EM m —gesini agla Dinmek bilmez bir ağrı çeken diş... Ne kibrit çöpünden imdat, ne berber kerpeteni, ne karanfil yağı, ne de eczacı güllacından... İşte böyle; bir zamanlar beynim « sali hakikat» acılarına yataklık etti, ALYA akıl di işimdi. Masallardaki benzetişle, denizler m olsa bu mü ye Hayatımda öyle bir gün a , emzikten tan bo oyun- istifledikleri ei dünya bir Mi TME yı m ki Ee asi dünyaya m. k adına bu kadar ağır bir borç senedi imzalamış mıdır ? Bir tohumu, cevherini bulmak için merkezine > tabaka ta- ağ i y bulamamak, üstelik tohumun Yasim inanılmış hakikatini de | kaybetmek Lal ; her şeyin içyüzünü ar LR herş elden çıkarmayayım mı ? çul Gazali» nin aylarca tek damla süyu e Lal ettirmiyen ve «Paskal» ın beynin- de urların en müthişini e 23 nimki kadar ağır borç taahhüdüne girişmiş olanlar bilir ki, çoğu yer- yüzüne alacak senetlerile gelen insanlara bu bahiste anlatabilecek pek az.. Ben yalnız, doğruda daha se şi İn bir hayal anlatı Tanrıkulu, Tanrıkulu; onu na- sıl tanıdım ? Ve işte ruhumun büyük zelze- lesini, bir yıkıntı âlemi içinde Tanrıkulu'na açılan gizli kapıyı meydana çıkarmış bir saik diye haber veriyorum ! Evet «niçin» ve «nasil» i benim, IŞ ve s0 rulmad idelere indirilmiş ha- kikatlarile, : yeni an ve teke Mehir gerseklantiriimeye muhtaç Eşya ve hadiselerin aslını, özü- nü, cevherini aştırırken galiba öyle bir sirri tarmı! ladı , b sir landı, beni çarptı, rahat ve mesut insani körlüğümün nezaret u nu kararttı; ve artık hiçbir şey mı p ensemden ek bana dipsiz pin boyada yokluğu göstereğe Bu kuyuda, «öz söz “el kafa- tasımı kusarcasına a türlü devrildi ki, bu altından yalnız Allah doğrul Ni lirdi. Herşeyi o türlü kaybetti ki, Allahı kazandım. Allahın göl- TAN RI KU LU Aman efendim! Boğaziçinin bir ve vasıtaya başv miye zorlanan adamın felâketini düşünsenize ! İşte bütün iman ve inkârı uçuk bir anne dudağından, .cıgara ölüsü dolu la; sigi yüzümde ve çene sümde, enseme inen balyozu mad- di bir teli halinde duydum. okmaklarına, trabzanlarına tutunup kendimi yatağa dar attığımı ba- tek saniyenin içimde Tedi Sip kendi kendime verdiğim «uyu!» e sonra, ertesi gün, ağır bir ameliyat sie undan uyanmış bir has- Her şey yepyeni ve bambaşka. O güne kadar gururların ve nefs istinatlarının en Küstaplesile müdafaa ettiğim ahmak emniye ler bir tarafa ; leri ye Allah bulunmak üzere, ruhumda ve na- mütenahi bir daire şeklinde İ İnşa- sına meebür olduğum bütün bir kâinat bir tarafa... Sokakta, arkamdan — kaldırıp önümden yere bıraktığım ayağımın Ki Haralsti; ai zaman a- mlarını birbirine büğlyaniyadak ider yaman bir metafizika teri dökerk ağımı ği her noktada pk lal gibi pek ia istinatsızlık vehmi çe- kiyordi Vehim ve Beni ısıran e ve şüphe ak- rebini hiç bir insan gözü görmedi Bakınız : — Sakın bu ye göze gö- rünür ve görünmez herşeyile, do- gacak bir sa? anil için bütün ia birlik olup uydur- duğu müt! sy bir yalan olmasın? Ve sakın cuk ben Ki ölmiyağı Bana öyle elliye ki, herhangi bir coğrafya mevkiinden, herhangi bir hadisenin sebep ve neticesine ve mahsus dudaklarını kıpırdat- 1yor. Ve kapıları, pencereleri, süküt- ları soğukkanlılıkları tekmeleyip avaz avaz” haykırma istiyord m: — Doğrusunu söyleyin; bana doğrusunu söyleyin! Hepiniz. birden bi anunlarınız ve bütün mü- Ve belkide tımarhanedeki deliler kursaklarındaki sırrı artık ağızla- rından kaçıracak kadar ruhları zayıfladığı içindir ki, böyle demir parmaklıklı kümeslere kapatılmış- lardı. Dahâ ne mi Bir daire, bir çizgi, bir .nokta, bir hareket, in fl, bir mefhu man, mekân, ölüm, hayat e kili fında, kuyruğundaki makaranın rkasından dönen bir ran yavrusu gibi kıvrılıp ge Bir iğneli fıçı ki Ge Üstündeki hayal uçsa kanatları kana boyanır. Herşey, amma herşey, içimde duman, karışırken, yalnız bir şey, kendi. sinden başka yin yokluğu yl la bir varla şartına — Yalnız Allah var! Var olan yalnız Allah! Herşey o kadar yok ki, yalnız Allah var! Allah öyle var ya inden başka hiçbir şey Tam otuz yaşındaydım. Yedi ya- i yatağıma vi: Gta çepçevre bir dapendar. ardı, bir parça vardı: İslâm le Yutan ait bir Ge. a, rüzgâra, gölgeye, sıfıra” kitaptan am ik e e ni bir şekle «Bir irşad e olmaz! Yollara düş, bucak bucak ara ve ll edicini bul! enç adam, dere, tepe düz, o şehir senin, bu köy benim, Yıl- larca araştırdı, durdu. ı her cevizin içi bomboş. ye gördü. Kuzguni siyah bir Arap, bir zen Zenciye: — Beni irşad edecek birini arıyorum, dedi, arıyor ve bula- mıyorum. Bana yol ter! erol ufukların iy göv- desi ve gözlerile çepçevre bir da- ire çizdikten sonra genç adama döndü, mırıldandı — Dört bir itikat kokla- dım! Seni, benden başka irşad edebilecek kimse yok! EE edi- cin benim. Ve NK adam zenci çobana kapılandı... Ve erdi... çimde, her biri bine bölünen yankılar: — Bir irşad ediciye varmadan olmaz! Yollara düş, bucak bucak ara ve irşad edicini bul! Seni kim irşad edecek? Mucize iklim- lerinin irşad edicilerini bu asırda bulmak!... Zifiri karanlıkta bir akşam, iki il sıra ağaç mi eyime ye yerden kalkmaz bir çuval gibi imdini örülerek yol orta- sında bir gölge gördüm. Gölge, sanki kafamın dört duvar arasın- daki simi iy Bir ağaca y andı ve içinde vak tarttı m bir mucize bekliyordum; ülelei, tee olagan bul- dum, haykırdı — Ki zer müthiş bir fısıltı: İrşad edicinin haberelii! — Ne yn Masal dünya- sında mıyız? Bu zamanda bir irşad edici? < z Gökte bir yıldız. düşerken radını kestirebilen bir Evy acelesile atıldım: — Çabuk, yerini, yurdunu, adı- dı sanını bildir! — İlle bir tarif mi istiyorsan? — İlle bir tarif istiyorum! Cigara kâğıdından daha ince bir kamış gibi içi ses ve nefes dolu gin, büküldü, sıçradı; bi- raz ileride, karanlığın Ci» ku- yusunu semberliyen. sokak ağzına B İm . müthiş. fısıltısını — «Sirvermez»" e giti «Tesbih- anlı- ğın yiv yi helezonlaştığı ee — Her zamanda bir irşad edici rl vi İN pe