21 Nisan 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

21 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Nisan 1936 rUMHURİYET Şirin bir kasaba: Elmalı Çevresinde on beş binden fazla nüfus barmdıran bu kasabanın birçok ihtiyaçları var iz bize Neden sustular? Çok değil, altı yedi ay oldu, Afrikanın göbeğinde bir yangm çıktıydı. «İtalya Habeşistanı yutmak istiyor» dediler. Bu haber, Avrupanın kırkıncı ile altmışmcı arz dereceleri arasında sakin bulunan memleketlerini büyük, görülmemiş, işitilmemiş heyecanlara düşürdüydü. Acele konferanslar toplandı. Uzun uzun konuşuldu. Duçeyi zorlıyalım, karanndan vazgeçsin! Yoksa zecrî tedbirlere başvururuz! Bunun tesiri olmazsa biz de harbederiz. Masum bir milletin haritai âlemden silinmesine medenî dünya razı olamaz! Gibi parlak sözler, şu tepemizdeki yıldızlı kubbeyi aylarca çın çın çınlattıydı. Hatta bir aralık dudak boyası, pudra, likör, viski kabilinden bazı mevaddm Italyaya gönderilmesi yasak edilerek zecrî tedbirlerin tatbikına bile başlanır gibi olduydu. Fakat.. Günün birinde, bu medenî Avrupanın en medenî kıyılarından biri olan Ren boyunda gördüğümüz birkaç Alman askeri, biran içinde bütün bu gürültülerin merkezi sıkletini Afrikanın göbeğinden kaldırıp bizim tarafa geçirdi. Gene bir hayli bağırıldı, çağırıldı. Ve simdi bu taraflardaki gürültüler bir hayli yatıştı, dindi. Fakat artık Afrikadan da bahsedilmez oldu. Uzaklardan gelen kınk dökük telgraf haberlerinde, İtalyanların yalınayakh Habeşlere karşı zehirli gazler kullandıklarını, Negüsün tacını tahtını bırakmak üzere olduğunu, ortada artık Habeş ordusu diye birşeyin kalmadığını okuyoruz. Eğer medenî olmak bıraz da pratik olmak demekse Avrupanın susmasını tam zamanında buluyorum. Fikirler Yapı kooperatifleri bir memleket meselesi oldu Başbakanımızın bir mektubu Geçen hafta Ankara Halkevinde toplanan «Ankara Bahçeli Evler Yapı Kooperatifi> genel kurulu, insanların en aziz bir düşüncesi olan ev sahibi olmak etrafında birleşmiş yüz otuz dört kişinin heyecanını dışarı taşırdı. Şimdi, bu toplantıya bir ortak değil, bir kooperatifçi olarak iştirakimin hatırasını bütün kooperatif toplantılarının üstünde sak lıyorum. Türlü mesleklere mensub yüz kişinin bu kadar birbirine yaklaşmış olduğu pek az görülmüş şeylerdendir.. Ayni zamanda, her ortakta kendi işlerinin ba şarısma aıd ne büyük bir yürek kuv veti ve emniyeti vardı; herkes orada birleşmenin ne büyük kuvvet olduğu nu birbirinin simasında okuyordu!.. O gün, toplantıdan çıkarken herke sin düşüncesi; mpmlekette kooperatif fikirlerinin nihayet yer tutmuş oldu ğunu görüp inanmak olmuştur. Bu düşünceye okurlarımızın da iştirak et mesini isteriz. Türkiyede kooperatıfçilik, sosyal bir mesele olmaktan ziyade ferdî menfaatlerin temini için bir birleşme şeklinde günden güne ilerlemektedir. Bu karakter, realist bir millet olan Türk mille tinin huyun da çok uyguntfur. Yapı Kooperatifi toplantısında da hâkim o lan ve ortaklara emniyet vererek koo peratifçiliğin ne uğurlu bir iş olduğunu anlatan kendi işlerindeki başarış ol muştur. Bu başarış nedir?.. Bir kere, kooperatif Ankarada Orman Çiftliğinin asfalt yolu üzerinde iki yüz