ve mübadeleyi yükselterek ve bu hususta asiller cevresi Kureyş ka- bilesine #eniş bir tavassut rolü ve- rerek, bemen hepsi tüccar olan vatandaşlarının refahı ve servetini arttırdı. Haşim'in asıl adı Amr imiş... Son- radan kendisine, bir nevi tirit ya- pıcısı mânasına gelen «Haşim» lâ- kabı verilmiş... Bu lâkabın verili- şindeki esas da, Haşim'in ticari ve içtimai gayret ve yardım hamlesini gösterdiği icin, bilhassa kavdedil- meye değer: Yıllardan birinde, Mekkede, uzun bir kuraklık sonunda, büyük ve tahammül edilmez bir pahallı- şuur değil... Üns noktasının en aşağı derecesini tasvir ederken şöyle denilmiştir: — Zahiri şuuruna rağmen, üns halinin sahibini ateşe atsalar hiçbir şey duymaz. Halinde başkalık ve değişiklik olmaz. Cüneyd şöyle diyor: — Salikin hali öyle bir dereceye varır ki, başına kılıcla vurulsa ha- xa Bu esrarı keyfiyet bana tered- dütlü görünmüştü. Sonra, aynen bildirilene uygun olan hakikati, bana da açıklandı. Heybet ve üns, saliklerin azim ve celil olan hallerinden ise de, evvelâ korku ve rica, sonra kabz ve bast, daha sonra da şimdiki dereceye rağmen, hâlâ rakkas gibi değişik ve birbirine zıt kutupları ihtiva et- tiği için, tam kemal kıvamından ek- sik sayılır. Zira büyük temkin eh- linin sabit kıymet noktası üzerinde karar kılıcı halleri, renk farkları ve değişikliklerden kurtulmuştur. Bunlar mutlak vücutta boğulmuş ve fenaya varmış oldukları için, başlan başa saffet ve nezahetle kaplı nefslerinde, ne heybet ve ün- se, ne ilim ve suura, ne de his ve alâkaya yer kalır. Böylece, mut- lak vücutta malıv ve müstağrak hale gelen sabit temkin halinin me- supları, yani en üstün dereceli ve- liler, heybet ve ünsün de fevkinde olan celâl ve cemal payesine eriş- miş olurlar. Bu payede temkin ve daimi sebat vardır. Merhum Esseyyid ABDÜLHAKİM lık meydana gelmiş... Şehir halkı, açlık, vasıtasızlık ve imkânsızlık- tan kırılmaya başlamış... Bu vazi- yeti gören gayretli ve fedakâr Amr, yani Haşim, hemen yerinden fırlamış, derhal fevkalâdeden bir kervan tertiplemiş ve doğru Su- riyeye, cekmis, gitmiş... Oradan da Filistin'e atlamış... Haşim, Filistin'- den bir kervan yükü unla dönmüş; Mekkede bu unlardan yığınlarla ekmek yaptırmış, bircok deve kes- tirerek ve develerin etini suda kay- natarak ekmekleri içine karıştır- mış; ve meydana gelen tiridi bü- tün halka ve hacılara bol bol da- ğıtmış... İşte arapca «heşme» ismi verilen bu tiridin, ilk defa ve bü- tün Mekke cerçevesinde dağıtıcısı ve halkın kuraklıktan kurtarıcısı Haşim oluyor ki, kendisine de bu yüzden, ayni isim kaynağına bağ- lı «Haşim» lâkabı veriliyor. Dört kardeşin hepsine birden te- fevvuk eden Haşim, cemiyeti ida- re plânında ve hususile tertiplediği kervanların zengin seyahat ve ti- caretleri sayesinde, Kureyş hayatı- nın, Kurtarıcılar Kurtarıcısına üç basamak kala, en ileri nâzımların- dan biri oldu. Rum İmparatorluğu- nun hıristiyan vâlileri ve hıristiyan kabileler reislerile muahedeler bi- le akdettiği ve onlardan Kureyş kervanları hakkında hususi hü- kümler bile elde ettiği rivayet olunmakta... Dört kardeş arasında en üstün derecede bulunan Haşim'e ne &ibi isler düştüğü şundan anlaşı- labilir ki, kardeşlerden Abd-üş - Şems bile Habeş Necaşisi ile bir muahede vapmış, Nevfel, İran hü- kümdarile anlaşarak (Arabistan mahsullerini İranda satmak müsa- adesini almış, El-Muttalip de, Ye- men hükümdarları nezdinde her türlü itilâf imkânını bulmuştu. Başta Haşim'in, Rum İmparatorlu- ğu ve Şimal istikametine doğru in- kişaf eden anlaşmaları bulunmak üzere, kardeşlerin bütün bu girgin- lik ve teşebbüs zekâları yüzünden servetleri o kadar yükselmiştir ki, kendilerine bu hallerini o belirtici lâkaplar takılmıştır. Haşim, Suriye istikametindeki meşhur seyahatlerinin birinde, ker- vanile Medineden (0 zamanlar (65 Yesrep) gecti. Orada her yıl büyük bir pazar kuruluyordu; ve işte şimdi bu pazarın en hararetli za- manıydı. Haşim, Medinenin pazar dolaylarında durarak alışverişler etti ve birkaç gün kaldı. O sırada fevkalâde bir tesadüf... Haşim'in gözüne, güzellikte harika, bir ka- dın ilişti. Haşim etrafına sordu: — Bu kadın kimdir? — Selma... Neccar oğulları kabi- lesinden... Zeyd oğlu Amr kızı Sel- -. — Demek böyle... Hakkında baş- ka ne biliyorsunuz? — Duldur. Biraralık kabilesinin reisile evlenip ondan iki çocuk sa- hibi oldu ve sonra ondan ayrıldı. Haşim, uzaktan gördüğü Selma'- ya âşık oldu. Onun soylu bir nese- be malik olduğunu anlayınca da, asiller çevresi A reislik bir zata denk düşeceğini kabul etti ve Selma'yı istedi. Öbür taraftan Haşim'in baş- tan başa üstün hususiyetlerini öğ- renen ve derin bir iftihar ânı yaşa- yan Selma'nın bu teklife cevabı şu oldu: — Kabul ediyorum! Fakat Selma'nın bir şartı var- dı: — Gebe kalacak olursam, Yes- repte, (Medine) vatanımda, âile- min vanında doğurmak hakkını is- tiyorum! Haşimin de bu mukabil teklife cevabı: — Kabul ediyorum! Yesrepte evlendiler. Haşim, dü- güne, yol arkadaşları olan 40 ka- dar Kureyş erini davet etti. Yiyip içildi. Düğün bitince Haşim; zevce- si Selma'vı yanına alın kervana kattı ve Suriyeye doğru mesafele- rin ipliğini sarmaya başladı. * Yu- muşak kumların üstünde yumu- şak deve tabanlarının yaylandır- dığı tahtaravanlarında, güzel Sel- ma ve asil Haşim, yanyana... Zama- nın raksına benzer tek tempolu bir yürüyüş ahengi içinde, uçsuz bucaksız toprak satıhlarına : izler bırakarak başka iklimlerin yolunu acıyorlar.., (Devamı var) 5 1 ENE ŞE