ÎI Teştinisam Cumharivet i 6 kuruşa bir yemek! Japonyada geçinmeyi ucuzlatmak için tesis edilen enstitünün yaptığı yemek listelen Türkiye Finlandiya ticarî münasebatı Irene Dunne ile bir mülâkat Büyük facia artisti sinema san'ati ve san'atkârlarından bahsederken kendi hayatıni da anlatıyor Hulivut, birincite?rin Dekor: Güzel dösenmiş W oda. Bas rolü oynıyan artisti er: Irene Dunne ve muhabiriniz. Onu soyletebîlmek için evvelâ umumî bir mevzudan baslamak lâ • zım geldi: Sinemanın dünkü ve bugünkü s&n'atkârları. trene kızıl saçlanni sağ elile düzeltti. Kara göslertni yüzüme dtkti: Bugünün sinema artistlerinin dünkülerden farkı büyüktür, dedi, vaktile filitnlerin senaryolaın direktörlerin kolluklarının üzerine yazılır, san'atkârlar da ekseriya kalp Ierinden ne doğarsa öyle rol ya • parlartnıs. Yirmi ikinci dönüm yı lını idrak etmek üzere olan hakikî sinemacılığın dünkü artistleri birer çocuğa, bugünküler ise yasını ba • şını almiş insanlara pek güzel benzetilebilir. O zaman san'atkânn oymyacağı rolü uzun uztm tetkik ve mütalea etmesî değil ya, onun bakkında şöyle sathî bir fikir edinmesi bile fazla görü lürdü. Bunun neticesi ciddî insan • larca sinema, çocukların vakit geçirmek için gidecekleri bir eğlence yeri addolunurdu. Devk değişmeğe, sinema iktısadî ve fennî bir san'at, bir ilim oltnağa baslayınca ne o dJrektorler, ne de o aktörler bu iste tutun&madılar. Baska bir mesleğe sanhnağa mecbur oldular. Bugünkü artistler, esaslı tahsil görmus ve basamak basamak yükselmiş san'atkârlardir. Bununla kendimi metet snek istediğitn zannma düsmeyin. Ben deniz içinde bir damlayım. Ne ehemmiyetim var.. Çok tevazu götteriyorsımuz nı&cınL* Tevazu filân değil, hakikati söylüyorum. Bazı rollerde fazla muvaffak ohısum, zannediyorum ki onların san'atkârlık ruhuma mu vafık gelmesindendir. San'atkârlık ruhuma, diyorum. Çünkü biliyor • sunuz ki ben ekseriya izdjvaçlacında, asklarında mes'ut olmamış kadın rofâaü oytıarım. Bu, nakîkî T»ayatıma hiç te uygun değildir. Gö • rüyorsunuz ki hususî hayatımda nes'«li ve oldukça da mes'udum.. Kocam doktor Griffinle 928 den beri gürültüsüz yasıyoruz. Bunu, az çok ikiraizin de ciddî, sözlerini tutar insanlar olmamıza medyunuz. Evlentneden ewel kendisine izdi • vacrmızm hiçbir seyi değiştircniye ceğini, san'at hayatıma devam e • deceğîzni söyledim, o da razı oldu. Şimdi hiçbir şikâyette bulunmuyor. O Nevyorkta işile mesgul, ben Hulivutta çalvsıyorum. Bir filmi biti • rip te istirahat devrem geldiği vakit hetnen on<ı kosmayı ihmal et miyorum. O da fırsat bulduğu zamanlar derhal Hulivuda geliyor. Ha. Ne diyordum, bugünkü si • nema san'atkârlarmdan bahsedi yordum. Lâkırdı sahsıma intikal edince, kendisi hakkında konuşma • yı çok seven insanlar gibi geveze • liğe basladun. Daha iyi yaptımz madam.. Zaten asıl maksadıcn, bir mukad deme yaparak size kendmizden bahsettirmekti. 1yi ama, demin de söyledim. Ben kendime kıymet ve ehemmi yet verenlerden değilim.. Siz ehemmiyet vermiyebilir siniz.. Fakat bütün dünya sizi takdir ediyor.. Şirin Irene Dunne tevazuu çok sevmesine rağmen, yüzünde ihti • yarsız hasıl olan memnuniyeti sakhyamadı. Buna rağmen eski mütaleasında ısrar ederek tekrar umumî bahse döndü: Bugünkü sinema artistleri, diye devam etti, ciddî, çahşkan in sanlardrr. Bu mesleğe girmeden evvel çok düsünmüs ve bu ise lâzım olan malumat ve mümareseyi uzun uzun tahsil etmişjerdiır. Filimcilik işine atıldıktan sonra da sade san'atin değil, iktısadî cephenin ve tek • nik seraitin kendilerinden istediği sekilde faaliyet göstemek mecbu riyetinde kalıyorlar. Hususile seslı filim bu dedikletrimi büyük artist olmak istiyenlee zorla kabul ettirdi. Eskiden güzel bir poz sahibi, kuvvetli mimiklere malik, çehresi • nin beyaz ve siyah kısımlan mübalâğa ile çizilmiş, yahut ta sari saç ları, mavi gözlerile bir tas bebeği andıran sahsiyet hetnen sinema artisti oluverirdi. Halbuki şimdi, hayatı anlamıs, san'at kaidelerini tamamile idrak etmis, kusursuz bir yüz ve vücutle ayni zamanda gü • zel sesi olanlar bu sahada muvaf fakiyet gosteriyorlar. Kendinizi ne mükemmel tarif ettiniz madam.. Bunlan söylerken kat'iyyen kendimi düsünmedim.. Ben, zavallı cenup çocuğu.. Misisipi nehrinin Sefir «Türkiye bize bir' çok şeyler satabilir» diyor Finlandiyanm Ankara sefiri M. Onni Talas, Ankarada itimatnamesmi Reisicumhur Hz. ne takdim ettikten sonra sehrimize gelmiştir. M. Onni Talas, Helsingfors hukuk fakültesinde profesördür ve 1917 senesinde teşekkül eden millî hüku metin AtfUye Nazırliğinda bulun muştur. M. Onni Talas, Finlandî yarvın Peste sefiri de olduğundan Peştede oturmaktadir. Sefir cenapları vaki olan beyanatmda ezcümle •uiTİarı söylemiştir: « Finlandiya kambiyo tahdi • datı ve günrrük marjalan mevcut olmıyan bir memlekettir. Türkiye bundan istifade ederek bize mab • sulâtmm birçoğunu satabilir. Tür • kiyeden külliyetli miktarda tütün, kuru yemis ithal olunmaktadır. Biz de Türkiyeye kâğıt ve kauçuk eşya gönderiyoruz. Ticarî münasebatı mizın inkisaf edememesinin sebebmi iki memleket arastnda doğrudan doğruya nakil vasıtalarının mevcut olmamasında aramalidır. Filhakika Finlandiya, Türkiyeye trenle dört buçuk gündür. Fakat arada geçi • lecek bircok memleketler vardır. Doğrudan doğruya deniz münakalitam tesisi, vaziyeti çok ıslah edecektir.» ÖZTÜRKÇE İlk yol Birtnci sahifeden mabait çılsın.» diyenler vardır. Onlara da «hayır!» demiyorum. Elskiden Türklerin, yaşadıkları çağlara göre düşüncelerini, duygulannı pek güzel anlatabilecek sözleri vardı. Öyle olmasaydı Orhon dikilitaşlarındaki o cana dokunan yazılar yazılır mıydı? Türk dilsiz, kültürsüz olarak yaşamamıştı. Dokuz yüz, bin yıldanberi dılımize girmiş olan arapça ve farsça, bizim sözlerimizin yerini tutmuş, sonra da biz onlan unutmuşuz. Şimdi tarama ile bunlar, aranıp bulunuyor. Güzel; bunlar aranıp bulununcıya kadar, yazı yazanlarımız da boş duracak değillerdir. Bizim de yapacak işlerimiz vardır. Bu değişikliğe inananlar, bu değişikliği kavraması gerek olanlar bir yandan ellerinde ne varsa onunla işe girişecek, ilk adımlan atarak, en üstte bulunan yabancıhkları ortadan kaldıracaklardır. Bu i? sanıldığı kadar güç değildir. Dilimizde hem bizim, hem yabancı olarak kullandığımız bir düşünce, bir duygu bildiren sözler vardır. Yazı yazarken yabancısını atarız; işte bu kadar. Gazetelerde «aldığımız malumata göre», ((bu suretlei), «talep etmiştir» gibi pekçok sözlerin yerine «öğrendiğimize göre)), «böylece», «istemiştin» sözlerini kullansak, düzeltme işı oldukça kolaylaşır. Böyle kolayhkla atılacak nekadar yabancı sözler vardır ki onların yerine geçireceklerimiz, Dergileri kanştırarak bulunacak sözler değildir. Bunu yapmak için biraz istek yeter. Bir iki yazıda belki güçlük çekilir; ondan sonra alışılınca sözler kendi kendine akar ve gider, okuyanlar kolayca anlar. Bir de arkaya bakınca yolun nekadar düzeldiği görülür. Yazı ile uğraşanlann, yazmak isteğinde bulunanların yapacakları birinci iş budur. Öztürkçe yazayım diye Dergileri kanştırarak bulunan sözler üzerine yazı yazmak dil bilgilerinde yapıldığı gibi, bir takım örnekler vermek biçiminde birşey olur. Bu, kendimizi sıkmak ve öğretmek istediklerimize anlaçılmıyacak bir takım yazılar vermektir ki kazancı çok olmasa gerektir. Okuyanlan alıştırmak, pek güzel anlıyabilecekleri türkçe ile yazmak bir yandan dilimizin tatlılığını, güzelliğini korur, bir yandan da Dil Derneğinin işini kolaylaştınr. Aranan da, dilimizin güzelliğini bozmadan üstündeki yabancı yamalan atmaktır. İlk adımda bunu kolayhkla yapacak olanlar da yazanlanmızdır. Benim bu yazım da, öyle sanıyorum ki bu söylediğimin bir örneği gibi oluverdi. Yukarıdan aşağıya bakıyorum, bakıyorum da içinde, ne demek olduğu altına yazılacak tek bir söz bulamıyorum. A. t. Irene Dunne kenannda geçen senelerde bu ha yata ahlacağım acaba aklıma ge • liyor mıydı? Gehniyordu da niçin Sörler mektebini bitirir bitirmez Şikago • daki musiki mektebine girdiniz? Babam sesimin güzel oldu • ğuna kaildi. Onun için beni bu mektebe verdi. • • Peki, bununla hiç kendi arzu» nuz olmadan mı artistliğe , intisap ettiğinizi anlatmak istiyorsunuz? Hayır.. Bu his bana ancak musiki mektebini bitirip te Nevyorka bir aile dostunu ziyarete gittiğim vakit orada tesadüf ettiğim bir zatuı sahneye intisabnnı tavsiye etmesi üzerine geldi. Bu nasihati tuttuğunuza pisman olmadmız ya.. Neye yalan söyliyeyim, pişman olduğum zamanlar da olmuyor de • ğil.. önceleri pek memnundum. Çünkü sade Brodvay sahnelerinde musikili kocnedilere çıkıyordum. Fakat facia artistliği insanı çok yonıyor, asabilestiriyor, sinirlerini harap ediyor. Hakkımz var madam.. «Back ton filminde Street Hayatım sana feda..