elli dönümlük bir arsa almıştır. Artık, arsası vardır. İş paraya kalıyor. Para da birleşmenin verdıği emniyet ve hükumetin hayır hah görüşleri sayesinde bulunmuştur. Emlâk Bankası, kollarını sıvayıp en e saslı vazifelerinden birini yapmak üzere hazırlanmakta. Fakat, hiç hükumetin himayesi olmasa kooperatifin başarışı mümkün olabilir miydi?.. Hiç şüphesiz ki hayır!.. Zira, esasında bu yapı kooperatifleri dünyanın her yerinde devletin, belediye lerin, genel müesseselerin yardımile ortaya gelmektedir. Devlet bu fikrini ve himayesini, bü yük Başbakanımız İsmet İnönünün Türk Kooperatifçilik cemiyetine yaz dığı şu cevab mektubile gösteriyor: tMemleketimizde yapı kooperatiflerinin kurulduğunu ve muvaffak olduğu nu görmekle memnun olur ve bunu, yurdun bayındırlığında atılmış önemli bir adım bilirim.* Ankara Bahçeli Evler Yapı,Kooperatifi, Türk Kooperatifçilik cemiyetinin idare heyeti üyelerinden doğmuş, ve cemiyet te bu meseleyi Başbakanımızın dediği gibi bir mahalle ve bir şehir işi değil, bütün bir memleket meselesi saymıştır. * * * Şu halde, yapı kooperatiflerinin bü tün bir memleket meselesi sayılması Türkiye gibi baştanaşağı yapılmağa muhtac bir memleket için bir nimet sayılmalıdır. Hakikat halde de yapı kooperatifleri her memlekette böyle sayılmaktadır. Çünkü, yapı kooperatifleri nin devletin, belediyelerın, ve genel müesseselerin yardımı olmaksızın ya şamasına imkân yoktur. Bunlar, büyük kapitale muhtacdırlar. Ve bilhassa az faizle, uzun vade ile çalışan kapitale muhtacdırlar. Bu genel yardımı yapmak için birkaç önemli şart konmuştur: İlkönce, evlerin ucuza maledilmesi lâzımdır. Bunun için de Avrupa kanunları evin maliyet fiatlarıle yıllık getiri arasmda muayyen bir nisbet kabul et miştir. Meselâ, Fransada bu nisbet kollektif evler için yüzde dört, tek ailelikler için de buna dörtte bir ilâvesile dir. Orta kiralı evler için tekmil bu rakamların maliyet fiatı 1,75 ile, kirası da 3,6 ile darbolunur. Bu finansal şarttan sonra evlerin sağlık şartları gelir. Bütün bu meseleleri devlet «ucuz ev» unvanı altında toplanan bir sürü kanunlarla tanzim etmiştir. Yapı kooperatifleri de bu «ucuz ev» yardımından istifade eden bir fasıldır. Bununla beraber «ucuz ev» yapan ve ya yapılmasına yardım eden genel vi lâyet ofisleri, belediye ofisleri, ruhsatlı ucuz ev inşaat sosyeteleri, ve hayir müesseseleri vardır. Bizde bu genel yardım nasıl yapılabılecektir?!. Emlâk Bankasının bu işe analık etmesi en yerinde ve isabetli bir durumdur. Emlâk Bankası parayı ne rede bulacak?!.. îpotekli obligasyonlar üzerine Merkez Bankasının iskonto veya emisyonile. Bu suretle, yirmi beş, otuz milyon alacak bir emlâk bankası, memlekette o nisbette yeni ve ucuz ev yaptırmakla üç beş sene sonra devletin hazinesine yalnız gayrimenkul vergi gelirinden bir milyona yakın para girmesine sebeb olacaktır. Bunun neticesinde. istihlâk zarureti ve seviyesi artacak; bu sıhhî ve ucuz evlerde oturanlar millet ve toprak müdafaasına daha kuvvetli hazırlanmış olacaklardır. Bir golün önünde! Bir göl kıyısındayım. Bu göl bizim Marmaradan büyük olmasa bile küçük te değil. Göz onun dalgalı bir imtidad içinde sardığı mesafeyi