24 Mayısl935 Cma&ttriyel VİKTOR HÛGO Yazan: Suad Dervis Bu ayın yirm" ikinci günü bü yük Fransız şairi Viktor Hügonun ölümünün ellinci yıldönü mü idi. Bü münasebetle Fransız milleti Fransız edebiya tının en kıymetli çocuklanndan biri olan bu millî şairin hatırasını anmak için adeta coştu. Günlerce devam eden ihtifaller yapıldı. E serleri okundu, temsil edildi, hakkında makaJeler yazıldı, konfe ranlar verüdi. Büyük Fransız mil leti onun hatıra sına borclu oldu ğu saygıyı gös terdi. Büyük âlimler, büyük fen adam lan, büyük filozor, edib ve şairler milletlerin değil, bütün insan lığın malıdırlar. Yalnız Fransanın değil, bütün dün Ölümünün 50 nci yıldÖnümü münasebetile Şeker kaçakçılığı Muhakeme çok meraklı bir hal aldı Göçmenlerîn durumuna uyarak Bulgaristandan buraya şeker kaçakçılığı yapmaktan suçlu şebekenin mevkufen durusmalanna dün de devam edilmiştir. Dünkü durusmada sekizinci Ihtı•as mahkemesi göçmenlerden üçünü dinlemiştir.' Duruşma sabahın saat oiiundan akşam saat 18 e kadar devam etmi*tir. Göçmenlerden bilhassa îsmail Şaban dikkate değer tözler söylemiş ve demiştir ki: « Benim 8 0 bin liram vardı. Bununla Türkiyeye 15 ton şeker geti rebilirdim. Beni Bürhaneddin ve Sa lâhaddin buldular. Daha çok şeker ge~ tirmeğe durumumun uygun olduğunu söylediler. Bana 15 ton daha şeker verdiler ve 3 0 ton şekeri benim namı ma buraya getirdiler. Ellerinden burada ancak 1250 lira alabildim. Beni burada süründürdüler.» Diğer iki şahid de aşağı yukan ayni şeyleri söylemişlerdir. Vakit geç olduğundan muhakeme başka bir güne bırakılmıstır. istemediği için takdirkârlan arasında yaya olarak evine döndü. İşte elli sene seviştiği Julyet Droc ismindeki meşhur sahne artistini de bu Lukres Borjiya piyesinin prova larında tanımıştı. Bu münasebetten Madam Hügonun da haberi oldu. Fakat itiraz etmeği düşünmedi. Yalnız çok keder çekti. Şair bundan sonra her biri romantik edebiyatın birer şaheseri addedilecek oaln diğer piyesleri yazdı. Bunlar (Mari Tudor), (Anjelo), (Ruy blas) ve Burgravlar) dı. Burglavlar büyük bir muvaffakiyetsizliğe uğramıştı. Çünkü bu nevi romantik dramların modası geçmişti. Neoklassizm denilen çığır kendini göstermişti. Bu muvaffakiyetsizlik Hügovu pek müteessir etti. 1841 de Fransız Akademisine girdı. 1843 senesinde kızı Leo poldınin boğulması ona büyük bir keder verdi. 1845 ten 1850 senesine kadar yalnız politika ile meşgul oldu. O evvelleri anası gibi bir (vandeen) yani bir kraliyetçi ve katohkti. Fakat gitgide liberal oldu ve nihayet şubat ihtilâ linden sonra sol demokratlar grupunun şefi ve büyük hatıbi bulunuyordu. Lüi Bonapartla mücadele etti ^e darbei hükumet müteşebbislerinin içinde bulunduğu için on sekiz sene menfada kaldı. Menfa hayatında; yazdığı bir sürü yazıları içinde bulunan Sefiller ro manmın arsıulusal şohreti çok büyüktür. (Notrdam dö Pari) romanın dan sonra ilk yazdığı bu roman ol muştur. Hugo, imparatorluğun sukutun dan sonra Fransaya döndü ve gene politika ile meşgul oldu. Çok insaniyetsever bir adam olmuştu. Sosyal fıkirleri çok kuvvetli idi. Nihayet 1885 senesinde 83 yaşın da bulunduğu halde öld. *** Viktor Hügonun edebî tesiri on dokuzuncu asra tamamile hâkim ol muştur. • Bu büyük adam edebî ve siyasî manakaşalar, şiirler, nesirler, piyesler,, roman ve tarih eserleri yazmış, velhasıî her edebiyat nev'inde kudret ve iktidarının büyüklüğünü göstermiş, her sahada önde ve birinci kalmıştır. Hakkında hâlâ yapılan münakaşa lara rağmen onu sevenler ve sevmiyenler itiraf etmelidirler ki Hügo dünya edebiyatınm köpüren, kaba ran, gürliyen bir ummanıdır ve dünya edebiyat tarihinde ismi en başta yazüacak olan yarı ilâhlardan biridir görmekle memnun oldum. Bir dakika, göz göze geldiler; sustular. İkisi de birşeyler söylemek istedikleri halde, cesaret edemiyor gibi idiler. Bay Kadri ayağa kalktı. Nereye gidiyorsun? Geciktim. İmzalanacak kâğıdiar beni bekliyor. Malum. Bunu bildiğim için, buraya kadar gelmekle ettiğin lutuftan dolayı bir kat daha minnettarım. Her halde, direktöre karşı ta ahhüd altına girdiğimi unutma da.. Müsterih ol. Elden geldiği kadar gayret ederim. Allaha ısmarladık. Gene gö rüşürüz, değil mi? Elbette. Zaten resmen teşekküre geleceğim. Zahmet etme. Ne zahmeti? Estağfurullah! Bu kesik kesik cümlelerde biraz güceniklik hissediliyordu. Bir saat eweline gelinciye kadar biribinne karşı hemen de lâkayd olan bu iki adam, şimdi birazıcık ünsiyet etmekle, biri birlerinden hazzetmemiş. gibiydjl'sr. Bay Kadri, merakını tatmin edemedı Kendi noksanlarımız azetecilik için' verilmiş bir karakter hükmü vardır, belki doğru, belki değil, fakat bu böyledir: Gazeteci ve gazete cemiyetin sakat, noksan, hatalı, eksik yerle rini arar, bulursa didikler (bulur da dıdıklenilmezse o başka tabiî!) Bu sanatin de her benzeri gibi şarta, inv kâna bağlı olduğunu söylemeğe lüzum yok. Hâdiselerin kimine dudak büker, ki' mine göz kırparken dikkat ediyorum da kendi kendimizde o kadar didiklenecek vesile ve unsur buluyorum ki hepsini söylersern ihtimal meslek arkadaşlarım beni afaroz eder. Dün sabahki gazetelere bakıyorum. Bir arkadaş yazıyor: «Öğrendiğimize göre Tramvay şirketi direktörü M. Hanses Avrupaya gitmiştir.» A azi zim, bu havadısi ya öğrenmişsinizdir. yahud değildir, öğrendınizse M. Hansesin gittiğine göre marifetinizi önce den perçınlemeğe ne lüzum var? Söylediğiniz sözün doğruluğuna emin değilseniz evvelâ M. Hansesin gittiğini nereden biliyorsunuz, sonra öğrendi ğimize göre diyip te kabahati kulağınıza, herhangi bir ahbaba, herhangi bir han kapıcısına, herhangi bir gelişigü zej rivayete niçin ve nasıl yüklüyor sunuz? Ve nihayet zatıâliniz Sirkeci garından trene binip giden bir sirket direktörünün hareketlerinden bu ka dar malumatsızsanız bu işteki zahmetinize yazık değil mi, M. Hanses gi derken sizc telefon mu edecekti, yoksa tellâl mı bağırtacaktı be birader? Diğer birisi şöyle diyor: «... meselesinde vaziyet şayanı dikkat bir «afhaya intikal etmiştir.» Şayanı dikkat ne demektir? Safha diyerek neyi kasdediyor? Hâdiseler biz gibi durdukları yerde uyumazlar ya, elbette safha, devre geçirirler. Şayanı dikkatin manası nedir? Hangi mahiyeti itibarile şayanı dikkattir? Öyle bir formül ki mubarek, tentirdiyot gibi!. Yaraya da iyi. bereye de iyi; nezleye de şifa, gripe de ilâc! Ankara telefonlarına bakıyorum: Kamutayda Maliye Bakanı kürsüye gelerek.... ve saire ve saire... Garib *ey, bir hakikat daha öğrendik. demek Kamutayd» kürsüye gelerek söz söyleniyormus? Aşağısında mühim bir haber daha: «.... saylavı ayağa kal karak dedi ki...» Insaf be birader, ... saylavı y<«a rak veya pijamasını giyip gelerek »öz sövlemezdi ya? de hatta garibi karanndadırlar. İyi işaretler