g • 13 Dalgıniık Şair Salih Zelri Bey bir gün Yunan ilâheleri için yüksek bir şür yazıyordu. Odada bulunan küçük kızı Neclâ korkuyla bağırdı. Baba.. Tavanda an var.. Muhterem şair, aklı ve gözü mısralarında, cevap verdi: Ayağınla basıver! Lâf olsun! Delikanh, yaya kaldınm üzerinde kırıla döküle yürüyen gfi zel, sık kızın yanına sokuldu, kuIâğına, titrek bir sesle fısıldadı: Müsaade eder misiniz, size semsiyemi açayim? Kız hayret etti: Fakat beyefendi, yağmur yağmıyor ki... Zararı yok küçük hamım» Zaten benim de seansiyem yok! Ne dojjru! Antikacı Salamon, meraklı bir müşterisine, bakırdan bdr vazo gösterdi: Çok eski mal. Zannetmem.. Vallahi c$ki.. Nesi eski bunun Salamon?.. Üstündeki isçilik eski.. Ama, yalan söylemon, bakır eski de • ğildir! Maske (C.) Bey, yolda gİderken (M..) Beye rasladı. Hayret: (M...) Bey sakal koyvermişti! Seslendi: (M...)Bey... (M...) Bey!.. (M...) Bey hiddetle basmı çevirdi: Yavaş söyle yahu... Ala • caklılar tanıyacak! Zamane! Hoca, yuvadaki yavrulardan birine sordu: Necmi, söyle bakayım, mürai kime derler? Küçük yaramaz cevap verdi: Mektebe sevinerek giden çocnga! Ari gibi bir L.z... Kocasîii her tîakika sokuyor... Tabiî değil nJ ya... Bal ayındalar! Kanaat Iki zamana güzeü arasmda: Hayatta en büyük emelin nedir? Bir otomobil sahibi olmak.. Ya senin?.. Ben fimdilik bîr şoföre de razıyim! Crkek Kadın Gene ay sonn yaklastı ya... Dargmlık Zarar yok, aybaşı da yaklastı, maafi almca barîfîrîz! Pazarlığı uydurmak için E, hos gelmissiniz.. Emri Mığır Efendinin, mağazada kullanmak için, gozu açık, bece • niz? Zatıâlinizin bîr çırağa ihtirikli, işten anlar bir çırağa ihti r yacınız varmış ta.. yacı vardı. Hem kendisi fransız:a bilmediği için arada sırada dükMığır Efendi, gelen adamin müşteri olmadığını anhyınca hekânına uğrıyan seyyahlarla ko nuşamıyor, bu yüzden müşteri ka men azasnetini takındı: çırıyordu. Onun için, tutacağı çı He.. Ağnaşıldı?.. rağın biraz da fransızca bilmesiSonra, kaşlarım çattı, ellerini cebine soktu, delikanlıyı istintani istiyordu. ka başladı: Mığır Efendi, bazî dostlarîna: «aman, bana böyle bir genç bu • Şimdiye kadar sen hiç er Iuveriniz» diye rica etmişti. Bir babı ticaret maiyetinde is gör • dün?.. gfin, kapı acıldı, mağazaya bir 4 delikanlı girdi. Gördüm efendîm.. Mığır Efendiyi gormek isti Bana esnaftan bir kefil gosyorum.. tere bilirsin?.. Bendenizim.. Hay hay efendim, Hampar fstağfurullah.. Beni, arkada sum Efendi bana kefil olur! şınız, tüccardan Hamparsum E • Âlâ.. Çok âlâ.. Söyle bafcafendi gönderdiyım, müşteriye iyi muamele yapmasını müşterinin can damarını Hangi Hamparsuan? ele geçirmesini becerebilirsin? Hamparsum Hurnazyan E Hiç merak etmeyiniz efenfendi.. Küçük şakalar Ne tali! Hayat sigortası kumpanyasında, taksit veren bir müfteri ile müdür arasmda^i « j sR;,', : JÜ Hatırlıyor musunuz beyefendi, geçen sene sizin sigorta oldu • ğunuz gün bir müşteri daha si gorta oknustu» Hatırladım, hatırladım.. Hani san bıyıklı bir bey... De • ğil mi? Evet.. Ta kendisi.. Ne olrnuş?*. Dün, vefat etmif... Yok cannn.. Ne talihli adammıs yahu.. Neden? Oyle ya, yüz lira verdi, iki bin lira aldı! I! Blöf Salamon, Debreii Hasan, Kos« taki, Mığır Efendiler, kendi aralarında poker oynuyorlardı. Bir aralık her ağızdan (ResL. Rest!..) sesleri yükseldL Debre'li Hasan, paralarî çek • meğe hazırlanarak kâğıdını açtıt Kare dam! Kostaki kâğıtlannı açtı: Kare Ruva! Mığır kâğıtlannı açtî: Kare as! Debreli Hasan derhal taban " casını çekip ikisine birden ateş etti. Sonra, Salsjnon'a dönüp sordu: Senin nen var bre?» Salamon'un elinde (flos ruvayal) vardı. Debreii Hasan'ra e • lindeki tabancaya bakıp cevap verdi: v Ben blöf yaptsm, elünde bir sey yok! l Tebrikler Evlenmissin, tebrik ede nm.. Hayır, vaz geçtımM O halde, gene tebrik ede rim! Ab zavallı Anneciğim... Seninle izdivacîmîza razı olmau*«*tta meğer ne kadar haklı imis... «* Nur içinde yatsın . Merhumenin beni bu kadar sevdiğini bil • mezdim!.. dim. Mükeramel yapanm! Hatta icap edrse, pazarlığı uydurmak için biraz yalan da atabilirsin?.. Atarım efendim, atanm . Ha.. Gelelim en mühim mes'eleye... Buyurunuz.. Fransızca lâf etmek elin den gelir?.. Fransızca mı?.. Şey... Ne.. Bilmiyorsan geç.. İşi me gelmezsin*. Bilmiyorum diye kim de miş efendim.. Âlâsını beceririm.. Gürül gürül konuşurum.. Mığır Efendi, bu son cevap üzerine çok memnun oldu, deli • kanlıyi mağazasma aldı... Bir kaç gün yeni çırak vazife sini gayet güzel yaptı. Hiç müş teri kaçırmadı. Gelenleri memnun etti. Fakat bir gün, mağazaya bir Italyan seyyah geldi. Fransızca bir şeyler söyledi, bir şeyler sordu. O zaman Mığır Efendi, çırağın fransızca namına tek kelime bilmediğini gördü ve fena halde hiddetlenerek çıkıçtı: / Bana baksana.. Emrediniz.. Hani sen su gibi fransızca bilirdin.. Delikanlı boynunu büktü, kekeledi: Affedersiniz efendim.. Demek yalan söyledin.. Yalan.. Yalan ha!.. Darılmayınız efendim.. Yalan söyle dim ama, siz emrettiniz de söyledim.. Nasıl?.. Ben mi sana yalan söyle dedim?. öyleya efndim.. Siz bana: «pazarlığı uydurmak için yalan söylemek lâzun gelirse söyliye bilircnisin?» demediniz miydi?... Ben de söylerim demedim miy • di?... Evet... tşte arzunuz veçhile, vadettiğimi yaptım. Pazarlığı uydur • mak için size yalan söyledim! Çimdik Biraz daha beküye^m... Eğer gelmezlerse, işimiz çıktı gelem dik diye mektup yazanz!