kucaklamaktan ve bebeğine geçirmekten âciz. Bu gümüş havuz o kadar geniş. Hayalimi onun ıs lak bir köşesine dayadım, kelimelerini köpükten işliyen dilindeki esrarh tarihî dinlemek istedim. Fakat bir şeyi anlıyama dım. O, konuşmuyordu, ağlıyordu ve bu ağlayış, gene köpüklü bir akışla kendi kucağında eriyip su oluyordu. Suyunda gözyaşı karışık olan bu göle acıdım! Tsana gölünden bahsediyorum, önümde duran onun bir resmidir. Bilmem ne den, bu resim bana, ağhyan bir yürek gibi göründü. Halbuki o, Oukerconeden, Mvoutan Nzigheden ve onlara benzer sayısız göllerden, gölcüklerden kopup gelen Bahrülcebelleri, Bahrülgazalları, Bahrülarabları karşılamak için göğsün den boyuna inci püsküren iri bir sedefti. Bugün ağhyan bir gözbebeği gibi görü nüyor. Yabancı eller sedefi ağlatır, yabancı ayaklar toprağı inletir. Tsana da bugün ağlamak zorundadır. Yanıbaşındaki topraklar gibi!.. *** Fakat bu ağlayış geç kalan bir intibah, faydasız kalmaya mahkum bir tahassüs değil mi?.. Henüz hürken, henüz kendi arihinin ışığı içinde yaşarken biraz duygulu, biraz uyanık olmak icab etmez miydi?.. Eğer şu göl, gafil bir uykuya dahp ta yalnız uzak illere incili kollarını uzatmakla kalmasaydı ve kendi yanına, kendine bağlı bölgelere feyiz verseydi elbet bu netice vücud bulmazdı. Mahfa • zasız bir elmas gibi çöller ortasında pı rıldayıp duran böyle bir gölü, kim be • nimsemek istemez?.. Tsananm resmine bakıp düşünürken hatırıma şu fıkra geldi: Vaktile ahşve iş için Bağdada gelen bir bedeviyi ya kalamışlar, Avusturya sınırlannda toplanan orduya yollamışlar. Herif aylarca yol ürüdükten, ülkeler aştıktan sonra gide ceği yere varmış. Bitkin mi, bitkin. Yorun mu yorgun. Tam çadıra uzanıp din* eneyim derken bir gürültü kopmuş, as erler silâh başına koşmuş. Meğer harb oluyormuş. Zavallı bedevi top ve tüfek teşi arasında şaşkın şaşkın dolaşırken tendi dılinden anlıyan birile karşılaşıyor re soruyor: Ne oluyor ki? Padişahın mülküne düşman göz •coymuş. Onun için harbediyoruz. Bedevi, bu sözü duyunca gözünü ardına çevirir, aylarca aşıp ta sonunu getiemediği geniş ülkeyi şöyle bir düşünür: Peki amma padişahım, der, bu kadar yeri de sana verirler mi ya!.. Tsana gölünün de önünde insanın a ağı yukarı böyle diyeceği geliyor: Bir ;ok milletlerin toprak diye haykmp d u r dukları bir devirde bu kadar güzel göleri ihmalci ellere bırakırlar mı?.. Elmalı hasabasının umumî görünüşü Elmalı (Hususî) Önü göz ala bildiğine geniş bir ova ve bağlarla, ar ka*ı büyük dağ ve tepelerle çevrilmiş olan kasabamızm 2313 ü kadın olmak üzere 5056 nüfusu vardır. Kasabada 1536 ev vardır. Kazanın bütün nüfusu 15,428 kişidir. Kazanm ehemmiyetli ve âcil ihtiyac lanndan birisi doktordur. Hükumet doktoru yoktur. Halk hastalıktan ıstırab çekmektedir. Beş altı yıldır devam eden sıtma mücadelesınden iyi neticeler alın mışsa da teşkilâtın geçen sene Korkudeli kazasına kaldırılması bu mücadeleyi de yarıda bırakmıştır. Hükumetimizin bu büyük noksanı nazarı itibara alması beklenir. Sıtma yapan iki göl vardır: Karagöİ ve Avlan. Bunlardan Avlan, mecrası değiştirilmek suretile ıslah edilmişse de Karagölün zaran berdevamdır. Bunun da temizletilmesine başlanmışsa