p i tık © Şiir nescini ören iç ve dış unsurlar, onda, iki büyük ve ayrı vücuda yer verir: kütük ve nakış:. © Kütük, şiirin ana maddesi, his ve fikir yeki- nundan ibaret muhtevasıdır. © Nakış da, bütün bir his ve fikir muhtevası- nın larnbalâj) zarafeti, (pçstik) ve (fonetik) ha- vası, giyim ve kuşam oyunu... © Şiirde kütük ve nakış meselesini, ezeli ve ebedi Zarf ve mazruf hikâyesinin en girift ve en esrarlı mevzuu diye alalım: © (Masif) bir maun kütlesinin üzerine işlen- miş (stil) bir koltuk... Kütük ve nakış dâvası, bu koi- tukta, müşahhas ifadelerin en belirlisine kavuşmuş- Koltuk maun olduğu için bütün bu. nakışlara ve şekil dalgalanışlarına imkân vermiş; bütün bu na- kışlar ve şekil dalgalanışları da, nefsini üzerine ka- zıyabilmek için mauna muhtaç olmuştur. © Kütük ve nakış arasında, (A—B)çizgisinin ayni zamanda (A) dan (B) ye ve (B) den (A) ya doğru cereyanda olması gibi, daimi bir nâkiliyet vardır. Başka türlü şiir telinden cereyan geçemez. © |; "Hem kütüğü var, hem nakşı.." 2: "Kü. tüğü var, nakşı yok..." 3: "'Nakşı var, kütüğü yok: 4: "Ne kütüğü var, ne 'nak$ı...” Şair, bu 4 sınıftan birine girmeğe mahkümdur. Birinci sınıf, (Omeros) irde kütük ve mak dan (Renbojya ve Emireulkays'dan Şeyh Galibe kâ- dar, ne mektep, ne devir, ne (bilmemneizm), ne şu, ne bu, bütün fâni ve günübirlik irca ve kıyasların üstünde kanat çırpmış ve mütearifeleşmiş büyük sanatkârlara göredir. İkinci sınıf, şiiri fikre âlet di- ye kullanan tebliği mizaçlar; üçüncü. sınıf, pastanın unundan ve has ekmekten habersiz basit kremacı ve köpükçüler; dördüncü sınıf'da, aşağının baya-. ğısı yelteniciler... örnek tedarik edebilirsiniz. * Bu öçülere, kolayca zihninizde © Devlerin hücresi olan birinci sınıftan son- raki sırmalı ve şatafatlı cüceler arasında gözbağr- cılığında en talihli ve tehlikeli cüceler, üçüncü sı- nıfın ustalarıdır. Bunlar, mevhum: satıhlar üzerine son derece meharetli nakışlar: çekerek, kendilerini bürüdükleri sahte esrar bulutları içinde, şiirin. bu- lunmaz elmasını gagalarında gösteren yalancı zümrüdüankalardır. Ve işleri güçleri, içi saman tozu dolu pastaların dışını süslemektir. © Kendi içinde de derece derece olan kütük kiymetiyle" yine kendi içinde derece derece olan nakış değeri, üstüste gelip âhenklerin en mes'uduna bürünmüş, kucaklaşıncadır ki, şiirin saf ve gerçe: rengi doğar; ve bu renk altında üç buudiyle şiir dünyası kabartmalaşır, satıh üstü çıkartma kâğıdı oyunundan kurtulur. İder in örgüsü — BUYÜK DOĞU 1001 ÇERÇEVE: Onunla onu Buyurun “onun hakkınlaki fikrimizi, onunla: Şu acun üzerinde hiçbir dil yoktur ki, bir ulusun yüz yıllar boyunca gelirgesi olan ve erkinlikten erkinliğe yol alan konuşma vve yazma dilini altüst edecek biçimde tepeden inme uydurmalarla yetkinliğini sağlamış olsun. İs- terse bu uydurmalar, gerçekte uydurma değil de, o dilin en eski kaynaklarına bağlı ilk ses kalıpları bilinsin! Us- deyimiz çabucak kavrar ki, uzun erkinlik değişmeleri için- de: ve bu değişmeleri doğurucu sosyal zorların” çekici altında uzak bir geçmişin toprağına gömülen kalıplar, bize, deve kuşunün, çıktığı yumurta kırıklarına yabancı olduğu kadar yabancıdir. 5 ; Arı ys, dil denilen büyük olayı bu açıdan görünce, bir dil üçinde; o dilin yalnız anne, dadı ve çocuk ağzındaki gerçek ve canlı kalıpları içinde , çeşitli aramalari , tarama- ları, temizlemeleri, düzeltmeleri, üretmeleri , değerlendir- “sel yasanın dışında, olaganüstü bir amaç yolünda' güdüle > Necip Fazıl Kısakürek anlatıyoruz | meleri onaylasa da, bütün bu ağızlara uymayan yepyeni ve bambaşka sesleri doğru bulamaz. z Benim annemin, dadımın, komşumun ve yili bilmediği dil Türkçe değil: Yüreklerle ağızlar arasında iletgenlik belirtmeyen bu türlü denemeler, gizli gırtlak- larda, yüzyılların açtığı gizli ses ve anlam yivlerini törpü” ler, ulusal düşünme ve söyleme verimini yok €der. Her dil bir evrendir. Evrende ne varsa dillerde de karşılığı var. Nasıl evren, aranır; taranır, incele X nir, fakat yeni baştan uydurulamazsa, diller de bu evren” mez. Benim için bu gerçeği belirtmek, baha, kvanç vereji kutsal bir 'ödevdir. ? ; Arı us kurgul olunca böyle düşünür. Şen ve esen kâlınız! > Efendiler! Artık yetmez imi bu hikâye?.: