25 Mayıs 1935 AiL Erkeğin işsiz kalması ailenin bo zulması için kâf i bir sebeb midir? Aile muhakemesi: 4 «Evliyim. Eskiden işlerim çok iyi idi. Buhran dolayısile iflâs eliim. Mektebi Idadi mezunuyum. Son zamanlarda lstanbul Belediycsi nümerotaj iş • lerinde çalışhm. Şitndi boştayım. Ai lemle bu işsizlik yiizünden aramtz açıldu Her nereye müracaat ettisem, red eeüabı aldım. Bakırkoy Sümer Bank bez fabrikasma girmeğe çalış • tım, muuaffak olamadım. Bundan başka bclki 100 dtn fazla idareha • nelere, fabrikalara başvurdum, Hiç • bir yerde ıj bulamadım. Ailem benim işsizliğim yiizünden boşanmak için mahkemeye müracaal eiii. Ailemi ayrtlığa sevkeden, teşvik eden annesi • dir. Aile ocağım sönüyor, yıkılıyor. Yaştm 43. Vücudüm sıhhatle. Herne i§ olursa yaparım. İşsizlik yu'zBn dtn, yalnızlıklan serseri gibi tanıdık lanmm evlerinde yalıp kalkıyorum. Vaziyeiim giinden gu'ne perişan olu yor. Ne yapayım?.."» Mahkeme ikî tarafı dinlemeden hüküm veremez. Fakat eğer aynlığa sebeb bu işsizlik ise, bunda kadın da haklı, erkek te haklıdır... Ailede para meselesi gayet mühimdir. Ailelerin ekscrisi paranın sert te meli üzerine kurulmuştur. Erkek ka zandığı zaman ailede sarsıntı olmaz, fakat kazanamadığı gün temel yerin den oynar. Bu doğru mu?... Bu şe kilde kurulmuş bir aile için doğru ol masa dahi zaruridir. Parasızlık bu gibi ailelerde bed fjiahtlığın sebebidir. Az para ile ev Ienen gencler, bu para ile iki kişiyi geçindireceklerini zannederler. Bu bir hayaldir. Fakat diyeceksiniz ki, parası az olan gencler evlenmemeli mi? Eğer aile bu bir tarafın varidatı ile geçinemiyecekse evlenmemeli, veya eve varidat getirebilecek bir kızla evlenmelidir. Hayatın getirdiği felâketlere, müşküllere, gencler bir zaman için aşkla, irade ile karsı koyarlar... Fakat hayat aşktaa, hayalden çok daha kuvvetlidir,,. Bir sel gibi şiddetle a karken aşkı da sel götürür... Aç yu vada, aşk dahi barınamaz. Çiftler ekmek parasım, borçlulan, ev kirasını düşünmeğe başladıklan zaman, kalbleri değil, mideleri ve kafalan işler. .* Kavganm kundakçısı işte bu para endişesidîr. Bu parasız bir ailede sa adet olamaz demek değildir. Eğer kadın, Kassas, kocasının derdine ortak olabilecek kadar fedakârsa, bu güçliiklere beraber karşı koymağa çalışır. Fakat eğer kadın kendine bakacak bir hâmi, karnını doyuracak, üzerini giy direcek bir vekilharç arıyorsa, bu maksadla evlenmişse, para bitince, bu izdivacm maksadı da bitmiş olur. Çalışmıyan kadınlann ekserisi bu mak sadla evlenirler. Erkek evlenmezden evvel bunu düşünmek, beraber yaşı yacağı kadının zihniyetini anlamak mecburiyetindedir. Böyle bir kadınla bu şekilde evlenmeğe razı olan erkek, bu akıbete de katlanmalıdır. N. ce: iş bulamamak sizin elinizde değildir. Fakat bir kadmı da sizinle beraber aç yaşamağa mecbur edemezsiniz.. Aranızda kuvvetli bir sevgi, anlaşma olsa, işsizlik sizi aynlığa kadar götürmez... Diğer tarafı dinlemediğimiz için bu hususta kat'î hükiim veremeyiz. Fakat mahkeme, erkek karısını geçinNizamettinin vak'asına gelin diremediği zaman eğer kadının parası varsa erkeğe bakmağa mecbur eder. Fakat iki tarafın da yoksa, bu yuvada ikiniz beraber aç yaşayın demez.., Bu işsizliğin, içtimaî sefaletin getirdiği bir felâkettir, boyun iğmekten başka çare yoktur. Ortaköyde Zh. imzasile aldığımız mektubun sahibi de diyor ki: 4(24 yaşındayım. Bir şirketle kâti • bim. Kazanctm ayda 90 lira. Son zamanlarda iki ktzla lamşhm. Birisi zengin, diğerî fakir, fakat iyi bir ailenin kızı. Zengin olan kıza karşı hiçbir his«m yoktur. Fakat işittiğime g'ört o bana tululmuş. Akrabası bilvasda iek lifler yaptılar, iyi bir drahoma da teklif ettiler. Fakat seomediğim bir iman' la hayahmt birleştirmeği doğru bul madığım için henüz bir cevab veremedim. Fıkara olan kıza gelince, bu kız çok hoşuma gidiyor. Oldukça güzel, çok sevimli. Evlerine girip çıkıyorum. Her nekadar münasebetimiz sevişme derecesinde değilse de hergün onu düşünmekten geri kalamıyorum. Bu da onu sevdiğime delâlet eder. Kız da bana lâkayd değildir. Tavır ve harekctlerinden bunu anhyorum. Bunun akraba lan bana izdivaç teklifinde bulundu • lar. Drahomast olmadtğmdan onlara da cevab veremedim. Şimdi düfünüyor ve size soruyorum. Paralmm mt, yoksa parasızım mı alayım? » Yukandaki mektub bir dereceye kadar buna da cevabdır. Fakat burada daha mühim bir mesele var. Bir ka • dın veya erkeğin hoşlanmadıği bir intanla evlenmesi, parasızlıktan daha büyük bir felâkettir. Parasızlığın yuvaya açtığı yarayı biraz fazla çalışma, biraz sabır, tahammül bir gün tamir edebilir.. Fakat sevginin birleştireme • diği kalbleri para dahi birleştiremez. Eğer bu iki kızdan muhakkak birini alacaksanız, ben size gönlünüzün is • fediğini almagı tavsiye' ederim. Cflvaz aile saadetinde hiçbir rol oynamaz. Sevişen kalbler tahta koltuk üstünde de mes'ud olur. Bu kızın da çalışıp size yardım etmesi mümkünse, düşü necek hiçbir nokta yoktur. Bari eski hayratı berbad etmiyelim Dün bir okuyucumuzdan bir mektub aldık. Okuyucumuz diyor ki: tBen, kazancı az olan bir kadt nım, sabahtan akşama kadar işi min başından ayrılamıyorum. Oturduğum ev de hava ve güneş al maya müsaid vaziyette değil. Fa kat nihayet bir insan olduğum için akşamlart biraz hava almak ihtiya' cındaytm. Bundan bir müddet evvele kadar Taksimde Ayaspaşada Belediye taraftndan konulmuş ka napeler vardt, akşamları oraya gider, bir müddet oturur, dinlenir, hava ahrdtm. Fakat bu kanapeler şimdi kaldınldı; bu suretle biraz hava almak imkânı da ortadan kalkmış oldu. Belediye zabttast na giderek bu kanapelerin niçin kaldırtldığını sordum. <Biz böyle şeylere kanşmayız> dediler. Halktn istirahati için evvelce masraj edilerek konulan bu kanapelerin ne sebebden dolayt kaldırilmış olduğunu bilmiyorum, şehir halkının istirahaüni ve ihtiyaclannı düşünmekle mükellef olan Belediyenin bu hareketi doğru mudur? Bu kanapelerin gene yerlerine konül mast mümkün değil midir? Bunu anlamak istiyorum.