da teşebbiisün mevsimsizliği dolayısile iyi bir netice alınamamıştır. Bu gölün kurutulması işi o çevreoin sıhhatile çok yakından alâkadardır. Belediye çalışması azdır. Şehrin tan zifatı lâyıkile temin edilmemektedir. Yegâne mühim teşebbüs ve hizmeti ;kasa banın elektrikle tenviri olmuştur. Sermayenin nısfından bir fazlası belediyeye aiddir. Santralin yanına bir de un fabrikası kurulması düşünülmektedir ki, böyle bir fabrikaya olan ihtiyac fazla d.r. Antalya Elmalı yolu pek bozuktur. Şosenin bir türlü yapılamamış olması kr şın münakalâta büyük sekte vermektedir. Bilhassa Beyeş ve Kızılova kısımlann daki bozukluk bu sene yapılır ve buna Umumî meclis karar verirse büyük bir derdden kurtulunmuş olur. Kaza merkezinde iki ilkmekteb var dır. Birisi leylidir. Nahiye merkezindekı iikmekteb de yatılıdır. Ayrıca köylerde de on kadar mekteb vardır. Nüfusu fazla ve vaziyeti iyi bir kaza olan Elmalının ortamektebe olan ihtiyacı da büyüktür. Mektebsizlik yüzünden bu civar çocukları Antalyaya gitmek mec buriyetinde kalmakta ve bu yüzden b;rçok mahrumiyetlere uğradıkları gibi birçoklan da tahsili tereketmek mecburi yetinde kalmaktadırlarlar. Bundan daha evvel canlı olan spor hareketleri son zamanlarda büyük dur gunluk geçirmişse de üç aydır faaliyete başlamıştır. Verilen temsiller hem teşekkülün iktısadî durumunu düzeltmiş ve hem de halkın temsil ihtiyacını karşıla mıştır. Ancak muntazam bir spor sahası yoktur. Binadan dahi mahrum bulun maktadır. Spor hareketlerinin daha canlı bir hale gelebilmesi için kaymakamın vaziyeti himaye etmesi gerektir. Binasızlık o derece mühimdir ki, sporcuları himayesinde bulunduran Halk Partisi de bundan mahrumdur. Ufak bir salonda hem Fırka ve hem sporcular barınmaktadır. Elmalının yokluğunu duyduğu ihti yaclardan birisi de Halkevidir. Kalabalık ve münevver bir muhit olan kasaba mızda Halkevi büyük değişiklik vücude getirecektir. Genclik ve halk bu teşekküIün kurulmasını sabırsızlık içinde bekle y mektedir. Kurban bayramında açıhşı yapılan Ordu Evi cidden güzel ve Elmalıda yegâne müsaid bir binadır. Eve bir de sinema celbedilecektir. Evin ön kısmındaki boşluk ta bahçe haline konmak için çalışılmaktadır. Mahsulât, ihtiyacdan fazla yetişen buğdayla arpadan ibarettir. Son sene lerde meyvacıhğa da ehemmiyet veril miştir. Haricden getirtilen fidanlar meyvacıhğa faydalı olmuştur. Eski mezar lık fidanlık haline getirilmiştir. Burada yapılan pamuk tecrübeleri de iyi neticeler vermiştir. Avcılar epeyce domuz itlâf etmektedır. Dağlardaki ormanlar sık ve iyi bir haldedir. Ancak iyi teşkilât olmad'.ğı cihetle bundan matlub istifade temin edilemiyor. N, Eski eserler Başvekâlet Vilâyetlere bir tamim gönderdi Başvekil İsmet İnönü tarafından vilâyetlere bir tamim gönderilmiştir. Bunda, tarihî eserlerin muhafazası için verilen emirlerin lâyikile takib edilmemesine işaret edilmekte ve Diyarbekirde ciheti askeriye tarafından tahliye edilmiş olan Hüsrevıye ve Behramiye camilerinin buğday ambarl yapıldığı haber alınarak derhal tahliyesi için emir verildiği bildirilmektedir. Tamimde; «Hangi daireye aid olursa olsun Türk san'at ve medeniyetinin kıymetli belgeleri olmak