i ME darbımeseldir: «Dayak, cennetten çıkmış» Derler. En hassas şairlerimizden Ziya Pa- şa bile: Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. Diye dayağın lüzumuna cevaz vermiştir. Osmanlı padişahlarının en aklı başında sayılanlarından (Fatih), İstan- bulu fethi. sırasında kızdığı koskoca Amiral Baltaoğlunu, sopaya çekmiştir. Osmanlı tarihinde, nice vezirlerin, padişahların huzurunda, mektep ço- cuğu gibi sırtüstü yatırılarak taban- larına değnek çalındığına. dair . bir hayli misallere tesadüf edilir. “Bir misal: 1075 tarihinde, 4 üncü Sultan Mehmet, saray kethüdasına gazep ediyor: — Tez, bin değnek vurun! Diye emir veriyor. Şaka değil. Bin değneki.. İnsana değil, mandaya bile vurulsa, felâket... Bir misal daha: 1082 tarihinde bir gece, tersane- de bulunan bazı esirler, sarayın iç oğlanlarına mahsus bir kayığa bine- rek, Karadeniz boğazından kaçmış- lardır, Padişah, 4 üncü Sultan Murad, vakayı haber alır almaz son derecede hiddetlenmiş : — Bostancıbaşı niçin mukayyed olmamıştır ? Beş yüz değnek darbe- dilsin | . Diye emir veriyor. Bostancıbaşı derhal yere yıkılı- yor. Ayakları falakaya geçiriliyor. Beş yüz değneği yiyor. Bir misal daha: 1086 tarihinde, Akdeniz adaların- da (Kaptan Pavlo) isminde bir korsan türüyor. Ortalığı altüst ediyor. Kap- tanı Derya, Musahip Mustafa Paşa Donanmayı Humayun ile takibe -çıkı- yor. (Pavlo) yu Sakız adasının gün batı tarafında sıkıştırıyor. o Maiyetin- deki amirallerden Abdülkadir Paşa ile (Dev İbrahim) e: e unun gemisini kuşa- tın! İbadullahi, ol kâfirin şerrinden kurtarın | Diye emir veriyor. Abdülkadir'Paşa ile Dev İbrahim; derhal yelkenleri fora ediyorlar. İleri atılıyorlar. Lâkin (Kaptan Pavlo) nun kalyonuna sokulmaya . cesaret .göste- remiyorlar. Münasip bir fırsat Zuhu- runu bekliyorlar. O sırada kuvvetli bir rüzgâr esmeğe başlıyor. (Kaptan Pavlo), derhal bu uygun rüzğârın önüne katılıyor. Göz göre göre, kâ- çıp. gidiyor. LED TARİH KIYMET HÜKMİ DEHEKTİR Dayak siyaseti İki amiral, bu vaziyetten utanı- yorlar. Bir müddet, donanmanın ka- rargâhına dönemiyorlar. Nihayet (Ter- fil) limanında bulunan baş amiralin gönderdiği haber üzerine, oraya gi- diyorlar. Ve korka korka Musahip Mustafa Paşanın huzuruna çıkıyorlar. Kaptan paşa, öfkesinden ateş pöskürüyor. Abdülkadir Paşaya hitab ederek : — Bre Paşal.. Sen, bu devleti âliyenin iki defa kaptan paşalık ve- kâleti ile serefraz oldun. Nice yerler- de nam ve şan kazandın. İmdi nasıl oldu da ol kâfiri elinden kaçırdın?.. Diye bağırıyor. Fakat bağırmakla öfkesini alamıyor. Elindeki hezaren bastonu bir kaç defa Aldülkadir Pa- şanın sırtına indiriyor. Sonra da: — Tez, bu herifleri sopadan ge- çirin | D maiyetindeki ( çavuşlara emir veriyor. Başta Abdülkadir Paşa olmak üzere Dev İbrahim ile diger kaptanlar amiral gemisinin güvertesine serilen bir halı üzerine sırtüstü yatırılıyorlar, Sıra ile falakaya çekiliyorlar, Bereket versin ki, yedikleri değneğin adedi bin değil... Yüz ile, beş yüz arasında... Her halde, amiraller bu sopalara merdane ve kahramanane edalarla dayanıyorlar. Lâkin: — Suç bizde değil; Maryol Mus- tafa paşa zade Hasan beydedir. Diye şikâyet ediyorlar; Baş amiral, bu şikâyet karşısında bocalıyor. Güvertenin birer köşesine çekilerek tabanlarını uğuşturanların vaziyetinden âdeta bir mahcubiyet duyuyor. Bu nahoş vaziyete sebebi- yet veren Hasan beyi derhal huzuru- na celbediyor :. ” — Yat bre, Maryoloğlu... Diye bağırdıktan sonra; — Bin değnek. vurun! Emrini veriyor. Abdülhamit devrinde, ekserisi eli sopalı olan saray mensuplarının, şu- rada, burada, şuna ve buna dayak attığı duyulurdu.. Ve. bunlardan, me- selâ: i Ziya ŞAKiR Fehim Paşanın (hipopotam) deri- sinden bastonunun sık sık Beyoğlu caddesinde havalanarak şunun bunun kafasına, gözüne indiği vaki olurdu. Ayni zamanda, Üsküdar muhafızı Ali Şamil Paşanın gümüş saplı kam- çısının da, Kadıköyün Altı yol ağ- zında -müşir rütbesinde- bir operatör ile Fenerbahçede -rütbei balâ ricalin- şanın omuzlarında şakırdadığı duyu- lurdu. Meşrutiyetin ilânını müteakip te- şekkül eden Meclisi Mebusanda (Ser- seri nizamnamesi) müzakere edilirken epeyce insaflı hareket edildi. Serserile- rin tedibi için konulan dayak cezala- rına (azami kırk darbeyi geçmemek üzere) kaydı ilâve edildi. O vakitlerden bu vakte gelinceye kadar, bir hayli seneler geçti, zaman nazikleşti, asrileşti, güya (demokrat)- laştı. Lâkin ne gariptir ki, daha halâ idare sisteminde dayak siyaseti bir türlü ortadan silinemedi. Son bir misal: Nazilli hâdisesi!.. 19 Mayıs gü- nü... Gençlik bayramı... Herkes büyük bir meserret içinde.. O gün Nazillide yapılacak olan merasimi idareye me- mur orta okul beden terbiyesi mual- limi -disipline riayet etmediğinden dolâyı- emniyet âmirinden dayak ye- di. Yani, günlerdenberi muvaffakıyet temin etmek için çalışan genç hoca, her taraftan alkış tufanı beklerken, bunun pek feci bir şekilde aksi zuhur etti. Ve bayram, zavallı hocanin bur- nundan geldi. Vâkıâ dayak, bin değnek, beş yüz değnek, hatta yüz değnek gibi hazmı güç nevinden değil... Bir kaç sille, tokattan ibaret... Bununla kırılacak haysiyet ve şerefin de: hiçbir kıymeti yok... Fakat, asıl üzerinde durulacak bir nokta var: Geçenlerde dayak yiyen mualli- min hamile zevcesinin akibeti ne ol- du ?..