Rehinlik maymun Ahmed ABDÜLBAKİ ASTA kumarbaz anlatıyor: — Her vesile ile iddia ediyorum ki, Avrupalı bir apta'dır, Ve siz bana inanmıyorsunuz. Avru- palının ruhunda, dört çizgili basit bir hendese nizamin - dan başka bir şey bulamazsınız!" Ruhun girintili çıkıntılı esrar âlemi, ustura ile traşlı bir kafa gibi onda, arap sa" bunu ile yıkanmış ve kökünden (kırkılmıştır. Kahkaha ile gülerek sözünü kestiler: — Bırak; bırak şu (paradoks)ları da; Meal şeye gel! Hasta kumarbaz arkadaşlarına baktı. Bu bakış demek istiyordu /ki, dünyada biribirine en yabancı iki unsur, doktorla hastadır ve sizinle benim. Devam etti: — Heyecan, aşk, fedakârlık, kendi kendisile ihtilâf; kendi kendisine hakaret gibi ruhi cevherler, biraz büyü - yünce Avrupalının idrakini taşırir: Artık bu seciyede bir insanla Avrupalı bir burjuva örneği, biribirine ba'ık ve kertenkele kadar uzaktır. Onun içindir ki, Avrupalı bir yerde, kendi ölçüsünü aşan bir hamle görünce, gözleri faltaşı gibi açılır, çenesi düşer ve konu ko u çağırıp bu mucizeyi seyretmiye davet eder. Ruhun tecellisine mü- sait her sahada meydana gelebilen bu mucizeler ekseriyet- le kumarda görünür ona. — Yaşa, işte geldin miki haydi bakalım, devam et, durma! — Avrupanın, şark'ı karaktere en yakın milletini ta - nırsıniz. Ruslar! Ruslarin Puşkin ve Dostoyevski isimli iki sanatkârı, güya kumarda gösterdik'eri müthiş cesaret yüzünden, Avrupalı burjuvayi yıllarca hayranlıktan hay- ranlığa sürükledi. (O Bu cesaretler nedir, haberiniz var mı? Öyle miskin, öyle bücür şeyler ki... Biri tek ge“ cede bir servet bâtırmiş, öbürü de Berlinde altm saatini rehine koyup kumar parası tedarik etmiş. Burjuva bunu öğrenince (vay anasını! kumar parası bulmak için altın saat de rehine konabilirmiş ha ) diye, Piza'daki iğri kule - nin karşısında duymadığı şaskinliği duyuyor Ve hasta kumarbaz birdenbire coştu: — A'tın saat de ne demek? Biz Adonis'i rehine koy” duk be, Adonis'i! Hayretle atıldılar; — Adonis'i mi rehine koydunuz? Ne Adonis'i bu, “hangi Adonis? — Eski imiz erkek güzelliğinin nis! meşhur Adon Çipil çipil ek ürkek ürkek. sordular: — Ne o, elinize bir Adonis heykeli mi geçti? — Hayir; elimize ene isimli erkek bir maymun geçti. Ve hasta kumarbaz, kurbanlarını süren bir kasap haş - metile hayran burjuvalara bakıp pes perdeden söze girişti: — Bundan sekiz sene evvel Pariste tahsilimizi yapı- yorduk. Ben ve Sülün Baki! Canim, Bakiyi hepiniz duy” muşsunuzdur. Ona sadece Sülün derler. Hayatı Tünelle im arasında geçen adam. Sinema *prömyerlerinde o. şik kadinların uğradığı pastahanelerde o, barlarda; gece | kahvelerinde; oyun oynanan kulüplerde o. Şu uzun boylu, pehlivan yürüyüşlü, çavuş tavırlı, küstah bakışlı meş - . hur Sülün Baki! onu bilmiyen yoktur: Sülün Baki, gü remzi Ado- zellik, şıklık ve debdebe meraklısı bir basit adamdır ama, kumarin mistiğini onun kadar duymuş az insan rasladım ben. Ne de olsa şarklı! her neyse! : Sülün Baki ve ben Pariste tahsilimizi yapıyorduk. Ben, yalnız halis'kuru kahve satan bir dükkân gibi, sade- ce ra gömülmüştüm. Başka hiç bir şeyle alâkam yoktu. Ne