Tirene binerken — Tesadüfe gidiyor. Demişlerdi. Nereden geldi- ğini bilmiyordu. Kendine ya- bancı milyonlarca insanın şu veya bu mefhum uğrunda bo- ğazlaştığı bu yerden uzaklaş lık içinde beklemektense bindi. Tiren hemen kalktı. Kuloğlu, koridorlardan sarsıntılar için- de geçerek oturacak yer ara- mağa koyuldu. Yer yok gibiydi. Kompartimanlar altışar kişi- lik olduğu halde hepsinde dör- der kişi vardı. Boş yer olup ledikleri yerlere eraleribi gelip oturmalarını obeyhude bekledi. Bir yer bulsa, belki o da te- kerleklerin gürültüsüne bir â- henk uydurabilecekti. Meşgul gibi gösterilen yer- lerden birine de çökemedi. Başkalarını rahatsız etmek- ten erimi rdi. ende bir tanıdık yok- sie “affedersiniz.. sy MU“ kdimesiyle bir sual sorduğu aman ona yapma bir nezaketle cevap veriyorlar; hattâ bazı- ları kendisile alâkadar olur da hiren ufak tefek hizmetler is- temek şeklinde tezahür ediyor- ama o bunu hiçde gayri tabii görmüyordu. uloğlu hizmet etmesini se- verdi. Yolculardan bir kaçile, omu- rıyamıyordu. Esasen onlar da, savmak için yahud da yanları- naçökmesin diye, alelacele bir çe söyleyiveriyorlar ve bu- nu, kendisini cevapsız bırak- mak ide bulun- mak istemedikleri için yaptık- larını ihsas ediyorlardı. Biri ticaretle meşgul olduğu- nu söyledi. Çoktandır buradaki dairesine vermişler, bu müna- sebetle kendisi için fevkalâde bir müsaade alınmış, üstelik düşman tebaası olmasına rağ- EMA 1, iş HİKÂYE san amk lim men mal da satacakmış. Kul- oğlu merak ederek sordu : — Ne satacaksınız ? — Kömür, petrol, demir. - Peki amma bunlar harbi uzatır. Adam ters ters baktı ve mü- kâlemeyi kısa kesmek ister bir sesle cevap verdi : — Beni alâkadar etmez, ben Başkumandan değilim. Bu sözlere tüccarın karşısında oturan siyahlar giyinmiş biri de kulak misafiri olmuştu. E- liyle deeri çıkardı. Başını sallıy. a edi, ne feci şey! a e is bü Allahın evleri yı kılıyor. İçlerindeki tasvirler, ed yürekleri kan ağlıyor. Kendisini evvolki gün gördüm, bana “Git, dedi, evlâtlarıma söyle, onların muti birer kuzu olduklarını bilirim, yıkılanla- rın yerine daha güzellerini, da- ha muazzamlarını yapabilmek için yardımlarını esirgemesin- ler.» İşte ben de mukaddes Pederin bu mukaddes sözleri- ni, onun muhtelif yerlerdeki mukaddes mümessillerine ulaş- tırmak ve bir an evvel harekete geçmeleri için mukaddes tali- matı vermek üzere yola çık- tım. Amin Kuloğlunun omuzuna bir el dokundu. Döndü, baktı. Zayıf, kuru, gözleri parlak biri idi. Müstehzi bir bakışla : — Bırak bu palavraları, dedi, oturacak yer arıyorsun değil mi Kuloğlu bir anda bütün yor- gunluklarını unuttu. Nihayet derdini anlıyan biri çıkmıştı... baktı : , fazla yoruldum. — ml le gel! Ve adam koluna girerek onu bir kompartimana sürükledi, ü gövde sıralara sıkıştırılmıştı. Bir sürü baş da* yerlerde ŞE ye Adam onu içeri iterek : — Ben, Pas ii çalışaca- bir baş alıp bir gövdeye takı- yor, konuşturuyor, itiraz eden olursa alıp başka bir gövdeve takıyor, böylece hepsine evet dedirtene kadar devam ediyor- u. Kuloğlu içinden “Kendine e- vet efendimci mi yapıyor, ne- dir? , diye düşündü. Adam bunu anlamış me Hakkın i ma e e iyiliğin dokunacak, ra- t edecekler. yardım edeceğim Ve itiraz düdiili meydan vermeden göğsüne yumruğunu dayadı ; yumruk çürük bir ka- vuna girer gibi içeri girdi, sonra adam kolunu çekti, avu- cunu açtı, içinde bir kalb vardı. — Senin kalbin, dedi, bir hilkat garibesi olarak sağda idi. Onu yerine koyacağım Ve hareketlerini ieilerlnk uydurarak kalbini aynı meha- retle Kuloğlunun sol tarafına soktu. Kuloğlunun kalbi durur gibi ğuna sevinirken, adam devam etti: i sana daha büyük bir iyilik edeceğim. Kafanı da değiştireceğim. Kuloğlu iki elini kafasına gö- şi haykırdı : — Am li sig ben on- dan memnu Biraz See kafaları değişti- rilmiş vücutlar hep bir ağızdan: — Bırak, dediler, bırak! O- kat çok zekiydi. İtiraza Se miş görünmemek için : — Aferin, dedi, zaten mak- sadım buydu. Bakalım'aynı şe- 1 kilde düşünüyor İrem diye sizi tecrübe etm Sonra ğin GR bi- raz da muğber: — Peki, dedi, şimdilik öyle ben dolaş, kendine baş ara! Aklın başına gelince; dö- nersin, Kuloğlu kendini koridora zor attı. Şaşkın bir haldeydi. İnsi- yaki bir hareketle elini kalbi- , Sonra başına götürdü. O vaziyette bir müddet kaldı: — Henüz aklım başımda iken, diye düşünüyordu, kendime bir yer bulamazsam, yorgunluktan öleceğim ; Bu aralık kulaklarının dibin- kompartiman, çekilmiş perde- leri ile daha tirene bindiği va- kit nazarı dikkatini çekmişti. O zaman memurlara mahsus olsa gerek, keyfediyorlardı. Artık mecali kalmamıştı. Belki kendisine bir yer g' rini istiyecekti. Kararını verdi. Kapıyı açt Kompartimanda bir hayli ka- labalık vardı. Fakat yer de vardı. Çünkü kalabalık, yerlere serilmişti. Sıralarda karşılıklı olarak 'yalnız iki kişi oturuyor- du. Bunlar da sanki iddiaya girişmişler gibi kollarını ha- vaya kaldırmışlar, gözlerini bir birlerine dikmişler, tâş çe ler gibi duruyorlardı. Korido: da Mam kulağına gürlü yen si — Otur Dedi. Kuloğlu, dünyada iyi adamlar olduğuna memnun, he- mencecik sıraya, haykıranın yanına çöktü. Fakat sesin sa- hibi: Yok, dedi, böyle olmaz. Oraya oturabilmen için senin de oyunumuza iştirak etmen lâzım. ğlu ne oyunu dem Kuloğl meği ” kalmadan, kulaklarının zarları- nı patlatan ses yine çınladı: — Haydi çabuk, kaldır kolu- nu! Kuloğlu dehşetle titredi. Şim- di anlıyordu. Deliler arasına düşmüştü. Aklına bir sürü tı- marhane hihâyesi geldi. Göz- ucile ayaklarının dibindeki in- sanlara baktı. Onlardan medet umuyordu. kenetlenmişti, yalnız gözlerile e konuşabiliyorlardı. Kuloğluna Hepsinin çeneleri (| e“