* Okuyucumuzun bu şikâyetinde yerden göke kadar hakkı vardır. Vaktile halkın ihtiyacı gözönünde bulundurularak konulan bu kanapelerin şimdi durup dururken kaldırilmış olması hakikaten şaşılacak bir iştir. Halkın istirahati ve bu kabil ihtiyacları için yeni şeyler yapamı yoruz, bari eski hayratı berbad etmiyelim, diyoruz. Haydi öyle olsun! T ürkiyenin ve Istanbulun yaban cılar ve hele sefirler için çok uğurlu olduğu artık anlaşıldı. Bizden giden diplomatların epeycesi memleketlerinde büyümüşler, yüksek sandalyelere oturmuşlardır. Birkaç kere nazır olan Alber Saru, Musolininin hangisi olduğu belli değil amma! ehemmiyetli ellerinden birisi olan Ba ron Aloizi, Kont dö Şambrön, Sir Corj Klark, Her Nadolni. Suriç Yoldaş ve saire buna birer örnektir. Dün misafirimiz olan 8 Amerikah gazeteciden birisi de tam Istanbula gelmekte iken memleketi olan Dominikadan aldığı bir telgrafla Haricrye Na zırı tayin edilmiş! İstanbul nhtımına Dominika Dış İşleri Bakanı sıfat ve salâhiyetile ayak basan meslektaş tabiî Türkiye seyahati nin uğurluluğundan alabıldiğine memnun. Bu çiçeği burnunda nazır ihtimal sevincinin bir nevi tavizatı olarak bize hayırlı haber de veriyor: Avrupada harb olmıyacak! Dünya halkının Hitler, Musolini ve Makdonald ağzından dinliyebilmek için can attığı bu söze Dominika beş on bin kilometro uzak amma haydi öyle ol sun Mister Elias Hijo! T îş kanunu ne yapsın? Doğru değil mi? Normandi için yapılan şenlikler Havr 24 (A.A.) «Normandi» transatlantiği gemisinin işletmeğe konulması v? Havr limamndaki yeni büyük tesisat şerefine yapılan şenlik lerde Cumhur Başkanı M. Löbrun, diplotnatik heyet ve birçok hükumet erkânı hazır bulunmuşlardır. Bir söylev veren Cumhur Başkanı, Havr limanı faaliyetinin artırılması için yapılan işleri izah etmiştir. Yeni tesisata birkaç yüz milyon frank sarfedilmiştir. Tesisatın en mühimleri arasında bulunan 20 metro genişliğinde ve 600 metro uzunluğunda trans atlantik gar, ve 80 metro yüksekliğindeki kule «Normandi» gibi büyük bir geminin yolcu ve eşya nakli işlerini kolaylaştıracaktır. Amerika donanmasının ma nevralarındaki kâza Honolülü 24 (A.A.) Oonanma manevralan sırasında büyük bir savaş uçağının denize düşerek altı kişinin ölümüne sebeb olması gemileleri, projektörlerini yakmak mecbu riyetinde bırakmış ve kumandanın büyük bir önem verdiği esrar perdesini kaldırmıştır. 45 uçak derhal Pearlharbore dön mek emrini almışlardır. anınmış bir Fransız indüstricî işçiler için şöyle bir tavsif yapmış: « Amerikah en az iş çıkaracak surette, Alman kendine sıkınb verecek şekilde çalışır, Ingiliz hiçbir şey yapmıyan şahane bir tembel (İhtimal hükumetten işsizlik yevmiyesi aldığı i çin!) Fransız ise çvk çalışan bir tembeldir ve şüphesiz bunlann istisnası da vardır.» Mekanik ve verim kaidelerine göre yeryüzünün en çabuk ve iyi çalışır amelesi diye tanılan Amerikan, Ingiliz ve Almanlar için bu hükmü vermek » ten çekinmiyen mubalâgacı sermaye dar; Türkiyeye gelseydi ihtimal bizim ameleyi günde yirmi dört saat istirahat eden bir zümre sayacakb. Ebedî bir geceye doğacak gün gibi Kamutaydan çıkması beklenilen i; kanunu encümenlerde seyahat ede • dursun; zavallı işçimizi on dört saat, on beş saat çalıştırmakta devam eden fabrikatorlanmız ihtimal bir kavruk vücudlü vatandaşa on beygirlik iş yaptırmağa ahşmış bu garbli ustalarından ders alıyorlar. însanın; beşerde bu korkunc barbar ruhu varken iş kanunu ne yapsın, diyeceği geliyor. Radyoda maç adyonuz var mı? Varsa tav siye ederim maç havadisleri dinlemeyin, yahud dinlerseniz şimdiden bir sinir doktorile anlaşın. Radyoda spor hâdiselerini takib et mek eski Romalılann gladyatör dö ğüşlerini seyretmekten daha korkunc birşey... Dün Fener stadında Atatürk günü kutlulanıyordu. Saat 2 buçukta lstanbul radyosu, sahadan nakil yapmağa başladı. Bay Çelebi Said olduğu anlaşılan meydan spikeri, dinleyi cileri avutmak için havadan, sudan konuşuyor. Ağaçlar yemyeşil, toprak hakî, hava güzel, filân diyor. Radyonun cazırtı püsküren sandığı üzerinde gözler kulaklaşıyor ve kulaklar sanki adese leşmiş. Sporcular $ahaya girdiler. İşte bir tayyare meydanın üzerinde uçu yor ve broşürler atıyor. Fakat talihi miz yok, broşürler hep Istanbulun üzerine düşüyor. (Üstad biraz daha gayret etse İrana düşürecekti!) Burada sesler kanşb. Bay Çelebi üzerinde oynıyan çocukların şamatası yükseliyor, karsısında, denizden, va purlann gürültüsü aksediyordu. Köp rünün üzerindeki sıra sıra fenerler yannuştı. Bunlar, bu tatlı bahar gecesi nin alacakaranlığmda, göz kırparak, semadaki yıldızlarla işaretleşiyor gibi idiler. Bay Kadri derin bir nefes aldı. Memnundu. Artık akh başına gelmiş, gönlü yabancı duygulardan sıyrılmışb. Kendi odasma, kendi eşyasmm arası na dönmekle, sanki, yegâne ideali o lan muntazam hayata avdet etmişti. Bu, böyle ne kadar sürdü? Bunu kendi de bilemez. Zamanın ölçüsü, onu dolduran heyecanladır. Birdenbi re, oturduğu yerde, gözlerinin önünde bir hayal canlandı. Bay Kadri tit redi. Huzuru dağıhvermişti. Bu hayal, çiy bir elektrik ışığının altında bir an için görülen bir çehrenin hayali idi. Çehre demek te bilmem doğru olur mu? Çünkü bu, daha ziyade bir çift gözle, tebessüm eden bir ağızdan ibaret kalıyordu. Üst tarafı silinmiş gibi idi; seçilemiyordu. Bay Kadri, ürkek ürkek, söylendi: Yeni bir hava rekoru Berlin 23 (A.A.) Üç motörlü bir Yunkers Alman uçağı aşağı yukan bin kilometro olan Paris Berlin yolunu üç saatte almak suretile düz hat üzerinde hız rekorunu kırmıştır. 28 Mayıs Salı ak§amı t>aat 21 1/2 da M E L E K sinemaeında Halk Fırkası Vilâyet Idare Heyeti Reis vekili Ali Rızcmın himay«sind« Feyziye mektebleri cemiyeti menfaatine Sinema Konser Tiyajtro Balet Nİmet Vahİd Hem FEVKALADE MUSAMERE Mftnir Nureddin $«hir ttycrtresu İ M I * « h«ye«i Holid* »• «rkodoşlon tomsil h«y«*i Radyo orkestrası vesair birçok numaralar hoş bir gece geçirmek, hem Maarife hizmet etmpk Bil«tl«r 50 va 100 kuruştur. Sincmp kasasından bil*tl«rinixi alınız. liyordu. «Bay oğlum, sana bir kara haber vereceğim...» diye başhyordu. Bu sözleri okuyunca fena oldu. Gelen suyu tatmadan, masanın kenanna bıraktırdı ve mektubun alt taraflanna me rak ve istical ile göz gezdirdi. ölen, amcasmın kızı Ülfetti. Se neler oluyordu ki, Bay Kadri onun varlığını bile unutmuştu. Gene böyle iken, gönlünü hüzün kapladı. Kendi kanından biri dünyadan kopmuş, top rağa giriyordu. Bu ona, sanki kendin den bir parça imiş gibi geldi. Günün birinde, hep böyle kendine aid parçalar