17 Eylül 1943 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 18

17 Eylül 1943 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gülebile FEVKİNDE Bir muharrirler meclisin- de şairleri konuşuyorlar- mış... Kim kimin üstünde, fevkinde diye... Meselâ Fuzuli Nedimin fevkinde, Baki Nef'inin fevkinde, Ha- mit Namık Kemalin, Fik- ret Cenabın, şu en bu şunun fevkinde.. Herkes, şahs. ve üstün- göre hükmünü basıp geçiyormuş... O sırada biri sormuş: — Ya Faruk Nafiz? Hayli nazik ve çekingen bir zat olduğu için ismini kullanmamamızı rica eden bir münekkit ve romancı cevap vermiş: — O mu? O, tahammü- lün fevkinde !!! ÇİRKİNLE GÜZEL Şair Baki,güzel meraklı- siydı. Zaten güzele tutkun olmıyan kim var? Şüphe- siz ki eski divan şiirinin bu en muhteşem çehresi, güzeli, o devrin bedi ölçü- leri içinde herkesten daha derin duyacaktı. Evet, Şair Baki, her ne olursa olsun, güzeli sever, çirkinden tik- sinirdi. O zamanlarda Be- yazıt taraflarında (Bezm- gâh) isimli dükkânvari bir toplantı (köşesi kurmuş olan Baki, bu köşede, hep güzel çehreli insanlarla sohbet etmeye bayılırdı. Hulüsi isimli, fevkalâde çirkin, fakat Baki'nin soh- betlerine düşkün olmak ba- kımından ruhu güzel bir zat, Baki tarafında (Bezm- gâh)a kabul edilebilmek için bir çare buluyor. Azmi adında gayet güzel bir de- likanlıyı yanına alıp (Bezm- gâh) a gidiyor. Baki çirkin- lik heykeli Hulüsi ile, gü- zellik örneği Azmiyi bir arada görünce hemen Şu beyti konduruyor. Hulâsi Azmi'yi âlur da Bezmgâha gelür Bana ; gelürse de devlet maalkerahe gülür İstanbul Çocuğu OKUYUCULARIMIZA — Bu sütünu sizin için, ruhu- nuzda kıvrım kıvrım halkalanacak bütün sual istifhamları- na ayrı ayrı cevap vermek için, geniş hayat pilânında merak ve tecessüs duyacağınız ne varsa, aklımız ve dili- miz döndüğü kadar cevaplandırmak için açıyoruz. Bu sütunu ilk sayımızla beraber açabilmek için elbette ki, müşahhas bir okuyucuya hitap edemezdik. Zira henüz mecmuamızı görmüş olarak bize bir mektup yazmış hiçbir okuyucu bulunamazdı. Buna rağmen Necip Fazıl Kısakü- reğin günlük yazılarını yazdığı gazeteye ve evine gönde- rilmiş pek çok mektup aldık. Sayısı yüzü geçen mektup- ların hepsi de şu merak ve tecessüs merkezinde toplanıyor : - (Büyük Doğu) ya başlangıçta ne oldu ? Onun, ilân edildiği tarihte çıkmamış olması için nasıl bir macera geçirmiş bulunması lâzımdır ? Hiç olmazsa bu sual karşısında nasıl bir tavır takına- bileceğimizi, yüzden fazla mektup sahibile beraber bütün okuyucularımız huzurunda belirtelim ; ve artık bu sütunda okuyucularımızla başbaşa kalalım : Sadece sükütu tercih ediyoruz efendim! Zira (Hima- lâya) kadar heybetli davalarımız önünde, ham ( Nefs -i emmare) lere bağlı dedikodu kırıntılarına — sarfedilecek ne tek saniyemiz var, ne de tek atomluk hamle cevheri- miz... Herhangi bir hâdise, memleket çapında içtimat bir kıy- met arzettiği vakıt, hem malik olduğumuz zamanın ebediliğini, hem de hamle cevherimizin ağırlığını göstermeğe hazırız. (Büyük Doğu), ilk ilân tarihinde neye çıkmadı? Bunu, inşallah kuruluşumuz tam mânasile heyekelleştiği zaman okuyucularımıza tatlı tatlı hikâye ederiz. Fakat şu anda ve sırf kendi kendimizin, dile ve akla sığmaz fedakârlık- larile çıktı ya; bu kadarı yeter... Bu bahiste bilhassa tesbit ihtiyacında bulunduğumuz nokta, Necip Fazıl Kısaküreğin, elinde bütün matbuat bu- lunduğu halde, kimseye bu dava hakkında tek kelime söylememiş olması; ve ne mikyasta hak sahibi bulunursa bulunsun, henüz eserini vermeden her türlü lâf de dırdırı yakışıksız bilmesidir. Kimi, muhatabı olmadiğı konuşmayı icat eder, kimi minareye kuyu dercesine karanlık tefsirlere girişir, kimi nefsini müdafaa ihtiyacile çırpınır; biz de su- sar ve yalnız eserimizin binasına çalışırız. MURAKABE Günler demir bir tarak, ömürse bir tutam saç; Düşen her yeni tele, yanarak sövüyorum. Bu ten bir zenci köle, arzu ateş bir kırbaç ! Meczup bir derviş gibi kendimi dövüyorum. Bir iğneli fıçının, içim sanki içinde. Bir karınca âlemi, kafamdaki her fikir. Yok mu bir aşina yüz, dolaşsam Hintte Çinde; Umit bir lüle afyon, teselli bir tas zehir. Gönlüm toprak bir çanak, her hatıra bir tortu, Hasret bir aksiseda, beynimde döner, çağlar. Sevgi, bir çığlık gibi derinlerde uğultu ; Talih tunçtan bir kapı, bense paslı anahtar Li N. Çenelioğlu Soldan sağa: 1 — Kötülük 2 — Buharlı mi 3 — Beyaz - Kışın yağar - Harf Şe çak iyi 2 operet - Geçmiş zamanlar Emir. lde bulunur - Terki sanat 8 — İnatçı 9 — Bir köy ismi, RE rıdan aşağı : — Döneri. 2—Yazı yazin Kaymak rur 9 — İçki kullananların düşmanı (KTİSTOF KOLOMB) UN YUMURTASI (Türandot) Operasınd, Dünya güzeli Çin Pre. bilmecesini halledecek sa büyük bir şey vere tir. O şey kendisidir. * dünya güzeli Çin Pren bilmecesini halledebi!| olan adamın karısı ol. tır Bilmece şu: Altın bir tepsi üzerind ortaya üç tane billür ki; deh geliyor. Bu kadehleri her birinde ikişer parma şarap vardır. Pırıl pu ışıldıyan billâr kadehlera. alev, alev, yangın renkl şarap... Billür kadehlerd şaraplardan üçünün de se viyesi birbirine tıpatıp uy- gundur. Ne bir damla ek- sik, ne bir damla fazla... Prenses soruyor : — Şaraplardan bir taı si zehirlidir. Bana, içir zehir olan kadehi göste niz İN! Meseleleri Halli, gele sayıda Şadi ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: