SON TELGRAFLAB SEYAHAT NOTLARl: 10 Darülfünunda Bir sabah saat dokuzda Sofya'da beden terbiyesi umumî müfettişi M. S. Nikolayev'i görmek üzere Maa rif Nezaretine gittim. Kapıcı içeri bırakmadı. İsmimi söyledim, kartımı gösterdim, para etmedi. Nihayet bir türkçe bilen işi izah etti. Nezaret sabahın sekizinde açılır, akşamın yed'isinde kapanırmış. Hariçten nezarette işi olanları sabahları 11 den 12 ye kadar, öğleden sonra 5 ten 6 ya kadar içeri sokuyorlar. Bu saat lerin haricinde meb'ııslardan başka hiç kimseyi hiç bir vesile ile içeri bırakmıyorlarmış. Tabiî geri dönmeğe mecbur oldum. Zamanımı boş geçirmemek için Darülfünuna gittim. Beyaz bıyıklı, yorgun çehreli kâtibi umumile görüştüm. Hukuk ve edebiyat fakültelerini ihitva eden bu yepyeni henüz boyaları ikmal edilme miş olan irfan ocağının dersanele rinj, lâburatuvarlarını, anfiteatrlarini, içtima ve merasim salonlarmı gezdik. Kendisi güzel fransızca söyIediğinden bazı benim sorduklarıma cevap veriyor, bazan da kendiliğincîen beni tenvir ediyordu. Sınıflardan birinde profesöz Danailov Economie politique imtihanı yapıyordu. Danailov sabık Nafia Nazırıdir. Biraz imtihanı dinledim. Kendisine lâtife olarak: İnsan hayatmda hiç îmtihandan kurtulamıyor, (bir gün evvelki konferansımı kastetferek) evvelki gün de beni imtihan ettiniz, dedim. Gülüstük! Sınıftan çıkarken kâtibi umumiye Darülfünunda eski nazirlardan daha başka müderris var mı diye sordum. On bir tane daha var dedi ve sayraağa başladı. Hukuku beyneldüvel müderrisî pr. Danev esbak Başvekil, hukuku ceza müderrisi pr. V. Mollov sabık Maliye Nazın, daha evvel Maarif Nazın, istatistik nazariyatı müderrisi D. Michaikov sabık Ticaret Nazırı, hukukî nazariyatı umumiye müderrisi pr. Ganev esbak Adliye Nazırı, hukuku dmiye müderrisi pr. Bobtchev sabık Maarif Nazırı, Economie politique nazariyatı müder risi Stankov sabık Şimendiferler Nazırı, Bulgar ceza kanunu müderrisi pr. Kovlev esbak Adliye Nazırı, hukuku idare müderrisi pr. Stainov esbak Şimendiferler Nazırı ve saire dedL Henüz ikmal edilen bu irfan sarayı hakkında. biraz daha tafsilât vermesini rica ettim. Bu güzel bina millete Evlogi Gorgiev namında bir tüccarın hediyesitfir. Kendisi Bükreş'te bankacı idi. Bundan otuz sene evvel bekâr olarak vef at ettiği zaman bir Darülfünun yapılmak üzere 6 milyon altın levalık servetini hükumete ter ketti. Bu para otuz sene zarfında 60 milyon leva oldu ve o servet b serveti vücude getirdi. Odama gidelim de size bazı ihsaî malumat ta vereyim dedi. Ve orada şunları söyledi: Darülfünunun yedi fakülte • sinde 3917 i erkek, 1710 u kız ol mak üzere 5627 müdavim talebe var. Hukuk şubesinde 1462 erkek, 304 kız ceman 1766 talebe, tıp fa kültesinde 1462 erkek, 304 kız doktor namzeti talebe var, fen fakültesinde 373 erkek, 291 kız ceman 664 talebe var. Darülfünuna girmek için her yerde olduğu gibi jimnazı bitirmiş ol mak şarttır. Yalnız siz de biliyorsunuz ki jimnazlar üç nevi talebe yetiştiriyor. Klâsik, yanm klâsik ve real. Tıp fakültesine, filolojiye ve hukuka girmek için klâsik veya yan kalâsik şubeyi bitirmiş olmak şarttır. Felsefe veya pedagoji şubelerine real jimnazlardan çıkanları da kabul ederler. Maarifi umumiyeniz hakkında da biraz malumat Iutfeder misiniz? dedim. Gene bazı kitaplar karıştırdı. Malum ya Bulgaristan ihsaiyat hususunda bütün milletler arasında Amerika'lılardan sonra ikinci geli yor. 19291930 senesi zarfında hükumetin dört senelik ilk mekteple • Kraliçe BrükseFde.. Garda büyiik bir kalaba! ık vardı, Kerirnan Hanıro görününce bir r kış tufanı koptu Brüksel 13 (Hu. Türkiye Güzellik Kraliçesî Keriman Halis Ha nım bu akşam saat dokuz buçukta Brüksel'e geldi ve çok samimî bir şekilde karşdandı. Daha saat dokuzdan itibaren Brük • sel'deki Türk'ler kafile kafile gara gel meğe başlamışlardı. Bir gün evvel «İn İf novation» namında • ki büyük mağaza nın çay salonlannBrtteseVde Krallçelertn mtsaftr edttdlŞi Palas 'oîeli da Avrupa güzelleKeriman Hanım da... Miss France da rinden mübim bir kısmını görenler ve beraberdi. Bittabi Rusya güzeli de ayalkıslıyanlar, Türk güzelini bunlarla ni endişe ile onları seyretmekten geri mukayese etmek için sabırsızlamyorlar, kalmıyordu... aralarında Şark ve Garp güzelliği etrafında münakaşalar yapıyorlardı... Saat Rengi hafif buğdayımsı... Başında bir türlü ilerlemiyordu. tşte geçe geçe kalın hasırdan siyah küçük bir şapka bir çeyrek geçmiş... On dakika var... var... Gözleri siyah... Bembeyaz diş • Bes dakika var... Nihayet Brüksel'i leri var. Paris'e bağlıyan «Mavi kus> isimli lüks Türkiye güzeli, Rusya güzeli, Fran trenin sesi işitildi. sa güzeli şimdi hep bir aradalar... Miss Turauie! Miss Turauie ? Vah hakem heyetinin başma gelen Türkiye güzeli nerede?... Herkes bir ler... Eğer hepsi böyle güzelse ne ya pacak? Hangisini tercih edecek?.. vagona doğru koşuyordu. Bu araştırma uzun sürmedi. Keriman Halis Hanım vaHer üç güzel de meğer bir trende segonun kapısında gözükmüş, zarafeti, seyahat etmişlerdi... Fakat birbirlerini tavimliliği ve tath bakışlarile bütün na nımamışlardı... Şimdi artık tanıştılar, zarlan bir miknahs gibi kendi üzerinde konuşuyorlar... Hep beraber garm hatoplamıştı. ricine çıkıldı. Burada Brüksel'in en bü Trkiye güzeli ?... yük otellerinden Palace otelinin otomoBir alkış fırtınası koptu... Tebrik eden bili bekliyordu. Her üç güzel de oto • edene, elini sıkan sıkana... mobüin maroken iskemlelerine, yığın yıgın çiçekler de onlann kucaklarına Brüksel Türk Sefareti ikinci kâtibi gömüldüler. Haydi Palace otele... Hilmi Bey kendisine yaklaştı. Elinde nadide güllerden yapıkms bir büket varBu akşam bütün güzeller Palace otedı... Kraliçeye uzatü ve kendisinin Türlinde toplanmış oluyorlar... Asıl progkiye Sefareti namına beyanı hosamediram yann başlıyacak. Güzeller otomoye memur olduğunu söyliyerek bu çibülerle sabahleyin erkenden Ostende'a çeklerin Sefir Kâmil Beyefendinin refigidecekler... öğle yemeği «Hotel de kaları Hanımefendi tarafından gönde. l'Ocean Continental» de yenecek, sonrildiğini anlatb. ra Ostande «Hötel de Ville» inde resmi kabul yapılacak. Yannki mektubumda Kraliçe gösterilen bu alâkadan son bunları tafsilâb ile bildireceğim... derece mütehassis olmuştu. Hararetle teşekkür etti. Derken Brüksel'deki fahrî M. F. FARVK Türk konsolosu M. de Bodt da kendisine mükellef bir buket verdi. Bunu bu. Paris'te çıkan «La Liberte» gazetesi rada tahsilde buiunan Türk kızları ta • rafından takdim edilen üçüncü bir buyazıyor: ket takip etti... Kraliçenin minimini el1932 Türkiye Güzellik Kraliçesi Keleri pembe gül gonçeleri içinde kaybolriman Halis Hanım, Brüksel'e gitmek muştu.~ ' * " • » • * ( • üzere bu sabah Paris'e muvasalat et Seyahatiniz nasıl geçti... mistir. Saat dokuz buçukta Lyon gan, Çok yorulduk... Çok... pek çok... Keriman Halis Hanımı getirecek olan Keriman Hanım hakikaten çok yorultreni sabırsızlıkla bekliyenlerle dolmuşmuştu. Dört günlük mütemadi seyahat tu. Bunlar arasında Türkiye konsolosu bu... Hakkı var. Maamafih yüzünden Fuat, birinci kâtip Faik Beylerle sefaret bu yorgunluk hiç belli ohnuyordu... Boz müşaviri M. Paschin ve Paris'te oku • renkli tayörünün içinde mevzun vü • yan bir çok Türk talebesi göze çarpı cudü dimdik duruyordu... Başuıdaki yordu. Dokuzu kırk geçe tren yavaş yabeyaz örgü «bere» kendisine ne yakış vaş gara girdi. Biraz sonra Mis Türkiye mısfa... vagonun penceresinde göründü. Arkasmda mavi bir tayyör, başında, bukleli Miss France!... Miss Fransce!... siyah saçlannı daha ziyade göze çarp Şimdi herkes başka bir tarafa bakı faran bir bere vardı. Beyaz bir eşarp bu, yordu... Keriman Hanım da kendisini meraktan alamıyordu... O da gözlerini çok zarif tuvaleti tamamlıyordu. Kra o tarafa çevirmişti. liçenin etrafı hemen karşılamağa gelen Miss France acaba nasıl?... Nalerle sarıldı. Kendisine güzel bir buket takdim olundu. sıl şey?... Başmda kmnızı bir şapka, üstünde kırGazete fotografçılarının ricalarını mızı bir tayyör var... Açık san saçları tatmin ettikten sonra Keriman Halis dalga dalga... Şapkasmın altmda hafif Hanım refakatinde bulunanlarla bir • kızıllaşıyor... Yüzü yuvarlak... Burnu likte Türkiye sefarethanesine gitti. Orahafifçe havaya kallak. Fakat o da gii • da şerefine verilen ziyafette bulundukzel, o da sevimli. tan sonra bu akşam saat 19 da şimal Miss Russie... tşte Miss Russie!... garmdan hareket edecek olan Brüksel Bu sefer herkes ona bakıyordu. Tabiî Ekspresine binecektir. Cenevre müzakeratını Heryo idare ediyor! Mevcut kuvvetler ve hava bombardı manları için itilâf edilmesi muhtemel Cenevre 18 (A.A.) M. Herriot, refakatinde buiunan M. Boncour ve M. Laygues ile birlikte sabah saat 7,50 de Cenevre'ye vâsıl olmuştur. Başvekil, istaiyonda, Cenevre'de buiunan Fransız heyeti rnurahhaaası tarafından istikbal edilmiş ve lelâmlantııştır. M. Herrîot, heyeti murahhasanın ikamet etmeVe bulunduğu yere gi derek orada M. Boncour ve M. Leygues ile, cerîyan etmekte olan müzakerat hakkın 1>\ görüşmüştür. Biraz «onra M. Pa'nleve Paris'ten otomobille geleek arkadışlarma iltihak edecekîir. Bir müddet »onra M. Herriot, tahdidi teslihat konferansının tehiri hakkında devam edeceS* müzakere • lerde Fra'isa'n'.cı alacağı vaziyeti tes bit ehnek içi.ı murahhas hevet »za sını, nazırları V.