ni ) N Ni MH i yg | NI VS vi Müspet ilimdez Sanat olunca SEPTİSİZMA DEVRİ VE SÜREKLİLİK 19 uncu asrın sonlarına doğru büyük fizika üstatları, müsbet ilim- lerin başbuğu olan fizika sahasına girebilecek kanunların artık keşfedil- diğini, bundan böyle büyük keşifler " yapılamıyacağını ve belki de sadece pürüzlerin temizlenebileceğini iddia etmişlerdi. Diger tabirle, ondokuzuncu asrın ikinci yarısında hızlı terakki istidadı görülmüyordu. akat mevcudiyeti tahmin edilen esir dalgalarının 1888 de elde edil- miş olması, (Röntgen) şualarının 1895 de ve (Radyo—Aktivite) nin 1896 da ve nihayet (Elektron) un 1898'de keşfi, başka ilmi zaferlerin meydana gelmesi hususunda ümitler verdi. Yir- minci asra girerken, tecrübi, nazari ve hatta istismarcı mahiyette yeni- likler sağnağı başladı. İşte buna, tekrar hızlı terakki devrinin açılması diyoruz. Bu asrın başlarına gelinceye ka- dar müsbet bilgilerde (Galile) ve (Newton—Nuyton) nun mutlak me- kanikası hüküm sürdüğü gibi, bunun başka sahalarda da tesiri görülüyor- du. Yirminci asrın başlarında izafilik nazariyesihin.meydana gelmesile mut- lak yerine izafilik fikri- ortaya çıktı. Bu mefhum o kadar umumileşti ki, r şey, hattâ ahlâk prensiplerinin bile izafi olduğu iddiasına kadar ile- ondokuzuncu asrın hemen her sahadaki sükün, muvazene ve imanı yerine şiddetli münakaşalar, tereddüt ve şüpheler ve bunlarla be- raber septisizma devri açıldı. Kabul edilmiş olan bütün ilim esasları kökünden tenkit ediliyor; bir nevi felsefi bedbinlik baş göstermiş bulunuyordu. Bu suretle, tamamile zih- ni vetirelere, hattâ ilme karşı bile iti- matsızlık başlamış oluyordu. İlim bir akıl işidir; ve her şeyi fikir imalinin soğuk ışığı altında mu- ayene eder, Onun kuvveti de bura- dadır. Hedefi hakikatten ibaret olan ilmin beğendiği veya beğenmediği bir şey yoktur. Gerçekten, (B. Ru- sellyin dediği gibi «ilim görüşünün özü, . şahsi arzu, zevk ve menfaat duyguları- bir anah tar olarak kullanılmayacağı...» dır. İlmin bu tek cepheli görüşü onun kuvvetini doğurduğu gibi, bu görüş müsbet ve faydalı sahadan sıkı bir inkâr ve felsefeleştirme vadisine dö- külecek olursa zaafını da teşkil eder. Eskidenberi tecrid yolunu tutan insanlar, iyi ve güzel şeyleri edebi- yat ve şiirden çıkarmadıkları halde ilimden çıkarırlar. Bu da belki ilme karşı eski bir. itimatsızlık ve beğen- memezlik eseridir. İlim, usul ve ölçü- ye dayanan bilgi olduğuna göre öl- çülmeyen şeyleri (o sahasından atar. Asrımızın başlarında ilmi bir (Lâbo- ratuar) ın açılış resmini yapan İngil- tere Başvekili (Balfor) un dediği gibi: —«Ölçüye dayanan ilim, ölçüle- miyen şeyleri kadrosundan çıkarır, veya çıkarmaya çalışır. Hayat, güzel- lik ve saadet, ölçülebilen şeylerden değildir. Saadetin bir ölçüsü olsaydı politika da ilim olmıya başlardı.» Ve işte bu asrın başlarında filo- zoflar, münakaşalarını ileriye götüre- rek, ilmin küvvetle kök. salmış olan ana prensiplerini sorguya çekmeğe başladılar, Bir taraftan filozoflar bu sualle- ri sorarken, ilim adamları da, “eski- denberi kök salmış olan mütearifeleri kökünden sökmeğe çalıştı. Belirtilmiş ve emniyetle. çerçevelenmiş olan:m&-“ kanika kanunlarının her her yerde doğru olup olmadığını ya- hut (Nuyton) kanunlarının tam veya takribi olduğu şıklarını münakaşaya koyuldular. Nihayet bu asrın başlarında sep- tisizma o kadar aldı, yürüdü ki, vzün zamanlardan beri belirtilmiş ve &mni- yetle çerçevelenmiş” olan tabiat ka- nunlarının * bile hakikat olmayıp mu- vazaalardan ibaret olduğu iddiasına kadar varıldı. Tam hakikati kavrıya- cak bir sakla sahip olmadığımız ve zekâmızın da, böyle düsturlaşmış maksatlar için tekamül etmediği ve yaptığımız ve yapacağımız işlerin eş- .yayı bugünkü maksatlara uygun ba- zı bilgi vasıtaları Olarak kullanmak olduğu iddia e Hakikaten eğ mevzularda, (ni- .çin) yerine (nasıl) la cevap vermek- ten ötürü çare yoktur. Nitekim (Kir- İn ek Prof. Salih Murat UZDİLEK şof) un tarifine uygun olarak «ilmin gayesi tabit hâdiseleri izah değil, ta- riftir»... İlimdeki septisizmanın başlıca se- bebi, bilgimizin zamanla daha tam bir şekle girmiş olması, takribilik de- recelerinin gittikçe artmasıdır. Eski zamanlarda müşahede vasıtalarının hassas ve ince olmayışı, hâdiselerde mevcut muğlâk ve girift noktaların görülmesine engel olmuş, dolayısile kanunlar da basit şekillerde meydana gelmiştir. Misal olarak (Maryot) ve (Kepler) kanunlarını gösterebiliriz. Burada (Puankare) ye İD le edersek şu mutalâayı buluruz « Misal olarak. inikâs iğ rını i alalım! Basit, cazip bir naza- riye teşhisi altında kurulmuş olan bu kanunlar evvelce tecrübe ile sağlam- laşmış görünüyordu. Fakat sonraları daha doğru ve derin araştırmalar bunların takribi olduğunu gösterdi. Bu keyfiyeti (Fiziko-Şimi) de pek güzel görebiliyoruz. rasladıkları rakamların üçüncü ( ve dördüncü âşâr haneleri karşısında şaşırdılar, kaldılar. Bereket versin ki bunlar iman sahibi insanlardı, Madde- nin hassalarını daha iyi tetkik ve takip ettikçe bir (süreklilik) cevheri- nin.hüküm sürdüğüne daha fazla inan- mak zorunda kaldıklarını anlıyorlardı. Gerçi mutlak fikir imali yolile sürek- lilik hâdisesine inanmak zor ise de bunsuz da ilimler imkânsızlaşıyor.... dâvamızın mihrak noktasına -göldik«“Süreklilik veya Mam Tâ eski Yunan devrindenberi büyü münakaşa mevzuu... Acaba ii doğru? Tabiata bir bakışta sürek- sizliği görüyoruz. ayrı ayrı duruyor ve sayılabiliyor. Bundan sonra, hava, deniz gibi şey- lere bakarak sürekliliği görüyoruz. Da- ha sonra cisimlerin atomlardan mü- rekkep olduğuna inanıp yine bir sü- reksizlikle karşılaşıyoruz. Derken ışı- ğın yol bulması için esir diye bir va- sıta çıkıyor; ve onunla beraber yine süreklilik boy gösteriyor. Fakat bu da son değil... Davavabir son vere- bilmek en çetin dava... ceğiz. ; Bye Bu ilmi kuranlar. Eşya birbirinden | Ri dü lr GE A Bl ği gayi ir Si el İlerde göre. |