, İ ii ŞÜPHE VE İMAN Prof. Mustafa Şekip TUNÇ MAN nasıl kazanılırsa kazanılsın ve ne vadide olursa olsun ruhun sükün ve is- tikrara kavuşmak, yene ihtiyacının ken- imanın en ateşli günlerinde bile erişeceğimi- zi umduğumuz sırlar âlemine agâh değil, hay- raniz. leşi tamamiyle ulaşmış, beklediği- ni bulmuş bir iman ise tatmin edilmiş bir ih- tiras gibi sönmeye mahkümdur. Nerede kal- iği avuşmak b ker şaşırtır, rüyalarımızla karşılaşmak hayretini verir e ki, saadetin kucağına düşmek dir. Yalnız bu kadar da değil... İmandan ön- ğişen hayatın yeni şartları dirsek verdikçe, Medar mümkün olduğu fikri uyanır, hiç ol- mazsa göz açar. Fazla olarak bir yok veya düşünce imkânını müphem bir surette olsun tabayyül eder. yalnız bir ruh hâli olarak kalmaz: dı ıkça kendisini görmek, şuuruna sahip olmuş Kendini izah etmek, ameli'ye geçmek rettir. e bu cevapta artık mevzuunu, gi- da ve istikametini bulmuş, istediğimiz şey iş- tiyaklarımıza göre çizilmiş ve buradaki her çizgi esnada As şeylere verilmiş bir saadet tebşiri “e ir, nı manda İştiyaklarımızı (objektif) âlemde realite) ler kilima kurmak ihtiyacından doğduğu için ona aklımızı da ça- lıştırmak, aklın çerçevelerini akideye geçir- mek veya “kabul olunabilecek yeni çerçeveler bulmak lâzımgelir. Tâ ki, akide, hem his, hem de aklımızla yere şüpheler yenilmiş bu- lunsun. Daha sonra içtimai zümre ve fertlerin öl olmaları bu akideyi genişletecek, bü- yütecek ve hattâ bozacaktır. Çünkü iman da- hi yaratıcı tekâmülün değişikliklerine ergeç uymaya mahkümdur, kide bir tün doğduktan sonra kendi- teselli, bir coşkunluk kaynağı görmeye başlar. İmanın akideleri öz bir bilgi değil, bir (aksiyon) dili, bir kıymetler koruyucu r Her iman, ihtiras gibi, mevzuunu ilâhileştirir. İleride hakikat olacağına inanılan bu mevzu evvelâ bir kiymet, fakat mutlak bir kıymet- tir; ve tasavvur edilmekten ziyade yaşanır. İman, bunda kendini seyreder, kendini bulup tanımaya savaşır, akide hâline gelerek içti- maileşmeye başladıktan sonra çok kere dini bir şekil alarak hükmeden ve hükümlerini yüklenen bir iktidar iradesine münkalip ol- duktan sonra artık hem hakikati, hem de kuv- veti temsil en başlar. O hâlde ki, bu hava içinde yaşa artık bütün bülyala- rını birer ilham gibi duymaktan kendilerini alamazlar. Bununla beraber imanı akideler 5 a cehitleri sonunda, düşüncenin göz açmıya baş- ladığı görülür. Bunun içindir ki, imanda, giz- li bir aksülâmel hâlinde şâphe de mündemiç- tir denilir. içtimai bir itiyat olan iman, kendini do- ğuran muhit ile denk olduğu müddetçe duydu- ğu geçici söphelerden mem bir hale en. sama gibi sallanmıya, hükümler çatışmaya, istekler kararsızlaşmaya doğru gider. (Aksi- yon) yerine neşesizlikten başlıyarak bunalmı- ya kadar giden derin bir iç sıkıntı aim o- lur. Şüphenin vahim ve had şekillerinde dü- şündenin tamamiyle battığı görülür. Şüphe, (metodik) olmadığı takdirde dümensiz bir ge- mi gibi nereye gideceğini bilemez, hiç bir noktada duramaz, hiç bir (sistem) ve kana- ata varamaz. Şüphe buhranı, hükmünü savan bir içti- maf itiyat ile yeni doğmıya başlıyan bir iç- timaf itiyat arasında görünür. Bu gün içinde re dünyanın en bariz (karekter)i , n ile şüphe arasında sallanan bir v. Göken toplanıyor. Bunu artık dünyan hemen her tarafında görmemek kabil de mgil. dir. <Biz Heybelid Nasıl bir sevgidir bu... Her yerdeyim şimdi ben; «Bir ihtimal daha v Çamlıca bahçelerinde «Bugün de akşam oldu»... dm BİZİM ŞARKILAR Çamlıca bahçelerinde eski günler hatırlanıyor : e her gece mehtaba çıkardık», Hüsnüne güvenen sevgilim gene uzakta benden : «Niceler bu tarz-ı revişten geçmiş». «Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır» ; O kadar gülüp eğleniyorlar ki: «Yalnız seni sevdim, seni yaşadım»; Evet, belki... Zamanın dört sene evvelinde; Eylül mehtabı Bostancı iskelesinde, Zamanın üç sene evvelinde, Yazın Çifte havuz bahçelerinde. > Zamanın iki sene evvelinde: ar O da ölmek mi dersin» şarkısı dilimde. Bizim şarkılar çalınıp söyleniyor; Ben ise hep eski delilik içinde: Özdemir ASAF Je?