TARİHÇE Ali Rıza PİŞKİN Gyeriekelimizin uğradığı bugünkü iktasadi buhranı incelerken, bizi hor ve çetin. durumlara sürükleyen düzensizliklerin birinci dünya harbi ile alâkalı tarafları bulunduğu hakikati hemen göze çarpar. Birinci dünya harbiyle şimdiki arasında geçen 21 senelik fâsıla içinde Cumhuriyet (re- jim) imizin getirdiği iktisadi feyizler pek çok olmakla beraber, bir memle- ket ve millet için ön pilâna alınması elzem olan iktisadi şuur ve gidişte, umduğumuz dereceye varamadığımızı teesürle kaydetmeliyiz. Memleketimiz, kahir ekseriyetile bir ziraat vatanı olduğu halde, iki dünya harbi arasında geçen 21 yıl içinde, memleketin zirai istihsal kudreti lâyık olduğu mertebelere çıkarılamamıştır. Bunun başlıca âmillerinden birisi, is- tihsallerimizde fiyat istikrarı ölçüsü ve kıymet muvazenesi temin edilememesi; ithal eşyasiyle mahalli istihsal mad- deleri arasında kıymet ve muvazene nisbetsizliği yüzünden müstahsilleri- mizin bir tüflü kalkınamamasıdır.' Kendi istihsalimizi, memleket dahilinde muvazeneli kıymetler üzerinden ayar- layarak, dünya piyasalarına uygun ve karşılıklı her memleket ithal emti- asiyle ahenkli bir kıymet muvazenesi temin edememek; bilhassa memleke- timizin iktisadi durumunu Alman ik- tisadi bünyesine ogöre yürütmek, bizi dünya piyasalarından mahrum birakmıştır. Bir memleketin iktisadi “bünyesindeki sağlamlık, o memleketin para ve maddelerinin dünya piyasa- larında müsavi ölçülerle bellibaşlı bir mikyas üzerinde yer almasiyle kabildir. Memleketimiz, ikinci dünya harbinden evvel, dünya piyasalarında mütemadiyen dolaplar ve manevralar çeviren Alman sanayiinin iktisadi zincirinden bir türlü kurtulamadı. Memleketimize ithal edilen Alman sanâyii mamül emtiasiyle karşılaştır- ayarlanması işini meydana getireme- dik. Ve bu yüzden dünya piyasala- riyle alâkasız kalışımız, iktisadi kal- kınma mevzuunda bize en mühim darbeyi indirdi. Birinci dünya harbinin acıklı gün- lerini yaşadıktan Sonra, ikinci dünya harbine kadar cereyan eder fasıla- lardan lâyıkiyle faydalanamıyarak, ik- tisadi bakımdan kuvvetli bir kal- kınmaya mazhar olamayışımız, İkinci Dünya Harbi başlarken, memleketimizi istihsal bakımından zayıf bir durumda bulunduruyordu. 939 Eylülünde Al- manya ile Polonya arasında harp başladığı zaman, bu hâdisenin kaçı- nılmaz bir dünya harbine başlangıç olduğunu herkes anlamış, herkesi haklı bir telâş almıştı. Bu telâş ve şaşkınlığı giderecek, evvelden hazır- lanmış, bütün memlekete şâmil bir pilân mevcut olmadığı gibi, gayri tabii hâdiselerin alevlerini söndüre- cek ve memleketin öz bünyesinden ilham alarak örgüleşecek bir pilânın bulmasını temin edici müte- hassıslarımızda yoktu. Girişilen her teşebbüste, alelümum ve alelhusus kifayetsizlikler yüzünden, memleketin öz imkânları içinde imkânsız kalmak vaziyeti doğdu. Başlangıçta gıda mad» delerine el koymak, ilk aksülâmel halinde istihsalin düşmesine yol açtı. Daha sonra müdahaleci ve strbest usuller arasındaki kararsızlık da ikti- sadi bünyemizi büsbütün şaşırttı. Alınan her tedbirin dağurâcağı aksül- âmellere karşı pilânlı bir hareket hat- tına mâlik bulunmayışımız, her aksül- âmel karşısına yeni bir iştifham va- siyeti çıkardı, Böylece memlekette varlık içinde yokluk, ienişlik içinde dark doğdu. Böyle vaziyetleri kolla- Yân ve kendilerini serbest hisseden kötü ve menfi temayüller de şahla- nınca, Kara Borsaların zuhuruna ve onlarla beraber kara”yürekli ;vatan- dâşların da faaliyetine zemin açıldı. Bu arada, evini ve nefsini müdafaa etmekten başka kaygısı olmayan va- tandaşlar da, tıpkı tehlike anlarında vapurların bir tarafına hücum edip tekneyi deviren şüursuz ve hesapsız kalabalıklar gibi, «gemisini kurtaran kaptan» meselince, evini ve kilerini ihtiyat erzakla doldurmak hırsına düştü. İyilerle kötüler ve resmi ted- birlerin hayreti arasında bütün bü olup bitenler de hayat pahalılığını hızla yükseltti; adeta bir vehimle başlayan hâdise çabucak hakikileşti; memleket bugünkü buhranın içine düştü. namütenahi bir iyi niyet mevcut bu- lunmakla beraber, işler, herhangi bir tecrübe silsilesi halinde bugüne ka- dar ve binbir zıt istikamette devam etti. Vâkıâ, yapılan işler hep pilânlı olarak yapılıyordu. Fakat bu pilânlar, bir bütüne bağlı ve her bakımdan memleket bünyesinden doğma umumi bir tahlil ve terkip mahsulü değildi. Gayet tabii olarak, teşkilâtta, idarede, hükümet daireleri arasında, hükümet- le millet arasında, insicamlı bir iş birliği esasını ihtiva etmeyen bu parça pilânlar, asla muvaffak ola- madı. İlk teşebbüslere geniş ölçülerde başlandı; ve ne bütünden parçaya, ne de parçadan bütüne doğru bir sistem sa- hibi olunamadı; baştan başa mütehas- sıs ellere tevdii gereken memleket iaşe dâvasının, acemi ellere bırakılması yüzünden, ilk teşebbüslerle beraber menfi neticeler sökün etti. Memleke- timiz, en dar ve menfi şartlar altında bile kendi istihsaliyle geçinebilecek bir yurt olduğu halde, ekmeğin (kar- ne) usulüne tabi tutulması gibi çok ağır bir yükü hükümetin kendi teş- kilâtile üzerine almasına Karşılık, nakliyat ve idare makanizmamızdaki 308 0 VE BEN Sana koşuyorum, bir Mm içinde, Ölmemek, delirmeme m bütün öm ilik Yaş Seydi » değil, değil sıcak, Dudaklarının hâtırası; Değil, saçlarının kokusu, Hiçbiri değil Dünyada büyük fırtınanın kopduğu böyle günlerde Ben onsuz edem Eli elimin içinde, sağl Ara sıra gülm Yapamam, onsuz edem Bana su, vr ekmek, en zehir, Bana tad, ban ku Gibi gelen dd kızım. Sensiz edemem! Sait Faik ABASIYANIK