kopa kopa, nihayet bizzat kendi de göçüp gidecekti. Ve o zaman, bunu, geride kalanlara haber verecek kimsesi de olmıyacaktı. Mektubu tuttu, bir kenara fırlattı. Bu esnada, içeriye kâtiblerden biri girdi. Maiyetindeki memurlara tees sürünü dahi belli etmenin resmiyete münafi bulunduğu kanaatini besliyen müdür, dünya ve ahiret endişelerinden bir hamlede sıyrdarak, vakar ve ciddiyet adını verdiği renksizliğe büründü. Vereceği emirleri verdi; işini bitir di. Esasen akşam olmuş, daire boşalmıştı. Odacı, ikide birde, münase betsiz bahanelerle içeriye girip çıkı yor, istiskal gösteriyordu. Bay Kadrinin içinde türlü duy gular çarpışıyordu. Hayatın tatlıhğı ile acılığı, bugün, her nedense, onun dü şüncelerinin içerisinde birbirine kanş mıştı. îkisinin de tesirinden kurtulamıyordu. En iyisi eve gitmek, odasma kapanmaktı gene. Hiç değilse, orada, yüzünün işmizazını, gözlerinin parlama veya du manlanmasını gözetliyecek, düşün celerini dağıtacak kimse yoktu. Orada duygularına serbesti verecek, gönlünü dinliyecek, heyecanîannı kapıp koyuverecekti. Ve belki de, Istanbulun Boğaza doğru uzanan ruh dinlendirici manzarası karsısında, Ferdinin evindeki ziyaretile Ülfetin ölümünü de unutarak, hayatının her zamanki sükunetine kavusacaktı. Bir çeyrek saat sonra, Bay Kadri, kapısını kapamış, terliklerini giymiş, penceresinin önüne geçip oturmuştu. Yorgunluğunun yavaş yavaş dağıldığını duyuyordu. Aşağıda, sokaktan, kaldınmlann zade sporcuların elbise renklerini an | latırken sahada gürültü çoğaldı. «A yaklarında kırmızı gömlekleri, yaka İzmirde bir aile faciasL Karşıyakalannda san rozetlerile...» nın Hacıhüseyinler köyünde Bayram adlı bir adam. Bayramın kansı MerBir aralık spiker sustu. Makine bir yem, bir er oğluna âşık olmuş. Gönül alay konuşmalar naklediyor: bu ya çember, çerçeve tanımaz. Bay Yahu İbrahim Beye söyleyin, ramın çemberinden uçuvermiş. Fa bu ip kırılacak vallahi! kat bu uçan gönülün intikamını bir Bana ne be? Ben yerine bağlıbalta almış. Bayram oğlu karısının bayayım da... şını balta ile yarmış. Kadın ölüm dö Çocuklar şimdi onun icabına başeğinde. Elleri kelepçeli koca, başınkarlar... Daha çok şeyler işitrim ama yaz • dan geçenleri anlatıyor, sonunda da: Ne yapalım, namus belâsı! mıyorum. Açık mikrofonun önünde ahbab sohbetine dalınırsa tabiî böyle Diyor, kanunun kendine açık bırak* olur! tığı kapıdan içeri dalıyor Merasim başladı; Istiklâl marşı ça*** lınıyor. Lâkin dinlemek ne mümkün? Bugünkü cemiyetin seyri içinde bir Muhterem spiker «kaşın altındakine kadının kocasını aldatmaa bir cu göz derler» kabilinden bu tstiklâl marrümdür. Fakat bu cürmün cezasım hem cemiyet, hem kanun ayrı ayn şıdır, diye müziği takdim ediyor! Ve verirler. Kocasını aldatan kadın, kamarş devam ederken o da bağınyor: Ben neredeyim biliyor musunuz? nunun pençesine düşmese, cemiyetin pençesine düşer. Bu milyon ürnaklı Hani kapıdan girince sağdaki bilmem cemiyet onun ası gönlünü tırnakla nenin solundaki... rile didik didik eder. Kanun, karısıKaragöz aklıma geldi. Hacivad nın hiyanetini yakalıyan adama ay «ncredesin?» diye sorar da hazret