CUMHÜRIYET 23 Temmuz 1935 ( KUçük hikâye Rüya içinde rüya :^25 Muazzez Tahsin tki polisimiz bir kazaya uğradılar Motosikletleri bir arabaya çarptı ve yaralandılar Alman pedagokları Hageçti, ^ \/~VHâ geçiyor Tarihî roman 19 Yazan: M. Turhan Tan Odam ne serin! Küçük yuvarlak Sıcak.. Sıcak... Yatağımm baş ve ayak ucundaki pencerelerin kanadlarını pencereden giren deniz havasım ciğerduvara dayadım. Kabil olsa, l»ir nefes lerime sindirmek için yüzümü yuvar kadar hava gelecek diye, duvarı da lak delikten dışarı çıkarmağa çalışıyoDün akşam bir vazife ile Aksaraya rum. açacağım. gitmek için emir alan Cemil ve Fazlı *** Dışarıda boğulan, boğan bir ağırlık Rüzgâr saçlarımı tarıyor, Dozuyor, isminde iki polisimiz, sepetli bir polis saniye saniye artıyor.. Üstüme doğru bütün hızile çöküyor. Ağzımı havaya gene tarıyor. Başka bir oyuncak bul motosikletine binmişler, vazifelerini açıyorum.. îçime bir serin nefes girsin mamış gibi sabahtan akşama kadar ba yapıp dönerken süratle gelen bir ara istij'orum. Damağım, boğazım kupku şımm üstünde, saçlarımın arasmda do baya çarpmışlardır. Bu çarpışma üzeru.. Vücudümde kavrulan, tüten bir laşıp oynaşıyor.. İliklerime kadar ge rine motosiklet devrilmiş ve içindeki buğu var. Sıcaktan terliyemiyorum bi çen tatlı, güzel bir serinlik vücudümü polislerden Cemil ağır, Fazlı da hafif surette yaralanmıştır. Yaralı polislerden le... Belki de terlesem, yahud ağlasam, sarıyor. Cemil Haseki hastanesine, Fazlı da bir damla suda bir çağhyan görmüş Güvertedeyim... Uzun bir iskemlede Cerrahpaşa hastanesine kaldırılmış ve gibi açılacağım.. İçimin ağırlığı deşi uzanmış, sözde okuyorum. Parmağım tedavi altma almmışlardır. Hp akacak. kapalı kitabımm yapraklan arasında Vazifelerini yaparken kazaya uğrı sıkışmış, göz kapaklarım inmiş, ken Sabahtanberi yağmuru bekliyor yan polislerimizin biran evvel iyileşdum. Bulutlar kararıp alçaldıkça içim di içime gömülmüş gibiyim. Düşünü melerini dileriz. de büyük bir sevinc çarpıntısı titriyor, yor muyum? Hayır... Kafamm içi boş gözlerim bekliyerek, istiyerek bulut bir kuyu gibi. ların içerisine kadar dalıyordu. Fakat her taraf ne serin.. Ne serin! Kapalı gözlerim yavaş yavaş büs Akşam yaklaştıkça ağırlık arttı, ağacların yaprakları büsbütün uyudu ve bütün ağırlaşıyor.. Uyuyorum. *** durdu, sokaklar tütün gibi kavrularak kurudu, taşlar çatlıyarak toz halinde Güzel bir rüya gördüm. yükseldi. Eğer kendimi İ3'ice tanımasaj'dım, yani sabahtan akşama kadar kendimi Bir ara pencerenin dışarısma sarkıtBirkaç gün evvel Ankarada Bayın tığım kolumun üzerine bir tek damla görüp bilmeseydim, mutlaka rüyam dırlık Bakanhğmda Bakan Ali Çetin düştü. Bu damla bana dünyada şimdi daki kızı bir başkası sanacaktım. Hal kayanm başkanhğı altında toplanan ye kadar tatmadığım bir zevk kadar buki bendim.. Tamamile ben... Benim bir komisyonda îstanbul Telefon Sos tatlı ve dinlendirici bir durgunluk saçlarım, benim yüzüm, benim vücu yetesinin satın alınmasına ve satın averdi.. Ve bekledim.. Gözlerimi kapıya düm. Yalnız giyinişim başka idi: lmıncaya kadar sosyetenin hükumet rak bulutların patlamasmı, göklerin Uzun çizmeler.. Kalm bir ceket.. Sı murakabesi altında çalıştırılmasma kasu olarak toprağa inmesini, toprakla kı bir bere.. Yünlü bir atkı.. Yünlü el rar verildiğini bildirmiştik. n n sularla beraber yuvarlana yuvarla divenler... Bakanlık Münakalât Direktörü Kadna akmalarmı bekledim. Ayağımda uzun skiler, elimde ucu rinin başkanlığmda Ankara Otomatik Ah, bir yağmur yağsa! Dünyada ar sivri bir değnek... Telefon Direktörü Niyazi ve Posta ve Alp dağlanndayım.. Dağ gezicileri Telgraf Genel Direktörlüğü telsiz mütık başka birşey istemiyeceğim. Yağ nııır yağmadı.. Gece ile beraber bulut gibi karlar üzerinde spor yaparak uçu hendisi Fuadden mürekkeb murakabe lar da görünmez oldu. yordum. Oh... Karlar ne soğuk.. Ne komisyonu evvelki gün îstanbula gelPencereler ardma kadar açık oldu güzel!.. Dün geceki sıcak ne idi! Ya miş, dün sosyete merkezinde resmen |ju halde içeride bir nefeslik hava yok tağımın baş ve ayak ucundaki pence işe başlamıştır. releri ardına kadar açtığım halde bir muş gibi göğsüm sıkışıyor. Bu komisyon dün sabahtan gece geç Üzerime bir kâbus gibi çöken bu sı nefeslik hava bile esmiyordu. vakte kadar çalışmış ve sosyetenin birŞimdi karlar içerisinde ne güzel ka çok işlerini gözden geçirmiştir. Ko cak düşüncesini dağıtmak için elime bir kitab aldım. Okumak, kafamı bir yıyorum.. Uçurumlardan inip çıkıyo misyon bugün de çalışmalara devam araya toplamak kabil değil... Anlama rum. îçimde bir damla korku yok... edecektir. dan, yorulmadan okuyacağım uyutucu Başım yünlü bere içinde sıkı sıkı ör birşey aradım.. Elime bir gazete geç tülü, boynumda kalm yünlü atkım, ePOLİSTE ti. Gözlerim gündelik yazılar üzerin limde yünlü eldivenler, rüzgârlarla den kayarak yürüyor, sahifeleri çevi boy ölçüşerek uçuyorum. Bir genc kız zehirlendi riyorum, okuduğumu anlamadan, gözUzakta bir otel var.. Acaba oraya Şehrimizde son günlerde zehinlenme lerimi yarı yumarak okuyorum. kadar uçarak gitsem mi? Hayır, ne lüvak'alan artmıştır. Beyoğlunda, YahyaBu sıcağı duymamak için uyusam zum var? Bir dağ treni beni yerden kemal mahallesinde oturan Alinin kızı kaldırıyor ve uçurumlar üzerinden a bari! 17 yaşında Müşerref, yemekten biraz Yarı kapalı kirpiklerim arasından şırarak karşıki tepe üzerinde yükselen sonra zehirlenme alâmetleri göstermiştir. son süzülen yazı bir seyahat ilânı ol otele doğru uçuruyor. Ne güzel uçuş Müşerref çağırılan can kurtaran otomobibu! Ellerim. yanaklarım buz gibi dodu: li ile Haseki hastanesine kaldınlmıştır. cBir ay sürecek Avrupa gezintisi.. nuyor.' Boğulmaktan kurtanldılar En güzel şehir.. En sık ormanlar.. En