ABDURRAHMAN (SELMA) Bir veli onun hakkında anlatıyor: — Seferdeydim. Garip bir makama e- riştim; mânevi bir makam... Hayret. . Hayret bana galip geldi. Bu hayret için- de yalnızlık ve kimsesizlik içime çöktük- e çöktü (OHayretim, müthiş” bir vahşet İnkilâiş etti. Makamı anladım; hayret ve O hal içinde yol aldım, ikindi vakti bir tanıdığımın kapısını çalı- yordum. O tanıdığımla aramda derin bir ünsiyet vardı. Dostuma, başıma gelen hayret ve vahşet duygusundan bahsetme- ğe başladım. Tam o ânda, ürpertiler için- de gördüm ki, odaya, odada mevcut ol- mayan bir şahsın Igölgesi düşmüş... Ye - rimden fırlayacak kadar dehşete düştünü. gölge ilerledi, üzerime geldi ve hava te- ması gibi ılık bir kücaklayısla beni öptü. Anladım; Abdürrahman Selma'nın ruhu bir ceset seklinde temessül etmiş, beni te- selliye geliyordu. Onu da kendi makamım da gördüm ve sordum: «Sen de benim makamımdasın, öyle mi?» Cevap verdi: «Evet, benim ruhumu bu makamda kab- vahşet makamı... WA İİ BY Dünyada hiç bir akıl, Imamı şu idrak inceliğine doğru helezonlaşamaz: — Size hir kâhin, filân gün falan renkte- ki elbiseni Mi olürsün dese, siz bu lâfa inanmaz, fakat o gün o elbiseyi de giymez siniz. Buna slali bir Peygamber günde şu kadar rek'at namaz kılın dediği zaman ona inanıyor, sonra da (niçin?) diye . soruyorsu- nuz! Hiç bir şey için değil, Allah böyle em rettiği için... Şeriat, mutlak ve en ulvi sebep lere bağlı bütün bir esrar âleminin dış ölcü” lerinden ibarettir; onu böyle bil ve ona böyle Aklın, o (ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk) maskaranın, inanmadığı şeye ayırdığı (Bel. ki) 'payı ile, inandığına da tahsis bu; yurduğu (ama niçin, ne'sebeple?) istifhamı arasındaki uçurumu, bu kadar güzel, ruh topoğrafyasın” da meçhul noktei bırakmamış bir ölçü kahra- manı gösterebilirdi Siz sorun; ben de o suali üfleyen ağzını- za bakıp, sizden biraz daha şaşkın, düşüne” yim: — Allahım, nasıl da sorduruyorusn; nasıl da onlardan korkunç tezadlarını gizliyor. ve tüneksiz kuşlar gibi bir duman halkasından bir su kı a onları, o ( teselliden bu' teselliye gezdiriyorsun? Niçin?. Bunu nasıl sorabiliyorlar, Allahim Adıdeğmez zettiler; ben bu makamda dünyadan son- uzluğa göçtüm ve daima ayni makamda- yım.» Ona halimden derd yandım ve çek- tiğim derin yalnızlık ve öksüzlük duygu - «Allaha hamdet, kardeş, en büyüklerle bu makamda beraber ol - dun!» dedi ve ben bu makamın ismini so- runca hemen karşılık verdi: mın ismi yakınlıktır.» sunu anlattım. «Bu maka - HÜSEYİN (SELMA) Malını, mülkünü satıp savdu, bütün e- line geçeni sadaka etti. Dediler: — Senin bir oğlun oldu. Ona malın - dan hiç bir şey ayırmadın. edi: um iyi bir insan olursa, Allah salihlerin kefilidir, hiç bir şeye ihtiyacı yok demektir; oğlum kötü olursa, hiç ol- mazsa kötülük âletini babasının elinden almasın... 4 EBUSEHL (SALOKİ) — Zahmet ve ıstırap çekmek istiyen, bir haddi tecavüz etmiş olur, Bir başka velinin sözü: — Bu sözün daha doğrusu şudür: Zâ- hirde, zahmet ve ıstırap çekenler gibi ol- mak istiyenler, bir haddi tecavüz etmiş olurlar. , Daha başka bir velinin sözü: — İkinci söz, birincisinden daha gü - zeldir, Fakat en güzeli şudur: Onu yalnız istekle bulamazlar, ama yine istekli olan bulur, Yâni Hakkı bulmak, yine onun fazl ve ihsaniyle olur. Fakat o fazl, zahmetsiz ve mücahedesiz ele geçmez. Vâkıâ her mücahede eden o fazl'a eremez. Bunu, zahmetsiz ve mücahedesiz dileyenin eli boş kaldı; sadece işi zahmet ve mücahs- deyle bitireceğini sananın da elleri boş... EBÜLKASIM (KUŞEYRİ) (Halinin başlarında, evine ait bir yapı işi için tasa ihtiyacı oldu. Kırdan taş top- lamağa çıktı. Elini attığı her taş mücev - her oluyordu. O bunu gördükçe o taşı bırakıyor, başkasını alıyor, o da mücev - her kesiliyordu. Ebülkasım yine bırakıyor, taş eski haline dönüyor ve o evinin tamiri için belki taş bulamaz oluyordu. Tefsirci: —Eğer Kuşeyri'nin gözünde taşla mü- o a > cevher bir olmasa, hattâ mücevher taştan daha değersiz görünmeseydi, böyle ol - mazdı. En küçük hırs ve nefs isteğinin bulunduğu yerde hiç bir gerçek zafer yok- tur, “ Kuşeyri'nin sözü: — Sofi, başlangıçta birsam illetine tu- bu işin başı artık tama- miyle kıvam meydana gelince de sofi dil- tulmuş bir hastaya benzer; hezeyan ve sonu sükündur; siz olur. Ne Kuşeyri'nin sözü: — Tevhid nedir, bilir misiniz? Vücub âleminin zuhuru önünde imkân âleminin suküt etmesidir; gayr görüşünün kalkma: sıdır; Hak nurlarının tecellisiyle mahlük- ların muzmahil olması, yokluğa karışma - sıdır. EBULABBAS (ŞEKANİ) Şöyle derdi: — Bir yokluk isterim ki, ondan geriye ı dönmek mümkün olmasın... Şe Yine şöyle derdi: — Her insanın muhal cinsinden bir di- leği vardır. Benim de böyle bir dileğim var; evet, gerçekleşmesi muhal bir dilek: Allah beni öyle bir yokluğa eriştirsin ki ona varlık gölge etmesin... Zira makara lardan ve kerametlerden her derece, bir büyük hicap ve belâdır. Ve kendi hica - bına âsık olan bir insan için o hicabda karar kılmaktansa, onda yokolmak güzel- dir. Allah o mevcuddur ki, kendisine yok- luğun dokunması muhal... Eğer bep yok olursam ve bana varlık dokunmayacak o- lursa, ne ziyan eder ki O? 1 Taraf SE Z71004315ı Hazreti Halid'e Bizans kumandanı şöyle edi : p Bizim hükümdarımız, . yeryüzündeki bütün. hükümdarların hükümdarıdır. Hazreti Halid de şu cevabı verdi: — Sizin ım me heye fakat bizim reis seçtiğimiz , bir olabili ğ hemen reislik makamından indiririz! ri Asırlar boyunca nasıl oldu?. Adıdeğmez Ss Böyleyken?..