Î mütehassısları toplamıştır. Saat 11 de M. HeTİot, yanında Harbiye ve Bah \ve Nazırlan bu . lundukları hıld>; M. Gibson'u, M. Norman Davis'i ve Amerikan murahhası âyandan M. Swanson'u kabul etmiştîr. Bu mülâkat bir saat sürmüştür. Saat 12 de Başvekil ile kabinedeki arkadaşları tngiliz Hanciye Nazırı Sir John Simon ile görüsmüslerdir. Cenevre 18 (AA.) M. Herriot ile Frans'z njtzırlarının Amerik&n murahhaslarüe yaptıkları mülâkat, mevcut kuvvetler mes'elesi etrafında cereyan eîmistir. Amerika'hların tahdidi terlihat konferansının ilk safhasına nihayet verecek karar öureti melninde M. Hoover tarafından tavsiye edilen ten. ki» ve tahdit usullerinin mülâyint ta birlerle «arih bir surette zikredilmesinî istedikleri rtıalumdur. Bu ilk fikir teatilcri mevcut kuvvetler ile hava bombarJımanı mes'eleleri hakkında kısa bîr müddet zarfında bir itüâfa varmak !mkân ve :htimalini tecelîi ettirmîştir. Hava bon» bardımanlarınm ahaliye karşı değil, fakat münhasıran harp sahalarmda yapılacaŞı söylenmektedir. HEM NALİNA MİHINA Temiz süt! Gazetelerin birinde gördüğüra bî ilân nazari dîkkatimi celbetti. Yalo Millet çiftliği idaresi tarafından ve rilmiş olan bu ilânda İstanbul ha kının nerelerden pastörize süt ve sı hî tereyağı tedarik edebileceği gös teriliyordu. Bu suretle şehrin temiz süt mes'elesi de temiz memba suyu mes'elesi gibi tamamen değilse de kısmen nalledilmiş oiuyor. Hatırlarda olsa gerektir ki tstanbul belediyesi bu süt ve su işlerini halle kalkışmış, fakat bir türlü muvaffak olamamış, hele süt mes'elesi tamamen fiyasko o! muştu. Halbuki süt mes'elesi, bil hassa çocuklar ve hastalar için ha yat mes'elesidir. Kirli kuyu sulan katılarak bir zehrap haline getirilen sütlerin, çocuk vefiyatındaı mühim bir âmil olduğunu söylemeğe hacet bile yoktur. Ben kendi hesabıma, hasta iken bile, ağzıma bir damla süt koymam. Çünkü içtiğim şeyin süt değil, bir mikrop şerbeti oldu • ğuna kat'iyyen inanmışımdır. Gazi Hz. nin bir işaretlerile tesis edilmiş olan Yalova Millet çiftliği, pastörize sütleri ve temiz tereyağ I larile halkın sıhhî süt ihtiyacmı te J min etmektedir. Bu suretle Büyük Gazi, tstanbul halkının hastalarmı, ve çocuklarını, bir zehir demek olan mikroplu sütlerrfen knrtarmak suretile tekrar halâskârımız oluyorlac Yalova bir şifa kaynağı olduğu gibi Yalova Millet çiftliği de bir sıhhat ocağıdır. Mu.) M. Benes'in projesi Cenevre 18 (A.A.) M. Benes'in karar sureti projesi şimdiki halile kimyevî ve bakteriyolojik harplerle tanklara, ağır toplara ve beynelmilel bir kontrol ihdasma tnüteallik bi'kuvve bir itilâfın ahkâtnını kaydetmektedir. Henüz tesviye edilmemiş olan noktalar arasında askerî depoların miktannın tahdidi ve bovnbardıman tayyarelerinin ilgası varJır. mnHanMilUiHlıuıllUUIIIIIİIIIIIItlillUllUlilUHIUIUIIIHIMH'mmnı» Tren kazası Tahkikatı... Nafıa Vekili henüz tet kikatını bitirmedi Ankara 18 (Telefonla) Beylik köprii kazası hakkında muhtelif mü hendis heyerlerinm verdikleri rapor larm Nafıa Vekili tarafından tetkikatınm ikmal edildiğini yazmışhk. Dün Vekil Beyden neticeyi sordum. Raporlann tekrar tetkiki icap ettiğini ve hâlen tetkikatla meşgul olduğunu, ancak bir kaç güne kadar vak'a hakkında uzun izahat vermek imkâmnı elde edeceklerini söyledi. Tapu tahriri Teftiş ediliyor Kadastro mektebinin müddeti uzatıldı Ankara 18 (Telefonla) Elyevm bilâdı selâsede hususî bir kanuna tevfikan tatbik edilmekte olan tapu tahrir muamelesinin teftişahna başlanmaktadır. Bu muamelenin