Bir erkek, bir kız iki Yahudi, Halicde Otelin büyük, çok büyük saionunda yüksek dağlar.. En geniş göller.. Dünyanın en temiz otelleri.. Gezintiler.. başa sersemlik veren bir kalabalık var. sandalla dolaşırlarken karşıdan gelen va Tüllere bürünmüş dal gibi ince kadın purdan korkmuşlar ve sandal içinde te Sürprizler..» Tatlı bir gevşeklikle başım sallan lar, siyahlı erkeklerin kolları arasın pinmeğe başlamışlardır. Bunun sonunda sandal devrilmiş ve içindekiler denize düşda dans ederek dönüyorlar. dı.. Gözlerimi kapadım.. Uyumuşum. Bu zengin dekor içerisinde kendi gi müşlerdir. *** Etraftan yetişen sandalcılar, bu iki Hayır, tren yolculuğunu istemiyo yinişim yüzüme kan sıçratacak kadar genci muhakkak bir ölümden kurtarmış rum. Garın patırtısı, gidiş geliş.. Ka beni utandırıyor, fakat ben daha ayalabalık.. Koşuşan memurlar hep yo ğımın karlarını silkelemeğe vakit bu lardır. rucu. Bundan başka, tren insam birden lamadan, siyahlar giyinmiş bir genc Sokağa bırakılan çocuk bire alıp sürükleyiveriyor.. Bense git nekadar da Fikrete benziyordu! öBeyoğlunda, Tayyareci Fethi sokağı menin zevkini tada tada, kana kana nümde saygı ile iğiliyor: na altı aylık bir çocuk bırakılmıştır. Polis doymak istiyorum. Vapurla gidece Size odanızı göstereyim mi? çocuğu Düşkünlerevine kaldırmıştır. Bı ğim. Onun kolunda, geniş taş merdiven rakanlar hakkında tahkikata başlanmıştır. leri tırmamyorum. İki tarafımda yeşil *** Kadının ayağını kırdı Beyaz, martı gibi bir vapur. Sağa palmiyeler gölğe saçıyor. Şimdi güzel bir odadayım. Önümde sola doğru hafifçe sallanıyor. Bana Hatice adında bir kadına, Istiklâl cadöyle geliyor ki bu sallanışta biraz is çeşid çeşid elbiseler var. Penbe bir tül desinde yolun karşı tarafına geçerken şoyan var, vapur zincirini koparıp kaç bulutuna bürünüyorum. Nekadar gü för Enverin idaresindeki 455 sayılı otozelim! Karşımdaki ayna bana bir peri mobil çarpmış ve kadının sol ayağının kemak istiyor: mikleri kınlmıştır. Ben şehirlerin tozunu, kirini is kızı resmi gönderiyor. Kaç zamandır şişmanlıyorum di temem... Bırakınız açık denizlere, geHatice, Beyoğlu hastanesine kaldınl ye üzülüp duruyordum; halbuki bu el mış, şoför yakalanmıştır. niş, sonsuz ufuklara dalayım. Temiz, geniş güvertede sessiz bir bise içinde nekadar inceyim! Rakıdan sonra kamaya! •*• kaynaşma var.. Son dakikaların son Evvelki gece Yenikapıda iki ahbab Salonda gene Fikrete benziyen o sözlerini fısıldıyan bir kaynaşma! güzel güzel konuşup rakı içerlerken ara Rıhtımdakilerle vapurdakiler ancak genc beni bekliyordu.. Beraber dans etdans lannda kavga çıkmış, bir tanesi ağırca yabakışlarile, gülüşlerile birbirini anlı tik. Bu adam Fikret kadar iyi daha ralanmıştır. yorlar. Bu bakışlarda derin, tatlı, acı edemiyordu. Fakat ondan çok Kumkapı sandalcılarmdan Kemal ile nazik ve tatlı idi. Bana öyle güzel şeyankmlar var. ler söyledi ki, kulağımm içini sevimli Yenikapınm. eski sandalcılarmdan Etem, Vapurla gitmenin bir güzelliği da ha: Göz yaşlarının bazı yüzlerde yap bir rüzgâr gibi okşıyan bu ses hiç sus gece saat 21 de Odun iskelesinde rakı içmeğe başlamıştır, fakat bunlardan E tığı çirkinliği, buruşukluğu ve şişkin masın istiyordum. tem eski bir meseleyi tazelemiş, Kemal Salon pek sıcak! Bunaldım. liği uzaktan güzel, çok güzel bir tablo İster misiniz, sizinle göl kenarına de bundan kızarak küfür etmeze başlamışgibi seyredebilmek... Ayrılıyoruz.. Ağır ağır, ayrılığın a kadar gidelim... Ay ışığı şimdi suları lır. Bunun üzerine iki ahbab kavgaya tufuşmuşlar ve birbirlerine yumruk atma cısını ve zevkini içimize sindire sin gümüşlemiştir. Yuvarlak bir ayın yer yer gölğele ğa başlamışlardır. Bu sırada Kemal, büdire rıhtımdan, rıhtımdakilerden uzakdiği ve aydınlattığı sık ağaclardan ge yük bir kama çıkararak Etemi dört yelaşıyoruz. Demin karşımda bir dev gibi dikilen çerek gümüş bir gölün kenarına doğru rinden yaralamıştır. Vak'ayı duyan E temin arkadaşları hemen koşmuşlar ve kalabalık şimdi uzak bir siyah çizği gi yürüyoruz. Fikrete benziyen adam elini belime Etemi kanlar içinde vak'a yerine gelen bi derinleşiyor.. Üstünde beyaz men can kurtaran otomobiline koyarak Cer dillerin kelebekler gibi uçuştuğu si dolamış, beni sürüklüyor. rahpaşa hastanesine kaldırmışlardır. Suç Şurada oturalım mı? yah çizği gittikçe bir nokta gibi ufa Gölün bütün ışıltısını dolıyan bir yer lu Kemal, kanh bıçağile yakalanmıştır. lıyor.. Siliniyor.. Öyle iken dirsekle rimi parmaklıktan ayıramıyorum. Göz de tahta bir kanapenin üzerine yanyalerim ayrıldığım yere dikili; iki tara na oturuyoruz. Elimi elinde tutuyor, boşluğa düşüyor. Korkumdan titriye fımda sıyrılarak akan uzak yeşil a başımı omzuna çekiyor. rek uyanıyorum. Burası ne güzel, ne serin! içeride ğaclar bir kartpostal seyrediyormuşum *** gibi benliğimi dümdüz bırakıyor.. Ba nefes alamıyordum. Gözlerimi uğuşturuyorum... Yata Başımızın üstündeki yapraklar hı şımın içi, rüzgârla uçan saçlarımla beğımdayım. Okuyarak uyuduğum gazete raber kuvvetle geriye doğru gidiyor.. şırdıyor... Öyle mes'udum ki... Birdenbire gölün gümüşleri karardı.. elimden kayıp düşmüş. Birdenbire çıAyrıldığım sevgililerimi düşünüyo Kayboldu. Her taraf karanlık bir gece kan rüzgâr yatağımm baş ve ayak u rum. **• T" •** döndü. Uzakta gök gürültüleri de cundaki pencerelerin kanadlarını du Küçük.. Beyaz.. Temiz bir kamara. rin top sesleri gibi uğulduyor, gölün vara çarpıyor... Yağmur başlamış. İçimde serinliğin ve güzel rüyalarm Burası benim yuvam. Bu temiz yuva suları üzerimize doğru büyük bir ça getirdiği hafiflikle örtümü üstüme çeda ne tatlı günler geçireceğim! Artık buklukla yürüyor. gözlerim yavaş yavaş geriden ayrılı Kaçmak istiyorum... Elimi Fikrete kip rüyasız bir uykuya dalıyorum. r, ileriyi görüyor. benziyen gence uzatıyorum. Kolum MUAZZEZ TAHSlN Murakabe heyeti Dün sosyetede çalısmağa başladı Yazan: Münir Raşid Öymen Padişah sarayı, vali konagı ve sonra müfreze, kılavuzun avderini saatlercd Basan: Ülkü matbaası mağara!.. Hattat Hasan, bu yaman de bekledi. Avdet etmediğini görünce dağai Tşte okula öğretmenlerinin değil, li ğişikliğin ağırhğı altında adeta ihtiyar yükseldi. Fakat ne Hasan Paşayı, ne de seyi bitirmek üzere bulunan bütün lamıştı. Vaktile sarayda geçirdiği neşeli oduncuyu bulamadı. Çünkü: Olen kıla* genclerin de dikkatle okumalarını ken günler, valılikte sürdüğü safalar hatırına vuz bir çukura düşmüş ve karlann içine dimce gerekli gördüğüm bir kitab. Bu geldikçe hüngür hüngür ağlıyordu. Ayı gömülmüştü. Müfreze, bu vaziyette geri görüşüm, Münir Raşid Öymenin bize lar, kurdlar arasında geçen bir ömriin dönmek ıstırannda kaldı ve takib işi de son yüz yıl içinde yetişen sekiz on sefil ıstırablan, derdli vezirin tahammül artık tavsadı, dile alınmaz oldu. *** yüksek değerli Alman pedagogunu bu kudretini sıfıra indirmişti. Fakat ölmemek için sürünmeği kabul ediyordu. Yakitabda açık, tatlı, anlatışlı bir dille taHattat Hasan, ancak ilkbahar günle* nıtmasından ileri gelmiyor. Eğer ki rı aç, yan çıplak ibadet edip duruyor rinde sığındığı ormandan çıktı. Bu çıkış, tabm bütün verimi o pedagokları öğret du. Beri tarafta vali ile Hacı Sinan, yemeğe bağlı kalsaydı ona ilgi göstere se düşmemişlerdi. Firariyi elde etmek mezardan çıkış gibi bir şeydi. Kendisi • cekler, yalnız öğretmenler ve eğitmen için hâlâ uğraşıyorlardı. Onun yerini nin de, Şabanın da iskeletten farkı yoklu* ler olurdu. Fakat kitabın başmda üç beş haber verene veya başım getirene mü Saçlan, sakallan uzamışb. Elbiseleripaw sahife tutan bir ilk söz var ki Alman him bir para vadolunduğu için köylü ça parçaydı. Hem acıklı, hem korkunö yanın pedagojiye değer vermek yüzün ler de şevka gelmişlerdi. Tavşan avlar bir kıyafet taşıyorlardı. Bununla beraber den nasıl yükseldiğini gösteriyor. ken, tilki kovalarken gözlerini dört ta sapa yollardan Bosna vilâyeti hududu • rafa gezdiriyorlar, gizli bir ümid içinde nu aşabilmişlerdi ve bir köyde kıyafetle* İçinde yaşadığımız hâdiseler, gün dorini düzeltmişlerdi. Artık geniş nefes alağumu veya batımı gibi, bize tabiî gelir. firarî veziri araştırıyorlardı. Köylülerin rak seyahat yapıyorlardı. Şurada seyyar O hâdiselerden bir takımı bizi düşün tesadüften bekledikleri bu lutuf, bir U tacir rolü oynuyorlardı, burada at camdürmez veya titretmez değildir. Lâkin lah oduncuya gülümser gibi oldu. Herif | bazı sıf atına bürünüyorlardı, daha öte # onların da üzerimizde bırakktığı iz, bir Erigan dağında dolaşırken mağaraya de sığırcı görünüyorlardı. gün tutuluşunun veya bir kasırganın rastladı. Hattat H»sanla Şabanı uzaktan îstanbula geldikleri vakit her şey unuuyandırdığı duyuş kadar süreksizdir. gördü ve hemen şehre inerek Hacı Sinatulmuştu. Gerçi Silâhtar Paşa, gene ikna müjde götürdü. Halbuki büyük ulusların günlük işle bal mevkiinde idi. Memleketin mukad * rinde ve ileriye doğru her adım atışlaArtık adam anna çıkanlann haddl, rında gecmiş devirlerin düşünüşlerile, hesabı yoktu. Eline silâh alan Erigan deratile dilediği gibi oynuyordu. Lâkin Hattat Hasan Paşa hatırlardan çıkmışgörüşlerile ilgi vardır. dağına koşuyordu. ( ! ) h, kimse onun adını ve macerasını anmıBu bakımdan Almanyanın bütün varBunlara kılavuzluk eden Ulah, da yordu. Olümden kurtulan vezir, etrafh lığını, 19 uncjı asırdanberi başlıyan ve ğm eteğine gelındiği vakit zekâ goster bir araşhrmadan sonra bu hakikati öğreirileşe irileşe ıbüyüyen pedagojik ham mek istedi, müfreze kumandanının yanı nince sevindi: lelere bağlı g'örmek lâzım gelir. Bir za na yanaştı: Eh Şaban dedi unutulmuşuz! manlar 300 başlı bir vücude benzetilen, Siz dedi, burada durun, ben, suVe sonra gamlı gamlı ilâve etti: (1815) te bile dünyanın gözüne kırk rüne sürüne dağa çıkayım, mağarayı göz Biz de kendimizi unutalım. Artık' başlı bir maskara gibi görünen Alman hapsine alayım, kaçaklar orada ise size yayı tek bir yürek ve tek bir bilek ha işaret vereyim. Kıymetli avın gürültüden Hasan Paşa yok «Allahverdi Ağa» var. line koyan pedagoklardır. Yenade Na kaçmaması için bu mütalea kabul edildi. Şaban da onun oğludur ( 3 ) . Arasız doğup olgunlaşma ve arasız polyona karşı dizçöken Prusya, ayni a Ulah ta dağa tırmandı, mağaraya doğru çözülüp dağılma!.!. Hayat bundan ibadamı Vaterloda dizçöktürmek kuvvetini yürüdü. Artık yarış bitiyor gibiydi. E pedagoklardan aldı. Bismarkı çelik bir cel, aylardanberi kaçırdığı adamı yaka rettir. Zerreden kürelere kadar bütün diplomat, Moltkeyi yenilmez bir ku lamak üzereydi. Fakat Şaban gene sah varlıklar istihale geçirip duruyor. Herşemandan yapan üniversiteler ve harb neye çıktı. Ulah oduncunun sürünüşünü yin aslına döndüğünü söyliyen büyük vecize de bu ezelî ve ebedî hakikatin parlak akademileri değil, o kurumların teme sezdi, efendisine haber verdi. bir ifadesidir. Tabiatin sıfır değerinde line kadar işliyen Alman pedagoji umTakatsiz vezir, bu haberi işitir, işitmez bir eseri olan insanlar, uzviyet bakımm • < deleridir. canlandı, ölüm korkusile pehlivan kesil dan bu kanuna bağlı olduklan gibi, ba • * Almanlar, sözgelimi, Saksonyalı di, mağaranın ağzına koştu, dürbünle et zan yaşayış bakımından da ayni istiha • Klopiştokun şarkılarma, tenkidci Le rafı gözden geçirdi. Ulahm iğılip kalka leleri gösterirler. Hiç yoktan var olup singin yazılarına, Prusyalı Herderin fi rak ve saklanmağa çalışarak yürüyüşünü bir müddet o varlıkla göz kamaşnrdıktan kirlerine, Ohlandın şiirlerine, Hanri manalı buldu. Tereddüdsüz yayma ya sonra gene yokluğa