21 Nisan 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

21 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

•Cumhariyet' 20 Nisan 19 35 Ktiçuk Hlkâye Tesekkür Perihan Omer Ne yapıyorsunuz, ezıliyordunuz, diye söylendi. Çılgınca bir hiddetle beraber aklım başıma gelmişti. Adamı omuzlarmdan yakaladım, sarsarak bağırdım: Sana ne oluyordu budala?.. Neye kurtardın?.. Ah farkmda bile ol mıvacaktım... Alçak!.. AlçakL Bu sefer hıçkıra hıçkıra ağlıyor dum, gene beni kollarımdan yakala dı, çekti. Gözlerimi kurutarak açtığım za man bir otomobilde olduğumun farkına vardım. Yanımda gene o adam vardı. Ya vaşça sordu. Eviniz nerede?.. Söyledim. Otomobil sokağı döndü. Biraz sonra da kapmm önünde dur du. Beraber indik, eve beraber gir dik, hatta yatak odama da beraber çıktık. Ben şezlonga uzandım, o mendilini kolonya ile ıslatarak alnıma koydu, yanıma oturdu. Ellerimi avucları içinde sıkarak konuşmağa başladı. Bu kadar genc ve bu kadar gü zel; bu yeis neden?.. Hayretle tekrarladım. Bu kadar genc ve bu kadar gü zel?.. Evet, hem çok güzel... Demek hâlâ gencliğim ve güzelli ğim kalmıştı. Ciğerlerimi bitiren hastalık onları bıtirememişti. Kar şımdaki adama büyük bir minnettarlıkla baktım. O da genc ve güzeldi. Zannedersem gülümsedim de.. Çünkü ağzımda yanaklarımdan yuvar lanan gözyaşlarımın lezzetini duy muştum. Demek bir tebessüm du daklarımı açmıştı. Ona, ilk defa gör düğüm adama, bütün derdimi, her şeyi anlattım. Gözlerinde gittikçe derinleşen bir merhamet vardı. Ve ni hayet iki damla yaş... Çıldırıyorum zannettim. Dayanamadım, başını yakalıyarak çektim; benim için dökülen bu yaşları içtim. Artık hangi ilâc bana onlardan ziyade şifa verebilirdi?.. Onlan kalbimde hissettiğim zaman âdeta mes'uddum. Akşama, karanlık oluncaya kadar benimle oturdu, beni teselli etti; hatta hayatında ilk defa sevmeğe başladığmı söyledi. O gıttikten sonra sersemlemiştim; içımdeki ıstırab mı, neş'e mi ne idi? Pek anlıyamıyordum. Kalbim çarparak derın bir uykuya daldım. tkincikânun 10. • ... Hergün geliyor, ve beni seviyor. tlk evveller pek inanamıyordum, fakat artık inanıyorum, beni seviyor. Ölumden evvel onun oJdum. Bazan öyle çılgmca sevişiyoruz ki... Fakat o zaman zaman müthiş ıstırab çeki yor, vicdan azabı içinde bir çocuk gibi ağlıyor, halbuki ben memnunum. Onu ağlatmak, hatta ölüme onun ellerile yaklaşmak hoşuma gidıyor, bu suretle, onda daha unutulmaz bir hatıra bırakacağımı ümid ediyorum. Unutulmamak, bu da biraz yaşa mak değil mi?... Bazan acayib bir saadetle mes'ud oluyorum. Lâkin bazan çok, çok ıstırab çekiyorum. Eskisin den daha bile fazla İkincikânun 18. • Evlimiş, bunu benden saklamak istedi, fakat sonra söylemeğe mec bur oldu. Hırçm, sinirli bir karısı varmış, onu hiçbir zaman için seve memiş ama kadın seviyormuş, ona karşı iyi olması ve benden sonra o kadına başka kimse ile ihanet etme mesı için yalvardım. Yemm etti. Bılmem, bunu o kadın için mi, kendım için mi yaptım?... Gittikçe zayıfhyorum. İlâclar, yemekler fayda etmiyor, bütün süsü me, yüzüme sürdüğüm bütün güzel renklere rağmen çirkinleşiyorum. Bunun farkına her varışta intihar etmeğe karar veriyorum. Kendimi o nun kollarında bulduğum her sefer, yalnız kalmca intihar etmek fıkrıle daha çılgmca sevişıyorum. Fakat her yalnız kalmca Öteki seferi bekliyö rum. Bir kere daha... Bir kere daha... diyorum... İkincikânun 29. Artık ölmem lâzım. Muhakkak, muhakkak... Yoksa onda iğrenç bir hatıra bırakacağım. Allahım sen bana kuvvet ver, sen beni kurtar... Gazetelerdeki acayib havadis her kesi meşgul ediyordu. Kıskanc bir kadın kocasını metresile yakalamış ve genc kadını iki kurşunla öldürmüs tü. Asıl acayiblik rakibinin kurşunlarile âşıkının kolları arasında ölürken genc kadmm kekeliyerek tesekkür etmesinde idL îşte herkesi meraka düşüren de bu idi. Genc yaşında kendini hayattan u zaklaştırana nasü teşekkür edilebılirdi?~ Lâkin birkaç gün sonra herkesin merakı zail olmuş, hatta bu genc ölünün arkasından epey gözyaşı dökül müştü. Çünkü kadının âşıkı gazete lerden birine onun hatıratının son yapraklarını vermiş ve #onu herke sin anlamasını istiyorum, ruhuna lâ net değil; merhamet ve hiırmet et meli» demişti. •*• Dezanşanteler diyannda feministler toplaıuyor "Pari Suvar» muhabirinin gazetesine buradan yolladığı bir mektub V . , Pari Suvarın sureti mahsusada buraya gönderdıği muhabir, M. Jan Barua telefonla gazetesine şu ilk yazıyı göndermiştir. «İstanbul 16 Fransız feministleri vaktile Âyan azasından Duplantiere karşı harb açmak üzere, beni Puatiye kadar götürmüşlerdi. Bu sefer, daha da uzağa sürüklediler ve işte şimdi Asya sahıllerinın karşısında bulunuyo rum. İstanbula ayak atan bir Fransızm hafızasmda, ister istemez, Lotinin yazılarından bazı hatıralar bulunur. Buradaki Türkler, gülümsüyerek, onun büyük bir şair olduğunu söylerler; lâkin onu kendi an'anelerinm mü verrıhi olarak kabul etmiyorlar. Fakat, acaba Lotiye demiş olsalardı ki, onun o acayib gönlünü işgal eden bu esrarengız kadınlar, günun birmde, yüzlerini örten peçeleri atacaklardır. Acaba ne düşünürdü? Sonra, daha da ıleri giderek, her türlü an'anelerden sıyrılan bu kadınlann, esiri bulundukları erkeklerle müsa vi ve dünyada her kadmdan fazla hür olarak bütün yer yüzündeki kızkardeşlerini Abdülhamidin sarayında toplanmağa davet edeceklerini aklı na getirir miydı? Halbuki, beni bugün, Boğaziçi sa hillerine kadar sevkeden hâdise bundan başka birşey değildır. Kadınların siyasal ve medenî haklarmı müdafaa eden arsıulusal birlik, hemen her sene, bu bayanlar için hem zevkli bir seyahat ve hem de ciddî meseleleri görüşmekle beraber, gözlerini güzel manzaralarla doldurmalarını temin eden bir kongre tertib eder. Teslim etmelidir ki, İstanbul bu husus için en elverişli bir yerdir ve kongre azaları 1929 danberi toplan madıkları cihetle, birbirlerine söy liyecek, elbette pek çok şeyleri var dır.. Semplon treninde, lokanta vagonu bu bayanların adeta istilâsı altmda idi. İçlerinde her memleketten, her çeşid güzeller vardı. Guzellık kelimesınin buradaki manası, maddî ol maktan ziyade manevidır. Zıra feministler, bizzat, bu maddî temayüz vesilesini ehemmiyetsiz addederler. Onlarm kıymet verdikleri manevi fa zailedir. Derler ki Amazonlar, daha rahat harbedebılmek için, memelerinin bir tanesini kestirirlermiş. Bizim