdik" para, Gazi mektebinden eşya, Topraklı zer ve profesör Muhittin Sadık iştirak mektebinden de para çalmışlardır. Hır etmektedir. Konserin biletleri Şehir ti leri için okuyuşumu da beğeniyorlardı. yatrosu gişelerinde satılmaktadır. Konferans salonuna gittik. Ben sahne sızlar Adliyeye verilmiştir. Bu akşamki konser Tren, düdük çalarak, hohlıyarak, homurdanarak, gann, benek benek ışıklarAşk ve macera romanı la delinmiş karanlıkları içinden süzülmüş, uzaklaşmıştı. Ali Tunc, garda yalnız kaldığmı anladı, zarflan cebine soktu ve ağır, yorgun adımlarla çıktı. Beyninde, kampanalann çmlayışları, lokomotifin ötüşleri, paslı bir zincir gibi gıcırdıyordu. Ali Tunc, caddeye çıkınca elini cebine Yazan: MAHMVD YESARI attı. Rüyada değildi. Mektublan oku mak istedi, etrafma bakındı. Bahçeli ka 88 zinonun gramofonu, tramvaylann çan sesAli Tunc, taş kesilmişn*. Bu, hiç ümid Mosy3 Ali Tunc? Üecfi. lerini bastıran bir cırlaklıkla, çatlak çatetmediği bir vaziyetti. Karşısmdaki adaAli Tunc, hem selâm verir, hem taslak bağınyordu. ma, ne soracaktı, ne sorabilirdi? 'dik eder gibi başını iğdiı Ali Tunc, Köprüye doğru yürüdü ve Üçüncü kampana çalmıştı; gene adam, Benim! Emriniz! yol üstündeki, dışlan kadar, içleri de kaGene adam, ceketinin îç cebinden biri Ali Tuncu başile selâmladı ve trene doğranlık ve dumanlı kahvelerden birine tüyiik, biri küçük iki zarf çıkardı, Ali ru koştu, lokanta vagonunun arka sahangirdi; tenha bir köşeye çekildi. Cebinden hğınm basamaklarım sıçradı. Ali Tunc, OTunca uzattı: şaşkm şaşkm bakınırken, o, içeri girmişti. zarflan çıkardı; açmadan üzerlerini o Kontes, size vermekliğimi emret Lokomotif, hınldadı; düdük uzun u kudu: Büyük zarfın üstünde, «Mösyö ffler. zun öttü; vagonlar, birbirlerine çatarak Ali Tunc» yazılıydı. Küçük zarfın üsAlî Tunc, zarflari aldı: tünde, iki satır vardı: «Mösyö Ali Tunc. Kontes, bu trenle gitmiyorlar mı? sarsıldı, katar yürüdü. Ali Tunc, elinde zarflar donmuş, du Once bu mektubu okuyunuz!» Gene adam, nezaketle gülümsüyordu: Ali Tunc, zarfı dikkatle açtı; kalın ruyordu..a Dün akşam yapurla gittiler. parşömen kâğıda fransızca yazılmış mektubu okudu: «Ali Tunc usta! «Bu mektubda yazdıklarımî, ben, sana, kendim söyliyecektim; fakat olmadı. «Trenle gidecekken, vapura binmeğe mecbur oldum. Bu mecburiyetin sebe bini, asıl mektubumu okuyunca anlıya caksın. «Sana, öteki mektubu da kendim verecektim. Olmadı, diyorum ya... Çün kü, berim daimî bir göz hapsinde oldu ğumu bilemezsin. Bu mektublann, doğ ruca senin eline geçebilmelerini temin için, karşılaştığım zorluklan, anlatamam! Birazını bilsen bana acırsm. «Senin gibi kuvvetli, centilmen bir arkadaşa muhtac olduğumu, Beyoğlunda ki otelin salonunda söylemiştim. Nasıl hatırladın mı? «Seninle son defa konuşmak istiyor dum. Seni görmeden Istanbuldan uzaklaşmak, senden ayrılmak, bana çok acı, çok güç geliyordu. «Olmadı! diyorum, bu da olmadı..« «Fazla yazmıyayım. Öbür mektubumda, her şeyi anlıyacaksın. Eğer, seni görmüş olsaydım, birçok şey söyliyecektim. Şimdi kabil değil. Senin namusuna, centilmenliğine güvendiğim için, ricalarımı yerine getireceğinden eminim. «Mektublanmı, okur okumaz yaka caksm; kimseye bir şey söylemiyeceksin. Bu mektublan getiren gene adamı da görmemiş, onunla konuşmamış, onun e lınden birşey almamış olacaksm. «Seni, kollanmın arasına almak, seni bağnma bastırmak isterdim. Bu da, olmadı! «Adiyö, Ali Tunc! Ben, seni unuta mıyacağım; fakat saadetin, iyi günler yaşaman için, senin, beni unutman lâ zım...» Ali Tunc, mektubdan gözlerini ayıramıyordu. Satırların arasmda, garda tren kalkacağı zaman mektubu veren gene, adam, Ali Tuncu, nereden tanıyordu? Nilüfer, trenle gitmiş olsaydı, uzaktan göstermiş olabilirdi? Ali Tunc ta bu genci tanımak »tijror du. Hatıralarım, Nilüferin hayali etra fmda topladı ve gene adamı hatırladı. O, Nilüferin, gazeteciler balosundaki kavalyesi idi. Kavalyesi, ve ayni zamanda sır ortağı idi. Ali Tunc, büyük zarfı açtı, içinden, dörde katlanmış üç büyük parşümen kâğıd çıkmıştı. Bunda, yeşil gözlü kadmın itirafları yazılıydı, «Yakut Yüzük» ün kördüğümü çözülecekti. 16 Yeşil gözlü kadının mektubu «Ali Tunc usta! «Mektubuma, sevgilim! diye başhyacaktım; sonra caydım. Çünkü, sana, Ali Tunc usta! Derken, daha çok sevdiğimi daha çok yakınlaştığımı anlıyorum. Ve Ali Tunc usta! diyiş, sevgilim! den daha çok sana yarasıvor lAr var]