ric'at edenler çoktur. Hanyenin ince duygularına, Kantm. pıştı. Usta bir atışla ölüm kılavuzunun İşte Hattat Hasan Paşa, onlardan bi;i Fihtenin, Hegelin felsefelerine değer ta kalbine bir ok sapladı ve haykır idi!.. vermişlerse ve bu adamları tanrımsı bir dı: (2) dereceye yükseltmişlerse sebebi hep BİTTİ Durma Şaban, yürü, ölüm yaktnsinin Alman pedagojisinden ilham al dır! [1] Erigan dağında adkin Oldu. Tttlmış olmasıdır. Bugün Rusyanm Asya iki felâket yoldaşı binbir mumlu ve fak bir gün bir Eflâk dağa çıkıp sük • ya sürülmesini istiyen, kendilerini yer yüzünün tuzu sayan, bütün acunu soy yüksek boylu gümüş şamdanlan andıran lüne meşgul iken onu gördü ve şehre sallaştırmak ödevini Cermanlara ve karla örtülü ağaclann arasına dalmış haber verdi. [2] Eflâk ol adamları alıkoyup kenrilmiş sanan ve sabah kalkarken, akşam lardı. Insan ayağı girmemiş bakir bir ordi gene tecessüs için ileri puyan olup yatarken Dutchland über alles in der manın kıllı koynunda yaralı bir kurd gibi gara geldikte Hasan Paşa, namdar ti • « welt diye haykıran Almanlar bütün isoluyarak ilerliyorlardı. Nihayet yorulrendaz olmakla bir ok atıp Eflâkı si • » nanları pedagoklanndan almışlardır. Bu hüküm, birdenbire çok şişirilmiş dular ve bulunduklan yere, ormanda do nesinden mıhladı. bir söz gibi görünür. Halbuki en küçük ğup büyüme mahluklann bile kolaylık[3] Biçare Hasan Paşa, üç ay sarp bir atışmıya yer vermiyecek kadar doğ la gelemiyeceğine kanaat getirerek dur guhsarlarda ve ıssız mağaralarda vakit rudur. Almanya tarihini iyice gözden dular, bir müddet dinlendikten sonra ken geçirip bahar eriştikte îstanbula va • geçirenler Yenadan sonra bir Vaterlo dilerine kardan bir yuva yaptılar, oraya np eşkâlini tayin eyleyip bir veçhila nun, bir Sedanm doğuşunda ve 1914 sığındılar. ihtifa eyledi ki: Guya «gaiblere kanş1918 yılları arasında Almanlığm bütün TarihtenUlah oduncunun dağ eteğine getirdiği tı». dünyaya karşı koyabilmesinde peda gojik mucizelerin izlerini görmekte güçlük çekmez. Adlarını yukarıda saydığımız romanerlar, şairler, filozoflar ve onlardan sonra Alman fikir âlemi üzerinde hükümdarlık yapan tarihçiler ve her çeşidden yazıcılar doğrudan doğruya pedagokların çocuklarıdır. Onlar. yazılarında pedagojiyi belki dile bile almazlar, lâkin duyguları ve düşünce leri hep o bilgiden doğar, süzülür. Çünkü tarih. bir türlü birleşemiyen ve üstelik Habsburg yumruğu, Napolyon çizmesi altında kalan Almanyayı mektebler açıp milleti okutmayı düşüne rek Humboldt ve Stein gibi bir iki yurdseverin kurtardığını gösteriyor. Onların ülkülerine eryıek için dayan dıklan kaynak ise pedagojiden başka Uzunyaylada açılan sergide Şarbay söylev verirken birşey değildir. Kayseri (Özel) Uzunyayla at (Zeütekni) kurumu bir de (ideal mu • Münir Raşid Öymenin kitabı işte bu sergisinin sekizincisi vilâyetimizin Pınar kâfat) koymuş