2i fcylul "Cumhuriyei lltlOIMI Devlet sanayiinin bize Cenevre'de garip vaziyet Ahmet Rasim faydaîı olduğu doğrudur! Almanya Tahdidi Teslihat konferansına gîtmek için şartlarını hafifletti! Cenevre 22 (A.A.) Tahdidi teslihat konferansı bürosunun ilk cel sesi, dün hiç bir hâdise olmaksızın aktedilmiştir. Bu celseye ruzname müzakerahnın en nazik noktasi olan Altnanya'nın M. Hederson'a mektubu ve mumai leyhin cevabı, tahmin edilen müna kaşalara sebebiyet vermemiştir. Çünkü reis, Almanya'nm kendi mektu ^ bima yeni bir cevap vermesine intizar etmenin muvafık olacağını söylemiştir. Maamafîh, Cenevre'de hazır bu lunan Alman'Iar, böyle bir şeye ih timal vermemektedirler. Her ne olursa olsun dün meclisin havası, Alman'lar ın gaybubeti yü zünden hiç bir veçhile karışmamıştır. Hiç kimse, mesaiyi işkâl için bu gaybubet hâdisesinden istifade et meğe kıyam etmemiştir. Murakabe mes'eleleri Cenevre 22 (A.A.) Tahdidi tes lihat konferansı bürosu aktedilecek tahdidi teslihat mukavelesinin tnurakabesi mes'elesini tetkike başlamıştır. M. Benes konferansın ileride teşkil edilecek murakabe komisyonunun salâhiyetlerinin günün birinde tevsii imkân ve îhtimallerini tetkike biiroyu memur etmiş olduğunu hatırlatmış tır.Bir çok murahhaslar bu mes'elenin arrettiği müşkülâtı ehemmiyetle kaydetmişlerdir. M. Bonkur Fran sa'nın daha 1927 senesinde bir murakabe komisyonu teşkili teklifinde bulunduğunu hatırlatmıştır. Vücude getirilecek murakabe ve teftiş komisyonunun silâh kuvvetlerinin azaltılması derecesi Uzerinde kat'î bir tesir yapacağı söylenmek • tedir. Zaten silâh kuvvetlerinin keyf iyet ve kemiyetçe mürakabesinin tah" didi mahallinde mürakabeyi icap et tirtnektedir. En müessir murakabe de budur. M. Litvinof murakabe mes'elesi hakkmda bir rey beyan ettnenin vakti henüz gelmemi* olduğunu söy lemiştir. M. Litvinof bu murakabe vazifesinin esasen işçi sindikalarına ve halka tevdii lâzım geldiğini beyan et^wıi*tir. M. Madarvac» ıur»lr«H«»;tM»« hükumetlerin tayîn edecekleri mü messillerin ve işçi »indikalannın hiiOnu son defa Bursa vapurunda görüştüm. Elini öptüm. Ya nında oğlu vardı. Pek az şey konuştuk. Adeta hiç bir şey. Göz leri dalgındı. Belki o zamandanDeri kimya geri Ahmet Saip beri meçhuller âlemine bakmağa küm ve nüfuzuna tâbi olmak şartile Bey anketimiz askerlerin de iştirakine muvafakat et başlamıştı bile. Sisler içinde idi. deki şu cevapları Bütiin sevgimi kendisine hisset miştir. vermiştir: tirmeğe çhşarak, yüzüne uzun uAlmanyctnın metaîebatı « Devleti^ Berlin 22 (A.A.) Havas Ajan zun baktım. Sonra elini tekrar öbüyük sanayi issından: Alman hükutneti, tahdidi perek aynldım. lerini idare et teslihat konferansına iştirak etme mesi muvafıktır. Zavallı Agâh, ona âşıktı. Bu mek kararım muhafaza etmekle beBilhassa bizde raber, tngiliz notası ve M. Hoover'in rast gelişimi ve bendeki hazin mebzul sanayi beyanatı dolayısile, mevzuu Almanya tesirini anlattım, tekrar onu an • sirketleri de yokiçin esas itibarile ordusunun yeniden dık ve hâdise itibarile zengin hatur. tensiki demek olan beynelmilel dip yatının parçalannı hatırhyarak, Devlet idare locnasi müzakerelerine iştirak et ~ onu ziyaret için evvelce verdiğisindeki fabrika Den k myageri Ahmet mekten imtina eylemesinin mümkün lanmızın mem Saip Bey miz karan tazeledik. Fakat, ha olamıyacağmı anlatmaktadır. lekete çok faydaları dokunduğu bir yat bu. Olmadı. Gidemedik. Ev • tyi bir membadan alınan malu haldkattir. mata göre Alraanya'nın maksadı hu velâ Agâh, sonra ustası, ustamız, fptidaî maddeleri memleketten kuk müsavatı talebinde ısrar etmekte aramızdan çekildiler. Abdullah tedarik edilen sar.ayiin maddei ve bu talebinin Versay muahedesini Zühtü, Hasan Bedrettin, Mahmut iptidaiyesi hariçten alınarak burada imza etmiş olan devletler mezkur işlenen sanayiden evvel, yahut bu Sadık, Münür, Agâh, Ahmet Ramuahedenamenin beşinci maddesi yesim... Yaş farklarına rağmen ay sanayie tercihan himaye gibi bir firine tahdidi teslihata ait nihaî mu kir akla gelemez. Çünkü himayenin ni mektebin hocaları ve talebesi. kavelenameye ayrı maddeler ilâve en esash gayesi Türk fabrikacıla Bilseniz, bu yurda ve bu işe ne ettikleri takdirde tatmin edileceği rmı, Türk isçilerini, Türk alıcı ve mütaleasmda buluntnaktadır. Alman emekleri vardır! Ne diyorum bil satıcılanm korumaktır. Meselâ bizde ya'y a bunun böyle yapılacağma dair mez misiniz hiç! deri sanayii çok ilerlemiştir. Buna kat'î talimat verildiği takdirde he rağmen ipticfaî maddelermden bir Şimdi, önümde, Ahmet Ra men Cenevre konferansındaki mev kısmmı hariçten getirmek mecburisim'in «Şehir mektupları» durukie avdet edecektir. Bu maddeler ne yetindeyiz. mahiyette olacağına gelince, Alman yor. Sanayi diyince, bunu, kül halinde ya atîdeki metalibi ileri sürmektedir. ö z Türkçe mi istiyorsunuz? öz mütalea etmek lâzım gelir ve bu saAlman ordusunda askerî hizmet Türk neş'esi ve zarafeti mi isti nayii ikiye tefrik etmek doğru olmüddetinin 6 seneye indirilmesi, hamaz. yorsunuz? Kıvrak, zeki, huli, li hazırda Almanya için memnu olan Devletin hissedar olduğu sanayie titrek, candan bir üslup mu isti silâhlara ve bilhassa ağır toplara, halkm istiraki bence doğru değildir. yorsunuz? O osmanlıca devrinde tanklara ve tahtelbahirlere ait olan Devlet sanayii ayrı, hususî sanayi memnuiyeti uzun ve fakat muayyen o yüksek burjuvazi veya saray ayrı olmalıdır. bir müddet sonra kaldırılması, süvari devrinde halk dili mi istiyorsu • Yerli mallarımız, hariçteki emsakuvvetleri yerine motosikletli bölüknuz? «Şehir mektupları» nın her Ime nazaran hem ucuz, hem de meIer ikamesi. tindir. Yerli sanayii, hükumet kadar, Alman ordusu bütçesi esasen ka parçası bunlan veriyor. Biraz oTürk alıcılarınm da tesci etmesi bekbarık olduğundan bu tahavvül mun kuyalım: lenir.» zam masarif ihtiyannı istilzam etmi§ Nasıl? Kahvede peyke üstünde isAli Nuri Beyin Hkri yecektir. Alman mutalebatı bu su kemlede yan gelerek, çubuğu sigarayi Tacir ve fabrikalar vekili Ali retle Von Schleicher'in beyanatm tellendirerrk, nargileyi kurarak, fincandaki metalipten daha ziyade hafifle ları höpürterek, düştü mü düşmedi mi, Nuri Bey anketimize su cevabı vermiştir : miştir. Bu beyanatta tahdidi teslihat düşKi, yann havaya, filân gün denize, mes'elesinden ziyade Almanya'nın « Evvelâ prensîp itibarile hükusonra toprağa düşecek. Artık bahar gelaskerî kuvvelterinin arttınlması mev di, kömiir kaça çıkarsa çıksın diye keh met ticaret yapmamalıdır. Fakat bazuu bah»ti. keh, peh peh, öksüre aksıra kömürcü ile zi işler vardır ki devlet bunlan ticaret değil aneak bir vazife olarak Maamafih, Almanya'nm milis hak alay eder misiniz? Herifi az kaldı cemyapmak mecburiyetindedir. Müda kmdaki hakikî tnaksatlarını bilmek re illetıne uğratacaktınız. İşte düştü. M. Vnn S<>].l<»*k«r bu ~ilî« faal ınHl!ycy« taalluk eden bütiin Bcyaz bcya2l Yag bakalım! Tağ mubames'elesine biiyük bir ehemmiyet sanayi bu saha dahilindedir. Mem rek! TitTC'in bakalım! Bravo karayel? atfetmekte olduğunu gizlemeraistir. Mahsulün ne büyük imiş! Es! Es! Kö leketin dokumacılık sanayiine büyük ihtiyacı vardır. Hükumet burada mürcü havası bu! sarfedeceği parayı resen dökmemeli § Muhsin Beyi tanır mısmız? Şu bunu mütesebbislere büyük bir te yakında hiç gördüğünüz var mı? Acaba minath kredi ile vermelidir. nerededir? Kuşdili'nde mi? YeldeğirHükumet normal kâr temin et meni'nde mi? Moda'ya çıkıyor mu? miyen ticarî işlerden meselâ zarar Yoksa Kalamıs'tan süzülerek gece saat bilmem kaça kadar Fener'de mi par veren madenleri işletmek veya su kuvvetlerinden istifadeye kalkmak lat:yor? Ada'yı pek sever. Baharı Şişgibi zararlı tesebbüslerden çekin li'de geçirir. Tenezzühü lâtiftir. Kalenmelidir. der'e bayslır. Sarıyer'den pek hazzetmez, Fınd.ksuyu'nda kurdunu kırar, Memleket dahilmdeki yün, pamuk Berlin 22 (A.A.) Havas muhaKestanesuyu'na telveden azma kahve ve sair mevat ihtiyaç için esasen birinden: Kanunu Esasiyi siyanet nazarile bakar, Kızılcıksuyu'na dayanakâf i değikfir. Nitekim geçen gün konmaz. Büyükdere onun ne şinaver ha komisyonu bugün, Reishtağ meclisipılnıa rubasınuı kokusunu almıa imiş! vaperest old".ğunu ihtar eder. Tarab nin feshedildiği tarihî celsedeki nuBu eser bütün bir devrin hic ya'da en şık Ingiliz centilmenini andı tuklarını radyo ile alınmış zaptmı rır, kövde esk« zamanlannı yâdederek viyesidir. Bir «Satyre de moers» dinliyecektir. baht vc nasibin insanı hırpalıya hırpa tir, baştan başa heyecandır ve her Komisyon, meclisin feshini intaç lıya ezdigirtj lisanı hal ile anlatır. Beyparçasımn, her satırının ve kelietmiş olan münakaşalarm tarzı cekoı'a güvenir. Paşabahçe'sinde gezer, reyanını büyük bir soğuk kanlılıkla Çubuklu'c'a keyif çatar. Koru'da bülbül mesinm içinden yıldırım gibi kuvtakip edecek ve bu suretle kanunu vetli bir his cereyanı geçer: Hâlâ gibi öter. Mirgün'de şıkhğa üzenir. Keesasinin ihlâl edilip edilmediğine da derinden ağladığı zaman Şeytanakıntıokunabilir, sevilebilir, hâlâ tazeir hükmünü verebilecektir. sın) bastırır. Kavak'ta çakar, încirköy'dir ve yeni pişmiş gibi dümanı üsünde küfeye biner. Bitap Göksu'ya düDiğer taraftan komisyon, meşhur tündedir, yeni yaratılmış gibi üsşer, artık Kandilli karargâhıdır. celsede hazır bulunmuş olan bir tatünde Ahmet Rasim'in bütün rukım istenolarla gazetecilerin ifade§ Hatırırria bizim Muhsin'in bir ser hu tüter. Fakat bu milyonlarca güzeşti geldi. Bir gün meşhur lştayn'dan satır yazmış insanı dört cümle ile sine müracaat edecektir. M. Von Papen'in bilâhare isticvap bir kat ruba alır. Perükâr lstemat|a uğanlamak kabil mi? Onun için bürar. Tuvalttini yapar. Bastona dayana edılmesi ihtimal haricinde değildir. yük ciltler lâzım. Bunu olsun ihdayan Galtta'ya geçer. Krakoy*de mal etmiyelim: Kitap, âbide, hey tramvayların durduğu yerde ahbaplanndan birile konuşurken kolunu bir şe kel, ihtifal... O her şeye lâyıktır. Ankara 22 Pek yakında tstanyin kemirm^kte olduğunu hisseder. Büyük muharrirdi. Fakat bunu bul Ankara Diyarbekir arasmda Bir de ne baksın? Iri bir ağız, ruba söylemek için gene geciktik. Ge hava postaları başlıyacaktır. Ankasını yiyecek. Derhal kendini karşı kalne tamir kabul etmiyecek kadar. ra'ya kadar yolcu başına ücret 40 Hdırıına atar. Meğer tramvay beygiri, PEYAMÎ SAFA açlıktan, îştavn'dan aldığı ottan ya • radır. SON Sanayi siyasetimiz nasıl olmalı? ÖUNÜN AKİSLERİ Türk Yunan edebiyatı j Türk Yunan dostluğunun si j B yasî bir muaşeka hararetini a l d ı ğ ı . bugünlerde, sevinçle öğreniyoruz ki, komşu millet matbuatında Tük edebiyatına karşı da git gide artan bir muhabbet uyanmıştır. Atina'da çıkan (Les Balkans) mecmuasının temmuz nüshasında, Yunus Emre, Füzuli, Nef'i, dün, Karacaoğlan, Namık Ke mal, Abdülhak Hâmit, Ziya Gök Alp, Ahmet Haşim gibi bir çok büyük imzalardan tercümelere rasgeldik.. Tesadüfün verdiği bu müjdeyi talihin bir yeni Iutfu genişletti: Dostum Ahmet Haşim'in evinde tanıdığım Aleksandra isimli bir Yunan şairinin ağzından Göl Saatleri mübdiinin bir çok şiirl ezber dinledik! Talihin üçüncü bir dostluğu d bu şair kızın delâletile kıymetli bir vatandaş tanımak oldu: V. Kasapakis... V. Kasapakis kimdir?.. On senedir, Türk edebiyatını Yunan'lılara tanıtmağa çalışan bir Istanbul'Iu! Yunanistan'ın iki büyük gazetesi olan (Proiya) ve (Viradini) de sık sık makaleleri, tetkikleri çıkan bu değerli genç, bütün ömrünü, Türk edebiyatını tetebbüe hasretmiştir. Şimdi, tahlil ve tercümelerini birer küçük cilt halinde neşre başlıyor. Bu hafta (Ahmet Haşim) intişar edecektir. (Piyale) şairinin manzumeleri, yunancaya da manzum ve mu • kaffa tercüme edilmiş bir kaç tanesini dinledim: Lisanın yaban* cısı olduğum halde şiirin âhengi bana anlattı ki, bu öz musiki Ahmet Haşim'in ruhımdan geliyor! V. Kasapakis, bir yandan Faruk Nafiz'in (Akın) ını da tercüme ediyor. Demek ki, bu Türk destanı yakında Yunan sahnesinde de alkışlanacak! AnlaşıIıyor"kV"'V<' Kasapakis, Anadolu'da iki miUetin oHuları boğazlaşırken, o burada >ki milIetin kalplerfni kucaklaştırmak için çalışıyormuş! Ne yazık ki, Yunanistan, Yunus Emre'den bugüne kadar bütün Türk edebiyatını tanırken, biz Yunan edebiyatını değil, Türk edebiyatım Yunanistan'a tanıtan bu değerli ve halis vatandaşı bile henüz tanımıyoruz... Saip, Nuri, Arif Beylerin fikirleri İ Hariciye Vekili Sofya'dan geçerken M. Muşanof ile görüştü Sofya 22 (A.A.) Cenevre'ye gitmekte olan Hariciye Vekili Tevf ik Rüstü Beyefendi Sofya'dan geçmiştir. Hariciye Vekili istasyonda Başvekil M. Muşanof ile Türkiye Elçisi Tevf ik Kâmil Bey ve sefaret erkânı tara • fından karşılanmış ve selâmetlen miştir. Almanya'da Siyasî mücadele... Tahkikat komisyonu M. Papen'i dinliyecek Rana Bey geliyor Ankara 22 (Telefonla) ~ümrükler ve tnhisarlar Vekili Rana Bey bu akşamki trenle tstanbul'a hareket etti. Van 21 Belediye daireai onüne Gazi Hz. nîn bir heykeli rekzedilmiş, bu münasebetle nutuklar söylenmiş ve merasim yapılmıştır. Ankara 22 Adliye teşkilât lâ • yihası hakkmda hâkim ve avukatların fikirlerini öğrenmek üzere Ve kâletin açtığı ankete verilen cevaplar tamamen gelmiştir. Husust bir heyet bunlan tasnif etmektedir. tenjan karşısmda bir çok fabrikalar müşkül vaziyete girmişlerdir. Memlekette bilhassa basit dokumacıhğı teşvik etmelidir. Yüksek nevi ku maşlar pahalıya maloluyor. Mevaddı iptidaiyenin mutedil bir gümrük dahilinde hariçten gelmesine mesağ verümelidir. Almanya, İngiltere, Fransa hepsi mevaddı iptidaiyelerini hariçten alırlar. Meselâ Holanda'da yüksek fırın ve çelik sanayii mevcuttur, dünya piyasasına rekabet eder. Halbuki Holanda'da demir maden yoktur. Umumî surette evvelâ sanayii ziraiye yapılmahdır. Yalız bizde zî • raat köylüye taksim edilmiş bir halded'ir. Binaenaleyh köylünün koo peratif teşkil ederek çalışması lâ • zımdır. Halkın devlet sanayiine iştirakine pek imkân görmüyorum. Yalnız böyle sanayiin eshamı borsaya çıkarı Iıp satılır ve serbest olarak ahali tarafmdan rağbet görürse en iyi bir şekil olabilir. Bazı yerli mallannm fia tının yüksek olması gümrük himayesinin yüksek olmasından ileri geliyor ki bu sun'î bir inkişaftır. Halbuki tabiî inkişaf nerede mümkünse himayeyi orada teksif etmelidir. Malların fiatını ucuzlatmak için rekabet sahası açmaIı, ayni zamanda tröst ve ihrikâr gibi teşekküllerin önüne geçmelidir.» Lutfi Arif Bey ne diyor? Ziraat Odası ikinci reisi Lutfi Arif Beyin fikri de şöyledir: c Büyük sermayeye malik ol • mıyan Türk sanayicilerinin yapa mıyacaği her türlü sanayiin ya hükumet tarafından sermaye vazolunarak teşkil olunacak sirketler veya bu sermayeye istirak edebilecek sermayeli sanayiciler bulunamadığı takdirde büyük sermayeye ihtiyacı olan her nevi san'at müesseseleri hükumet tarafından vücude getirilmesinde zaruret vardır. Bu meyanda devletin müdafaai milliye noktai nazarından yapılması zarurî olan sanayiin her şubesi münhasiran devlet tarafından yapılması elzemd'ir. Tabiidir ki ham maddelerimizi iflenmiş bir vaziyete getirmek bizim için daha elverislidir. Fakat mem leketin ihtiyacı olan bir çok maddeleri hariçten getrrmekle burada iş lemek için birini diğerine tercih et> mek doğru değildir. Tercih mes'elesi ihtiyaç