> ve «Madam Blanchein sırrı • Gizli sevda» da çektiğiniz ıstıraplan canlandumak için ruhan bu hayatı haktkt sekilde yasadığınız pek açık görünüyordu. Evvelce de söyledim ya, bu çeşit roller, terkedilmis bedbaht ka • dıır sahsîyeti sa»'a*ârlık ruhtıma uygun geKyor.. Halbuki hakikî hayainnda böyle bir macera basn» dan geçecek olsa kabil değil tahammül edemem. Ya kendi arzumla dünyayı terkederim. Yahut ta o sevdadan vaz geçerim.. Ne garip.. tki sahsîyetiniz birbirine hiç uymuyor. Maamafih bunun aksi vaziyette bulunan artist • ler de yok değil.. Beyaz perdedc son derece nes'eli göründükleri halde hususî hayatlannda kederli ve düsünceli duruyorlar.. Artist susmus perdenin kapan ması zamanı gelmisti. Irene Dunne muhabiri kulise kadac tesyi etti. Muhabire musamba duvar bütün hasmetile aşağıya iniyor gibi geldi. Fakat bu arkasından örtülen ka • pıydı. P. N. Stüdyoların makiyaj dairelerinde 6 kuruşa malolan bir övanlök yemek littesimn macidi Japon Profesörü M. Saiki Japonyada gıda isi ötedenberi en Japonya, yedinci asırda hükume mühim meselelerden birini teskil et ti zaptederek memleketi idareve mistir. Çünkü Japonlarm bütün ye • bashyan Şogun adlı jeneralın idare dikleri memleket dahilinde bol olarak sinden 1868 de kurtulmue, asri bir yetismiyen, hep hariçten içeri sokulan memleket olmak teşebbüslerine anmaddelfrden mürekkeptir. Pirinç Çin cak o vakit girismistir. 66 senelik ve Hindistandan, Soya fasulyesi Man • bir gayret onu bugünkü haline geçuriden gelir. tirmistir. Siyasî bir inkita veya bir harp vu • Nüfusu mütemadiyen artmakta kuunda Japon halkınm aç kalabilmek olması dolayısile devir devir yap tığı hamlelerle sırf adalardan mü • îhtimalini düsünen hükumet, milletin kendi kendbi doyurabilecek mahsulât rekkep olan arazisinde" dışarı çıyetiştirmesini temin etmeği ötedenbekarak Asyanın uzaksark taraflarıri kendisine en mühim bir gaye ittihaz m istilâ etmiştir. 1853 te Amerika etmiştir. Profesör Saiki bütün Japon donanmasının toplam altında tîtrikimyagerlerinin ve hayatiyat âlimle • yen Japonva bugün berrî ve bahrî rinin yardunile bu isi tetkike baslamif, kuvvetlerile dünya sulhunu tehdit Japon halkınm japonya mahsulile beseden bir kuvvet ha'ini almıstır. Di ğer taraftan sanayiini mütemadiyen lenmesi imkânını hazırlamağa koyul • mustur. inkisaf ettire>ek cihan piyasasın Tokyodaki «Gıda Enstitüsü» nun geda müthis bir dampinge sebebiyet vermiş, bütün devletlerin kendi mah celi gündüzlü faaliyeti şu noktaya tevcih olunmuştu: Çok çalışan bir insanın sulât ve mamulâtını kontenjantman bergün sarfettiği kaloriyi temin eyli ve saire gibi himaye vasıtalarile ytc«k, buna mukabil en az masrafla müdafaa etmelerine sebep olan en büyük amillerden biri olmuştur. Ma vücude gelebilecek yemeği terkip eylemek. Diğer taraftan hükume*, baslı amafih îktısadî buhranın müseb • ca gıda vasıtalannı devlet inhiaanna biplerinden olan Japonya bu buh almağı, bir çesk standarize ekmek çı • randan müteessir değildir, zannokarmağı düsünnjeğe başlamiftır. Iunmasın. Müteessirdir, bu teessür Yalnız bu husustaki en büyük mü» dolayısiledir ki muhtelif kudretler külât pirinç meselesmde meydana çıktarafndan maniaya uğratılan bü yüme ve yayılma teşebbüslerinin ko mıstır. Japon halkı pirinci çok sever. Bundan vazgeçmesi hemfn hemen imlayhkla tatbikat sahasına konula kânsızdır. Onun için pirinci memle • madığını görünce bkçok hususlarda ket dahilinde yetistirmenin kabfl olup iktısat ve tasarruf yollarına sap • olmadığı uzun uzun arashrılmışhr. Famıstır. kat bu derin tetkikler pek te muvaf Japonya, milletler tarihinde cidvafiyetli neticeler vermemtstir. Pirin • den bir garibedir. Bütün islerinde cin yerine başka birşey ikame etmek asrilesen, medenilesen Japonlar ev husosundaki arasbrmalar da akamete hayatlannda Japonluklarını, eski uğramıştur. an'ane ve itiyatlarını, hatta batıl itiBununla bcraber, profesör Saildnin katlannı ba<:tanaşağı muhafaza et ve arkadaşlarmın çalısmalan bazı nokmislerdir. Fabrikalarda Avrupah talarda çok ehemmiyetli semereler verkıyafetlerile en modra bir makineyi miştir. Dersleri sade gıda meselesine muvaffakiyetle idare eden Avrupamünhasır ild senelik bir mektep tesis da tahsil göcmüs bir Japon mühenedilmistir. Burada lise mezunlanna tıbdisi evkıe dönünce kimonosunu gibî ve hayatî bircok malumat öğretil yerek minderine bağdas kurmakta, meğe başlanmışbr. İki sene sonra memüsterihane çubuğunu tüttürüp çazun olanlar tasraya gidip küçük bhayını içmektedir. İste Japonlarm son lâboratuar tesis etmisler, halka ucuz derece muktesidane bir hayat ya yemek listelerinin gidaca hiçbir nok • sıyabilmelerinin sırrını burada arasanı bulunmadığını tecrübe ile ispata malıdır. baslamışlardır. Diğer taraftan uzun müddet yalJaponyada bugün dahi her pazar nız ev işlerini gbrmekte faaliyet gös radyoda buna dair konferanslar veri • termis olan Japon kadınmın son za liyor, propagandalar yapılıyor, millemanlarda tarla ve sanayi islerina atin kuvvetten düşmesini hiç kimsenin tılması da Japonyanın sanayi islerin istemiyeceğmi, gayenin bazı lüks vasıde ilerlemesini, fktısat ve tasarruf talardan vazgeçerek ayni gıdanm daislerinde nihayetsiz bir terakkiyi ha az masrafla almabilmesinin temini mucip olmuştur. olduğu halka anlahlmağa çalısılıyor. Profesör Saüdnin tertip ettigi listeler Japonyada iktısat ve tasarruf sahaokunuyor. İste onlardan bir nümune: sındaki çaltşmalarda son günlerin en Sabah kahvaltısı: Soya fasulyesi çorbüyük hâdisesi Japon enstitüsü aza bası, acı turp, pirinç. öğle yemeği: smdan profesör Saikinm tertip ve terAcı turp, hiyar, bahk, sebze, pirinç. kip eylemis olduğu bizim paramızla Akşam yemeği: Sebze çorbası, balık, ancak 6 kuruşa mal olan bir övünlük acı turp, ispanak, pirinç. yemek listesidir. Amerikah yıldız Ann Dvorakm, bu güzel kadının yüzü filimlere aksettirilmeden evvel bakın tıpkı bir ta blo gibi nasıl boyanıyor. Bu kadarla kalsa gene iyi.. San'atkârın çehresi bundan sonra bir takım aletlerle muhtelif bir takım muatnelelear daha görüyor. Fakat makiyaj her artiste lutuf gösteren bir hayır sahibi değildir. Bazıla'inı giızellestirdiği, gençlestirdiği halde bir kısmını da ihtiyarlat mak, çirkinlestirmek için kullanılır. Ucuz yemek listeri yapılmast hazırlıklarından bir intıba: Bir Japon kadımntn ne miktar kaloriye muhtaç olduğu ölçülürken