ve programım da bu sukonuyu canlandıran iyi bir tablo ile başı kazasında açılmıştır. Sergi için gerek retle yapmıştı. Fakat mevcud olan hay başlıyor ve sonra son yüz yılın Alman j Kayseriden ve gerekse komşu vilâyetler vanlar içinde ideal mükâfatı kazanacak yada tanıdığı ünlü pedagokların hal' den birçok meraklılar, seyirciler, ve alı tay bulunmadığı için yeri boş kalmış ve tercümelerini gösteriyor. Bu arada ve cılar gelmiş ve memleket kalabalık bir bu mükâfat kimseye verilmemiştir. Bun ^ sırası gelince bu pedagokların mekteb şekil almıştı. dan sonra evvelâ baytar Ferid Can ta * ler üzerinde yaptıkları tesirler de ay rafından at yetiştiricilere istenilen şekilde Kayseri valisi Nazmi Toker, Ge dınlatılmıştır. Kitaba ayn bir değer veneral Salih ve heyetle serginin bulun at yetiştirilmesinin usulleri hakkında u * ren nokta, Alman pedagokların almanzun bir söylevden sonra vali Nazmi Tokca kaynaklardan okunması, elenmesi ve j duğu yere grclildi. Orada Pınarbaşı şar er de hükumetin bu işte takib ettiği at • seçilmesidir. Bir İngiliz şairini fransız bayı ile bir muallim tarafından söylev çılık programım ve buna verilen edevî cadan okumak, onu biraz eksik tanı ler verildikten sonra General Salih ta ve bu programa göre ne suretle çalışmamaktır. Münir Raşid Öymen, bize ta rafmdan serginin kapısına gerilen kor nın icab eylediği uzun bir şekilde izah nıtmak istediği adamlarla kendi dille delâ kesilerek içeri girildi. Ve bir heyet edildi. Gelecek yılın sergisinde ideal mürile konuşmuş ve onlan pek iyi ve pek tarafından seçilen atlar tetkik edildi. Ser kâfat kazanacak hayvan yetiştirilmesi derin surette anlayıp bize de anlatmış giye 329 tay ve kısrak iştirak etmiştir. temennisinde bulundu. Sergi akşama Bunlardan 114 ü mükâfat kazandı. tır. dar devam etti. Aknan Pedagoklarını dikkatle ve ib 114 ten 55 i kısrak 59 u taydı. KısrakTeşhir edilen atlar çok güzel ve çolc lardan birinci gelenin sahibine 75, ikinretle okumalıyız. iri olup sekiz senelik bir çalışmadan soncinin sahibine 60, taylardan birinci ge M. TURHAN TAN ra elde edilen bu netice hakikaten çok] lenin sahibine 65, ikinciye 50 lira verilparlaktır. Bu çalışma ve bu programli di. Diğer atlar da derecelerine göre müVÎLÂYETTE kâf atlar kazandılar. 114 hayvanın sahi gidişle birkaç sene sonra (kadana) gib| yüksek ve iri koşum hayvanlari pek ço* i Takas heyetinin çahşmaları bine 3750 lira tevzi edildi. ğalacak ve dillere destan olan (Macaf Sergi iki gaye ile yapılmaktadır. Biri kadanası) yerine (Uzunyayla kadana • Dün Ilbaylıkta Takas heyeti topla yetiştiricileri teşvik etmek, diğeri de ye sı) kaim olacaktır. Mıntaka Zeütekni narak birçok malların ihrac mazbatala tiştirilen hayvanları teşhir ve müşteri kurumunun mesaisi her yakit rım tetkik etmi§tir, bulmaktıı, Pınarba§ındaki Uzukyayla değe^ Uzunyaylada yetiştirilen atlar