kon grecilerimiz bu derece radıkal bir fedakârlığa katlanmamışlardır ve di yebilirim ki, umumiyetle, bu bayanlar çok sıhhatte görünüyorlar. Maamafıh içlerinde bir tanesi var ki. endamı, zayıflığı ve siması itıba rile tıpkı Gandiye benziyor. Yalnız, bunun, fazla olarak, incecik bir pi liç ensesinin üzerine dökülen bir tu tam saçı var. Felsefesine gelince, Hindlininkinden daha keyifli. Pis bir Bulgar şarabından hem içiyor, hem de: Canım! Gülelim biraz! diyordu. Ciddıyetimizi yarm takınırız. Ciddiyet.. Şüphesiz ki hepsinde var. Kendılerinin, Beyoğlu veya İs tanbul sokaklarında, yahud ki Bağ daddakinden örnek almarak yapıl mış Kapahçarşıda gezıp İstanbul yadigârları aradıklarını, ve Ayasofya yahud ki Suleymaniye camilerine bak tıklarını görmezsiniz. Boğazın sula rında süzülen yahud kı Adalara doğru akan vapurlarla kayıklarda da onlara rastlıyamazsınız. Onlar, Kızılsultan tarafmdan, en güzel bir tepenin üzerinde inşa olun muş ve hâlâ on metro yüksekliğinde bir duvarla muhafaza edilen Yıldız köşküne vazıyed etmişlerdir. Yıldız, Türk kadınının eski devir lerdeki esaretinin sembolüdür. Sul tanlar, odahklar, halâyıklar bu ağachk tepenin üzerinde, hünkârla oğul larının saraylarında yaşarlardı. Dünya ile alâkaları kesılmiş, mahpus yüzlerce kadın, burada, şekerlemeler geveliyerek, saz çalarak ve efendilerınin iltifatını bekliyerek, şişer, otu rurlardı. Haremlerden kurtulan bu sultan lar, hayata iade edilen odalıklar, müdafaasız kalan halâyıklar ne oldu?. Bu ayrı bir meseledır. Her sene, ramazanm on beşinde yeniden evlenen ve saltanat seneleri, karılarmın adedile hesab edilen pa dışahın kadmlarından yalnız bir ta nesinin Türkiyeye avdetine izin ve rilmiştir. O da gelmiş, kocaya var mıştır. Boğaziçinin yalılarından bi rinde, sakin oturuyor. Arsıulusal Kadmlar Birliğinin on birinci kongresi perşembe günü açı lıyor. Bayanlar, dünden itibaren Yıl dıza yerleşmişlerdir. Fakat, ta Pa risten bunun için geldiğimiz halde, biz erkekleri oraya koymıyorlar. Bütün memleketlerin burada mü messilleri bulunacaktır. Begüm Şerı fe Hamid Alinin reisliği altmdaki Hind debgelerı, istanbul sokakların İstanbulun mühim meseleleri Vali temas için dün Ankaraya gitti Vali ve Belediye Reisi Mu hittin Üstündağ Belediye ve Vilâyete aid bir kı sım işler için Iç îsleri Bakanlığile temasta bulun mak üzere Ankarava gitmiştir. Valinin Anka rada meşgul olacağı islerin başında bilhassa iki me sele olduğu söy Vali Muhittin lenivor: Bunlardan birincisi yeni yapılan Kerestecüer halinin veni ni zamname ve tarifesinin Bakanlığa arzıdır, İstanbulun olduğu kadar İstanbula sebze ve meyva veren civar vilâvetlerin de ekonomisi üzerinde mühim bir rol oynıyacak ve değişik lik yapacak olan îstanbul halinin faaliyete geçmesine Ankarada hususî bir değer verilmektedir. îkinci meselenin de veni yaptırılacak şehir plânı meselesi olduğu söy lenmektedir. Sehir Dİânı hakkında simdiye kadar yürütüien bazı müta lealar üzerinde ve jürinin tetki'^at ve karar şekli hakkında Muhittin Üstündağ izahat verecektir. Bu plânm vapılmasınm Alman mimarlanndan Erçöçe verilmesi tensib edilmfcti. Bakanlı^m bunu muvafık görmediği