itibarile memleketin malı ve muhafazası herkesçe millî bir vazife telâkki edilmesi lâzım olan bu gibi eserlere karşı lâkaydî hiçbir sebeble mazur gösterilemez» denilmekte ve tasfıyeye tabi olsun olmasın bu gıbı âsarın herhangi bir işe tahsisi için muhakkak alâkadarlardan müsaade alınması mecburiyeti izah ve aksi hareketin mes'uliyeti müstelzem olacağı beyan edilmektedir. ALÂEDDİN CEMİL Atinada toplanan Batoloji kongresi Ankara Halkevinde çiçek balosu MÜZELERDE M. Bakster tekrar çalışmağa başlıyor Bizans saraylarını meydana çıkarmak için çalışmakta olan profesör Bakster dün Ingiltereden İstanbula gelmiştir. Profesör dün Müzeler Umum Müdürü Azizı ziyaret ederek, yakında yeniden başhyacak olan çalışma programı hakkmda göri'şmüştür. M. TURHAN TAN Necatibey Kız Enstitüsünün veda müsameresi Bursa (Hususî) Buradaki Necatibey Kız Enstitüsünün bu yıl mezun olacak talebesi bir veda müsameresi verdi. Bu muvaffakiyetli müsamerede Valimiz Şefik Soyerle askerî kumandan General Salim Cevad ve birçok güzide davetli bulundu. Müsamereyi verenler rolerini büyük bir muvaffakiyetle yaptılar. Numaralann en güzeli ve en çok alkışlananı (Çiçekler Ülkesinde) adı verilen kelebek ve arıların gülle karanfil etra fındaki şarkılı danslarıydı. Ve bu numara aşağı yukarı bir opereti andınyordu. Hayır! Motörü görür görmez, içime bir ateş düşmüştü. Daha onu görmeden, içimde birşey burkuldu... Bu kadın, seni korkutuyor mu? Hayır! Ali Tuncu birşey korkutmaz... Hatta, aşk bile! Gözlerinin en tatlı bakışile öper gibi bakarak gülümsüyordu: Ali Tuncu, aşk ta korkutmaz... Eğer sen, motörde yalnız olsaydm, kırmızı motörün peşine düsmiyecek miydin? Elbette düşecektin. Bu fırsatı kaçırmıya caktın... Fakat yanında ben olduğum için, elin kolun bağlanıverdi!.. Ben, derhal kararımı verdim. Motöre binerken, kaptan, ne dedi? Ali Tuncun nişanlısı korkmaz! demedi mi? O kadın, beni de gördü. Onun gözlerinden hiç birşeyin kaçmadığına eminim. Beni görünce, belki içi ferahladı, takibden kurtulduğuna sevindi! Gene kız, alay eder gibi gülüyordu: Fakat, bu sevinci çok sürmed' lArkast vo* İtalyan Ticaret Odasmm senelik içtimaı Ankara Maarif cemiyeti tarafından Halkevi salonlarında, senelık çiçek balosu verilmiş ve çok parlak olmuştur. Resmimiz baloda bulunanlardan bir kısmmı gösteriyor. İtalyan Ticaret Odası dün akşam saat 17,30 da Beyoğlunda Kasa d'İtalyada senelik toplantısım yapmıştır. Bu top lantıda senelik rapor okunarak tasdik edilmiş ve yeni idare heyeti seçilmiş tir. doğru değil mi? Ali Tunc, Solmazm elini avucları içine aldı, gülümsedi: Çok doğm! Benden şüphe etmediğin için de, sana minnet ve teşekkür borcluyum. ' Gene kız, elini, onun avuclarına, ruhunu, kalbini bırakır gibi bırakmıştı: Hayır, Ali Tunc! Bana, birşey borclu değilsin... Sen, bu motörü bilmediğin gibi, o kadının bu motörde olacağını, olabileceğini de bilmiyordun... Sen, yalan söylemezsin, yapmacık yapmazsın.. Şaşırışın o kadar tabiî idi ki!.. O kadın mı, senin izini kolluyordu?.. Buna, ne, evet! Ne de, hayır! diyebileceğim... Solmaz, kırmızı motöre bakmıştı; kısa bir çığlık kopardı: Hayır! Ali Tunc, ürperdi: Ne var? Gene kız, hızını artıran kırmızı motörü gösteriyordu: Bak, bızım motörün döndüğünü görünce, süratini artırdı... Belki de peşine takıldığımızı hissetti... Kaçıyor... Demek Beynelmilel üçüncü batoloji kongresinin Atinada Yunan meb'usan salonunda toplandığını yazmıştık. Kongreye Yunan Kralı Jorj riyaset etmiştir. Kongreye, Almanya, İngiltere, Arjantin, Belçika, Brekı o da bu karşılaşıştan memnun değil... Aşnahk edisine, ihtimal pişman olmuş tur... O da şasırdı, bos bulundu... Marmara Martısı, kırmızı motörün köpüklü izi üzerinde, kanad çırpar gibi seke seke ilerliyordu. Kaptan, keyifliydi, arasıra, haykırı yordu: Yetişip burun buruna bir hizada yarış edemezsek bile, yaklaşacağız... Bizim Martı da, uçuyor... Ali Tunc usta, motör, nasıl çalışıyor, kulak veriyor musun? Bizimki de zorlu ha!.. Gösteriyor kendini... Gene kız, kırmızı motörün, kaçmak ister gibi bütün olanca hızile yol alışına bakmaktan kendini alamıyor ve sesi titriyerek Ali Tunca söylüyordu: Bu karşılaşışa, neye canın sıkıldı? Yanında, ben varım diye mi? Hayır! Hiç böyle düşünme... Benden neler sakladığını, yan biliyorsam, yarı da bilmiyorum... Fakat, birçok şeyler sezinliyorum... Ne yapalım? Dünya bu!.. Ha yat bu!.. Herşey, her türlü şey olur, olazilya, Bulgaristan, Danimarka, Türkiye, Mısır, Suriye, Amerika, Fransa, Filistin, Polonya, Romanya, İsveç, Yugoslavya, İsviçre iştirak etmiştir. Yukarıki resim kongreye iştirak eden murahhasları gösteriyor. bilir... Ölecek miyiz?.. Madem ki ben seni seviyorum; senin elbette üzülmeni istemem.. Hayır... Bunu, bir fedakârlık sayma... Bu da, benim zevkim... Vakit vakit Ali Tunca gülümsiyerek bakıyordu: Bu kadın, hem senin yolunun üzerine çıkıyor, hem de yolundan kaçıyor? Neden görünüyor? Neden kaçıyor? Bir istediği mi var? Yoksa korkuyor mu? Böyle görünüp ve kaçışlarla seni şaşırtmak, seni kendine bağlamak mı istiyor?.. Bunun da bir sonu vardır. Maksadı ne?.. Seninle, alay mı ediyor? Saşırışmdan, titreyişinden, öyle anlıyorum ki, sen, bu kadınla konuşmaklığına rağmen, hiçbir şey bilmiyorsun. Evet, onun hakkmda, hiç, hiç birşey bilmiyorsun, ve onu tanımıyorsun... Bu kadın, seni, bir ateş gibi, bir tehlike gibi sardı... Maksadı ne?.. Bunu, anlamalıyız! Bunu, sen anlamalısın, ve senin kadar, ben de anlamalıyım... Bunu, muhakkak bilmeliyiz... Elini, Ali Tuncun avuclarından çekti, yumruklannı sıktı: ve macera romant Yazan: MAHMUD YESAR1 78 Ali Tunc, bu el sıkışta, bir düşman sertliği değil, koruyan bir dost yakınlığı dırydu. Birşey söylemedi. Gene kız, kaptana soruyordu: Motörümüze güvenemiyor musu nuz? Kaptan, gittikçe uzaklaşan kırmızı motöre yan yan baktı: Bir deneyelim bakahm... Kırmızı tekne, biraz zorluya benziyor. Ve yarışın çetin oluşu, onu heveslen dirmiş gıbiydi, hemen motörün başını çevirerek, Ali Tunca bağırdı: Fayrab ediyorum, Ali Tunc usta! Ali Tuncun yerine, Solmaz cevab verdi: Bravo, kaptan! Ve Ali Tuncu, elinden tuttu, eski oturdukları yere çekti: Oturalım. Ali Tunc, sesini çıkarmadan oturmuştu; Solmaz da, onun yanına oturdu: Kırmızı motöre burada rashyacağımızı, bilmiyordun, Ali Tunc... Evet, kırmızı motörden de haberin yok... İki defa gördüğüne de eminim! Nasıl, tahminim,

Bu sayıdan diğer sayfalar: