29 Nisan 1936 CUMHURİYET Yusuf İzzeddin intihar etmiştir Biz blze Ferdin kıymeti Gürültü ile mücadele Eski Veliahdin teşrifatçısı hâdiseyi anlatıyor «Yusuf İzzeddin daima intihardan bahseder, «Vahdeddin Padişah olacak, ben onun cülusünü ilân eden top seslerine tahammül edemem» derdi» Birkaç gündenberi gazeteler Adliye Emanet ambarında bulunan esrarengiz bir çantadan bahsediyorlar. Sözde, bu çantanın içinde sabık veliahd Yusuf îzzet tinin ölümünü aydınlatacak mühim vesikalar varmış.. Bu haberlerin boş bir gürültüden ibaret olduğunu bilmekle beraber bu işin hakikatini pek iyi bilen Yusuf îzzettinin teşrifat ve hususî daire miidürü eski mülkiye müfettişi ve sabık meb'us lardan Miifide müracaat ettim. Müfid, esasen bu meseleyi aydınlatmak için bir kitab yazacağını bir iki sene evvel bana söylemişti. Kendisile görüşmeğe başladık. O, kendiliinden bahse geldi ve dedi ki: « Evet, dünkü gazetelerde böyle bir çanta bulunduğunu ve bu çantada eski Osmanh veliahdi Yusuf İzzettinin ölümünün şeklini aydınlatacak mahiyette vesikalar mevcud olduğunu okudum. Ben Bolu müstakil mutasarnfı iken 330 senesi eylulü ortasında hükumetçe Yusuf îz zettin Efendinin daireleri umum müdürlüğü inzimamile teşrifatçıhğına tayin edilmi?, itihar ettiği 19 knânunusani 331 Urihinc kadar o vazifede bulunmu; oldu ğumdan öliimünün intihar neticesi oldu ğunu biliyorum. Hâdiseyi Mabeyne ve vükelâya telefonla haber veren de ben dim. Mabeyn erkâm ve vükelânuı hepsi derhal (Efendi) nin intihar etmiş olduğu Zincirlikuyu köşkiİDÜn selâmlık dairesınde toplandılar. Müddciumumiliğe haber vermekle beraber görülen lüzum üzerine Istanbuldaki Türk, ecnebi eo büyük doktorlan da çagırdık. Doktorlann fennî tetkik ve muayeneleri sabahtan akşama kadar devam etti. Başmüddeiumumî Memdu hun bizzat ve pek gizli tuttuğu adlî tahkikat ta üç gün üç gece sürdii. Neticede Yusuf İzzettinin sağ eiile sol kolunun büyük damarlarını ustura ile ve pek derin kesmek suretile intihar ettiği anlaşıldı. Buna dair rapor verilmiş ve bunlar resmî şekilde gazetelerle de ne$ir ve ilâa edil mişti. Şimdi yeni meydana çıkan ve ölüm şeklini aydınlatacak mahiyeti haiz bulunduğu yazılan evrak, tabiî, söylediğim tahkikat evrakı olacaktır ki onlar da zaten ölümün intihar suretile vukuunu tamamile tesbit etmiş ve karanlık bir noktasını bı rakmamıştı. Sonradan meş'um Mütareke günlerinde Ferid (Paşa) hükumeti bu meseleyi tekrar kurcalamış, faKat gene ayni netice alınmıştı. Yusuf İzzeddinin nasıl intihar ettiğini anlatan Teşrifat müdürü Müfid kanser hastalığı bulunduğunu, bu hasta lıkla malul olanların şer'an ve kanunen saltanat ve hilâfet makamına getirilmi yeceğini, bu sebebden dolayı Meb'usan ve Âyan meclislerinin hafi celselerde verdikleri kararla kendisinin velıahdlikten iskat edildiğini ve Mehmed Reşadın vefatı halinde saltanat makamına Vahi dettinin getirilerek kendisinin Fer'iye saraylannda hapsedıleceğıni düşünerek intihara çoktan karar vermişti. Tarafımdan birkaç defa bilmünasebe bu mütalea ve düşüncelerınm doğru olmadığını ve inti harın herkes ve bahsus kendileri için çok mezmum ve fena bir hareket olduğunu ve Sultan Mehmed Reşadın vefatile saltanata zannettikleri gibi Vahidettin getirilse bile intiharın o vakit icrası makbul olabileceği söylenmi§se de buna karşı, çok asabî bir ifade iîe: « Hayır, hayır! Bence Vahidetti nin padişah olacağı kat'idir. Ben onun cülusunu ilân eden top seslerini işitmeğe bile tahammül edemem» cevabını vermişti.» Eski teşrifat müdürü bir müddet sus tuktan sonra sözüne şöyle devam etti: « Hastalığm dört sene evvel başladığını ve günden güne ilerliyerek bu dereceyi bulduğunu Beşir Ağadan ve diğerle rinden işjttim. Doktorlann bütün nasihatlerine, bizim bütün vesayamıza rağmen: «Bende kanser var, padişah olamıyaca ğım. Bu,hınzır (Yusuf îzzettin Vahidettmin ismini telâffuz etmezdi. Ona hınzır Abdülâzizin intihannı, Mithat Paşa âkabını vermişti.) padişah olacak» derdi. ve rüfekası tarafından öldürüldüğü şekliİntihar hâdisesi de şöyle olmuştu: ne sokarak o vaktin hürriyetperverlerine Kendisi arasıra Avrupaya gitmek arzukarşı Abdülhamidin irtikâb eylediği me sunu izhar eder ve hazırlanmak emrini zalim meydanda iken bazı kimselerın ve verirdi. Herşey hazırlandıktan ve azımehatta bizzat sabık Halife Abdülmecidin te hiçbir mâoi kalmadığını anladıktan (babamı öldürdüler) demekte ısrar etmiş sonra ise seyahatten vazgeçerdi. En sonra olması gıbi sabık veliahd Yusuf lzzettın 1331 kânunusanisinin 19 uncu salı günü Efendinin öldürüldüğünü işitmişiim. Avrupaya gicblmesi kat'iyyen kararlaştıBir sabah gazetesinde (Istanbulun son nlmış ve hazırlıklar yapılmıştı. Gece saat günle^i) tefrikasını yazan Ziya Şakir bile onda yanmdan aynldım ve §işlideki a bu tefrikanın iki numarah yazısında Ab partımanıma geldim. Ertesi sabah erkence dülmecid ve Abdülâziz evlâdlan arasın uyandım. Saat altı buçuk, yedi raddele daki zıddiyetten ve Ferid (Paşa) nın en rinde bana Kilercibaşı Galib telefon edetrikalanndan bahsederken «Veliahd Yu rek «Aman, çabuk koşunuz, geliniz. suf İzzettin Efendi ihtiyar padişahın ölü (Efendi) yapacağını yaptı.» dedi. Telâşmünü dörtgözle beklerken kendisi esra la ne yaptığını sordum. İntihar ettiğini rengiz bir ölümle gürleyip gidivermişti. haber verdi. Derhal apartımanm karşı Esrarengiz diyoruz, çünkü bu ölüm tam sındaki dairede oturan doktor Selânikli bir intihar manzarası göstermekle beraber Ali Rifatı ve onunla birlikte Etfal hasihtiva ettiği şeklin ve menf aatlerin inceliktanesi operatörünü alarak saraya koştuk. leri hâdiseye esrarengiz bir mahiyet verEfendinin harem dairesindeki yatak o miştir» diyor. «Efendi» nin yegâne arzudasına girdik. Yaverleri ve hususî adamsu saltanat ve hilâfet makamına geçmeklan ve birkaç kadın Efendinin karyolası ti. Şu hale göre intihar ederek bu arzunun üzerine çıkmış akan kanları durdurmağa husulüne kendisinin mâni olacağı ümid eçalışıyorlardı. Biz odaya girdiğimizde dilmezdi. Mantık ve akli selim sahibi orengi sapsan olmuş, haletî nez'e gelmişti. lanlar için bu böyledir. Fakat «Efendi» Doktorlan orada bırakıp hemen daireme saltanat hırsı neticesi olarak Kendisinde Biz, ferdin kıymetini henüz lâyık ol duğu kadar takdir edemiyoruz. Yeni ta nıştığımız birine karşı takındığımız tavrı sempati, antipati gibi instinktif ve iptidaî hisler idare ediyor. Artık onun hakkm daki karanmızı a priori vermişizdir. Bu kararın mahiyetine göre, ona yapacağı mız muamele nezaketin ve kabalığın binbir nüanslarından birine takılıp gidecektir. Halbuki şahsî meziyet ve kusurlan Şehirlerde gürülmızdan önce, bize standard bir kıymet tü ile mücadele huveren başka bir mefhum vardır ki o da susunda Dahiliye mensub olduğumuz insanlıktır. Vekâletinin bele Bıze tanıtılan bir adama karşı, sırf indiyelere tamimler san olduğu için a priori bir hürmet gös gönderdiğini gaze termeğe mecburuz. Onu sevmek veya teler yazdı. O za ondan nefret etmek, kanaatlerimizin yer mandanberi buna leşmesine bağlı olmalıdır. Anî hislerimi dair hemen hergün ufaktefek havadis zin tesiri altında sürüklenmek iptidaüik er var. Belediye tir. gürultü ile müca Şimdi, misal diye anlatacağım bir deleye hazırlanı vak'a bu meselenin garbde ve bizde nayor, mücadele şid sıl telâkki edildiğini açık olarak gösteredetli olacak, ceza cektir : ar ağır olacak. Merkezi Pariste bulunan şirketlerden Mücadele yakında birinin Istanbuldaki şubesinde bir hâdise başlıyor, talimat olrauş; memurlardan birisi mahkemeye hazırlanıyor.. verilmiş. Bu memur bir Türk vatanda Ne şekilde olursa olsun mücade şıdır. Şirketin Istanbul şubesi müdürü ki o enin bir gün ev da bir Türk vatandaşıdır Paristeki vel başlamasını isYaz gunleri ortalığt velveleye veren sokak sahctlah emiyen zanne merkeze bir mektub yâzarak vaziyeti anderim ki bir tek İstanbullu yok çirkin sesli bir şarkı, beşikteki çocukları latıyor ve «artık bu memurdan bir hayir ur. Hatta gürültü yapanlar bile. bile uyandırabilen kahkahalar... Sizi gelmiyeceği iddiasile yerine başka biri Onlarm da gürültü yapmadan değilse yatağınızdan fırlatır, saate bakarsınız: nin tayin edilmesi için kendisine emir vebile, gürültü işitmeden istirahat etmek, îki, bazan üç ve hatta dört... rilmesini» istiyor. Gece uyuyamadınız. Sabah geç kal meselâ uyku uyumak istedikleri bir zaParisten şöyle bir cevab geliyor: man vardır. Fakat onların gürültülerini karım dersiniz. Bırakırlar mı ya? <Süt«Mahkeme neticelenmeden evvel, me kestikleri zaman, başkalarınm gürültü çü...» diye kısa, tiz bir sesle gözünüzü murumuzu vazifesinden uzaklaştırmayı yapmağa başladıkları zamana tesadüf açamadan uyanırsmız. Sola dönerek ettiği için bir türlü uyuşmak imkânı gene uykuya dalarsmız. Gazeteci, Cumdoğru bulmuyoruz.» huriyet, Tan.. diye uzun çocuk sesini bulunamıyor. Nasıl? îstanbulda gürültü kesilmez ve 24 sa duyarsmız. Gözünüzü açarak uyanırsı at fasılasız devam eder dense mübalâ nız. Saate bakarsınız: Yedi. Daha er ken. Sağa dönersiniz. ve belki gene daTüccarlara ne şartla döviz a sayılır mı dersiniz? Mesireler için larsınız. Şiddetli bir gürültü ile yatağımübalâğa dense bile asıl şehir merkezi verilecek? çin mübalâğa olmadığmı kabul eder nızda doğrulursunuz. Sonra hatırmıza Türk parasmın kıymetini koruma hak iiniz. gelir: Çöp arabası geçiyor. Daha yatakkmdaki 11 numarah kararnamenin 9 untan çıkraadığınız için belki gene başı Şehir kenarlarında, sayfiyelerde yacu maddesinin B fıkrası Heyeti Vekile ıyanlar, müstakil evlerde oturanlar nız yastığa düşer. Hem uykuda, hem ukararile tadil edilmiştir. Tadil edilen fık ıerkesten evvel kârlı çıkacaklardır. Ga yanık bir halde gene gözünüzü kapa •aya göre: etelerin yazdığı doğru ise belediyelere mak üzere iken bakla, yerli bakla, ıs gönderilen tamimlerde bilhassa vapur, panak, yumurta... ilâh. koro sesleri başTkarî maksadlarla yapılacak seyahatlar. Bunun artık bütün gün devam edelere döviz müsaadesi verilmesi için, seya imendifer düdüğü, otomobil kornası, ceğini «kat'î> olarak bildiğiniz için «çarhat maksadının ticarî bir zarurete müs motör sesi gibi vakitsiz ve manasız günaçar> saat nihayet yedi buçukta ya enid bulunması ve bu seyahatten raem rültüler misal olarak gösteriîmiştir. O taktan kalkarsmız. leket için iktısadî bir fayda hasıl olabile omobil kornaa müstesna olmak üzere unların kontrolu da daha kolay olduO gün, ertesi gün ve her gün düşü ceğine dair mahallî ticaret ve sanayi odağu için sayfiyelerdeki halk bunlardan nürsünüz. Gürültü insanların âsabnıa ları idare heyetleri ve bu teşkilâtın bulunabuk kurtulacak. Seyyar satıcı bağır en fena tesirler yapan bir hâdisedir. madığı odalarda ıse riyaset dıvanı tara ması da buralarda o kadar feci olmadığı Rahat ve fasılasız bir uyku kadar in fından karar verılebıleceği ve verilecek çîn yakında sayfiyelerimizin rahatça sanı dinlendiren iyi bir şey yokmuş. kararların da ayrıca lktısad VekâJeti ta turulabilecek yerler haline gelmesi Bizde ne gece, ne gündüz bu saadetten rafından tasdik edilmesi lâzım geleceği mümkündür. istifade etmek imkânı yok. bildirilmektedir. Fakat şehir merkezinde oturanlar, aNe yapmah? Mücadele etmeli değil îartıman denilen, menfaati ve mazarra mi? tşte, Belediye mücadeleye başlıyakoştum ve telefonla hâdiseyi haber vermüştereken taksim edilen mesken yı cak. Fakat gene düşünürsünüz:Ne çe meğe başladım. O ane kadar (Efendi) ğınlarmda yaşamak mecburiyetinde o tin bir mücadele! Kaç unsurla mücadehenüz ölmemişti. Müteakıben kendisi de an biçareler daha çok zaman sinir has le! Bütün bir şehir halkı ile, asrrlarca hâdiseden benun gibi haberdar edilmiş talığını çekmeğe devam edeceklerdir. devam eden fena itiyadlarla mücadele! olan hususî tabiblerinden doktor Bahattin Buralardaki gürültü kolayca halloluna Nekadar güç bir mücadele! Allah Belediyemize yardımcı olsun! Şakir ağlıyarak geldi ve Efendinin öldü ilecek derdlerden değildir. «Çok ağır uykulu» bahtiyar insanlarğüoü haber verdi. Ben de telefon etmekV. BİRSON et olduğum yerlere tekrar telefon ederek dan değilseniz geceyarısından evvel uykuya dalmanız cgayrikabiU denecek ölüm haberini de bddirdim.» Kâğıd kontenjanı artınldı kadar güçtür. İttihadcıların Yusuf İzzettini sevip Temmuz 1935 tarihli Türkiye FmBir çaresini bulup dalsanız bile sık lândiya ticaret anlaşmasına bağlı (B) lissevmedıkleri sualine de muhatabım şu cea k uyanıp sıçramanız alışmağa mecbur vabı verdi: tesinde tarife kanununun (328 A ) mat« Sevmediklerini zannetmiyorum. lduğunuz idmanlardandır. Çok kere baa kâgıdı pozisyonu için gösterümiş olan er bu idmana geceyansmdan sonra da Bilâkis bana hastalığını işaret ederek dadevam edersiniz. Üstünüzdeki ve altı 1,500 ton kontenjan miktarı Heyeti Veima tatyib etmcmi söylerlerdi. Sultan kile kararile 20,418 tona iblâğ edilmişnızdaki katta bir eğlence vardır. Reşad öldükten sonra herhalde onu padiSaat geceyarısından sonra ikiyi, üçü tir. şah yapacaklardı. Zira İttihadcılar Va geçtiği halde müzik ve dans, hiç tem İlâve edilen kontenjan miktarından hidettini sevmezlerdi. Onu yapmasalar, posunu değiştirmeden devam eder. Bu 600 tonu rotan'v makine kullanan gaze Vahidettini yapmalan lâzımdı. Yusuf muttarid ses sizi rahatsız etmiyorsa, atelere, her gazeteye verilecek miktar 60 Izettinin münferid sulha taraftar olduğu partıman merdivenlerindeki «Allaha tonu geçmemek üzere, Gümrük ve İnhive teşebbüste bulunduğu hakkmdaki ri smarladıklar», «gene buyurunuz> lara sarlar Vekâleti tarafından tevzi edilecekvayetleri de tekzib ederek ben şahsan ken ne dersiniz? Asansör kapısının bamba tir. m ı u ı m disine memleket işlerile alâkadar olmasını, patlatır gibi kapatüması ise yalnız sizi değil, bütün apartıman katlarmı uyan Çocuk yetiştirilmesi hakkmda harb vaziyeti hakkmda verilen raporlan dırmağa ve korkutmağa yârar muzib tetkik etmesini söylediğim halde o, bu sözbir konferans bir eğlencedir. leri dinlemez, mütemadiyen intihar etmek Ankara (Hususî) Çocuk bayramı Ne yaparsınız? Eğlence neş'esile ay stediğinden bahseder, memleket işlerile aılan bu insanlar için kendilerinden baş münasebetile, Çocuk Dogumevi doktoru [âkadar bile olmazdı.» Sami Ulus tarafından, Ankara radyo , saygıya değer, insanlar yoktur. Işte, bir iki gündenberi esrarengiz ölüm Apartımanda değil de bir evde oturu sunda bir konferans verilmiştir. Çocuk diye velveleye verilen mesele ve uydurma i^orsunuz. Aksi gibi yatak odamz sokak yetişririlmesine ve çocuk sıhhatine dair o;arafındadır. uykunuzun en tath bir lon bu konferans, büyük bir alâka ile çanta hikâyesinin aslı... ırasında canhıraş bir otomobil kornesi, dinlenmiştir. FUAD DUYAR Nasıl yapılır, nasıl muvaffak olur? Devlet Matbaası anizade Ataullah Efendi on dokuzuncu asırda sayılan pek azalan Türk alimlerinin en ünlülerindendir, Mütercim Asım ölünce yerine vakanüvis olmuş ve değerli bir mukaddeme taşıyan meşhur tarihini bu sıfatla kaleme almıştı. Dün bu tarihi okurken (1235 H ) yıh vukuatı arasında şöyle bir fıkra gözüme çarph: «Üç senedenberi Matbaai Amirede basılmakta olan Hamse adlı telifi fakirin birinci cildi güçhalle bu esnada itmam olunabildi.» Şanizade bu haberi verdikten sonra o sırada Matbaa Nazın olan Abdurrahman Muhib Efendiden şıkâyete başlıyarak şu satırlan yazıyor: «Bu adam, müflis bakkal çekmecesi gibi boş bir kafa sahibi olup hüner ve maariften tamamile bibehre kaldığından ve zikrii fikri mansab ve akçeden gayri bir nesneye taalluk etmeyip matbaa nezaretine naehil olduğundan kitabımın tab'ı ve temsili esnasında ıbaresınin tashihıne her nekadar sâyi cezîl eyledim ise de az para vererek kullanmak düşüncesile musahhihlikte kullandığı Üsküdar Yenicamisindeki kayyum, fakirin tashihlerine rağmen cahillik inadile gene gerek harferin imlâsını tahrif ve gerek bütün kelimeleri taklib etmekten fariğ olmadı.» Zavallı Şanizade kitabının tek bir cildini basurmakta çektiği güçlüklerden yılmış ve tertib yanlışlan yüzünden de birçok arizlere ve taarruzlara uğramış olduğu için öbür cildleri matbaaya vermekten vaz geçnüştir. Bunu da tarihinde yanık yanık anlatıyor. Hem tarih bilen bir hekim, hem de alim bir müneccim olan Şanizadenin o zamanki Devlet Matbaası hakkmda yazdığı şu krayı okuduktan sonra Kültur Bakanlığımızın basma yazı ve resimleri derleme direktörlüğü tarafından tertib edilip basrılan Türkiye Biblografyasma baktıra. Bu kitab 1335 yılının ikinci yansı içinde ve bütün yurdda basılan eserleri ihtiva ediyor. Orada on ilmî şubeye taalluk et mek üzere 790 eserin adı yazılıdır. Şöylc bir inceledim, yandan fazlasının Devlet Matbaasında basıldığını gördüm. Yüz on yıl önce «Matbaai Amire» gibi tantanah bir ad taşıyan Devlet Matbaası üç yılda ancak bir kitab basabiliyor ve bu miskin gayreti de yüzüne gözüne bulaşürarak gösterebiliyormuş. Bugünün Devlet Matbaası günde üç kitab çıkanyor. • Bu da dünkü gerilikle bugünkü ileriliği göze çarpmadan gösteren bir öraek değil midir? Istanbul hayatının 24 saati de gürültülüdür ve ne evinizde, ne apartımanmızda, hatta yatağınızda bile rahat değilsiniz! N. M. TURHAN TAN Antakyada 23 nisan bayramı Antalyada çıkan (Yeni Gün) gazetesinin yazdığına göre burada 23 nisan bayramı her sene olduğu gibi bu yıl da Antakyada muazzam merasimle kutlu lanmışhr. Sabahleyin erkenden şehirlerden ve köylerden gelen binlerce halk bayraklar ve çiçeklerle donatılmış sokaklara dökülmüşler, akşama kadar görülmemiş, bir neş'e ve heyecan içinde eğlenmişlerdir. Bugün için Halkevi olarak tahsis olunan Antakya meb'usu merhum Ahmed Türkmenin evinde bir kabul resmi yapılmışhr. Tezahürat esnasında millî şarkılar söylenmif ve millî rakıslar oynanmıştır. Bu sırada Atatürkün büyük bir büstü ellerde taşınmışbr. Filistinin nüfusu Kudüste neşredilen bir istatistiğe göre Filistinin nüfusu 1,027,000 kişi olup bunun (255) bini Yahudidir. dı, bağrına öptü: Kaptan, sen, iyi ve temiz insansın! Kaptanın gözleri dolu dolu ohnuştu, elinin tersile gözlerini sildi; sesi, bir h;ç kınk gibi burkulmuştu: Sen de iyi, temiz insansın, Ali Tunc usta! Benden de, hepimizden de iyisin, temizsin... Benim gibi, içi nasır rutmuş bir gemiciyi ağlathn! Danlma, gücenme ama, ben, bunda bir aynlık seziyorum. Ali Tunc, cevab vermemişti; kaptan, onun elini sıkb: Beni ne zaman ararsan, evime bir haber uçurbastırdı ve iki yanağından di. Birşey söylemedj. Mektub elinde, muştu: duruyordu. Vücudünden bir yıldınm geç Affedersin, kaptan! Seni dinle miş te sadece sarsmış, fakat sağ kal mek isterdim. Fakat, bugün, şu dakika Aşk ve macera romam mış bir insan gibiydi. da kabil değil... Kaptan, suçlu imiş gibi utanarak güKaptan, merakla bakıyordu: lümsüyordu: Ne oldun, Ali Tunc usta? Böyle söyleme, Ali Tunc usla! Ali Tunc, mektubu ceketinin cebine Emret... Ne zaman istersen, ben, geli sokmuştu: Hiç... Hiç... Beklemediğim, um rim. Hayır! Sen, beni telefonla ara... madığım bir şey... Bana, daha söyliyeOlmaz mı? ceklerin var değil mi? Yazan: MAHMUD YESARl Elini kaptanın omzundan çekti, cebmKaptanın cevab vermesine vakit bı 8 5 dan cüzdanını çıkardı: rakmıyordu: Ali Tunc, mektubu açtı, önce yazıya mecbur oldu: Senin epey ma^raflann olmuştur, Evet, biliyorum... Daha birçok göz gezdirdi, tanıyamadı; bu, kısa bir Fena bir haber mi beyciğim? kaptan... şeyler söyliyeceksin... Fakat, sen de tezkere idi: «Yarın akşam, Sirkeci ga Ali Tunc, kendini topladı: Kaptan, gözlerini açarak sordu: yorgunsun... Sonra konuşuruz, olmaz rında, sizi bekliyorum. Ekspresin kalka Hayır... Hayır... Hiç bekleme Oldu ise, ne çıkar? mif cağı saatte bulununuz...» diğim bir şey de... Ali Tunc, ona elli lira verdi: Onun kâh düşünür gibi tutuk, kâh ka Hayırlı ya, inşallah! Ali Tunc, imzaya bakınca, elleri tit Belki gene lâzım olur... rarsız acele konuşuşundan vaziyette bir Hayırlı... çok hayırlı... , redi; kalbi ağzına geldi; imza, «Nilü Kaptan, almamak istiyordu: yenilik, değişiklik olduğunu anlıyan kapfer» di. Rabbime bin şükür... Bu, çok... îcab ettiği zaman ali tan, ayağa kalkmıştı: rım. Bu mektub, hakikaten yeşil gözlü kaAli Tunc, mektubu bumuna götur Sen nasıl istersen, Ali Tunc usta!.. dından mı geliyordu? Ali Tunc, ısrar etti: meden yeşil gözlü kadının kokusunu du Nasıl emredersen!.. istersen, yarın uğraKâğıd, elinden düşecekti. Rengi de yar gibi oluyordu. Hayır... Masraf olmasa da al... nm, yahud telefon ederim. Ali Tunc, elini onun omzuna koy Benim için çok yoruldun! ğişmiş olacak ki, ihtiyar kadın, »ormağa Odaya döndü; kaptanla gözgöze gel ühat Kaptan, kaşlanm çatarak gerilemişti: Ne?.. Ben, senden, ayak teri mi alacağım? Beni, gücendirirsin Ali Tunc usta! Ali Tunc, parayı ooun cebine, zorîa koydu: Hayır... Ayak teri değil... Bunu alacaksra... Lâfmı etmeğe bile değmez.. Bununla karına bir hediye alırsm... O, benim kardeşimdir. Bizim yüzümüzden günlerce, gecelerce evde yalnız kaldı. Kaptan, hoşnudsuz bir baş silkişile: O, alışkandır, dedi. Ne zamanın kaptan karısıdır o! Olsun... Bizim yüzümüzden üzüldü... Bak; bizim yüzümüzden! diyo rum. Seni ayırd etmiyorum, kendimle bir tutuyorum... Onun gönlünü almak boynumuza borcdur. Sen de, ben de, ikimiz de düşünmeliyiz... Oldu, değil mi? Sen, eve gelip yorulma. Beni, telefonla ara... Kaptan odadan çıkmıştı. Ali Tunc, kapmın kapandığını duydu; olduğu yerde, düşünür gibi durdu; cebinden mek tubu çıkardı, tekrar okudu: «Yann akgarında, sizi bekliyorum. Kaptan, Ali Tuncun içten sarsılarak şam, Sirkeci Ekspresin kalkacağı saatte bulunu konuşuşu karşısında, itiraz etmeğe, fazla birşey söylemeğe korkuyordu. nuz. Nilüfer.» lArktut var} Ali Tunc, kaptanı kollan arasına al