de vazılmıstı. Ankarada bu hususta kat'î kararlar alınacaktır. Bu arada Evkafla Beledive arasın da uzun zamandanberi bir türlü hal ledilemiven su ve mezarlık ihtiiâf larımn halli icin secilecek dört ha kemin intihabı meselesi de hulun maktadır. Bunlardan baska Vali. Beledive Mitçesini de Ankarava pötürmüstür. Biitce alâkadar Vekâletlerce tetkik edildikten sonra tasdik edilecektir. Terkos Müdürü Kastellonun mu kavelesi bittiğinden Ankarada onun verine tavin edilecek veni m"idürün tayini isi bir neticeve bağlanacak ve İstanbul Belediyesinin Belediye ler Bankasmdan alaeağı vedi yüz bin liralık istikraz işine aid maumele ikmal edilecektir. Venizeiosun Yaptıkları Yazan: Sabık lntellices Ser%is Şefi Sir Bazil Tomson 2 1 Yunanlılar arasında Ingiliz nüfuz ve haysiyetine indirilen darbelerden hasıl olan zararlar, müsamaha edilemiyecek kadar büyüktü Binbaşı aynca «demimondaine» denilen yüksek fahişelerden de bir casus bölüğü teşkil etmişti. Bunlar, dostlarını farkma vardırmadan sorguya çekerek Fransız deniz zabitine malumat getirecek'erdi. Bu güzel kadınlar, vazifelerinde hiç sıkınu çekmiyorlardı. Cömert binbaşının hoşuna gidecek şeyleri uydurup uydurup ona yuttu ruyorlar, böylece hediyelerini çeki yor, parasmı sızdınyorlardı. Rokföy, hatta, Kral Kostantinin mahremiyetine giren ve onun esrannı öğrenen bir kadını para ile istihdam ettiğini tefahürle söylemek cür'etini bile göstermiştir. Onun bütün bu yaptıklan Atina daki İtilâf sefirlcrinin malumu idi. îngiliz, Rus ve Italyan hükumetlerinin, kendi myıfaatlerinin idaresini, böyle ellere bırakmalan ve adalet is tiyen ikinci derecede bir milletin, bir divanıharb huzurunda esir muamele si görmesine tahammül etmeleri ak lm kabul edeceği şeylerden değildir. Memlekete yeni gelmiş olan ve şahsî bir politika takib etmek kabiliyetinden mahrum bulunduğu aşikâr bulu nan Fransız sefiri M. Giyömen, çok geçmeden, kendi ataşenavalinin nü fuz ve tesiri alnnda kaldı. Rokföy Atinada hayli meşhur olduğu halde, o nun çevirdiği manevralardan hiç biri henüz itilâf kabinelerinin kulağına gitmemişti. Bu esnada Fransız makine zabit lerinden Rigoud (Rigo) isminde bi ri, Rokföy tarafmdan hususî istih barata memur edilmişti. Bu Rigo, îngiliz ordusunda muvakkaten mülâzim rütbesini haiz olan ve Yunanistandaki îngiliz istihbarat ve casusluk teş kilânna memur bulunan bir îngiliz gazetecisile gayet sıb dosttu ve beraber çahşıyorlardı. O tarihte, îngiliz istihbaratının ancak vodvıllerde göriilen tuhafhklan ve garabetleri, Rok föyün yaptığı işlerden daha az teh likeli idi. Yunan zabıtasınm tahkikatl üzerine, Îngiliz istihbarat ve casusluk teşkilâtınm, bar ve kabarelerdeki dansözleri casus diye kullandıklan ve bunlan resmî îngiliz otomobilierinde gezdirdikleri meydana çıkb. Bu su retle Yunanhlar arasında Îngiliz nüfuz ve haysiyetine indirilen darbelerden hasıl olan zararlar, müsamaha edilemiyecek kadar, büyüktü. (Ingilizler, mütareke zamamnda /stanbulda da ayni şeyleri yapmışlar, Maksvel gibi Îngiliz zabitlerinin soyguncvluklan, rezaletleri lngilizleri ve Ingillerenin şeref ve haysiyeiini sıfıra indirmişti. Bir gün, Sir Bazil Tomson gibi bir îngiliz çıksa da, Atinada o lanlar gibi htanbuldakilen de yazıp o herifleri kepaze else... Cumhu riyei) Yukanda ismi geçen Fransız de niz makine zabiti Rigo, bir gün, di ğer bir Fransız zabitine aynen şu sözleri söylemiştir: « Burada yaptıklanmız bir gün meydana çıkarsa ve kullandığımız vasıtalar malum olursa müthiş bir kıya met kopar.» Rokföy, propaganda yapmağı bilmezdi ama en iyi propagandanın vak'alar ve hâdiseler olduğunu anlamıştı. Onun için, kendi siyasetini yalancı çıkaran hâdiseler olunca, o da yeni hâdiseler tertib edip sahneye koyardı. Gizli istihbarat ve casusluk teşki lâtında çalışan zabitlerin harb zama nmda daima kapıldıklan bir temayül vardır ki o da, hükumetlerini, kendi lerinin şahsan doğru addettikleri isti kamete sürüklemeğe çalışmalandır. Fakat, istihbarat zabitlerine vazife leri kendilerini buna sevketmekle be raber memleketlerinin siyasetine kanşmalanna müsaade edildiği çok az görülmüştür. Bunlar, bazan, karargâhı umumideki âmirlerine, mübalâğalı raporlar vererek onlar üzerinde tesir husulüne çalışırlarsa da Îngiliz istihbarat dairesinde o kadar çok kontrol unsuru vardır ki bu gibi mübalâğalı raporlann zaran pek ehemmiyetsiz olur. Yunanistanda ise Rokföyün yegâne kontrolu, sefirle Bahriye Nazın idi. Halbuki binbaşı, bunların ıkisini de yağlayıp pullayıp kendi cebine indir mişti. Başkumandan General Saray ise bir murakıb değil bir müşevvikti. Rokföyün nasıl bir istihbarat zabiti olduğunu göstermek için bir tek misaJ yetİMr. Hiçbir şeyden haberi olmıyan bir istihbarat zabiti Amiral Dartige de Foumet, onu ilk gördüğü zaman, Yunan Bahriye Nazırile Yunan donanması Başku mandanının isimlerini sordu. Yunan harb gemilerinin silâhlan ve bir de Salamis tersanesile Keratsini arasın daki mania hathnm mahiyeti hakkm da kendisine malumat vermesini rica etti. Binbaşı öyle cevablar verdi ki A miral, daha o anda bu malumahn doğruluğundan şüphelendi ve bir iki gün sonra şüphelerinde haklı olduğunu öğrendi. Fransız Bahriye Nazın Amiral Lâkazın, bu adamın şahsma ve raporlanna karşı kat'î bir itimad göstermesi amiralı hayretler ve teessüfler içinde bıraktı. Atinada oruran bir ataşenavalin, Fransanın Yunanistana karşı tuttuğu siyaseti nasıl altüst ettiğini ve hatta Fransamn müttefiklerile olan müna sebatmı nasıl tehlikeye düşürdüğünü anhyabilmek için Fransız kanunu esasisinin bazı hususiyetlerini bilmek lâ zım gelir. Fransız Reisicumhuru, ka ra ve deniz kuvvetlerinin resmen baş kumandanıdır. Sulh zamamnda bu başkumandanlık sadece bir unvandan Jbarettir. Harb zamamnda, ise iş degişir. E^er Cumhurreisi kuvvetli bir şahsiyet ise, Başvekilin vesateti olmadan Harbiye ve Bahriye Nazırlan daima onunla temas edebilirler. Amiral Lâkaz Bahriye Nazın Amiral Lâkaz bu itibarla, daima Puankareyi ziyaret e diyordu. Bu amiral, Fransız müstemlekelerinden Bourbon adasmda doğ muş babası Fransız, anası yerli bir melezdi. Bu adamda Fransız melez lerinin bütün meziyet ve kusurlan vardı. Çok kendini beğenmişti; nefsinden emindi; cesurdu; zekâsı mahduddu. O, hiçbir zaman harbetmek fırsahnı bulamamışb. Fırsat düşseydi, alacağı kararlann daha önceden yanhş olacağı muhakkak olmakla beraber, cür'et ve cesaretle döğüşeceği şüphesizdi. Umumî Harbin tarihinde, kısaca şöyle bir göründükten sonra derakab silinip gitmişti. Amiral Lâkaz Yunanistandaki fe Iâketli faaliyeti esnasmda daima kö rükörüne Rokföyü tutmuş, bu suretle o siyasetten bol bol mes'ul bulun muş olmakla beraber, sonra, Fransız meb'usan meclisi bahriye komisyonu, binbaşıyı mahkum ettiği zaman, Bahriye Nazın, hemen himaye ettiği adamı başından atmış, hatta söylendiğine göre, Rokföy ölürken, kendisini gör meğe gelmesini rica ettiği halde, semtine bile uğramamışür. Fakat, onun Kral Kostantin hakkındaki mübalâ ğalı ve uydurma raporlanna her za man inanmış ve bunlan Cumhurreisine iblâğ etmiştir. *" [Arkası tar] İkinciteşrin 19. c Hastayım, bunu biliyorum. Fakat ne derece?.. Hayatta bana ne kadar zaman ve ne kalacak? Bunu bilmek istiyorum ve bunu bilmekten korkuyorum. Artık ilâc şişelerinin dıbinde yaşıyacağım günleri sayacağım. Zayıfbğm irileştirdiği gözlerimın daldığx pis kokulu şişeler beynime saplanan fıkri sabiti büsbütün yerleştirmek için kalkıp inen bir çekiç vazifesi görecek. Yoksa hırıltıları yır tarak yükselen keskin öksürük seslerinin kulaklarımda bıraktığı akis leri dindirebilecek mi?.. Hiç zannetmem. Her sabah biraz daha kuruyan yanaklarımda hayatın rengini bulabilmek ümidile kalka cağun. Halbuki aynam bana gene her zamanki gibi titrek ümidimde şak lıyan bir kırbac olacak. Zayıf omuz laran düşük yatağıma dönerken tıt rek ellerim dereceyi anyacak, o da kalbime iğnesıni soktuktan sonra yemek ve ilâc saatleri arasında akşa mı> uykusuz geçireceğim geceyi bekliyeceğim, yalnız... Yapayalnız... Bir hastada hangi dost neş'esini söndürmek, hangi âşık arzusunu, zevkini kurutmak ister?... Korkulan, kaçüan bir hayal gıbi, tek başıma kuv vetsiz vücudüme çöken ıstırab yükünü taşıyacağım. Niçin, neden bütün bunlar?... Beni iten kollardan, hayattan niçin birden uzaklaşmıyayım?... Neden günleri, saatleri sayarak gitgide çö kerek beklemek?.. Arkamdan dökülecek gözyaşlarına mı acıyorum?.. A caba, bütün bu ıstırabıma karışarak rengini değiştirecek, bir tek göz>faşı akıtacak kimsem var mı?.. Eğer yü züm eskisi gibi güzel, omuzlarım, göğsüm eskisi gibi dolgun, gergin olsaydı, ayaklanmın dibinde hıçkıra cak pek çok âşık olurdu. Lâkin o zaman ayaklarımı, dizlerimi ıslatan bu yaşlar kalbime kadar çıkabilir miy di? Hayır, sadece gururumu biraz okşıyarak, neş'emi biraz daha parlata rak geçerdi. Halbuki şimdi, bir damla... Bir damla... Belki beni hayata bağlar... tkinciteşrin 23. Herşeye rağmen doktora git tim. Giderken, dünya, hayat, sokak lar, insanlar nasıldı, ne idi? Hiç bil miyorum, herşey uçuyor, herşey geçiyor, herşey uzaklaşıyor, birbirine karışıyor, bulanıyor, bulanıyordu. Ayakta nasü durabıliyor, beni aşağıya doğru çeken sinirlerime nasıl hâkım olabiliyordum?... Doktora ne söyledim?.. Galiba: Kimsem yok, hastayım, biliyo rum. Fakat ne derece? Nasıl hareket etmeliyim?.. Açıkça söylemeniz lâ zım, dedim. Bana öyle geliyor ki bu adam, hiçbirşeyin yaşıyamadığı kadar uzun bir müddet cevab vermedi. Nihayet, mütereddid, ağır bir ses: v Evet. Hastasınız!.. dedi. Ciğer lerinizin birini söndürtmek, ötekıni de tedavi ettirmek mecburiyetindesiniz. Eğer dikkat ederseniz uzun seneler yaşayabilirsiniz. Bu vaziyette o lan bir çok kimseler... Daha neler söyledi, bilmiyorum. Sadece teşekkür ettim ve çıktım. So kaklarda herhalde yürüyordum, ihtimal ağlıyordum da... Birden kolumdan biri çekti, hale canla: . . Berlin müzakereleri (Bai tarafı birinct «oMfetf»!**' PERİHAN ÖMER Erdekte Çocukları Esirgeme Kurumu bir hava içinde geçmiştir. Yeni mu kavle umumî hatlan ve ifttiva ettiği maddeler itibarile bundan evvelki mukavelenin aynidir. Yalnız bu de fakinde Almanyaya olan ihracatımızi daha fazla genisletcek şekilde lehi mize imkânlar bulunmuştur. Yeni mukavelenin, iki memleket ticarî münasebetı için çok hayırlı olacağı kanaatindeyim. Yarın (bugün) akşam yeni Türk Alman ticaret mukavelenamesini hamilen Ankaraya gideceğim. Muka veleyi bugünlerde Vekiller Heyetine takdim ederek icab eden izahatı ve receği^ • Türk Bulgar ticaret muahedesi Sofya 20 (Hususî muhabirimiz den, telefonla) Hariciye Vekâleti Başkâtibi Numan Rifat dün Sofya istasyonundan geçerken kendisini kar şıhyan Bulgar gazetecilerine Türk Bulgar ticaret müzakcrah hakkında şu beyanatta bulunmuştur: « Bu müzakerat normal şekilde ilerlemektedir. Maalesef iki memleketin ticarî münasebatı bugün çok dur gun bir haldedir. Bütün kuvvetimizle iki memleket arasındaki ticarî müba deleyi arnrmalıyız. Müstakbel ticaret muahedemizin gayesi işte bu olmalı dır.» Bulgaristanla Türkiye arasında ye ni ticaret muahedesinin müzakeresi Sofya ticarî mehafilinde büyük bir alâka ile takib edilmektedir. Bulgarlar bizimle daha sıkı ticarî münasebata girişmeği çok arzu ediyorlar. \ j î . | ' I Iranda zelzeleler devam ediyor Tahran 20 (A.A.) îranın şimal vilâyetlerinde ve bilhassa Mazende randa zelzeleler devam etmektedir. Mühim zararlar ve birçok insan telefatı olduğu söylenmektedir. Torbalıda tırtıllarla yapılan mücadele Sabık Kayser hasta mı? •^Amsterdam 20 (A.A.) Sosyalist Het Volk gazetesine göre, Doorn şa tosunda oturan sabık Kayser Vil helm, şiddetli bir gripe tutularak hastalanmıştır. Bu haberin doğruluğu henüz teey yüd etmemiştir. dan ziyade Perapalasm çaylarmda aykırı düşen kıyafetlerinin göz alıcı manzarasını şimdiden teşhir etmek tedirler. Dün, debgeler, Taksim meydanmda Cumhuriyet abidesine çelenk koymağa gjttiler. Doğrusu bu hürmet teza . hürü onların borcu idL> Erdekte yeni kurulan Çocukları Erdek (Hususî) Kazada yeni te şekkül eden Çocuklan Koruma Ku rumu askerlik şubesi reisi Hâdi Al tanın başkanhğmda ilk toplantısım yapmış ve ilk yardım olmak üzere şimdilik fakir yinni bir talebeye her Esirgeme Kurumu idare heyeti ~~ gün sıcak yemek venlmesi temin e » dilmiştir. Ayrıca kimsesiz ve fakır çocuklarm elbise, kundura ve ted risata müteallik noksanlarını karşı lamak için 23 nisan çocuk bayramında bir müsamere verilmesi kararlaştırılnuştır. Torbalı «Hususî» Torbah köylerinde çamlara anz olan tırtıllarla mücadeleye başlanmıştır. Ziraat ve Orman memurlan bu işte köylüye rehberlik etmektedirler. Gönderdiğim resim bu mücadeleyi göstermektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: