o “ ed e çer. RÖPORTAJLAR KUMAR CANAVARI B” tulumbacı koğuşunda geçme- yen bir muhavere — Çıkalım mı? — Ucunu görelim evvelâl... — Yok bel Her (parti) sonunda he- sap görürüz. — Kırmızı meşin değil mi? abii. Kış aylarında, yazdan unutulmuş bir gün... Beyazıtta malüm kahve- lerden biri... Açık havada, mermer masanın etrafına toplanmışlar... Saç- ları üç numara ile kesilmiş... Belli ki lise talebeleri... Pardesü ve paltola- rının ceplerinde şeritli, armalı dürül- müş, bürülmüş mektep kasketlerinin uçları görünüyor. Yanlarındaki boş iskemlelere sarı defterler, açılmamaya mahküm ders kitapları ve /çantalar rastgele atılmış... Küme küme top- lanmışlar. Her masa dolu, her masa- dan ulanlı, küfürlü naralar... Bir kenarda onları seyrediyorum. (parti) ler bittikçe, masa altlarından uzanan eller, birbirlerine, bir takım Cumhuriyet liraları taktim ediyor. — Ülvi'de dün hiç şans yoktu... — Ne verdi? — Ne verdiğini tam olarak bilmem ama, bizim moruğun eşini 250 liraya yaptırdığı paltdsunu 70 kâğıda sattı da borcunu ancak ödedi. Bu, bu kadar... Kulaklarım bir-fo- toğraf camı kadar duyduklarına sadık... Köprüdeyim... Bir kahve içmek için köprü altındaki kahvelerden birine giriyorum. Oynana oynana şekilleri silinmiş yağlı iskambil kâğıtlarının, çatlak tavlaların üzerine eğilmiş başlar kalkiyor; bu yabancıyı süzüyor ve kuşkulu, mütereddit oyunlar devam ediyor. Sakalları uzamış, gözlerine çakmak çakmak kan oturmuş, üzerindeki lâ- civert elbise yağ ve leke ile bir ta- bit haritaya dönmüş, gemici kıya- fetli bir adam, tavla oynadığı karşı- sındaki e yüzlüye fısıldar gibi : an çaktırma, diyor, ağırdan — Aldırma, bu tüysüz zararsızdır. Nejat MUHSİNOĞLU diye onu temine çalışıyo — Sen benim dediğime bakl herifi tanırım. Barbuttan vaz geç, düz tavla oynayormuşuz gibi yapl.. Bir gazete almak üzere dışarıya çıkıyorum. Üç dört dakika sonra yine kahvedeyim. Hayret!!! Pinekle- yen bir iki müşteriden başka kimse kalmamış. Tedtiğinin zaferinden emin,. içtimai bir murakıp gururiyle yürüyorum. «Perapalas» dan, Galatasarayına doğru giden cadde üzerinde sıralan- miş kahvehaneler... Zarfları kadar mazrufları da acaip. Fersiz gözleri- nin altı morarmış, saçından tırnağına kadar her yeri boyalı frenk kırması 54 halkı miknatıs gibi çeken, bir sevgili kadar sevilen, en tatlı itiyat serhoş- luğunu veren ve evler yıkıp hanuman- lar deviren menhus illet... Herşeyden ona hisse çıkarılıyor. Bütün tedbirler, didi takipler (sismoğraf) aletinin resmettiği çizgiler - imdi gevşerken, apşırma- sına bile kumar oynanıyor. Bunları düşünerek, çiseleyen yağ- mur ve kuvvetli ayazın tesirile şap- es mla paltomun yakası birbirine ya- ışmış, görünmeyen adam halinde in caddeden yan sokaklardan bi- rine saptım. Burası da başka bir cad- de... Vakit gece yarısını geçdiği için sırası gelip söndürülmüş sokak lam- basının dibine doğru iki üç gölge kayıyor. Daha ileride yanan lambanın ışığı sayesinde bunlar gözüme çarpı- yor. «Herhalde bir fevkaladelik var» diye kıyın kıyın ve sine sine yürüyo- rum. Gölgelerin kayıp olduğu apart- manın önüdeyim. Biraz sonra içeriden, inceli kalınlı sesler gelmiye başlıyor : Eğlencesine oynuyorduk BE Du paralar, fişler nedir? Bir kadın sesi : hatunlardan, sefalet (sembol) ü efendi- lere kadar her tabaka halk... Onların tâbirleriyle birbirlerini «boğuyor» lar. Kumarın en dik alâsı barbuttan briçe, prafadan tavlaya kadar her oyun... Ama bedava değil... Bir az ötede oyun oynamayan dört beş kişi per- vasız konuşuyorlar: — Bu akşam toplanıyor muyuz? — Hasanlarda... — Vakit geldi! — Kalkalım, ama dur, «harbi» mi oynayacağız? — Aklım ermez öyle şeye. Gemi- sini kurtaran kaptan!... Herkes şansına. Altın aramaya giden sergüzeştçiler edasiyle çıkıyorlar. umar, kumar... sinesine her sınıf BİT — Memur bey, vallahi bizim günâ- hımız yok.. ne anlarız böyle şeyler- den Açılan kapılar, sürülen pehcereler- den uzanan vE hadiseyi birbir- lerine Biyel veriyor — e kümetbiie basıldı | EM kumarhane kadın, polis vesaire.. nan kafilenin gerisinde yürüyorum. Hıçkıran kadın anlatıyor : — Memur beyefendi, inanın bana.. Gözünüzle gördünüz, kocam verem yatağında yatıyor. Bu sarı çiyan bize geldi. «Kocan hasta, artık çalışıp para kazanamıyor. Biz arkadaşlar burada toplanalım.. sizede «mano: veririz dedi. (Sayfayı çeviriniz) 1