de varmış: Kimi Amerikan hastanesindeki 15 doğumdan on iki sinin erkek mahsul verdiğini, kimi Alman Doğum Evinde gördüğü çocuk ların hepsinin erkek olduğunu yarın için bir kanun kadar kuvvetli, bir mahkeme ilâmı kadar mutlak şart veya vaid sayıp duruyorlar. Nazariye olarak alâkası yok ama, su duygu taşkınlıklanndan anlıyoruz ki bu millet sonuna kadar, işe yarıyan, eli iç tutan vatandaş; asker yaratacaktır. Şu feminist denilen millet daha geçen nesilden arta kalanların bir çaresine baksa en kestirme vazifesini görmüs olurdu! Kızılay Uçsuz bucaksız, mavi atlas boşluğu içinde dönen sırma renkli ayın rengi, neden kızardı? îstilâ savaşlannda, rengi al kana dönen salibin kırmızılığı aya da vurdu. Kırmızı salib, Ortaça ğın, deniz gibi kanını döktüğü insan lara, ödediği bir hicab vergisidir. Kırmızı ay, sen müstevlilerin ayı değil, topraklarını emperyalistlerin elinden kurtarmak için kan dokenlerin ayısm. Sana arsıulusal, insanî bir müesse se derler. Sana insan günahlannı ör ten, koruyucu bir melek derler. Sen bu dedikleri şeysin. Fakat bunu diyenlerin insaniyeti, milyonlarca insan başı, insan kanı üzerinde medenilere ül « ke, zenginlere servet getiren harbdir. Avrupanın, Asyanın, Afrikanın kara bulutlu havasında harb boruları çalıyor. Hatta harbin faydasından dem vuruyorlar. Silâh fabnkalannın, heie hava harbine yarar silâh yapan fabrikalann kazancı, şimdiye kadar görül • memiş bir kırata gelmiş.. Harb endüs trisi yalnız silâh fabrikalarına değil, devletlere de büyük ekonomik fayda • lar getiriyormuş. Fabrikalann gecelt gündüzlü çalışması buhrana çare oluyor, işsizliği de azalhyormuf. •*• Buna sen inanma kızıl ay!. Baştan ikisi doğru. Fakat sonuncusu, kanını içmek istedikleri köylüye, işçiye, Aliye, Mehmede, Yorgiye sunulmuş zehirli bir afyondur. Akıtacağı kanı şimdiden uyuşturmağa çahşıyor. *** Uçsuz bucaksız, mavi atlas boşlu ğun içinde rengin sırma gibi san idi. îstilâ harbleri seni al kana boyadı. Emperyalizm savaşlan rengini kızıla çe « virdi Yirminci asnn kırkmcı senesine varmadan, arzm bir noktasmda pat lıyacak olan silâh, yeryüzünü kırmızı bir cehenneme çevirecek. Sen bu sa vaştan kıpkızıl çıkacak^n! SABİHA ZEKERİYYA **# Hatırlıyor musunuz ? 1 Çarlston dansını değil, Ç*rlston şehrini biliyormusunuz? 2 tstanbulda ilk kadılık eden adamın adı? 3 Masallardaki devin aslı nedir? 4 Gazetemiz yazıcılarından Er cümend Ekreme niçin Reeaioğlu deniliyor? 5 Japonyaya ilk adım atsn Avrupalı kimdir? 6 Necid topraklarını ^ e halkını • Avrupaya tanıtan seyyah? 7 Vesuve j'anardağının yüksekliği, çevresi, ağzının derinliği? Dunkii sorgalar ve karşıhkları: 1 Kral Lothaire ile papaz Lut herin Papalığa karşı vaziyetleri. C Kral Loter, Papanın ayağına kapanıp aforozdan kurtulmak istedi, papaz Luter, Papanın aforoz kâğıdını büyük törenle ve binlerce halkın önünde yaktı, protestanlığı kurdu. 2 Taribe masal diyen adam kimdir? C Malebranche. 3 Eski izerler sergisi demek olan Musee adı nereden gelir? C Vaktile Mısırda açılan bir akademiden. Orada dünyanın dört yanından gelen bilgenler, ilmî konular üzerine konuşurlar, kitab yazarlardı. Sonralan bu ad, antika izeıierin konulduğu yerlere verilraeğe ba§landı. 4 Ruslara niçin Moskof denir? C Moskova şehrinden dolayı. 5 Beşiktaşta bir sokağa adı venlen şair Nahifi hangi çağın adamıdır? C On sekizinci asrın. Bu riam Mesneviyi türkçeye manzum olarak çevirmiştir. 6 Veliefendi çayırı bu adı kim den aldı? C Eski şeyhülislâmlardan VeliOnun oğlu Emin Efendi İstanbulun sayüı mirasyedılerindendi. 7 Frenklerin Ocean İndien dedikleri büyuk denızin mesahası? C 73.325,872 kilometro murabbaı. Bütun denizlerin beşte birinden fazla. Viktor Hügonun ölümüne yakın çekilmif rztimlerinden biri Sevdiği genc kızla evlendl. Fakat onların izdaviç ettiklerl gece Viktor Hügonun erkek kardeşi Ujen Hügo aklını oynattı. Çünkü uzun 7%mandanberi o da Adeli gizli bir mu habbetle seviyordu. Bu genc adam bir daha aklını başma tophyamadı v« 1 8 7 de deli ola*3 rak öldü. Hügonun bundan sonra intişar eden eserleri 1723 te çıkan (Han Dizland) ismindeki vahşi ve korkulu bir üs lubla yazdığı ilk romarudır ve çok güzel bir eserdir. O tarihte Hügo artık adamakıllı tanılmış bulunuyordu. Fransada ba sılan birçok edeb! mecmualara sık, sık yazı yazıyordu. Bundan sonra bir çok manzum ve mensur eser neşretti. İlk şiirlerinde henüz klâsiklerden tamamile ayrılmamış olan Viktor Hügonun romantizme ilk sapışı 1827 dedir, diyebiliriz. Vakıâ onun ilk yazılarından bile bu çığıra doğru bir meyil hissedili • yordu ama bu defa meyil tam mana sile bir akış oldu. 1830 da (Ernani) ismindeki manzum piyesini yazdı ki bu piyes tamamile romantik bir ede biyatın tablosu idi. (Marıyom dö Lorm) ismindeki eseri kral tarafından menedilmişti. Bunun üzerine oda Ernaniyi yazmıştı. Bu eser klâsikler ve romantikler arasm da uzun bir münakaşaya sebebiyet verdi. Fakat klâsiklerin hücumun dan zerrece çekinmiyen büyük şair arkası sıra «Kral Eğleniyor> ismindeki dramı vücude getirdi. Fakat bu dram âdetlere ve örfe mugayir ve gayriahlâkidir, diye oy nandığının ertesi günü menedildi. Ondan sonra şair manzum dram yazmaktan vazgeçerek mensur eser yazdı. İlk mensur eserinin ismi (Lukres Borjiya) idi ve mensur dramın mu vaffakiyeti harikulâde oldu. İlk temsil günü halk, şairin karısı ve çocu ğile bindiği arabanın atlarını koşumlarından çıkardılar. Fakat o. halkın taşımak istediği bir arabaya binmek kür ederim. Zahmet etmişsin. Bura ya kadar gelmen de aynca beni minnettar etti. N e yalan söyliyeyim? Ben hiç birini ummuyordum. Nasıl? Doğrusu bu. Bana el uzataca ğına asla ihtimal vermemiştim. ' O halde.. Ne diye bana kadar geldin ? Mehmed Ferdi kısa bir tereddüd geçirdi. Sonra, omuzlarını silkerek: Bilmem ki.. dedi. Hayat öyle acayib ki bazan! Zaten, yerinde kalmağa da pek ihtiyacın yok gibi görünüyor. Maşallah, evini gören.. Evet. Sen beni bir mezbelede göreceğini tahmin ediyordun, değil mi? Ve belki de öyle görseydin, daha da memnun olurdun. Yoksa, onu anla mağa mı geldin?. Deminden, hayat acaibdir, demiştim ama, insanlar da ondan aşağı kalmıyor. Bay Kadrinin yüzü hafif kızardı. Mehmed Ferdinin, kendi iç yüzüne nüfuz ettiği düşüncesile mahcub ol • Braşttı. Bilâkis, dedi.. Bunları böyle ya kültürünün ve bütün dünya ede biyatının malı olan Viktor Hügonun ölümünün allinei yıldönümünde onu hatırlamak, onu anmak, edebiyat sevenleri için ihmal edilmez bir vazifedir. Ve bunun Için biz de bu büyük şairi hatırlamak ve hatırlatmak isti yoruz. Viktor Hügo 1802 senesinde Fran sada doğmuştur. Bababsı General Leopold Sıgısbert Hügodur. Hem asker, hem de askerî bir muharrir olan bu babanın oğullarmdan diğer ikisi Abel ve Üjen de Fransada tamnmış şairlerdir. Fakat en meşhurlan Vik tor Marı lîügodur. Asekr olan babasını her tayin edildiği yere kadar takib eden Viktor Hügonun hayatının ilk seneleri daima bir gezgincilik içerisinde geçti. Kâh Korsikaya tayin edildiler, kâh İspanyaya, kâh İtalyaya gittiler. Hügo nihayet 1815 te politeknik mektebinde tahsile hazırlanmak üzere bir mektebe başladı ve orada gayet çalışkan bir talebe olarak göze girdi. On dört yaşmda iken günlük hatıra r larını kaydettiği bir deftere şöyle } azmıştı: <Ya Şato Briyan olmak isterim, yahut ta hiç.» Bu senelerde hicviyeler yazmağa da başlamış bulunuyordu. 15 yasında; Fransız akademisinin yap • tığı bir şiir müsabakasına iştirak etti. Bu şiir, akademide nazari dıkkati celbetti. Şair on beş yaşmda olduğunu bu mısralarla ilân ediyordu. Fakat bu mısralar on beş yaşmda bir çocuğun yazacağı mısralara benzemiyordu. Vakıâ bu manzume bir şaheser değildi ama, çok güzel ve mükemmel bir şeydi. İlk şiiri böyle nazari dikkati cel • beden genc şairin 1822 de çıkardığı ilk şiir kıtabı da on sekizincı Lüinın hoşuna gitmişti ve ona bir aylık bağlannuş, ayni zamanda da onun Adele Fouchele evlenmesıne müsa ade edümişti. Bu, şair için büyük bir saadetti. Türk Fransız ticaret muahedesi Müzakerelere Pariste devam olunacak Haziranın birinde müddeti biten Türk Fransız ticaret muahedesinin yerine yenisini imzalamak üzere Ankarada baslıyan konusmaların Pariste devam edilmesine karar verilmiştir. Bu mesele hakkında aid olduğu ma kamlarla temas etmek için Ankaraya giden Paris büvük elciliğimiz ticaret ataşesı Fahri yakında Parıse dönecektir. Ekonomİ ve Dış Ifleri Bakanlıkları tarafından da bazı memurlar konuşmalara istirak etmek üzere Parise gideceklerdir. Fransanın Ankara elçiliği ticaret ataşesi M. Pesero da ayni maksadla yakında memleketine gidecektir. Feministlerin kulağı çınlasın!efendiden. L âf aramızda bizim matbaada bir müddettir, bir «tevlid» merakı veya prensipi türedi; arkadaşım Cevad Fehminin birkaç gün ewe! bir oğlu bu kötü dünyaya ayak bastı (tabiî hoppala Zeydün yürümeğe başladığını demek istemiyorum; dünyaya geldi yani!) Bu haberi it mam eden malumata göre meğer bi zim üstad ayni kârda ve ayni sakıf altında yalnız değilmiş! Birkaç arka daş daha bugünler jçjn öteden ha ber umuyorlarmış! Merhum Samih Rifatm meşhur bir beyiti vardır ve galiba şöyledir: Karanlıklarda amaki hifadan; Sesler duymanın var ihtimali Yukarıda anlattığım tabiyeye göre maveradan veya hıfadan sesler duy makta şüohesiz bir fevkalâdelik yok tur! Fevkalâdelik oradadır ki bu arkadaşların hepsi de yarın (kimbilir, belki yarından da yakın!) Türk vatanma ayak basacak taze vatandaş ların kâmilen erkek olacağı kanaatin ğinden sinirli idi. Mehmed Ferdiye gelince, o da müdürün ziyaretinde, kudret ve azametini göstermek gibi bir kasıd seziyordu. Her ikisi de ayni düşüncede birle şiyorlardı: Keşke buluşmamış olsa idiler! Kapıya varmışlardı. Bay Kadri, soğuk bir eda ile, son bir veda işare tine hazırlanırken, kapının kihdinde bir anahtar döndü. Kanad açıldı ve içeriye, arkasında siyah bir elbise, başında da gene sade bir şapka ile genc bir kadın girdi. Güzel değildi. Mü tevazı ve kibar, ayni zamanda muhteriz ve mahcub görünüyordu. Soluk dudakiannda, yabancı misafiri taltif için beliren tebessümde bir damlacık elem vardı. Mehmed Ferdi, derhal karısına müjdeyi verdi: Kadrinin sayesinde herşey dü zelmiş! Kadının yüzü ve bakışlan sevincle bırdenbıre aydınlandı. Bılıyordum.. Elmındım.. dedi. Size müracaat etmeyi Ferdi ne iyi düşünmüş. Hem de buraya kadar gelıp Karamanda eczane ve elektrik Karaman (Hususî) Burada bir av kadar evvel kurulan elektrik fabrikası çok rağbet görmüstür. Hemen hemen her ev elektrik aldığı için ce reyanın voltajı pek fazla düşmüşrür. Bu hususta icab eden tedbirlerin bir an evvel alınması beklenmektedir. Senelerdenberi burada bir eczane yoktu. Son günlerde Halil Nejad is minde bir genc burada bir eczane açtı. Halk bundan cok memnundur. Almanyada hapse mahkum edilen rahibeler Berlin 23 (A.A.) Berlin mahkemesi, dövîz kaçakçılığı yapmakla suçlu rahibe Ogüstini beş sene hapis, 121,000 mark para cezası ve beş sene müddetle medenî haklardan mahru * miyete mahkum etmiştir. Ogüstine yardım etmekle suçlu olan başka bir rahibe de 10 ay hapse ve bin mark para cezasına çarptınlmıştır. Mahkeme, kaçırılan dövizlerin aşağı yukan değeri olan 190,000 mar km müsaderesini emretmiştir. Kimi var mı? Mektebde kuru lan dostluk mahşere sürer. Bay Kadri: Şüphe yok, bay an! dedi; çok doğru söylüyorsunuz. O halde, hangi akşam gelebilirsiniz? Meselâ, cuma.. Cuma.. Hay, hay! Ve müdür, ev sahiblerini bir daha selâmlıyarak, merdivene yürüdü. Mehmed Ferdi, parmaklıktan iği lip, peşi sıra haykırdı. Öyle ise, cumaya! Bekleriz ama, muhakkak. E mi? Bay Kadri bu defa cevab vermedi. Kendini sokakta bulur bulmaz, karşı kaldınmın kenarında bekliyen bir otomobile atladı ve şoföre: Istanbula... Vilâyete! emrini verdi. Edilen daveti nasıl ve niçin kabul et« tiğini düsünmeğe dahi lüzum görmüyordu. Hayatında, şimdilik, anormal bir geçid atlatmıstı. Birazdan, dairesine, işine, her günkü yaşayışına kavuşacaktı. Rnndan ötesi Allah kerim! (Arkan var) Soy adı İnhisarlar genel direktörlüğü taki bat şubesi direktör muavini Ahmed İzzet, «Bırand» ı soy adı olarak almış ve tesçil ettirmiştir. bizi sevindirmeniz.. Nasıl teşekkür edelim, bilmem ki? Bay Kadri, saygı ile iğildi; ken disine uzatılan incecik, şeffaf eli sıktı. Söylenen sözleri değil, söyliyen sesin, ruh okşayıcı musikisini diniiyordu. Ses devam etti: * Ban, kocam sıze teşekkür et mesini bildi mi? Bazan insan, sevin cinden ne yapacağmı şaşırır.. Cesa ret edebilsem.. Burada durdu. Bay Kadri soru yordu: Cesaret etseniz?. Sizden, bir akşam yemeğe gelmenizi rica ederdim. Vakıâ, size yemek beğendirecek kabiliyette değilim ama.. Biraz konuşur, şuradan bura dan hasbıhal ederdık. Bırıbırlerinı selerce görmemiş olan iki çocukluk ar kadaşmın söyleşecekleri pek çok şeyler vardır. Ferdi, müstehziyane, lâkırdıya kan$tı: Haydi, canım! Aramızdaki mesafeyi görmüyor musun? O kim, bcn kim? Karısı bu tarizkâr ifadeyi tashih etti: "Cumhuriyet,, in tefrikası: 7 Bu Gönül Böyle Sevdi Yazan: Ercümend Ekrem Talu Bir daha bu zahmete katlan mazsm.. Bay Kadri daha ziyade sinirlene rek devam etti. Katlanmıyacağımın hakkı için! Zira bu işte benim şerefim, haysiye tim mevzuu bahistır. Benim indimde ise, şerefimle haysiyetimin fevkinde hiçbir şey yoktur. Kısacık bir müddet, ikisi de sustular. Odanın içinde, konsol s'aatinin tiktağına karşılık veren Bay Kadrinin soluğundan başka ses duyulmuyordu. Bu sükutu bozan Mehmed Ferdi oldu. O da şimdi ciddiyetini takıa • Anladım, dostum, dedi. Teşek 1