Şu aranjörlük işi nedir Osman Bey? Sık sık duyuyoruz ama mesela ben hiç bilmiyorum, ne yapar bir aranjör? Ah öyle bir soru sordunuz ki. Vallahi benim yakın çevremde bu- lunanlar bile, benim ne iş yaptığı- mı anlayamamışlardır. Yani soru- nuzda çok haklısınız. Kısaca şöy- le izah edeyim. Aranjörlük size tek bir çizgi halinde gelen beste üze- rine bir orkestra yazmaktır. Şim- di bu şu demek: Besteci besteyi yaptığı zaman bu tek sesli bir me- lodidir. Bu tek sesli melodiyi an- cak şarkıcı söyler. Yani bestecinin yazdığı melodi ancak şarkıcının söylediği melodidir. Fakat plağı koyduğunuz zaman arkada ke- manlar duyuyorsunuz, davul du- yuyorsunuz, hatta trompetler, trombonlar duyuyorsunuz. Fakat bunları özel bir dikkatle dinlemi- yorsunuz. Şimdi ne yapıyor bir aranjör? Bestecinin yazdığı melodi için birtakım kontr-melodiler ya- ratarak arkada büyük bir fon oluşturuyor. Yani müzik kısmı oluşturuluyor işin. Bizim yazdık- larımız, bestecinin yazdığı melodi- ler dışındaki bütün melodilerdir. Bunlara kontrpuan diyoruz, altya- pısı oluyor müziğin. Çokseslendi- riyoruz bazen müziği, mesela ne bileyim piyano dokuz sesli bir akor basıyor. Bütün armoniler ha- zırlanıyor. Ritimler çıkıyor orta- ya. Demek ki koskoca bir orkest- ranın çalabileceği bir iş yapmış oluyorsunuz. Bunu yapan da aranjör. Peki siz kendiniz nasıl girdiniz bu işe? Ben altı yaşında piyano öğren- meye başladım, klasik piyano. 12 yıl klasik piyano çalıştık. Yani ba- yağı iyi klasik piyano çalarım. Da- ha sonra hem tahsil hayatı hem yaşım biraz olgunlaşınca klasik müziğin ticari yönünün fazla ol- madığını anladım. Para kazanıla- cak bir tür olmadığı kanaatine vardım. Tabii bir de gençlik yılla- rı, pop müziğine doğru bir kayış başladı. O zaman biliyorsunuz pop çok yaygındı, ortalık çok can- lıydı. Aranjörlüğe gelince; aran- jörlüğü tamamen kendi çabamla, kendi araştırmalarımla geliştir- dim. Birtakım yabancı yayınlar ta- kip ettim, şudur budur. Çünkü Türkiye'de aranjörler için bir okul yoktur. Duyduğumuz hiçbir aran- jör, Timur Selçuk dışında -Timur Selçuk bu işin eğitimini Avrupa'- da yapmıştır- bir okulda okuyup da aranjman tahsili almamıştır. Hepsi müziğe farklı şekillerde baş- lamıştır, kimi klasikle, kimi pop- la, kimi olklorla ve aranjörlüğü kendi çabasıyla geliştirmiştir. Bu da hakikaten maalesef denecek bir konu, yok bu işin eğitimi. Avru- pa'da bu konuda hizmet veren bir sürü okul var. İsterseniz asıl konumuza girelim. Neden elektronik? Klasik müzik, pop müziği derken bu elektronik merakı nereden doğdu? Klasik müzik... Eskiden müzis- yenlik konservatuvara gitmek de- mekti. Müzisyen konservatuvara giderdi, keman çalmasını öğrenir- di, Piyano çalmasını öğrenirdi, bir şey öğrenirdi ve onu çalardı. Şimdi artık müzisyenlik ikinci planda kaldı. Biliyorsunuz özellikle Ja- ponlar dünyada bu elektronik sa- nayiini öyle bir geliştirdiler ki, bu sanayii müziğe yansıdı. Yine bu- nun geçmişi çok eski değil, aşağı yukarı beş sene... Yani muazzam bir şekilde gelişmesi beş sene. Yani bu- gün elimize herhangi bir alet verin. Bakın bende Yamaha'nın bir aleti var, DX 7 diye bir alet. Bugün bü- tün dünyada 20. yüzyılın klavye aleti diye kabul edilen bir alet bu. Bu aslında bir Synthesizer, fakat bir bilgisayar ve çok değişik bir bilgisayar. 32 tane algortimle ça- hışan bir synthesizer. Ve bir kom- püterle neler yapılabiliyorsa, ay- nı şeyleri yapabiliyorsunuz. Otu- ruyorsunuz önünde konuşuyorsu- nuz, programı veriyorsunuz, yan- lış olduğu zaman alet sizi ikaz edi- yor. Ve dünyadaki bütün enstrü- manların reel seslerini çıkarmak mümkün oluyor. İnsan sesi dahil olmak üzere. Mesela bir basıyor- sunuz alete, 40 kişilik erkek koro- su çıkıyor. Veya bir arp veya bir klarnet, bir keman yani aklınıza ne geliyorsa. Olay artık şimdi bu- raya geldi. Onun için müzisyenle- rin bugün için artık teknolojiyi takip etmeleri açısından bilhas- sa elektronikle veya hiç değilse bilgisayarla uğraşmaları lazım. Şimdi daha önceden bir plakta -stüdyo çalışmalarında oluyor tabif bütün bunlar- 25 kişinin bi- tirebileceği bir işi bugün için biz dört kişiyle bitirebiliyoruz. Biraz önce saydığım bu kompüterize edilmiş aletlerle. Eskiden bir ba- terist gelir çalardı. Şimdi aynı bu bateri sesini veren ve programla- nabilir bir makine, stüdyoda bir davulcunun vereceği performansı verebilir. Şimdi bunun üzerine ba- sıydı, piyanosuydu, kemanıydı, commodore