ve zaruretin göstereceği vaziyete bağlıdır. Ziraatte iptid'aî maddeler nüfu sun ekseriyetini teşkil eden köylü ve çiftçiler tarafından istihsal olunduğu için ziraat sınıflannın diğer sanayiden daha evvel iyi bir hale getirilmesi zaruridir. Bundan başka ziraat smıfları sayesinde halkımızın gıdaî ve zarurî olan ihtiyaçlan her şeyden evvel temin edilmiş olur. Müdafaai milliye için devlet tara fından tesis olunacak her hangi bir san'at şubesine halkm istiraki doğru değildir. Bundan gayrı dev letin teşkil etmiş olduğu ve edeceği her sanayi teşkilât ve teşkilâtında halk sermayesinin bulunması çok iyidir. Yerli mallarımızın ziraî kıs mı hakikaten ucuzdur.» YUSUF ZlYA Dünya Güzeli Dün gece Süadiye'deld müsamerede bulundu Dünya Güzeli Keriman Halis M. şerefine dün gece Süadiye gazino sunda bir müsamere verilmiş ve Kraliçe halka takdim edilmiştir. Müsa mere münasebetile gazino şimdiye kadar görülmemiş derecede kalabahk olmuştur. Gazinoda Vali ve Belediye Reisi Muhittin Bey de bulvn muştur. Dünya Güzeli saat 10,30 da Ulvi Beyin çiçeklerle bezenmiş otomoüüi ile Süadiye'ye gelmiş, gazinoyu dolduran büyük ve kibar halk kütlesi tarafından şiddetle alkişlanmıştır. Kraliçe saat 11 de halka takdim edilmiş, Keriman H. merasimden *o"a eski Kraliçelerden Feriha ve Mübec cel Hammlarm oturduklan masada oturmuştur. Müsamere çok güzel olmuştur. Bu, nikbin devirlerin masallan gibi, kırk gün kırk gece süren düğünlerin sevincile bitmiyor. Biz onlardan çok uzağız. Onlar kadar sevmiyoruz, kendi • mizi vermiyoruz, şüphe ve tereddüt ediyoruz. Fakat bana öyle geliyor ki bu dervre de kapanıyor. tçimde ve dünyanm her tarafında. Lâmbalar söndü. Yeni bîr sahne üstüne perde açılmak üzere. Sol tarafta ayaklannı vuranlar ve sahnede kendi cennetlerini görmek içîn sabır sızlacanlar var. Ben koltuğumda hareketsizim. Bakıyorum, bekliyorum v» namütenani imkânlardan her hangı biri, ancak şeniyet âlernine geçtikten sonra, onu izah etmeğe hazırlaruyorum. Bir şey cnlamak veya anlatmak için değil; sadece, beynimin her hangi bir şey çiğnemek için gıcırdıyan dişlerinin arasına bir fikir sakızı atmak için. SON Van'da 6azi heykeli Otomotik telef on [Birlnci sahifeden mdbatt] renköy, Yeşilköy, Kandilli gibi küçük santrallarla konuşmak için evvelâ rehberde yazlı ilk iki rakanu otomatik delikli tabloda çevirecekler, kar şılarma çıkan memureye diğer ra kamları da söyliyerek muhabereyi temin edeceklerdir. Otomotik telefon tesisî 62 memuru açıkta bıraktnıştır, Şirket bunlara hizmetlerinin dere cesine göre tazminat verecektir. Galataya mı, Sirkeciye mi, vapura mı, trene mı? Bir şey demedi hiç. Hizmetçisi ne oldu? Onu da bilemiyorum. Başımı önüme iğerek, hafîfçe saUanarak, ağır ağır çıktım. Fentrero in un cuore. Nedir bu mkâye? Onu arayayım mı? Bütün kuvvetim, derin bir dalgınlık haline giren belirsiz hayaller ara sında kayboluyor. Peşine düşmek iktidarmı kendimde bulamadım. Gazeteye gelince bana bir büyük zarf verdiler. tçinde o piyes ve bir mektup. Tek satırdan ibaret: «cSana bunu bir hatıra olarak bırakıyorum.» İmza bile yok. Yazı çok titrek. Oturdum. İçimde bir vapur düdüğü sesi ve bir duman uzanıyor. tkisinin de izine takılarak dalıyorum. Hep o ağaç. *** Artvk ne o, ne Muallâ Hanım. Adliye teşkilâtı Hava seferleri başlıyor CUMHURİYErin edebî tefrikasu 69 Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa Veda etmiyecek miyim? Onu bu halde bırakmalı mıyıra? Fakat ben de çöküyorum. Uykusuzluktan bey nimin ortası demirleşiyor ve sızlıyor. Biraz daha beklemeğe karar verdim ve oturdum. Artık hiç bir şey düşünemiyorum. Başim sabahm renkleri ve seslerile, bulanık bir su ile dolu, çalkanan bir tas halinde. Dışanda bir gürültü. Yerimden kalktım, çıktım, koridoru geçtim. Apartıtnan kapısmdan içeri güzel bir kadm giriyordu. Elinde bir anahtar. Bakıştık. Ciddiydi. cKimsiniz?» diye sormak için te reddüt ettiğimi anlıyarak: Ben, hizmetçi... Dedi. Ne güzel kadın! Yoksa dışarıdan ptelen her şey bana öyle mi görünü yor? Fakat mektuplarından birinde Vildan'ın bana bu hizmetçiden bahsettiğini hatırladım. Güzelliğini metediyor ve çiçek bozuğu, kara gözlü bir oğlana tutkun olduğunu yazıyordu. Dur, dedim, hanımefendi uyuyor. Hiç gürültü etme. Bırak istediği kadar uyusun. Uyanmadan evvel de ortalığı toplama, basucunda otur Biraz hasta. Ben gidiyorum. .i Şapkamı giydim. Vildan'ın oda Tcapısının eşiğinde durdum. Ona, belki son defa olarak, baktım. Hâlâ sa yıklıyordu. Bir defasmda ismimi söylüyor gibi geldi. Hemen geri döndüm ve bütün hızımla koridoru geçtim, dışarı çıktım, nihayet sokağa. Bu apartamanda uyuyan bir kadın değil, kapanan bir devir bıraktığımı hissederek yürüdüm her adıtn attıkça yenî bir sahada ilerlediğimi ve güzel bir mechule doğru grttiğimi sa nıyordum. önüme çıkan ilk taksiye bindim. Nereye? Diye sordu şoför. Bu sual bana insanın hedef i için sorulmuş gibi geldi. Açıkltk bir yere, güneşli bir yere, buralardan uzaklara, gitgidebü diğin kadar! Dedim ve arkacna yas landım. Ertesi gün öğleye doğru Vildan'ın apartımamna uğradun, kapısuu çal dım, açılmadı. Kapıcıyı aradım. Çıkb o bugün, dedi. Yüzüme çok dikkatli bakıyordu. AnIadım ki Vildan onun için de bir muammadır ve benim bir bakışımdan, bir halimden, asla halledemediği bir sırra ermek istiyor. Fakat benim de ayni meç hul karşısmda hayrete ve düşünceye daldığımı görünce bîldiklerini anlattı: Kuntratuun bitmesine beş aydan fazla vardı. Dün gece ev sahibini aratfa, bulduramadık. Sabahleyin konuştu lar. Borcunun hepsini vermiş. Ev sahibi neden çıkhğmı sorunca: «Hastayım, Avrupa'ya gideceğim.» Demiş. Dün de akşama doğru bir fenalık geldi üstüne. Ben doktor getirdim. Akrabamzdan mıdır, sizin? Hayır, diye mırıldandım, ismmi bile bilmiyorum, başka bir mes'ele var da... Sen ismini biliyor musun? He... Vildan Hannn. Demek hakikî ismi bu. Yahut herkese ayni yalanı söylüyor. Onu bulmak... Gözlerim daldı. Bir nhhm kalabalığı, dumanlar, vapur düdükleri, kayıklar, deniz, dağlar, ormanlar ve... Bir ağaç. Ne tarafa gittiğini biliyor musun? Bir şey demedi k t