© Bar, bütün Garp milletlerince taksim ve kendi kad- rolarında temsil edilmiş tek ve yekpâre bir oluş belirtir. Doğu, başka başka zaman ve mekânlarda, başka başka tecelli çerçevelerinde, fakat umumi ve esasi seciye bakı- mından çok defa aynı duygu ve düşünce mizacına bağlı, dağınık bir manzara arzede dursun; Batı, zahirde tezatsız bir oluş merkeziliği içindedir. Bu oluşun, bütün sebepleri ve neticeleriyle, sabit ve i muayyen birkaç kaynağı ve birkaç dönüm noktası var. «Batı, kendi oluşunun sathi dönemeçlerini tesbit ve tâyin- de, yine satıh hendesesi hesabiyle yanılmış değildir : Eski unan, Roma ve Hıristiyanlık basamakları; 've Ortaçağ, (Rönesans) ve 19 uncu asırdan öteye buhran devresi... © Eski Yunan: Batı adamının gözünde, tepeden inme, insan ve cemiyet mucizesi... Roma : Eski Yunandan aldığı saşığa, Lâtin ruhunda yeni pırıltilarla geçit veren ve on E devlet, teşkilât ve hâkimiyet iklimine zıplatan köprü... 2 Hıristiyanlık : Batının, karşısında birdenbire apışıp teslim i olduğu, bütün eski muvazenelerini kaybettiği, yenisini de asırlar boyunca elde edemediği ruh ve hassasiyet kaynağı... o Ortaçağ; Balının, dünkü gelirinden mahrum, yarınki mirasına da: namzet, fakat her şeyden habersiz; hem eski Yunanın dünya muvazenesini, hem de İsâ dininin ruh ve gayesini elden çıkarmış, için için kıvrandığı ve çile dol- durduğu zulmet dehlizi... Bu zulmet dehlizinde, bir devre ilerideki Batıya, kendi kendisini bulmak için en keski aksülâmel hedefini kuran, İsâ peygamberin tahrifçisi kili- se ve bu kilisenin dünya .nanivelâsı (Feodalite)... e öğ (Rönesans — Yenilen doğuş), bir fışkırışta, aklın maddeye tahakküm ihtiyaciyle beraber, baskı altındaki ruhun, Eski Yunanda bulduğu şafak aydınlığına doğru ve kendisini yeni bir terkipte özleştirme hamlesinden ibaret oldu. Garbın, kurtarıcı tanıdığı Bu hamleden sonra hemen meydana gelen ve Batı kazanını taşıran ahenk; oradan kepçe kepçe milletlerin tabaklarına döküldü ve bir iki devre sonra bütün eşya ve hâdiseleri VU Çerçeresn Kim alinadı Gb — Karıma — Bir akşam üstü hâlidir : j Bu gözlerindeki baygınlık; ; Sen, bir akşam sonrası a — Sinemaya gitmiş! — Hastahanede! — Nesi var babanın — Rakı yüzündenmiş! Bir bahar ortasıdır Dudaklarında esen; Saçındaki rüzgâr... Güzelsin günahların, Savablarınla sen. Bahar gibi tarümâr, Fakat akşam kadar yakın tah girmeden Bir İnsana; ü Sana hayranım. Yürüyoru ağlıyor. Fakat ağlıyan o değil... leri... İşte anneyi görüyor musunuz Millet Milbek Bakı İstemeden devam ediyorum : — Annen yok mu senin? RE Mi gklriklaelir sarsılıyor : > r çepçevre ve sımsıkı sarmaya başlıyan akıl küşağı, müsbet bilgiler manzumesine ulaştı. . (Rönesans) tan sonra, kendisini, Eski Yunan, Roma ve Hıristiyanlık vâhitleri arasında (mayonez) leştiren Batının, cehl ve taassup yatağı kilisesine karşı aksülâmeli, onun temsil ettiği iman kökünü gitgide yalnız ferdi ahlâk ve m ihtiyacı, gitgide ön pilâna geçti; bu pilân 19 uncu asırdan sonra, basit akıl buluşlarının yonttuğu âletlerin putlariyle donandı; ve (Rönesans) tan bir iki asır ileriye kadar ba- rıştırılmış gibi görünen ruh ve akıl, 20'nci asra doğru, her tarafın birden hisse yanlışını haykırırcasına en kor- kunç şekilde patlağını verdi. Bu da, ruhi, siyasi, idari, içtimai, iktisadi sahada, Garbın bugün, en hâd ve müz- min felâketini yaşadığı buhran devresi... Garbın, başlangıçtanberi oluş hâdisesini, ırklar ve milletler kadrosuna çekince büyük sermayedarlık hissesini Eski Yunana, bu sermayeyi yeni ilâvelerle işletme ve dev- letleştirme hakkını Romaya; ve ondan sonra billürlaşmaya başlayan millet zümreleri kalıbında, Lâtin, Cermen ve Anglo - Sakson gruplarına vermeliyiz. Batının oluşunda, Lâtinler, garplının sâf duygu ve düşünce sarmaşdolaşları içinde mizacındaki giriftlik ve inceliği; Cermen ve (Anglo - Sakson) lar, halis bir ruh ve kafa muvazenesi içinde dış âleme tahakküm ve müsbet fayda ölçüsünü; İslâvlar da, millet millet Batı kadrosun- da, ona sonradan ermeğe çalışmı ve arkadan gelme husu- siyetini canlandırır. & Batının, kendi içinden taşırdığı kısımlarla, daha Ba- tıya doğru ve (Yeni Dünya) ismi altında meydana getir- diği terkip, yani Amerika, Batıda kaybolmaya başlağan ruh ve ahengin doğurduğu çileye yabancı ve bütün hızını madde pilânının cünbüşlerinden alan ve henüz buhranını yaşayacak kadar ihtiyarlamış bir kemiyet harikasından ibaret; ve Batının içinde değil, kenarında bir hâdise ola- rak kalıyor. İdeolocya Orgüsü — BUYUK DOĞU Necip Fazıl KISAKÜREK o ÇOCUKLAR AĞLIYOR! 7 Çocuk ağlaması ruhumu sünger gibi şişirir. O zaman, başımın üstünde gözyaşı buharıyla yüklü ei bir gök, yerimden kıpırdiyamıyacak kadar ağırlaştığımı duyarım. ir çocuk ağlıyordu! Yıkıntılar içinde kimsesiz sokak... Bir taş üstüne oturmuş, dirseklerini incecik bacaklarının bittiği noktaya dayamış, çocuk... Küçücük yumruklariyle kavradığı ipek saçları ne güzel!., — ei AŞİYOKMMMR 5 Si Ne Çaça ee e m 1 beni! ? ve almadı b m! — Evdâ değil mi annen? — Baban? Artık geriye dönülmez bir noktadayım : ? Bir çift gözyaşı pırlantasının altında, hazin bir zekâ kıvılcımı: Lâfa başladığıma pişmanım. Aldığım cevaplarin peçelerini biraz daha kaldırmaktan ödüm patlı- yor. İstikamet değiştirmek istiyorum : Başlıyan aydınlık. — Başka kimsen yok mu se ss e — Anneannem var! Odasından çıkmaz ki... O hiçbir şeye karışmaz! m... Kendimi kurtarmak için... Evet, öyle : —, Ağlama yavrum! Birazdan gelir annen! Bekleyiver!. z Kuru hıçkırıklar arkamdan alev alıyor. Çocuk; incecik bacaklı ve ipek saçlı çocuk Hayalimde kırk odalı, yüz odalı ahşap bir konak... Çatısında, uçmuş, solmuş, tozlu, eski bir levha... Odalard. i iç birişe karışmaz olmuş, başörtülü anneannel.. Yalnız resimdeki gözleriyle evini seyreden .. Ba alarda ne eşya, ne bir şey. başını evvelki hastahanelik tebessümiyle babal.. Ve her o ada bir çocuk... Teneşir gibi encereler zangırdıyor.., Gizli bir rüzgâr... Görünmez eller kapıları z : açıp kapamakta... Ve çocuklar; unutulmuş, bırakılmış, küçücük yüzleri ıpkırmızı ve minicik çeneleri Gavsi OZANSOY burüş buruş, çocuklar... Çocuklar ağlıyorl.. Bu vatanı dolduran #es budur. — ? 143. eğ ri a