8 Maju 1 35 Terbiye Bahisleri = ^ = = = 8 = ? = ! Cumrıurîyel ÎSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VE BEDEN KÜLTÜRÜ Selim Sırrı TARCAN Yalnız bizde değil, Avrupanın bir çok Üniversitelerinde hatta Pariste (Sorbonne) Üniversitesi gibi dünya nm en tanmmış bir ilim yurdunda yakın vakitlere kadar beden kültürüne kıymet verilmiyordu. Yalnız o kadar mı ya! Bu işlerle uğaraşanlann fikren geri olduklarma hükmediyorlardı. AngloSaksonların spor işlerine me rak sardırması ve ona kolejlerinin tahsil programlarında büyük bir yer ayırması Avrupada ilim ve terbiye meselelerile uğaraşan profesörlerin dikkatini uyandırdı. îngiliz ve Al manlardan sonra İtalya, Rusya, Po lonya, Avusturya, Romanya ve daha birçok memleketlerin Üniversitelerinin beden ekzersislerine karşı sımsıkı kapalı olan kapıları açıldı. Şimdi Avrupada bizden başka hiçbir Üniversite yoktur ki spor işlerini kendi malı olarak tanımasın. Artık bütün mek tebler fikir işlerinde oîduğu gibi beden faaliyetlerinde de direktifleri o radan yani Üniversiteden alıyorlar. Beden terbiyesi cambazlık şeklinde kaldıkça bu marifetin tabiî mekteble bir alâkası yoktu, fakat onu bir ter biye vasıtası olarak kabul ettikten sonra, ilim olarak tedvin etmek ona biolojinin, fiziyolojinin, psikolojinin ve pedagojinin yanında yer vermek tabiî ve zarurî oldu. îşi gücü ilim araştırmalan olan bir müessesenin spor gibi hayatî bir meseleye karşı gözlerini kapamasma, kulaklannı tıkamasına imkân var mıdır? Dünyanın dört bucağında bugün, koşan, atlayan, yüzen, disk atan, te nis, futbol, kriket, basketbol, bezbol oynayan, yelken kullanan, bisiklete binen, uçan koskoca bir genclik var? Dimağa aid faaliyetler gibi vücud faaliyetlerinin de ruhî tesirlerini kim kontrol edecek? Gencliğe kim yol gösterecek? Sporun vücudün geliş mesi, kuvvetlenmesi, iradenin, dikkatin, itidalin artması üzerine olan tesirini veya kalbe, sinirlere, ciğerlere, terbiye ve ahlâka yapabileceği zararları kim tetkik edecek? Fransada çıkan içtimaî Hıfzıssıhha risalesinin 1927 kânunusani nüshasında doktor (R. Mery) şöyle diyor: Ne pas faire d'exercice est mauvais pour la sante. En faire mal est pirs. cHareket yapmamak sıhhat içinfenadır. Fakat fena şeküde yapmak beterdir.» Çok doğra söylüyor. Sporu yanlış anlayış, yanlış yapış yüzünden gencliğin sıhhati tehlikeye düşüyor. Bu teklikeli ve zararh cereyanlara karşı durmak, genclere doğru yolu göstermek Üniversitenin vazifesidir. Lozan, Cenevre, Nöşatel, Friburg, Zurik, Bâle, Poznan, Varşova, Krakovie, Gand şehirleri Üniversitelerinin ve daha birçok Üniversitelerin laboratuarlarında binlerce genc bir taraftan teknik mesailerile ilmî taharriyalta bulunuyorlar, bir yandan da bilfiil vücudlerini terbiye ediyorlar. Bıikreş, Brüksel, Poznan ve Gand Üniversiteleri beden terbiyesi doktoru yetiştiriyor. Bunlardan bazılannı ziyaret ettik. Meselâ Polonyada (Poznan) Üniversitesinin beden terbiyesi şubesi Tıb Fakültesine bağhdır. Lise mezunlan ilk iki sene tahsili tıb talebesile beraber göruyor, iki sene de beden terbiyesine aid ihtısas dersleri okuyor. 1930 yılına kadar Fransada beden terbiyesi muallimleri Joinville şeh rindeki Beden Terbiyesi mektebin den yetişiyordu. Paris ve Bordo müstesna olmak üzere Üniversitelerin hiçbirinde fikrî taharrilere medar olacak laboratuar mesaisi yoktu. 1930 da Fransa Millet meclisi bütun Üniversitelerde beden terbiyesi şubelerinin tesisi için hazırlanan kanun lâyihasını kabul ederken, Maarif komisyonu mazbata muharriri şu sözleri söylemiştir: «Çocuklara ve genclere yol göstermek ve onlan yanlış yollarda boca lamaktan korumak lâzımdır. Biz a • dam yetiştirmek istiyoruz. Adam yalnız fikre aid mesai ile yetişmez, onun yanıbaşmda bir de beden vardır. Bu iki mühim i§ Üniversitelerin vazifesidir.» Parlâmento bundan sonra on bir muhtelif şehirde beden terbiyesi enstitülerinin teşekkülünü kabul etmiş tir. Vakıâ îstanbul Üniversitesi genclerinin aralannda gutbol timleri teş kil ettiklerini, bazı genclerin Dağa lık kulübüne devam ettiklerini, ba • zılarının tenis oynadığını gazetelerde okuyoruz ve memnun oluyoruz. Yalnız bizim Üniversiteden beklediğimiz bu değildir. Türk genclerine içtimaî savaşta muvaffak olmak için vücudlerini nasıl terbiye edeceklerini, vücudlerini olduğu gibi ahlâklannı zedelemeden bu faaliyetten azamî bir randıman nasıl elde edeceklerini, fikir pedagojisinin yanında beden pe dagojisinin ne gibi yollardan geçeceğini, hareketin fiziyolojik ve psikolojik tesirlerini anlatan, muhtelif sis temleri izah, teşrih ve münakaşa e den bir kürsü ve ilmî tahliller yapan bir laboratuar istiyoruz. Bunu vücude getirmek İçin kaybedecek zaman yoktur. Komşu milletlere bakalım. Buğday suiistîmali Banka U. Müdürünün de ifadesi aîmacak Ziraat Bankası suiistimali tahki kat evrakının İs tanbul vilâyeti İdare Heyetince salâhiyet harici addedilerek Dev let Şurasma gönderildiğini yaz mıştık. Haber verildiğine göre, bu işten dolayı Ve kâlet emrine almmış olan Ziraat Bankası îstanbul Kemal Zaim şubesi müdürü Ahsen mubayaa işleri hakkında kendisine vaki olan bazı suallerde bu tarzı hareketine Ziraat Bankası Umum Müdürü Kemal Za imden aldığı talimata tevfikan hareket ettiğini söylemiştir. Bu vaziyete nazaran Kemal Zaimin de ifadesinin alınması icab etmektedir. Bu ise Îstanbul vilâyeti İdare Heyetinin salâhiyeti dahilinde değildir. Bu yüzden evrak Devlet Şurasma iade edilmiştir. r Tecvidli konuşuş! eni yeni hâdiseler önünde dili türkçeleştirmek gayretlerine bayılmamak kabil değil. Hâlâ kafalarımız işliyerek ondan kelimeler çıkacağma mevcud ve menhus bazı kelimeler kafalanmıza hâkim oluyor. Gazete havadis verecek: Irrica olmuş diye tutturup ağzından çıkanı kulağı işitmiyecek veçhile söylenip gidiyor. Ne irticaı? Rejimi yıkmağa teşeb büs etmiş tesekküller mi var? Hayır. Bazı meczublar, bazı akideîere bağlılık göstermişlernriş. Bizim herkes illâ bir türlü inansm, hele maneviyatta behemehal belli bir yolda yürüsün diye bir iddiamız yok. Siyasî idare olan hükumet bu türlü akidelerin altlannda gizii başka maksadlar var mı diye bakabilir. Dikkatli olmak onun vazifesidir. Bundan azıtarak bizim memlekette irtica şebekesi çıktı diye ortahğı velve leye vermekliğirm'z elbet doğru olmaz. Yangma körükle gidenler hakikatte yangıncı sayılırlar. Sonra hakikî irti cacının sabık Babıâli caddesinde aranılmasından korkulmak en doğru olacaeını hesaba katmak gerektir. Hikâyeyi bilirsiniz: Imparatorluk devrinin bir zamamnda hocalar tec vidle konuşmağı hayann bir nevi vacibesi haline geü'rmişler. Hoca kasa ba gidermiş: Yahu kasab, bana bir okka et ver! demek için üç beş dakikalık tecvidli konuşma yaparmış. Ahali bundan bizar olduğu için hükumet tecvidle konuşmağı yasak et •'• ve bu işi takibe adamlar memur et ; Takib etrjkleri bazı tecvidcneri kcvahyan bu memurîar bir gün Şehza • de taraflannm bir kösebaşında bir yobaza raslamışlar, heriflerin nereye gittiklerini sormuşlar. Yobaz tecvid kai desinin bütün inceliklerine riayet e derek: Baazılan bu tarafa, baazılan şu tarafa! Der demez yakasından yapısmış Iar: Gel flk once sen bu tarafa! Demişler. Irtica fenadır. Memlekette bu fe na şey varmış diye davul dümbelek çalmakta mana yoktur. Çünkü memlekette öyle şey yoktur. Yoksa baaazılanmız yukanki yobazın vaziyetine düşebUirler!! lomatlar bile konuşkanlığı bu kadar şiddetli fikri sabitle aforoz ederlerse artık bizim Şehir Meclisi sükutiler akadepsine dönmezse çok iyidir! Manilâ körfezindeki balıkçı Manilâ körfezinde sulann rengi koyu. ördeğin başmdaki yeşilden daha koyudur. Manilâ körfezindeki koyu renkli sulann üstünde kat kat yelkenliler gezer. Bu yağ gibi düz. ördek başı gibi yeşil sulann üstünde gezen yelkenleri, simsiyah eller kullanır. Bu siyah elli adamlann içi, bu su gibi düz, bu su gibi durgun, bu su gibi yosunlu değildir. Manilâ körfezinde avlanan lann içi, Okyanus kadar dalgalı, Okyanus kadar taşkındır. * • * Bahar ve kus nümüzde cennetten bir parça gibi serilmiş nefis bir ilkbahar manzarası vardı. Tabiatin harikulâde yeşil kadife örtüsü yeryüzüne hulya dekorlannm benzeri görühne miş bir misalini bürümüştü. Dallarda çiçekler havalanmış, efsanevî bale heyetlerini andınyor, daldan dala atlıyan kiiçük kuşlar, ilkbahann çapkm ve hoyrat çocuklan; kuyruk sallıya sal lıya şakıyordu. Arkadaşımın şairliği tuttu. Bütün kâinahn varlığını ve boşluğunu manevî enginlikleri ve maddî kıymetlerile kafasında komprimeleştiren bu kelime sihirbazı bir kuş göstererek: Bilir misin, diyordu, şu ressam paletine düşmüs gibi rengâ renk tüvîü minyatür mahlukta sallanan kuyrukla sesleşen ahengin san'at kıymeti mu hakkak Orfen'n melodüerinden daha orijinaldir ve Şubertin bitmemiş sen fonisini... Sözünü kestim; Haydi şu sesteki aktavı, perdeyi ve saireyi yakaladm diyelim, fakat bu senin bulduğun uydurma ahenk mu vazeneîinde kuyruğun rolü ne oluyor be birader? Zavallı dostum, dedi şair, bil mez misin ki bu meretin ancak iki raeziyetçiği vardır; daldan dala atlamak ve kuyruk sallamak.. Sese etraftan dikkat toplryabilmek için bu iki tüyKik nesnenin kaba tahrik rolü, tulüat tiyatrolannın kapılannda davul döğen çığırtganlann rolün den daha zayıftır r»*" sav.vor'jr ? Ama bu bir baharlıktır, diyeceksin, Fı*lki ''e hakhsın. Lâkin tabiatin icabı bu: Bir hulyalı bahar, bir çiçekh dal ve üzerinde bu şarkı söylenip o kuyruk sallanacakhr. Bir başka dal bulununaya kadar!. Manilâ körfezinde gezen yelkenli de, mavi gömlekli, geniş hasır şapka Iı, kmrcık saçlı balıkçı, güneşte me?in gibi yanan sırtını yelkenin direğine dayamış. Karşısmda kakao renkli, küçük siyah gözlü, kulaklannda kocaman san halkalar sallanan kans<na anlab yor. Bahk yüklü yelkenlinin burnunda bağdaş kurmuş, siyah çıplak bacaklj. çıplak omuzlu, sivah yavru inliyor. *** Ben bu gece gideceînm. Belki bir daha dönmiyeceğim. Filipin artık Sam amcanın sözüne inanmıyor. Se nelerdenberi bize kurhıluşu bir mavi mürekkeb şişesinden içiren bunağın sakalım yolmak lâzım. Benim karagözlü kancığım.. Kamış kulübem, beyaz yelkenli kayığım, bu siyah yumurcak sana emanet! *** Bahk yüklü yelkenlinin burnunda bağdaş kurmuş, siyah çıplak bacaklı çıplak omuzlu yavru soruyor: «Sam amcanın sakalını ben yolamaz mıym»?.l Mavi gömlekli, geniş hasır şapkalı balıkcı, çıplak omuzlu cocuğa bakıyort «O bir dev gibidir. Siyah ince uzun bacaklan üstünde, yıldızla sanlnu» ko^ caman bir baş taşır. Onun sakalına »enin bacaklann yetişemez. Ama, şunu iyi bil... Ben sekadalistim.. Bu, Fili pin için ölecck adam demektir. Bu zümrüd gibi yeşil Filipini kurtarmak için ölecek, üç bin sekadalist, bu gece adanm üzerine istiklâl bavrağını çekecek.. Eğer ben, biz ölürsek, bu bayrak direğinden düşcrse, onu yann sen çekeceksin..» *** Filipin ihtilâlde. Üç bm silâhlı se ^ kadalist (radikal) Santa Rosanm hükumet dairesini sanyor. îçi imanlı, eli silâhlı ihtilâlciler sokaklarda halkı kavgaya çağınyor. İnce uzun bacaklan üzerinde, yıldızla sanlmış kocaman bir baş taşıyan amiral, kumanda veriyor. îhtilâlciler şimalde, cenubda telgraf, teîefon tellerini kesiyorlar... Sam amca korkuyor, kocaman başını saran yıldızlardan, biri daha kopuyor. Manilâ körfezindeki balıkçıya kadar hepsi ihtilâlci.. Volistrite can veren bu yıldız dı kopacak... Zümrüd gibi yesil Filipinin üzerine istiklâl bayraSmı çekmek sırası, beyaz yelkenlinin burnunda bağda| kurmuş, siyah çıplak bacaklı, çıplak emuzlu çocuğa düşmiyecek gibi geliyor bana.. Dörtyolda Çocuk Esirgeme Kurumunun faallyet* Dörtyol (Hususî) Burada cuk Esirgeme Kurumu gayet ryi ça lışmaktadır. Gönderdiğim resim, ço cuk bayramında kurum namına rozet dağıtan yavrulan göstermektedir. 2 sene 4 ay mahkum oldu Son Posta gazetesi sahiblerinden Halil Lutfinin evine zorla gircrek kendisini bıçakla tehdid suretile para al mağa teşebbüs cylemekle suçlu; ak rabasmdan Şevketin muhakemesi dün Agırceza mahkemesinde bitmiş.tir. SuçIunun yedi sene hapsinc karar veril miş ise de tehdidle para almak iste mek suçu teşebbüs mahiyetinde kaldı ğından bu ceza iki sene dört aya indi rilmiş, Halil Lutfinin evine zorla girmek suçu ise sabit görülemediğinden bu cOıetten de beraetine karar veril miştir. Hattrlıvor musucuz ? 1 Avrupanm ilk ünlü bestekân kimdir? 2 Virjil kimdir, hangi çağm a damıdır? 3 GiyomteL kunin eseridir? » 4 Avrupada suyu en bol ırmak hangisidir? 5 Osmanhlarda ilk öldürülen Sadrazam kimdir? 6 Demir sapanı kim yapü? 7 Ingilterede nekadar demiryo lu vardır? (Cevabları yannki sayımızda) Böyle giderse! 2 ki düşünüp bir söylemeli, derîer. Bu II sükutî, daha doğrusu pısınk tekerlemenin rengi daha sarihleşmişi de vardır: Söz gümüşse sükut alhndır ve saire.. Herşey gibi bunun aksi de vardır; bilhassa diplomaside.. Sovyet Rusyanm Paris sefiri Po temkin Yoldaş en ziyade pek cana yakın gülmesi ve az konuşmasile meş hurdur; ayni zamanda da 8 dil bil • mesile... Son günlerde Pariste Rus Fransız misakı görüşülürken sefirin bir ayağı Fransa Hariciye Nezareti (Keydorsey) de kaldı ve her girip çıkışında büyük elçi gazetecilere o meşhur gülü şile sadece tebessüm etti. M. Potem kin sekiz lisanda konuşmasile tezad teşkil eden bu sükutuna telmih yapanlara kısaca şöyle cevab verdi: « 8 dilde konuşmağı bilmekten, bütün dillerde susmağı bilmek daha faydahdırl» Bir düzineye yakm lisan bilen dipverdiğini söylüyorsun ha? N e yaphğmu isrjyorsun? Yalan mı söyliyeyim? Suzan . . . Buda tuhaf! Bunlar da yeni mi kuzum? Her gün neler icad ediyorsun. Kıskanmak, bağırmak ve kavsa etmek... Bunlarla benim kaybettiğin aşkımı, kalbimi yeniden elde etmeğe muvaffak olacağım mı zannediyorsun? Ben bir şey zannetmiyorum Suzan. Yalnız pek iyi bildiğim bir şey varsa bu adam bir daha bizim eve gelmiyecektir. Şefik daima bizim eve gelecektir. Şefik bir daha bu eve gelmiyecektir diyorum. Gelirse ne yaparsın? Ne yapabilirsin? Mademki onu kıskanıyorsun. Demek benim onu sevdiğhni zannediyorsun. Ve sonra da onu bizim eve gelmekten menettiğin için ondan soğuyacağıma hükmediyorsun. Ne gülünç bir mannğın var Nihad. Gülüyorum. Yüzü kıpkırmızı. Bana hiddetle, aşkIa, ısorabla bakıyor. O n u bize gelmekten menettiğin zaman. beni ona gitmekteo de menedemezsin yal E.ğer zannettiğin gibi. Selim Sırn TARCAN Erzincanda yeni kurulan izci teşkilâtı Son Postaya dair bir hüküm Son Posta gazetesinde neşredilen Ittihad ve Terakki tefrikasından do layı Esad Paşa tarafından gazete a leyhine açılan hakaret davası dün ikinci ceza mahkemesinde bibniştir. Tefrika muharriri Ziya Şakir, gazete sahiblerinden Ali Ekrem ve neşriyat müdürü Tahirin altışar ay hapislerine; alu yüz lira zaran manevî vermele rine ve fakat hapis cezalannın teci line karar verilmiştir. Dünkü sorgular ve karşılıklan 1 Demiryolunda tren yürütmeği kim düşünüp buldu? C Corc İstiviniş. (1825) 2 Balonla ilk uçuş smamasını kimler yaptı? C Mongolfiye kardeşler. (1783) 3 En kıymetli maden nedir? C Radyum 4 En uzun boylu hayvan hangi hayvandır ve boyu nekadardır? C Zürafadır, başından yere kadar beş buçuk metro tutar. 5 Ehramlan niçin yaparlardı? C Firavunlan gömmek için! 6 Madenden saat yapmıya hangi yıl ve nerede başlandı? C 1800 de ve îsviçrede. 7 Nüfusunun beşte biri papaz olan memleket neresidir? C Tibet! kıskandığın gibi ise onu buradan baçka bir yerde görmek benim için mümkün değil midir? Sen aptal mısın kuzum? Ben seni seviyorum Suzan. Deli miyim, aptal mıyım, bilmiyorum. Bir şey bilmiyorum. Ben seni seviyorum. Ve o adamın sana öyle gözle bakmasına tahammülüm yok. O da seni seviyor. San krizantemler işlenmiş kimonomun bol kollarmdan çıkan ellerimi ellerinin içine alryor. Halının üstünde ayaklanmın dibinde yalvanyor: Rica ederim Suzan. Gelmesin... Gelmesin, tahammülüm yok, kıskanıyorum. Seni seviyor ...Seni sevıyor Suzan. Rica ederim gelmesin. #** tpeklerin üstünden kollanmı, omuzlanmı okşuj'or. Bir Asya mabudesi gibi dilsiz, sakin ve esrarengiz susuyorum. O ayaklanmm dibinde yalvanyor: Gelmiyecek değil mi?.. Gelmiyecek değil mi? **• Mor abajurlu lâmbadan dökülen ışık içindeyiz. Susuyorum. Cevab vermiyorum, cevab vermiyeceğim. O hep yalvaracak... SABİHA ZEKERÎYYA Mahkum olan memur Zimmetine üç yüz lira geçirmekle suçlu vakıf ormanlan memurlanndan Osmanın muhakemesi dün Agırceza mahkemesinde bitmişn'r. îhtilâs edilen paranm yirmi lira olduğu anlaşılarak suçlunun üç ay on be§ gün hapsine ve bu müddeti mevkuf olarak bitirdiği için tahliyesine karar verilmiştir. Erzincan «Husnsî» Sakarya ilkmektebinde bir izci teşkilâtı yapıîmıştır. Gönderdiğim resim bu minimini izcileri göstermektedir. Izciler, Çocuk bayramında geçid resmine iştirak etmişler ve çok alkışlanmışlardır. Edebi tefrika: 18 15 Şimdi de kıskanclık mı? Bir bu eksikti. Zaten ne zaman rahat ettiğimi görsen, ne zaman çahşsam rahahmı bozmak, işimi alakoymak için âsabımı tahrik etmeğe, beni üzmeğe başlarsın.. Tahammülün yok, hissetmiyor muyum sanki?. Beni kendinden yüksek ve başka türlü görmeğe tahammülün yok. Adi, ehemmiyetsiz, manasız bir kadın olsam şüphesiz beni daha çok sevecektin... Daha fazla mes'ud olacakhn. Ve şimdi öyle olmadığım için beni bunaltmağa, beni körletmeğe, beni söndürmeğe uğrasıyorsun. Haksızsın Suzan. •^Sen haklısm değil mi? Elbette. Sen benim kanm deîjil misin? Senin üzerinde bu kadarcık olsun bir hakkım yok mu? Ben saun almmış bir eşya değilim ya... Sen benim karnnsm! Sen benhn sevdiğim, taptığım kanmsm. Zannederim seni kıskanmak benim hakkımdır. Beni bskanmak hakkm olabilir. Buna kimse kanşamaz.. Fakat beni, bana zevk veren bir şeyden mahrum etmek... Bu, asla!... Hâlâ onun meclisinin sana zevk Yazan Suad Derviş Bundan hâlâ şüphe mi ediyor sunuz, Şefik? Ben sizi sevmiyor muyum? Söyleyiniz, fakat söylcyiniz, ne demek istiyorsunuz ? Beni bırakıyor. Yerinden fırlayor. Hiç!... Ben bir deliyim, ben hastayım. Benim sözlerime ehemmı yet vermeyiniz. Tekrar yanıma yaklaşiyor. Beni elimden çekerek şöminenin önüne doğru sürüklüyor. Bana bakmız... Suzan gozleri nizi bir kere görmek istiyorum. Onlan görmeğe muhtacım... Fakat birden odanın ortasında el lerimi bırakıyor. Hayır görmiyecegim. Hayır gozlerinizi görmiyecegim, bu gülünc, bu iğrenc birşey! Mükemmel bir in san bu kadar zayıf olamaz. Bu tabiî birşey değil. Ben hastayım ve siz... Siz benim hastahğımdan istifade eden mel'un bir kadınsınız. Size öyle dü? • manun ki.«a Kapıya doğru gidiyor. Hayretle, şaşkınlıkla, onda görmeğe alışık ol madığım, onda göreceğimi hiç zan netmediğim bu heyecana bakıyorum. *** Eli kapının tokmağmda. Niçin çevirmiyor? Nicin duruyor? Birdenbire dönüyor, bana geliyor, bana yaklaşıyor, beni şömineden do külen ışığa doğru adeta sürüklüyor. Gözlerin Suzan... Suzanım... Yavrum, gözlerin... Ve ışıkta parçalamak isteyen na zarlarla yakmdan gözlerime bakıyor, bakıyor: Ne delilik... Ne delilik.. Kendi kendine söyleniyor. *•* Sonra gözlerini ellerile kapryarak koşuyor. Oda kapısı açıldı... Açık kapıdan odaya dolan san ışık gözle • rimi kamaşbrdı. Gozlerimi kapayorura. Onun ayak «esleri uzaklajıyor. Muallim Bay Fahrl Kurona, Mektubunuzu gördüm. Sorgrularımzs şöyle cevab vereceğim: Tedbird© küsur olursa, kaza değlldir. '• Bir hocanın tedblrsizllğl bütün hocalara şarnü değildir. Bir tek muallimln hataaı. nı tenkld etmek bütün mualllmlere karşı fena bir his beslendiğinl göstermez. Mekteblcrin kötü oîrutma sistemlnden bahsedildiğl saman bu muallimlere aid bir mesele değildir. Sisteml Maarif yap tıgı İçin bu lddia da oraya aiddir. Bir slateml tenkld edebllmek her vatandaçın hakkıdır. Lüzumsuz heyecanafeapılmayınn,mu. allimlerin hakkım slzden evvel gene Cumhuriyet sütunlarında ben müdafaa ettim ve daima da ederim. Gtrlb bir t«sadüftür kl bu yazı «izin mektubunuzdan evvel çıktı. Hâdiseyl t«rs tarafından görmek do|xu bir görüş değildir. S. Z. Yeni îspanyol kabinesi Madrid 7 (A.A.) M. Lerreuzj katoliklerin de yardımı ile, ve ilkteç; rinden marta kadar başmda bulunmufj olduğu kabinenin ayni bir temerj küz kabinesi teskil etmiştir. Katoliklerin önderi M. Gil Roblef' bu kabinede Sü bakanhğını üzerine al| mıstır. Çekoslovakyada tevkif edileı Almanlar Prag 7 (A.A.) Kağıdlan yol| suz görülen 25 Alman göçmeni tevkif] edilmiştir. Polisin, bir tebliğine bu tevkiflerin, Çekoslovakyaya göçeni lerin daha sıkı bir tutumla kontrol edilj melerini sağlamlamak için alııunif ol tedbirler neu'cesidir. (Arhan oar)