rılma hakkını verir. Öldürme hakkı«kömürlükte çift sürüyorum» cevabı nı vermez. Vermez ama, bu gibi m verir. Bir aralık kendimi telefon vak'alarda cinayeti «esbabı muhaffeda sandım da «bilmesek te olur be fe» ismi altında hafifleştirir ki, bu da biradcr!» diyeceğim geldi. baltalı namusa açık kapı bırakır. Nihayet geçid resmi, nutuklar, *** müsabakalar ve Galatasaray Fener Göte, erkeklerin iki namusu var muhtelitile Beşiktaş Güneş tnuhte dır, demişti. Birincisi kendilerine her litleri maçı.. Spiker heyecanlı: kadmı sevmek hakkını verir, ikincisi • Top Niyazinin ayağmda, Mü karılarına yalnız kendilerini 'sevmek nevver karşıladı, İbrahim pas alıyor, hakkını verir. Göte, erkeklerin bir de şüt çekildi, eyvah top kale direğine baltalı namusu olduğunu, bu namusun çarptı, Beşiktaş kalecisi mükemmel bir kendilerine kadını öldürürken bile kurtanş yaptı, bugün bizimkilerin, şey hak verdiğini söylemez. Galatasaray Fenerlilerin (malum ya «** üstad Fenerlidir!» talihi yok... Top Kadınla erkek arasındaki münaseortalarda... betler bir namus meselesi değildir. p • • • • • ••••«•' r*vv*~* • ^ • * • • • • " r»"» • • • wm ^• •» »•» Namus birbirlerini aldatmak ihtiya Seyirciler çok müteheyyiç.. Maç cını duyanlara ayrılmak hakkını ve 31, halk hakeme çatıyor. Çünkü rir. Bundan ötesi mazeretsiz, sapına yüzde doksanı Galatasaraylı ve Fe kadar cinayettir. Baltalı namus vah nerlidir, (bir de spiker yüzde doksan şettir. Bir insana diğer bir insanı öl • bir tabiî!) oyunun seyrini Bay Saidin dürten her telâkki, her hırs cinayetin sesinden kestirmek kabil. Söyleyişinde cürüm ortağıdır. «Esbabı muhaffefe» öyle sinirli bir bitiklik var ki.. Bir aranefis müdafaasında, delilerin katillelık radyo dinleyicilerini bıraktı, ya rinde yer bulabilir. Fakat kendini nındakilerle konuşuyor. Birisi «az dasevmiyen bir adamm ötekisini öldürha gol oluyordu» dedi. Üstad gene mek hakkı ve matereti yoktur. boş bulunarak mikrofonda bağırdı: SABİHA ZEKERlYYA Haydi be, atıp ta ne olacak sanki! kındır. Ahalisinin yarısı zenci ve meFakat Allah için maçı o kadar noklezdir. tası noktasına bildirdi ki sahada ol 2 İstanbulda ilk kadılık eden asaydık bu derece iyi takib edebilmedamın adı? mize imkân yoktu. Şurası da muhakC H m r Bey. kak ki insan en çok gözlerile yaşıyor. 3 Masallardaki Devin aslı nedir? Radyoda maç dinlemek rüyada tiyatC Bu kelime eski hindcede ilâh ro seyretmek kadar manasız, ve bil * anlamma gelirdi. Div şeklinde idi Eski hassa lüzumsuz... Yunanlıların Ziyos ve Seosu ile Av « rupalıların Dieusü de ondan alınma Hatırlıyor mıuunuz T veya gelmedir. Sonralan cin ve kor kunc mahluk anlamına kullanılır ol1 Birleşik Amerika devleti kaç du. cumhuriyetten doğuyor? 4 Gazetemiz yazıcüanndan Er 2 «Petrarqae» ı şair yapan kadın cümend Ekreme niçin Recai oğlu dekimdir? niliyor? 3 Hindistanda 332 yıl yaşayan C Onun babası Ekrem Bey «MehTürk Moğol İmparatorluğunu kim med Şakir Recai» Efendinin oğlu idi. kurdu? Recai oğulluğu oradan geliyor ve Re4 Blucher kimdir, neden ve nerecai Efendi de oğlu Ekrem ve torunu lerde heykeli dikilmiştir? Ercümend gibi şairdi, Takvimhane 5 Türklerde en şöhretli ve eser nazırlığı yapıp birçok faydalı kitab • sahibi seyyah kimdir? lar bastırtmıştı. 6 İstanbul Boğazı en dar yerde 6 Japonyaya ilk adım atan Av kaç metrodur? sjıpalı kimdir? 7 İngilterede muntazam bir devC On üçüncü asırda Uzakşarkı, let temeli kurulduktan sonra kaç kral Hindistanı dolaşan seyyah Markopolohanedanı gelip geçti? 6 Necid topraklarını ve halkını (Karşılıkları yarınki sayımızda) Avrupaya tanıtan seyyah? Dünkii Morgular ve karfilıhlart: C Palgrav. 7 Vesuve yanardağının yüksekli1 Çarleston dansını değil, şehrini ği, çevresi, ağzının derinliği? biliyor musunuz? C Yüksekliği 1190, ağzının derinC Birleşik Amerika Cumhuri liği 115 metro, çevresi 40 kilometro. yetleri toprağındadır, denize pek ya Baltalı namus 'Cumhuriyet,, in tofrikası: 8 Ercümend Ekrem 3 Masasının üzerinde her şeyi yerliyerinde, hazır buldu. Sağda müstacel evrak dosyası, golda imzalanacak kâğıdlar, cilbendin üstünde de, öğle postasmdan çıkan mektublar, gazeteler ve saire... Doğrusu, makineyi iyi kurmuştu. Kendi bulunsa da, bulunmasa da saat gibi işliyordu. Kapıdan içeriye yel gibi giren Bay Kadri, zili çalıp, odacıyı çağırdı; bir su istedi. O gelinciye kadar da, boş durmamış olmak için, önündeki mektub yığınından rastgele bir tanesini alch* açtı. Mektub Aksaraydan, dayısından ge Hayırdır inşallah! Bana ne oluyor? Tıpkı, yeni başlıyan bir hastalığın ilk arazını kendinde duyan adam da böyle söylenir. Yüreği hızh hızlı çarpmağa başlamıştı. Hayali, gözlerinin önünden bir türlü uzaklaştıramıyordu. Sakaklarında, soğuk ter damlalan nin yanağına doğru yuvarlandığını duyuyordu. Acaba hastalanıyor muyum? dedi. Bu ilkbahar akşamları tekin değildir.. Belki üşüttüm. İrade kuvvetile, üzerindeki kmklığı atmağa çalıştı. Silkindi. Kalktı, ge zindi. Nafile: Haval, karsısında, sinsi sinsi, bütün varlığına nüfuz ediyordu. Hem artık, gittikçe de tavazzuh eden bu hayalin dekoru da belli idi. Gündüzkü ziyareti, bütün safhalarile gözlerinin önünde, hafızasınm ve gön^ lünün de içinde idi. Teati ettiği bütün cümleleri bir bir hatırlıyordu. Ora da sade sesin musikisine ehemmiyet verip te, sözleri ihmal etmişken, şimdi onlar da kulaklarında çınlıyordu. Hele, kendisini davette ısrar eden kelimeler.. Bunlarda ayn bir mana olup olmadı ğını sezmeğe çalışıyordu Birden irkildi: Kabul de ettim, değil mi? Ne den böyle yaptım?.. Hafiflik olmadl mı, acaba? Biraz düşündü; kendi kendine kız « dı. Reddetmeli, itizar etmeli idim.. dedi. Her cihetle daha münasib olur' du. Evet; belki de daha münasib olurdu, amma, yapmamıştı işte. Şimdi, bir mektub yazıp ta, özür dilese?.. Pekâlâ olurdu. Çekmderini karıştırdı. Bir tabaka kâğıd buldu. Masanın önüne geçti; cebinden, mürekkebli kalemini çıkardı. ve bir solukta şu satırlan karaladı: «Azizim Ferdi; bugün sizden ayrıldığım esnada, bu cuma günü için mühim bir işim olduğunu hahrlıyamayıp, davetinizi kabul ettim. Binaenaleyh beni mazur görmenizi dilerim..» Alt tarafını getiremiyordu. O ara lık, nazarları odanın içerisinde dola • şıvennişti. Ferdinin evi ile kendi bucağmı mukayese etti. (Arkan var)