iğ? İk GİZLİ Onları Beyoğlu caddesinin “kaldırımları üzerinde gözlerimin ucile yakaladım. İşte besbelli ki yağmurdan ıslanmamak için böyle hizlı hizli yürüyorlar. Bu havada hâlâ, plâ- ja gittikleri kıyafettedirler. Mini mini bu- runları soğuktan mosmor... Çorapsız ayak- larına geçirdikleri sandal biçimi açık iskar- pinlerle yer yer göl haline gelen büyük Be- yoğlu caddesinde şaşkin birer ördek gibi yü- züyorlar. o Sarı benizlerinde olgunlaşmağa vakit bulamamış ham yemişlerin burukluğu var. Bir sinema kapısı önünde duraklad'lar. İç- lerinden biri gişeye sokuldu. Fakat iki daki- ka geçmeden, arkadaşının yanına döndü: — Paramiz yetişmiyor cicim... ze hafif bir iç çekişinden “başka cevap Fakat, dikkat!.. . “Yabancı bir kulak bu mahrem Yl dmldi davetsiz o misafiridir. Demindenberi körleşmiş iştihas:nı onların in- ce vücutlartnın her noktası üzerinde ayrı ayrı bilemekle meşgul olan bir m herif!, Yengeç gibi yanyan sokuluy. - Sinemaya mi Seceksiniğ inler «Bayan» 1 garip bir tecvid ile bâyân diye konuşan bu meçhul erkeğe karşı ikisinde de şüphe ile karışk bakışlar... Fakat bu tered- düt, pek uzun sürmedi. Erbabına davet ye. rine geçen âşina birer gülümseme, soluk du. daklarında,, buruşuverdi. Anlaşılan bu nevi a tanışmaların pek de acemisi değ Herif, artık teklifsizliği ele almıştır: — Bir loca açtırırız... diyor, filim de pek güzelmiş Mi a da beraber çıkar, yemek yeri küçük ba- ys yeriz... Elektrik cereyanina ya- kalanmış gibi, ani bir sarsıntı geçirdiler, Ve galiba sinemadan ziyade bu: ikinci teklifin cazibesine kapılarak, ağır ağır, o müştere fedakârlığı aralarında paylaşır gibi, başları biribirlerinin omuzunda içeri kaydılar. Bir ara düşündüm: Bir bilet de ben alıp onları takip edeyim. Fakat neye yarar?, Bu KN bana fazla bir şey öğretmiyecek . Bir sinema locasında, günaha yeni al. şan iki sözde kızla, paralı bir erkek arasında neler geçeceğini keşfetmek güç bir şey mi sanki?, “wi Bu da bir başka sahne: sMücevherle dolu FUKŞ Salâhattin GÜNGÖR bir vitrin karşısındayız. İçerisi parıl parıl ya- nıyor. Neler yok!. Ağrafların, iğnelerin, kü- pelerin, şövalye yüzüklerinin, pırlantalı kol saatlerinin her çeşidi... Arada bir cama ilini nı yapıştırıp dakikalarca oradan ayrılamıyan mini mini başlar görüyorum. Şimdi sinema kapısında olduğu gibi bura- da da bir kalantor erkek, yanlarına gelse ve kollarına girerek «beğenin beğendiğinizi... dese, acaba nelerini feda etmezler? *.* . Saat hayli ilerlemiş. Kapr- câdde üstü Vakit gece.: sında bir ii ampul yanan Bir (Bar) köşesinde, müşleri' avlamıya memur bu Türk kadını, fuhşa giden yollari bile Avrupalıdan öğrenmek şartile bunu kibarlık ve üstürlük sanan bir telâkkiye kurbandır. bir otel... Kap'dan iki gölge, içeri kaydı. Merdiven başında uyurla uyanık arası va- ziyet almış — kılıklı bir ,adam, iskemle. sinde doğruluyor: — Beş ii vereceksiniz. Amma affeder. siniz. Hâtırına bir şey gelmesin. Muamele- miz peşindir!. Lâmbanin ışığı altında torik balığı kadar şişkin bir (portföy) ortaya ç'kıyor. Yüzlük- ler, ellilikler arasında bir beş lirac'ğı bul. mak, ne kadar güç!, Kadın, artık müsterihtir, arjantinadan bir parçayı mırıldanarak bir gecelik kocas'n'n arkas'ndan yü » Eski tahta merdivenler, ii üyor. sanki, bu iki vücüdlün maddi sıkletinden zi- (09 5 a yade günahlarının ağırlığı altında gıcırda- maktadır. Fakat asıl büyük günah, kimin?. Ekmek parası için vücudünü kiralıyan kadın'n mı? oksa... Sahne tekrar değişiyor: Güzel, hem de çok güzel bir kadın... Sırtında eski bir tayyör... e topukları iğrilmiş yamalı: iskar- inler... Pazar yerinde dolaşıyor. Elindeki böy fileyi Mi ile dolduracak. (o Fakat bütün yiyecek maddelerinde sanki bir sakızı yapırkanlığı var. Obur g özlerini hiç birinden ayıramıyor. Kimbilir, belki de ev- deki hasta anasına bir kâse sıcak çorba ye- tiştirebilmek kaygısile, eski yün kazağını bi- raz evvel eskicinin üç beş lirasile değiştirmiş- tir, Cebindeki paranın muvakkat neş" her gördüğüne takılarak, her gördüğünden esi ile, birer parça şey almak ümidine kapılarak, bütün satıcıları, pazarlık ede ede dolaşıyor. Fakat kasaptan iki yüz elli gram. kıyma ile dışarı çıkarken yüzünün rengi hayli de- gişmiştir.- Muhakkak ki kendi kendine dü- şünüyor: — Eyvah... Elde para kalmadı. Halbuki ben daha neler almak niyetindeydim!. İşte tam bu sırada, bıyıklarını okşiya okşiya yanından geçen bir adam, ancak işi- tilir,bir sesle, ona bazı tekliflerde bulunuyor: — Şöyle üç beş dakika için... Canım!. demek istiyor. Herif, oSanlaşılan zarfa değil, içindeki mektuba kiymet vermesini bilenlerden! * Bu kırık dökük kıyafet altında nasıl bir vücut hazinesi gizli olduğunu farketmiş! Peşini bı. rakmıyor. Ve daha kimbilir ne: kandırıcı sözler bularak, onun bütün tereddütlerini or- tadan kaldırıyor. Aradan yarım saat geçme- den, file türlü yiyecekle dolmuş, filenin al- madıklar'nı da herif seve seve yüklenmişür. Pazar yerinden ayrılırken erkek muzaffer bir kumandan kadar mağrurdu. Kadın ise muhakkak ki, evde aç biratığ: ihtiyar anne. sinin bir an evvel yanına dönmeyi düşünü- yordu . LR Tokatliyanın hemen arkasında bir sokak.. Çatlak bir kadın sesi: Benim kızlarım... diye başlıyan uzun bir methıyeden sonra, iki sarhoşu önüne kat- miş, âdeta sürükliye sürükliye götürüyor. Öyle bir yere ki orada gizli fuhuş yapılır. Gizli fuhuş... Fakat, baylar, bayanlar, s0- rarım size... Hangi gizli fuhuştan bahsedi- yı Pazarlığı sokak ortasında yapılan, hesabi sinema localarında görülen, değeri, altı man- tarlı bir çift ayakkabı ile ölçülen bir ad gizli tarafı neresi? * uhuş, bugün tam bir. orta malı Bük Çünkü sahneler, artk hepimizin izi ön nünde cereyan ediyor,