kadın, ne şehir, ne tabiat, ne kitap, ne dost, ne de başka bir şey! Sülün Baki, ara bulucu bir karakter sahibi olduğu için, Pariste olduğunu ve orada güzel kadın - lar bulunduğunu unutmamıştı. Sülün Baki, hüviyetini iki müsavi parçaya ayırmış, birini kadına, öbürünü de ra bağışlamış . Ha; unuttum! Sü'ün Baki yakışıklı- dır, Güzelliğinin kendi de farkında olmasa ve onun küs- tah emniyetini taşrmasa daha iyi olacak ama, ne yaparsı - nız? Dedim ya, Sülün Baki basit adamdır. Sülün Baki'yi Pariste her gece yarısından sonra bütün serk'lerde bulabileceğiniz gibi, sabahları da ya bir Ame- rikan kokonasile Bolonya ormanında, ya bir Fransız Üni- versite xızile Versay korularında, yahut öğleden sonra büyük otellerin danslı çaylarında, vesaire lerde enseliyebilirdiniz. İkimizin de pek tabii olarak bir meteliği yoktu: Fakat ikimizin de beslediği, gündelik rizkını bulmıya mecbur olduğu bir ejderha vardı: Ku- mar! Dilinin altındaki inciyi koparıncıya kadar bu ejder hayı beslemiye mecburduk. Aydan aya a'diğimizı ona veriyor, İstanbuldaki evlerimizden okoparabilliğimizi ona veriyorı saatimizi, tabakamızı; yüzüğümüzü; cüzdanımizı ; kat kat elbiselerimizi onun uğurunda satmış bulunuyor - duk Ben, bir miras fırtımasında yaptırdığım 14 kat (kostü- mü satmiş, tek bir frakla kalmıştım. Elbiseye ihtiyacım voktu. Çünkü gündüzleri yaşamıyordum. Gün doğarken vatıyor ve gece basarken uyaniyordum. Yapılacak iş, o zamandan sonra frakımı giymek ve kulübe yollanmaktan ibaretti. Kulübe fraksız gidilemiyeceğini dikkatinize ar- “zederim. Pariste üç ay üstüste gündüz yüzü görmedim der#em inanır mısınız? Sülün Bakinin benden bir farki vardı. leri kadın merakı olduğu için, örnek bir bir kostüm alkoymıya mecbur kalmışti: Bir gün... Ben daha uykunun yarısındayım. saat, öğleden sonra | veya 2 Odamın kapısı küt küt vu” ruldu. Dar ağacına götürülecek bir mhküm gibi zıpla- ım, Günün ışığı beynimi yaraladı. Kendimi, Okyanusun ortasinda teknesi delinmiş bir gemi zannettim. Batıyor” Onun gündüz” frakla örnek Yani Odama Sülün Baki girdi. Kollarında, küçük silindir ei bir maymun. alk dedi, gecenin sermayesini bulduk!” Neye uğ- Ni şaşirmış, aptal aptal bir Bakiye, bir de maymu” na bakiyordum.' Maymun, elile Bakinin saçlarını karış- tırıyordu. Baki anlattı. “Torjet bu sabah, maymun'a ba” na damladı. Dün zengin bir Kübalı gençle tanışmış, may- munu ondan hediye almış. Jorjet, besliyelim diye may” munu bize bırakıyor. Biz kendimizi beslemekten âciziz, maymunu nasıl besleriz? En iyisi onu rehine koyalım. Hem maymun bes'enir, hem de biz gecenin sermayesini buluruz. Bu gece yüzde yüz kazanacağımıza emin ol! Ya- rın sabah maymunu rehinden çilkarırız, ona altın saplı bir baston alırız, Bolonya ormanında arkımızdan yürütü” rüz”: “Amma da yaptin Baki; dedim; bu hayvana kimse metelik vermez”. “Ne diyorsun dedi, böyle bir maymunu 10:000 franka satın alamazsın. Sen hele kalk; giyin ba- kalım!” “Nereye gideceğiz?” diye sordum: “Rehin daire- sine dedi. belediyenin rehin dairesine:” Kolumuzda maymun, beraberce otelden çıktık: Yürü Me (Sonu Sayfa 16 da) ei