sür'atle intac her neye mütevakkrfTse ona göre tedabir ittihaz edilmiştir. Bundan başka tapu, sicil, muhabere teşkilâtı hakkındaki kanuna göre bir temmuzdan itibaren teşkilâtı yapılan tzmir, Denizli, Aydin, Manisa teskilâtı dahi teftişe tâbi tululacaktır. Bu teftişatı icra etmek üzere tapu uraum müdürü Cemal Bey bir kaç giine kadar Ankara'dan hareket edecektir. Cemal Bey yeni tapu sicil lerinip tatbikı esbabmı mahallen tetkik için, Çankırı, Çorum ve Kırse • hir'e de gidecektir. Kraliçe paris'ten geçerken 23 kifi öldü Ankara 18 Tren kazasında, has tanede öimüş yaralılarla beraber ölen lerin miktan 23 e baliğ olmustur. Emvali metruke Satışları başladı Ankara 18 (Telefonla) Gayrimübadiller hakkında memleketin muhtelif mıntakalarında hep birden satışa başlanmıstır. Satışın ne vakit biteceğini bugünden kestirmek im kânsızdır. Satış bitloce almacak neticeye göre gayrlmübidillere tevziat yapılmağa basJanacaLtı.'. Eğer bu şekil iyî netice verirse memleketin diğer taraflarında da aynen tatbik edilecektir. Kadastro mektebinin tahsil dev resi şimdiye kadar bir sene ve mektep hukuk ve fen şubelerinden mürekkepti. Yeni karara göre mek . tebin bu şubeleri ilga edilmiş ve tahsil müddeti iki seneye çıkarılmıştır. Bu husustaki talimatname tasdiki âliye iktiran ettiği için bu sene kadastro mektebi yeni programile tedrisata başlıyacaktır. Şimdiye kadar yalnız öğleye kadar mektebe devam Ankara 18 (Telefonla) Şurayi etmekte olan talebe yeni teşkilâtla Devlette münhal ikinci sınıf muavinliğe öğleden «onra da derslere devam etmülga Şurayi Devlet birinci sınıf mu • mek mecburiyetindedir. Mektepten avinlerinden Hâmit Bey tayin edilmiş yetişecek yeni memurlar tapu mu tir. Zonguldak sahil sıhhiye merkezi amelesinin ahkâmı kanuniye ve hutabibi doktor Falih Rami Bey Beyazıt kukiyesini bildiği gibi harita üzerinSıhhiye. müdürlüğüne nakledilmiştir. de ifraz muamelesini de ifa edecek Balıkesir tapu müdürlüğüne Afyon müşekilde mümareseli yetişmiş ola dürü Rahmi, Afyon tapu müdürlüğüne caklarcfır. Diyarbekir müdürü Niyazi, Bolu tapu Umum müdür Cemal Bey tetki müdürlüğüne Siirt müdürü Kâmil, Si • katını bitirdikten sonra mektep uird'e Beyazıt müdürü Fethi, Yozgad'a muamelâh tetkik memurlarmdan Sa • murile meşgul olmak üzere tstan bul'a gidecektir. dettin Beyler tayin edilmişlerdir. Yeni tayinler rine 541,473, hususî mektep ler e 52,841, yedi senenlik projimnazlara 33,105, jimnazlara 1629, Darülfü nuna da 4672 talebe devam ediyordu. Ayni sene zarfında ecnebi memleketlerin Darülfünunlarmda da tahsilde 2,500 Bulgar genci vardı. Bilirsiniz ki bütün Bulgaristan'da esnana dahil olan efrat içinde okuyup yazma bilmiyenlerin miktan yüzde dokuza inmiştir. Yalnız, zannediyorum ki, yüsek tahsile bizim gençlerimiz lüzumundan ziyade hetıkanık gürültüsü, kulağmda sonu gelmiyen bir akisle uzuyordu. Sonra tekrar uğultular, çınlatnalar, hangi istikametten geldiği belli olmıyan çan, insan sesleri, çığhklar, haykırışlar, satıcı naraları... «Başını aystığa koyduktan sonra vücudünün aşağı kısmı kendiliğinden yukarı kalkıyormuş gibi oluyordu, başı ağırlaşıyor ve bütün vücudü yüksek bir yerde boşluklara hızla iniyordu; arada bir kuvvetli bir titre meden sonra kendine geliyor ve bir parmağile kulağımn arkasındaki sinire gayriihtiyarî, bütün kuvvetile basıyordu. Şu doktor gelinciye ka dar sağ kalabilse. öldürücü bir kalp aksesinin bazen saatlerce sürebildiği. ni gayet iyi biliyor. Fakat belli olmaz. En fena şekilde zehirlenmiş olduğunu hissediyordu. O vakit gecenin bir safhası hatırma geldi: Büyük bir kapının demir parmakhkları önünde açtığı kâğıdm içindekilerini eline boşaltırken karanlıkta yuvarlakların • ves ediyorlar. Çünkü bu kadar entelektuelin memlekette iş bulması güçleşiyor. 1931 âe Bulgaristan'da 1574 mimar ve mühendis vardı. 858 i de Avrupa'da tahsillerini bitirmek üzeredir. Gene 1931 de Bulgarislanda avukatl&rın adedi 2830, tabiplerin ise 2400 dür. Filhakika görüştüğüm zevatm çopu Bulgar gençliğinin bu kadar f ikrî mesaiye düşkün olmasını biraz fazla buluyorlar. SELlM S1RR1 dan beyaz bakışlar fırlıyan bir çift göz ansızın birer tabak kadar büyüyerek yüzüne yaklaşıyor, alçak ve keskin bir ses iğne gibi içine ge çerek ona: «Ölürsün, ölürsün, öleceksin!» diyordu. Sonra hatıraları ka. rıştı: Çok parlak, fakat hiç aydın latmadan ışıklar, tersine dönerek bir ok gibi toprağa saplanan mağarlar ve ateş gibi yakan bir karanlığın ortasmda sıçnyan kırmızı gürültüler ve «öleceksin, emin ol ki ölürsün!» diyen ses, ve büyük yuvarlakların içinden fırlıyan beyaz bakışlar... «Titriyerek siîkindi. Geceyi ha tırlamak istemiyordu. Elini nabzına götürdü, fakat birdenbire çektî; biliyordu ki sinirlere ve kalbe ait bir aksenin tezahürleri üstünde koyulaşan dikkat, vehimleri arttırır ve fena bir otosükjesyonla buhranı çoğaltır. tyî olduğunu zannetıneğe calışıyordu. Fakat can çekUmesine benziyen bir mide bulantısı, telkinini yarıda bırakıyordu. Azizim, Doktorlar mevzuunu kâfi derecede istismar ettik. Esasen bu bahistı münakaşanm uzayıp gitmesine mahal ve mana görmediğim için son yazımza cevap vermiyecektim. Fakat, fıkranızın sonunu kuvvetli bağlamak için, benim doktorlara refalkj istediğimi yazmışsınız. Gerçi,, milletin her ferdinin, her sınıfmm refa hını isterim ama, hassaten, doktor Iar için diğer fertler ve sınıflar xararına refah îstemedim. Sıhhat ihtikârı yapan, fakat ad leri ona bile baliğ olmıyan bazı do torlann para düşkünlüğünü ben deı tasvip edenlerden değilim. Faka yiiksek ücret'alah bu zengin dbk» torlann ve ayni zamanda zenginL* doktorlannm yanında, ekseriyetî; teşkil eden öteki hekimler, sîzden benden daha fazla müreffeh degO* dir. Türk tababet âlemine yarım astı yakın hizmet etmiş ve büyük Ab d'ülhak Hâmit kadar eser yazmışE olan Besim ömer Paşa gibi bir üatadın tekaüt edildiği zaman, 32 lira maaş alacağını söylemek, bütün doli torlarımızın göze batan apartıman* lara sahip olmadıklarını isbata k> fayet eder. O bir kaç meşhur doktor, vizit© ücretlerini arttırırlarsa, bundan hali efendimiz hesabına hiç müteessn; olmıyalım. Çünkü onlar, zaten bogün aldıkları tedavi ücretlerile zengin doktorlandır, sizin, benim fakirlerin hekimi değil... Bu bahsi artık keselim, azizînv tath tath münakaşa edecek başka: bir mevzu daha elbette buluruz. Hen doktorlarla uğraşmak tekin değiJdu Dediğiniz gibi, Allah göstermesin* yarın ellerine düşersek ilâçların acısını verirler. Yusuf Ziya Beye Ankara'daki cinayetin tahkîkaf Ankara 18 (Telefonla) Geçen lerde Yenişehir'de kanallar içinde bu lunan Fehime'ye ait cesedin katüi ol • mak zannile isticvap edilen Salih'in müddeiumumüikçe istintakma devam ediliyor. Şimdiye kadar elde edilen de 4 lâil Salih'in aleyhindedir. «Ansızın yeni ve büyük bir fe nalık geçirmeğe başladı. İçinde garip bir sıkışma, ezilip, büzülme dn yuyordu. Her yeri takallüs ettL Ba cakları kasılmış, dizleri geriLmiş, bi külmüş ve karnına yaklaşmıştı. Elin kalbinin üstüne götürdü. Çarpıntı nın sesi gayet sık, fakat hafif ve nzaktan geliyor. tntizam yok. Derhl ümidi kesilmişti, öleceğini anlamif. «Gözleri kapıda, yumruklan n • kılmış, ağzı açık, nefesleri sık sık; başı sağa devrilmiş, alnında soğnl terler, kulakları uğultuln ve tıkall ait çenesi titrek, dudalkan sarkık; ağzının içi kupkuru, dili hissiz ve d mağına yapışık, yutkunuşlan zah metli, göğsünün içi dar ve büzültnfi adaielerinde ürperişler, damarlanı da bîr karıncalama ve kemilkerî e rimiş gibi ve etleri çınlıyor gibi, ı yakları soğuk. Uiabadi Vert. CUMHURtYETin edebi tefrikast: 5 Bir Tereddüdün Romanı sokulmasındaki ihtiyacın ehemmi • yetini hissediyordu. Halden anlıyan beşerî alâka Ue dolu bir insan gözünün bir bakış anında toplanan imdat ve yardım kuvvetini anladı. Hep açılmasını beklediği kapının arajığın da görmeğe can attığı şey, bu bir an sürecek bakıştı. «Aşağı katta bir gürültü. Oraya kadar ok gibi giden dikkatile bu gürültü yü yakaladı ve takip etmeğe başladı. Ayak sesine benziyordu. Ağır ağır ve tahtaiar arasında boğulan tutuk akislerle yükseliyordu. Bir arahk durdu ve kayboldu. Bir kapı açılıp kapanması. Gıcırtılar. Sonra tekrar ayak sesi. Oda kıpısına yak laşı yordu. bir emir bekliyen kulaklarından başka hiç bir yerinin çalışmadığı ve gözIerinin görmek istemiyerek baktığı belliydi. «Hasta ağzını açtı, ellerini uzattı, havada salladı ve kesik bir kaç nefes Peyami Safa alırken topladığı kuvvetle: « Çabuk, diyebildi, bir doktor! «Yatağm içinde dikildi. Kapı vu«Kendisinden büyük hareketler ruluyordu. beklediği hizmetçi, yerinden kımıl < Giriniz! Dedi. «Fakat gene kapı vuruluyordu. Se damıyordu. ölümle onun bu esrarensini duyuramadığını anlıyarak daha giz hareketsizliği arasında bir alâka sezer gibi olan hasta kollarını havakuvvetle tekrar etti: da salladı: € Giriniz! « Çabuk, doktor, doktor çağı «Topuz dönmüştü. Kanat bir es • rınız! Dedi bir daha. nedi ve kapı açıldı. Bu otele başka defa gelişlerinde kendisinden her sa«Sonra yatağa arka üstü düştü. bah kahve getirtnesini istediği ve saa. Kararan gözleri önüne yığılan ka • ti sorduğu ve daima her şeye karşı ranlıklarm tüneli içinde ihtiyar hiz • derin sikâyetini büyük bir sükut için metçinin açık renkli elbisesi, üflenen de gizlemeğe çalışan, fakat bu gaybir ışık gibi derhal söndü. Ayak ses retin yüzündeki akislerinde şikâyeti leri, ağır ağır uzaklaşıyordu. Hasta nin çılğıkları daha fazla duyulan ih bu sesleri daha çabuk yürütmek için tiyar hizmetçi kadın, eşikte ona yorhayalinde itiyordu. Her adımın bir gun ve boş gözlerle baktı. Kafasında, merdiven basamağındaki boğuk ve