Bu manzume, İstanbulun bir değil, birkaç mecmua ve gündelik gazetesinde çıktı. Üstelik Ankara rad- yosunda, bilmem kimin bes- telediği bir eser halinde ve (Bir marş öğreniyoruz!) gibi kıtıpiyoz bir radyo sa- ati çerçevesinde, sahibine hiç de sorulmak lüzumu du- yulmadan, yüz binlerce ki- şinin kulağına üflendi dur- du. Fakat böylelikle herkes tarafından bilinmiş değil, hattâ bir müddet için bi- linmek talihini bile kaybet- miş oldu. Zira tam olarak bilinmiyen birşey, elbette ki, hiç obilinmeyenden daha talihsizdir; ve bu şiirin tam olarak bilinmesi için onun macerasını öğrenmek lâ- zımdır. Bu şiiri Necip Fazıl Kısa- kürek bundan tam altı se- ne evvel yazdı. O zamanlar (Ulus) ga- zetesi, Cümhuriyetin 15 inci yıl dönümü için bir marş müsabakası açmıştı. Gaye, bütün Memleket şairleri- nin de iştiraki beklenen bu müsabakada kazanacak o- lan eseri, (oCümhuriyetin 15 inci yıl marşı olarak de- gil, İstiklâl veya Türk milli marşı olarak kabul etmekti. Ziça Atatürk, Mehmet Aki. fin İstiklâl marşını sevme. meğe başlamıştı. (Ulus ) baş muharriri Fa- lih Rıfkı Atay, Necip Fa- zıla, bu çapta .bir marş yaz- 12 Büyük Doğu Tanrının, alnından öptüğü millet ! < 5 2 - — 3 5 5 ö » x © 3 2 Gi Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebed. Tanrının alnından öptüğü millet! Güneşten başını göklere yükselt ! Yürü, altın nesli fatih Oğuz'un! Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun. Nur dolu elinden tut, kılavuzun ! Fethine çık, (doğru), (güzel ), (sonsuz) un! Yürü altın nesli fatih Oğuz'un ! Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun. Aynası ufkumun, ateşten bayrak | Babamın külleri, sen, kara toprak |! Şahid ol ey kılıç, kalem ve orak | Doğsun BUYUK DOĞU, benden doğarak ! Aynası ufkumun, ateşten bayrak ! Babamın külleri, sen, kara toprak ! Necip Fazıl KISAKÜREK S£ masını teklif etti. Necip Fazıl ona şu cevabı verdi: — Akifin ruhuna saygı duyduğum, üstelik İstiklâl marşını da beyendiğim için, onun yerine geçecek birşey yazmak istemem. Fakat (Türk milli marşı) olarak bir şiir yazmayı kabul ede- rim. Böylece vatanın, en çok vatan mevzularında gördüğü hakarete karşı, nasıl korunulabileceğini gös- termek isterim. Şiirimde, an'aneleştirilmiş tarzda hiç bir (hâs isim) ve dalka- vukluk unsuru bulunmıya- cak; ve bu vatanın heye- canı, benim müstakil görüş ve duyuşumun ideolocya kürsüsünden haykırılacak- tır. Böyle bir eser ister mi- siniz ? Halis sanatkâr taraflara malik olan Falih Rıfkı bu teklifi kabul etti ve şiiri Atatürke bizzat takdim et- mek işini üzerine aldı. Şiir yazıldı, Falih Rıfkıya verildi, bütün Ankara mu- hitinde topladığı heyecan ve alâka büyük oldu. Fa- kat o sıralarda Atatürkün hastalığı birdenbire arttığı için kendisine gösterileme- di. Böylece, hakikatte (Bü- yük Doğu) ismini taşıdığı halde (Milli Türk marşı) adile zamanın devlet reisi- ne takdim edilmek istenen şiir, Türk milletinin yarı- nına intikal etmiş oldu. Şimdi bu şiirde ( Büyük Doğu) ideolocyasına ait bütün düğüm başlarını eli- nize verirken, bu isim ve bu mefkürenin tarihine ait- de canlı bir vesika takdim etmiş olmanın zevki için- deyiz.