15 Mayıs 1935 Cumhurîyet SÂĞLIK BAHİSLERİ Radio onde lar herkesin malumu olduğu üzere bir zerrenin içinde bulunan ve atom denilen teşekkülâtın elektronlarının ihtizazından husule gelirler. Her cisim kendi elektronlarının miktar ve tarzı imtizaçlarına göre bir büuye alır. Cisimlerin kendîlerine mahsus nasü kimyevî formülleri varsa ayni suretle radiasion formüllerine dahi maliktirler. Nebatat, hayvanat ve insanlann vücudleri birçok madenî milh • lere malik olduklarından onlarda da bir radiasionun mevcud olacağına hiç şüphe yoktur. Muhtelif membalardan gelen mevceler (havadan kozmik mevce, topraktan arz mevceleri) vücudümüzden nasü geçer. Bu mevceleri cümlei asabiyemiz nasü zaptedebilir? Dimağı mızda bulunan hususî bir merkez etraftan aldığı mevceleri asab vasıtasile kol ve parmaklanmızdaki adalelere sevkeder, ve bnnlann takallüsünü mucib olur. Pek hassas olan bir çahıs bir su membaı veya bir maden ocağı üzerine geldiği zaman teneffüs ve nabzj nın adedi artar. Bacaklannda bir ağırhk hisseder. Tabanları yere yapışır gibi olur. Sıcaklık veya soğukluk hisseder, hatta bazı adelâtta çırpıntı • lar husule gelir. Bu gibi eşhasta radio onde lar tahtı tesirinde busule gelen refleksleri meydana koymak için hiçbir âlete yani rakkas; bağet veya bu husus için yapılmış aletleri kullanmağa ihtiyac yoktur. Hassasiyetleri daha noksan olan şahıslann vücudünden jjeçen mevceler kendilerinde hafif reaksionlar tevlid eder. Fakat bunlan meydana koy mak için ellerinde bir âlet bulundurmağa mecburdurlar. husule gelirse aradığımız cismin elimizde tuttuğumuz cismin aynen benzeri olduğuna hükümedilir. Meselâ: Zatürrieli bir hastayı muayene edelim: Âfetin yerleştiği istikamette rakkas ufkî bir hareket verir. Bu defa elimize sağlam bir ciğer parçası alır sak rakkas devir hareketi yapar. Hastalık plevrada ve yahud kasabatta olsaydı rakkas eskisi gibi ufkî hareketine devam edecekti. Bu zatürrienin tabiatini tayin etmek için elimizde bir mikrob kültürü ve yahud onlann hulâsalarını veya toksinlerini tutanz. Hastamızda tüberkülozdan şüphe ettiğimizi farzedelim: Tüberkülini karşısında tuttuğumuz zaman hareketi devriye verirse rie deki hastalık tüberkülozdur. Elhâsü her bir hastalık için hususî bir mıyar vardır. Hastalıkla dairevî hareket veren her madde o hastalığın hususî ilâcını teşkil eder. Aziz meslektaşlarım, böyle bir ağac parçasüe ve yahud ucuna ağır bir cisim bağlanmış bir ip parçasile hastalık gibi mühim birşeyi teşhis etmek, belki tahsüinizin ehemmiyeti ve malumatınızın yüksekliğile mütenasib göreceksiniz ve belki de ağırınıza gidecektir. Fakat size tarihî bir vak'a tahattur ettireyım: Patalojinin babası sayılan Laynek bir gün sokakta çocuklar oynarken birbirlerinin göğüslerini kalın kâğıddan yapılmış borularla dinlediklerini gördü ve hemen bu oyuncağın tababette tatbikini düşündü ve bu âleti kalb ve rie hastalıklannın teşhisinde ayni şekilde kullandı. Bu kâğıd boru tekâmülüne devam ederek bugünkü günde her birinizin trustlarınızda taşıdığınız frossard ın stetescopuna inkılâb etti. Bizim pek mütevazı ve pek iptidaî olan rakkas ve yahud bağetımize neden bu parlak istikbal mevcud olmasın? Bugün bu usulü teşhisimize karşı birçok meslektaşlanmın, hatta münevver müşterilerimizin dudak bü küp bıyık altmdan güldüklerini gö • rüyor veya işitiyoruz. Fakat tarih tekerrürden başka birşey değildir. Hastalarının kalblerini ve akciğerle rini mukavva veya kâğıd boru ile muayene ettiğinden dolayı tababetin büyük inkılâbcısı Laynek dahi meslek taşlan ve müşterileri tarafından istihzaya uğradı, fakat kendisi buh baflit kâğıd boru ile o zamanın büyük âlirflJeriae meçhul olan. rie ve kajbhvzeirat ve neflalarını keşfetti. Dahiliyeciler, nisaiyeciler, asabiyeciler, bakterioloğlar ve kabileler trustlarınızda bir rakkas ve yahud bağet taşıyacağınız zaman pek uzak değil dir. Bu birkaç aylık ve yahud bir iki senelik bir meseledir. Tababetimize mev'ud olan büyük ilmî inkılâb kapımızı çalıyor. Baytar Fakültesinden Suriye hududu emniyete alınıyor nin 100 kilometro içeri çekilmelerini emretti Turkiyede köy davası D İLİMİ Z üzerinde çalışma Âdet = görenek «usage», alışkan hk «habitude>, Törü (örf ve taamül anlamma) <us et coutumes». Adeta = bayağı, enikonu, orta, nomaL Adi = bayağı. Köylülerimizin görenek sözünü sık sık hatırlanz. Fakat bunu, çok vakit, tradition anlamma gelen anana ile karşılaştınnz. Görenek osmanhca â detin karsılıklanndan biridir. Çünkü bir de bu kelimeyi itiyad ile bir anlamda kullanınz. O vakit âdet karşıhğı alışkanhk olur. Sigara iç • mek kötü bir alışkanhk (âdet, itiyad)' tır. Ancak bir de Osmanlılann âdaü beldelerindeki âdet vardır ki o, örf ve taamül demektir; onu da türkçe mizin Törü kelimesile karşıhyoruz: «Sizin bu yolda hareketiniz bizim çehrin veya memleketin âdetlerine uymaz!» cümlesindeki âdet sözü ancak Törü ile anlatılabilir. Türkçemiz, bir ççoklarmda olduğu gibi, bu kelime nin kavramlannda da, bizi, düşünce • lerimizi tam kelimelerile anlatama mak tasasından kurtarmıştır. Bayağı kelimesinin hemen âdeta, hem de âdi kelimesinin karşıhğı olduğu gözünüze çarpmıştır. Adi bir adam. Veya: Bu hareketinizle beni âdeta tarikir ediyorsunuz. Sözlerindeki iki «âdeta» nın yerine hemen bayağı kelimesini koyabilir • siniz. Adeta bir de enikonu anlamma gelir: «Adeta güzel yazmağa başladı nız!>, «âdeta kıs havası!» sözlerini «enikonu güzel yazmağa başladınız!», «enikonu kış havası!» diye karçüa,yabilirsiniz. Bir de meselâ ne çok şekerli, ne az şekerli yerine kahve için âdeta kelimesini kullanınız: Burada kelimenin karşıhğı ortadır. Nomal da at yürü • yüsü için kullandığımız âdetanın yerini tutar. ••• Afiv = bağış Bu karşıhğı bilirsiniz: «Kusurumuzu bağışlayınız!» demek, «affediniz!» demektir. Ancak, şimdi, «sizden bağış dilerim!», «büyüklerin bağışı olmasa, küçükler ne yapardı?» cümlelerin de olduğu gibi, bağış kelimesini tek olarak kullanacağız. . t .. .**» HEKİMLİKTE YENİ UFUKLAR: RADİSTHESİE M. Martel, 10,000 ErmeniBeyrutta çıkan Ermenice gazete lerin verdikleri malumata naza,< ran Fransız Suriye fevkalâde ko miseri Habu ve Resülâyn civa • nnda f erleşen Nas turilerin köyleri ni ziyaret etmiş tir. Bu münase betle Nasturile rin TOrk smırından 100 kilomet Kont do Marttl ro uzakta yerleşmelerinin şart olduğunu alâkadarlara tebliğ etmiştir. Bu karar yalnız Nasturilere aid ol mayıp hududdaki Ermenilere de tatbik edilecektir. Ermeni gazetelerce «meş'um itilâf! > diye anılan son TürkFransız itilâfnamesi hükümleri mu cibince hududumuzdan 100 kilometro geriye çekilecek Ermenilerin miktarı 10,000 i mütecavizdir. M. Martel müstemlekeîer komisyonunda hazır bulunmak üzere yakında Fransaya gidecektir. Avdette gene Ankaradan geçmesi muhtemeldir. Parti Kurultayından umduklarımız Çok isteriz ki yeni programm açtığı çalışma alanında köy için bir teşkilât programı da çizilsin 6 Çofe kutsal, çok büyük günler yaşjyoruz. Birkaç gündür Ankaramızın havası gene devrim müziğinin senfonisile neşelendi, Türk tarihi, bir kon • gre halinde devrim Ankarasının bağ • nnda canlandı. Asırlar, yıllar içinde eridi, her yıl başlıbaşına bir tarih oldu. C H . P . nin dördüncü Kurultayı bilhassa bize şunlan vermiştir: Açık ve sağlam dirim programı, istikrara doğru giden, devleti daha çok kuv vetlendiren ve ferdi hiç te ihmal etmiyen bir reforma sistemi. Atatürkün söylevinden anlıyonız ki Türk devrimi arbk denize inmiş bir dritnot halindedir. Herşeyi tamamdır. Kuvveti, malzcmesi yerindedir. Medeniyet denizlerinde sulhu ve ilmi zaptetmeğe giden bu ulu yapı arbk hiçbir fırtmadan korkmadan hedefine doğru ilerliyecektir. Gazetelerde okuduğumuz Parti programının ekonomik, kültürel, tüzel, finansal... kısunlan başhbaşma birer devrim abidesidir, diyebiliriz. Şimdiden her bir maddesi üzerinde derin derin düşünmemiz icab eden bu program her Türk münevveri için ezberlenecek kutsal bir siyasa ve ahlâk kitabıdır. Benim bu güzel vesile ile burada soylemek istediğim birkaç şey var: aynlmaz bir birliğe çevirmif olmasj dır. Şüphe yoktur ki bu asırda bu ;artlar albnda devletin yükünü hafifletecek olan unsurlardan birisi ilim ve ideal silâhlarile bezekli münevverliktir. Zaten devlet denince ilkönce gözönüne gelen manzara ruh ve fikirce yükselmiş bir kalabalıkbr. Bu hakikab' bize Partinin yeni programı daha açık ve özlü bir surette anlatmaktadır. Bilhassa halk terbiyesi dediğimiz o pek ulu ve pek çcbn ve derin iş baştanbaşa bir ilim ve ideal davasıdır. tlk tahsilin daha çok kuvvetlenmesi ve yayılması, köy mekteblerinin çoğalblması, ortamektebler sayısınm şimdikinden daha fazla olması, üniversitenin daha mükemmel hale geb'rihnesi... gibi zor ve büyük kültür işleri yanında bir de mekteb dışında kalan ferdlerin, yığınlann terbiyesi işi vardır ki bu devre kadar hiç te sözü bile geçmiş davalardan değildir. Yeni programda en ho| dikkati çeken şey yığın terbiyesine verilen ehemmiyetbr. Zaten devletçi sistemin tabiî neticelerinden biri de sosyal dirimi kuran manevî temelleri de sağlamlaşbrmakbr. Bizim devletçiliğimiz yalnız ekonomik bir kurum değildir. İşte böyle olmasıdır ki, birkaç defa tekrar etb'ğimiz gibi, sosyal reforma işlerinde elite, münevvere, mütehassısa, idealiste, âlime olan ihtiyacımızı daha fazla arbnyor ve bugün mevcud bu ne, vi unsurlara daha ağır sosyal ve ulusal vazifeler yükleoyor. Şimdi eğer mevzuu köycülük ala nına götürürsek meseleyi daha etraflı ve daha açık bir surette tahlil edebiliriz. Yeni program çerçevesinde verimli çahşabilmek için Türk münevverinin birçok vazifeleri vardır, demck yebnez. Bu çahşmalan muayyen ve sağlam bir program, bir teşkilât altına alarak işe başlamak gerektir. Hatta bu iş üzerinde düşünmeğe başlarken bugünkü şekli ve kalıbı içinde değil, daha geniş, daha objektif bir alanda yürümek ister. Hepimiz biliyoruz ki ne bugünkü mekteb, ne şimdiki muallim sayısı, ne yalnız üniversite ve ne de halkevleri Türk devriminm istediği ve C. H . P . programının anaçizgilerini gösterdiği halk terbiyesi işini gereği gibi başaramazlar. Bu öyle sosyal bir problem dir ki bütün devlet ve ulus teşekküllerinin hepsini birden kavrar, heosini birden kucaklar. Kültür çahşmalan diğer çahşmalardan daha çok, tek ve muayyen sistemlerle ve çok sıkı programlarla takib edilmesi zarurî olan işler dendir. Bütçe imkânlan, eleman mes^leleri, teşkilât eksiklikleri, müesseselerin iç işleyişleri ve birbirlerile olan kar şılıklı münasebetleri... gibi siyasal ve organik problemleri çok yakından ve derin tetkik etb'kten sonradır ki yurd ölçüsünde bir halk terbiyesi programı kurabilir. Mekteb, kışla, fab.rika. aiie, halkevi... Birer ayn parçadır. Bunlar şimdiye kadar kendi öz vazifelerini yapmıslar ve yapmaktadırlar. Lâkin devrimin istediği yeni ve büyük işler için hazırlanmış değildirler. Bence bir halk terbiyesi herşeyden önce bir «birlik, tek teşkilât ve geniş ilimsel program» meselesidir. Ve köy de böyle bir programm en bellibaşh maddelerinden biridir. Çok umuyoruz ki yeni Parti programının açbğı yeni çalısma alanında böyle bir program çizilsin ve hemen işe baslansm. Ankara: Yunanistanda örfî idare kalktı (Baştaraft 1 inci aahifede) întîşara başlıyacaklardır. Bu meyan da Ceneral Metaksasın organı olan gazete de çıkacakbr. tntihabat faaliyeti Atina 14 (Hususî) Hürriyet perver partinin bir grupu namına hareket eden eski Kültür Bakanı Papa andreu diğer muhalifler ne yaparlar sa yapsınlar kendilerinin intihabata gireceklerini temin etmişlir. Papanastasiu dün akşam Mihala • kopulos ve Kafandaris ile görüşerek intihabata girmek için hükumettcn is tiyeccklcri şeylerin kararlaştınlması nı teklif etmiştir. Hürriyetperver partinin lider mu avini Sofulis partinin burada bulunan azalaruu toplıyarak intihabata girip gfrmemek hâfckmda katar ahnmasmı ve kendısine partiyi temsil salâhiyetinm ifn «decekb'r. Mevcelerin dimağda toplandıkları ve âsab vasıtasile kol ve parmaklara bir takallüs verdiğini yukarıda söyledik. (Bu merkez iki kaşın dış uclarmdan hareket eden iki hatla burun istikametinden yukan doğru giden üçüncü bir hattın telâki ettıkleri nokta da bulunur). Parmak uclannda adalî liflerin hâsü ettikleri takallüsat gözle görülmez. Fakat parmaklan mızla bir rakkastutacak olursak bu ^el^afm hajrejçâtı rakkasa intikai eder; ve me^cşni^ tabiatinç görş r&kka&j&a Programm ulusal kuVürü izah eden maddeleri ve bu maddeler içinde saklı duran derin ve yüksek anlam uzun uzadıya tetkik ve tahlil edilmelidir. Hele genclik ve halk terbiyesi ve köylünün her suretle kalkınması hakkın • daki prensip ve kaideler üzerinde şimdiden ilmiğ mütalealara girişmek gerektir, kanaatindcyim. Bundan evvelki yazımda kısaca izah etmiştim: Türk devrimini kuran, yaratan fikir ve prensiplere herhalde ilmiğ .«Uizrçf ^Mfey«hju<r d a u£ki feir K«t jetibir temel yapmak borcumuzdur. Daha kametinde sallanır. Eğer elirftiade b*Rejim meseleri doğrusu mevcud temelin terbiye ve fiğet tutuyorsak bağet ya toprağa doğkir taraflannı daha çok pekiştirmek zaru çekilir veya yukan defedilir. Atina 14 (Hususî) Harbiye BaRakkasla beraber elinizde miyar olaruretindeyiz. Şimdiyc kadar bu hususkanı ve Başbakan muavini General rak su, maden, şibih maden ve yahud ta yapılan denemelerin derlitoplu bir Kondilis hükumetin rejim meselesi mikrob toksinleri ve yahud biolojik ilmiğ sistem halinde ortaya konuldu hakkmda ne düşündüğünü soran ga herhangi bir madde elde tuttuğumuz ğunu göremedik. Matbuat alanında bazetecilere aşağıdaki cevabı vermiştir: vakitte bir membadan ve yahud haszı değerli çahsiyetlerin yazılannı gö « Biz, bu meselenin intihabatta ta.bir vücudden gelen dalgalarla uyrüyorduk. Fakat bunlann da arkası parti rekabetlerine vesile itbhaz edil gun olursa rakkas devri hareket vegelmedi. Bunun sebebi ne olursa olsun mesinin ne millet için, ne de Krallık rir. Bu iki cisim arasında müşabehet herhalde eksikliğini her vakit duydufikrini güdenler için faideli olmıya yoksa rakkas bu defa ufkî hareketine ğumuz ve duyacağımız bu yoldaki cağına kailiz. Rejim mesclesinin bu devam eder. Rakkasta devri hareket SAMUEL AYSOY gün millctin malı ve ona aid bir me yapım işlerine yeniden bir yönet verilsele olarak kalması icab eder. Ben şahmclidir. Biz bunu herkesten vc her müsan diyorum ki bir takım parti kayid esseseden önce Universitemizden bek leri kimseyi düşündüğünü serbestçe liyoruz. söylemekten menetmemelidir. Herkes Yeniden bir kere daha anlıyoruz memleketin idaresi için daha muvafık ki Türkiye Cumurluğunun devletçiliği gördüğü rejimi açıkça söyliyebilir. Fabugünün zaruretlerinden dogmuş ol kat diğerlerinin de kanaatlerine hür makla beraber, bazı ülkelerde olduğu met etmek şartile... Böyle olmaz da gibi, bu zaruret vesilesile tarihin absı milletin en esash, en ciddî meselesi cVe tabiî tekâmülün ezeli kanunlarını lan rejim meselesi demagojiye alet edurduracak tedbirler almamış; Türk dilirse memlekette rahat ve huzur kalırkının tarihsel ve psikolojik karakte maz. Bunun için elbette hükumet buna rini bozmamak ve bu karakterin varmâni olacaktır. lık imkân ve şartlan dışma çıkmamak Bu defa toplanacak olan millî meckaygusile elinden gelen herşeyi yap liste kanunu esasî tadilâb da »ıevzuu mısbr. Bizce C. H . P . nin Büyük Baskabahsolacağından ağlebi ihtimal rejim nmın, Atatürkün eşsiz dehasını gös meselesi için reyi âma müracaat e teren eserlerden birisi de budur, yani dilmesi teklif edilecektir. Işte o vakit Türk devletçiliğine verdiği hususi yömillet vekillerine düşen borç kanaat net ve siyasal karakterdir. lerini serbestçe ve açıkca söylemektir.» Türk devriminin yapıcılık prensipîzmirde kükürt ihtikân yok lerinin en mühim kuvvetlerinden birisi de hemen herkesin bu prensiplere geçiAnkara 14 (Hususî Muhabirimizci, öler birer siyasal norm gibi bak den) Bazı gazeteler îzmirde kü maması, bilâkis bunlan ulusal, ruhun kiirt sıkınbsı olduğuna dair neşriyatve ulusal tarihin bpik unsurlannı yeniden canlandıran birer anıd halinde ta bulunmuşlardı. Manisa saylavı Turgörmesidir. Prensiplere olan bu inan, gud da bu münasebetle bir îstanbuî gadevlete karşı bu teslimiyet devrimimize zetesbm Ankara muhabirine beyanatmahsus hallerden biridir. ta bulunmuştu. Ekonomi Bakanlığı Fakat devlet bu inanı ve bu teslimiMüsteşan Faik Kurdoğlunu görerek yeti gene devletin ve onun temeli olan vaziyeti sordum. Önünde okumakta I ulusun haynna kullanmak isb'yor. Miolduğu telgrafı gösterdi. Bu telgrafta, sal mi istersiniz? îşte sanayileşen Anaîzmirde kükürt sıkmhsı olmadığı, fa j dolu, işte her yıl geçtikçe kudreb' artan Türk ulusu. Bu arada yalnız köykat bazı gazetelerin heyecan verici cülük alanında yapılan işleri saymak | neşriyaö dolayısile piyasada yükselmebile herşeyi anlatmağa yeter. Ier görifldüğü kaydedilmektedir. Tel Binbir ihtiyac içinde çırpınan bir grafa göre evvelce yüksek fiatle Tz yurdda, hergün «isteriz» diye bar bar mirde kükürt almış olanlar Sümer Banbağıran yeni varhğın yeni arzulan orkın 300 kuruştan en yüksek şansen detasında devletin başardığı işleri hâlâ az ve yetmez görüyoruz.Bu halden devreceli kükürd sabmı karşısında şimdi letin sıkıldığını değil, sevindiğini ve dateessüf etmektedırler. ha iyisini, daha çoğunu, daha mükemFaik Kurdoğlu, Sümcr Bankın, Fransız ordusu yeni beçer tonluk «Su geçmez» tanklar yapmış • melini yapmak için çırpmdığını da bikendisine verilen vazifeyi ihmal değil, tır. Son tecrübeleri muvmffakiyetle neticelenen bu zırhlı arabalar, liyoruz. Şu halde C. H . P . nin mu yukarıda gorüldüğü gibi bir çaydan ve muvakkat köprüden geç bilâkis büyük bir dil^at ve fedakâr • vaffakiyetlerinden biri de devletle ulus mekte ve içerisine hiç su nufuz etmemektedir. arasındaki o asırlık aynlığı köklü ve kkla yapmi} olduğunu kaydetti. Alet natd harekete gelir? Fransanın su geçmez tankları Nomal = tabiî Dışnomal = gayritabiî Üsnomal = fevkalâde Mahmud Kâsparinin Divani Lugatittürkünde nom kelimesinin anlamı ne ise, vunanca nomos ve lâtince norma kelimelerinin karşıhğı da odur. Bundan 1000 yıl önce arabcadan türkceye bir Türk luçatinin almış oldu ğu bu kelime. en eski, en asil kökle rimizdendir. O halde norma da bizimdir: Onu had, haddi meşru karsüığı ku^anacağız. Nomal zamanlarda değiliz. Devrimler üsnomal çahşan insanlar elinde yürür. Her şeyde, çivinişte, oturuşta, y a a ve vasavı^ta dışnomala düsmekten kaçmmalıvız. Türkçe olan tabiiğ sözü başkadır: «Sisin böyle hareket edeceği tabiiğ idi.» •*• SALÂHATTİN KANDEMİR Fazla rakı içince adam yaraladı Ejninönünde sarhoşluk yüzünden bir vak'a olmuş, bir kişi yaralanmışbr. Gece saat 22,30 da, beş gün evvel Rizeden geldiği ve isminin Halil oğlu Mehmed olduğu anlaşılan birisi ci vardaki meyhanelerin birinde rakı iç miş ve sarhoşlukla marangoz kalfası Bedri ile kavga ebneğe başlamış, birden belinden bıçağını çekerek Bedriyı sol omzundan vurmuştur. Kanları görüp yapbğı işin fenalığmı anlıyan Mehtned bıçağmı bir kenara atarak kaç • mağa başlamış, vakh'nde yetişen po lisler tarafından yakalanmışhr. Esenlesmek = birbirine afiyet ve se1âmet dilpmek. Esenlik = afiyet, selâmet Esen = afivet, selâmet ve «salim». Bu esenlesme sözünü yakın divan siirlerinde bile görüyoruz. Selâm kelimesi türkce olduŞu için, selâm ve esen, selâmlasma ve esenlesme sözünü birbirinden avırd etmeliyiz: (Dostlanmı oteide buldum. Selâmlaştık ve esenlestik!» Bir mektub veva telçrafm altında su iki kelime, vanvana, ne güzel gide**: «Selânr> ve esen'» Bir hastava esenlik dilemek, «te mennii âfivet etmek», bir volcuva eserlik dilemek «temennii selâmet etmek» tir. Belki dil islive islive, esen kelimesini salim verine de alacaktır. Salimin karsıliŞı saŞdır. Fakat «saiim bir dimağ ile» sözü verine, belki, «esen bir dimağ ile» sözü «saŞ bir dimağ ile» SÖ7Ü kadar yerinde olur. Artık esenlemek sözünü de selâ metlemek yerine kullamrsınız: «An • karaya giden ilbayımız birçok tanı dıklan tarafuıdan Haydarpaşa istas yonunda esenlenmiştir.» «Teşyi etmek» sözünün türkçesi «uğurlamak» tır. Fakat «esenlemek» te daha içtemlik var. Bu son satırlarda geçen kelı><eler: Esenlemek = selâmetlemek Uğurlamak = teşyi etmek. îçtem = samimî Istemlik = Bir cesed bulundu Dün Sütlicede buz fabrikası sahi linde altmış yaşlannda bir cesed bu lunmuş; bunun askerî mütekaidler den tsma'l Hakkıya aid olduğu anlâşılmıshr. Hw e enin kaza veya cina yet mi olduğu ciheti arcşhnlmaktadır.