18 Mayıs 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

18 Mayıs 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahile — 9 Köy gezileri: örnek köyü olan güzel Armudlu Burası, caddeleri, elektriği, suyu, temizliği ile emsali az bulaurur bir Türk köyüdür Yazan: H. GEZER e ._w Armudludan bir görünüş ve Armudlu belediye reisi Beni hergün altı saat ken- disine bağlıyan masamın başın" da çalışırken; tramvay, vapur veya otobüsle herhangi bir yere giderken; sinema, tiyatro, gazino, kahve gibi yerlerde otururken yakınımda bulunan- ların zaman zaman ondan bahs- ettiklerini işitir, gün geçtikçe onu görmek arzusunun çoğal- mağa başladığını hissederdim. Nasıl hissetmem ki?.. —“*Bayım, bu yıl Kemalpaşa kiraz bayramına gidecek misin? Aklında olsun, onuan hemen 15 kilometre doğusunda — Armutlu dentn bir köy vardır, muhak- kak git gecesini, gündüzünü gör.. —“Geçende Turgutludan İz: mire gelirken makine Armutlu- Ya uğradı. Geceydi, o ne köy #zizim öyle... Sokakları paril Parıl yanan elektriklerle gün- düz gibi aydınlık.., * Çamlı Yukarı Kızılca ile Çı- narlı Ören arasında kalan bu köyü de yurd tetkiklerine yar dımı olur kanaatile okuyucula- tıma tanıtmağı faydalı buldum gittm ve gördüm. .. Siz de bir gün Armutluya giderseniz Armutlunun meşhur betonarme — köprüsünü göçer Yeçmez otobüsten inin, bura: dan köye yaya girin. O zaman Onu daha çok sevecek, daha fazla beğeneceksiniz. İlk anda köyü şoseye birleş- tren, biri öbüründen cazip iki Yol karşınıza çıkar. Sağdaki Yeni, düzgün kaldırımı, iki ta- Tafını süslemesi için dikilm ş, irer metremikâplık kırmızı bo- Yalı demirden çerçiveler için- deki çamlarile içinize başka bir ferahlık verir. Soldaki; kendi- Sine bitişik büyük bir koru ha- ihdeki parkı ile ruhunuza ha- Yat, ruh ve sıhhat nefhaları Serper, _Hıı iki yol yüz metre sonra L"liıir. sizi; kenarlarını genç, te çınarların gölgelendirdiği Muntazam bir caddeye kavuş: turur. Bu tek cadde üzerinden metre daha yürürsünüz, Arşınıza Üüç çatanâklı — geyik İi 'nuzu gibi temiz üç yol ç- ar. Hangisinden isterseniz yü- Yünüz; Armutlunun — sıcak Büşu içindesiniz. I'. b_ıM-_ıh kahramanlık destanını nbir çeşit hazineleri içine ser- :e" Murat dağları, Ege deni- e lı::ı uzanıp giden si- in batı ağızlarında üç bü- Yük irtifa gösterir: daplFdağ, — Mahmutdağı, Nif- .“l:'ı Armutlu bunlardan Mah- dağının doğu — kuzeyine meyillerle alçılan va bir- '€n derinleşen meşhur çayından *Onra ahonktar bir düzlük üzer rine kurulmuştur. Vaziyet coğriyesi itibarile bü- tün rüzgârlara açık, fakat suyu, havası, tabil güzel emsalsiz bir. köydür. Lkiş olarak yaradanın hiçbir nimetini esirgemediği bu köyün idarecisi belediye reisi Colâl Türkoğlunu buldum. Belediye dairesinin antresin- de tahta bir iskemleye oturmuş, gözleri bir Fransızca eserin sa- tırlarına takılı düşünüyor ve okuyor. Oturduk, onunla Ar- mutluyu konuştuk. — Köyümüz, cidden güzek- dir -dedi- onun kucağına gelen her misafir mestolmadan gitmez. Her ziyaretçinin hissyatında iyi intibalar bırakır. Şimdi gö- rüp te hoşunuza giden varlık, seleflerime aid samimi süyilerin mahsulüdür. Bıyıdı bir. rolgö- rülürse gene o arkadaşlarındır. Mütevazı —muhatabımın bu cevabı. beni mütehassis etti. Modern . mektebi; —ebonomik durumunu sağlıyan kooperatifi; yeni, güzel belediye binası; ge- nis, büyük loncası, su teşkilâtı elektrik tesisatı, okuma odası, radyolu noları, büyük ada- mı bağrına bastığını gösteren andacı ve parkı ile tam, ideal bir köy olan Armutluda daha ne gibi yeni şeyler yapılması düşünüldüğünü öğrenmek iste- gile: — Köyünüzde, yeni şeyler vü- cüde getirmek hususndaki ta- savvurunuz nedir? Dedim. Genç köy belediye- cisi bir lâhza düşündü ve: — Çok şeylar... Dedi..Dvam etti: — Köyümüz son yap'lan nü- fus yazımında 3465 olarak kay- dedilmiştir. Bu nüfusl 3 bin | dönüm arazi üzerinde srf bağ- cılıkla uğraşıp yorularak — ihti- yaçlarını önler. Araziyi işletmek muhakkak senenin 8-9 ayı için iç Anadoludan gelecek amele ile kabildir. Binaenaleyh amk- lenin ve bağclk ile uğraşan halkin sıhhi durumunu gözönü- ne alarak ilk fırsatta bir dis- panser, bir eczane yapmak, sa- niyen bu amelenin yekünunu teşkil edan bin beş yüz küsur nüfusu barındıracak ve onlara ucuz yemek bir (Aşevi) mak.. Bunu vücude get Armutlu çok şeyler kazanmış olacaktır. Bundan sonra, bir çocuk yu- yası, anamektebi, hal, lâğım teskilâtı ve bilhassa bir meteo- roloji istasyonu, bir de saat kulesi meydana getirmek... Nasıl, biraz hayalperestane söyliyorum — değil mi? Fakat bunları ben değil, Armudlular bu önümüzdeki beş yıl içinde ve belki daha evel başarmış ve bitirmiş olacaklardı- Belediye reisı aoğru söyliyor- du. Üç senede yaptığı (17,000) | relerini z TAL ERYAN Senelerce yılmadan çalışan Fran- sız Vatanperveri, İngilterenin bita- raflığını nasıl temin ediyor 1791 senesinin sonbaharında, büyük ihtilâl, Fransız milletinin kafasında harp fikrini doğur muştu.. Cepleri şişkin gazete- cilerin iltihık ettiği bir düzine kadar siyasyun, milleti — sıkıcı bir harbe sürüklemek için s0- kak sokak dolaşıyorlardı.. Silâh, teçhizat, yiyecek yoktu ve bütün dünyanın “ mutlak müstebitler, ine yani Alman- İura karşı barp ilân etmek iste- niyordu. O zamanın meşhur simalarından ktapçı Kara, sul- hu kurtarabilecek yegâne çare- nih harp olduğunu haykırıyor: du. Almanyadan kaçıp Fran- saya sığınan Prusya baronu Kluts de şöyle söylüyordu: *Alman askerlerinin silâbla- rim indirmelerine veya onlârı kumandanlarına karşı çevirme- lerine; “hukuku beşer nizam- namesi, le, Fransız askerinin önünde — görünmekliğim — kâfi gelir.. Bu gsözleri söyliyen Baron, Fransayı hârbe sürüklemek için Parise yerleşmiş bir hainden başka bir şey değildi. Ve bu- nu pek az kimse fari , Bu gibiler de, Fransanın ortadan kalkmasını intaç edecek bir harbe meydan vermemenin ça- arıyorlardı. İngiltere Almanlarla beraberdi, Hiç de- Şilse, bu devletin bitaraflığını temin etmek lâzımdı. Bunu te- min için de İngiltereye mahir bir murahhas göndermek lâ- zım geliyordu. Bu işi kim yapacaktı? metre murabbalık temiz kâldır rımla sokaklarını pislikten kur« taran, köyü yeşil cennete çevi- ren yüzlerce ağaçla tezyin eden, gençleri için hareket ve faali- yet sahası olarak geniş, mo- dern, bir spor sahası sağlıyan, bünyı yaraşan zarif bir be- lediye binası vücude getiren Armudlu şu halde bu sayılan- Tarı da yapmakta yaya kalmıya- caktır. — Köylünün bu ilerleme ha- reketinde ne gibi duygular bes- lediğini hssediyorsunuz. Yar- dım bususundaki gayretleri na- sıldır? Dedim. — Buna benim değil, köylü- mün ağzile cevap vereceğim *dedi- Armudluların bua imar işlerindeki heyecanları: — Ah busene üzüm iyi olsa, para etse de köyümüze daha çok yardım edebilsek. Şeklindedir ki bu da çok sa- mimi ve çok ciddi bir hissin ifadesidir. — Tam manasile modernize “edilmiş, idenl bir Türk köyü — Köyümüzün mevcut işle. rine bu saydıklarım da ilâve edikten sonra işte size moder- nize edilm'ş bir Türk köyü tipi.. Bu çalışkan Belediye reisini fazla meşgul etmemek için elini sıkıp ayrıldım. Geç vakit, bir parça insan zekâsı, biraz insan eli değmiş ve yurd içinde ken- disine «pek haklı olarak- (Örnek köy) dedirtecek kadar yüksek mş şirin Armutlu diğer köy- lerimize güzel bir örnek olabi- leceği düşüncelerile uzaklaştım. Vaziyet en nazik bulunduğu sıralarda ortaya Taleryan is- minde birisi: çıktı. Bu iş için herkesin reyini aldı. Ateşli Cumhuriyet taraftarı olan Taleryan Perigor; o tarihte rah pti. Fransız ana: tanı mezara sürüklediğini evel o anladı. Arkadaşı Contes Flahauta gönderdiği bir mek- tubun şu parçası bunu - ispat ediyor: *Şimdi artık vatanla beraber benim de mezara girmemek- liğim lâzım!, Bir ziyafet esnasında Taler- yanın Londraya gitmesi kat'i- yetle kararlaştırıldı. Hareket edeceği gün, Fran: sız Har.c'ye Vekili M. D. Les- sar ona bir tavsiye mektubu verdi, İngiltere Hariciye Veki- line htap eden bu tavsiye mektubunda deniliyordu ki: *Taleryan, bilhassa hususi işlerinin tanzimi için Londraya gitmek istemişti!, Taleryan Fakat zekâsı oldukça kuv- vetli ve iradesi tam olan Ta- leryan, ti idare etmenin yolunu biliyordu. Lodraya çıkar çıkmaz, Fran- sız sefarethanesine gitti. İng- Bzler tarafhından karşılanışı pek n onu Mmerâsimle İstik- bal etmişlerdi. Fakat saraydan gayet soğuk muamele görüyordu. Hatta İn- giltere kraliçesi onu gördüğü yerde arkasını çevirip — gidi- yordu.. Bu vaziyetten hiç mütcessir olmıyan Taler teşebbüsüne devam etti. Ğ'.'.' üni başarar cağına daima idi, Dö Lossaraı *İngilizlerle uz« laşmak bir hayal değildir!, diye yazıyordu. Bir müddet sonra İngiltere hükümeti başvekili Poite ile gö- rüştü. Poite ona: — Siz hükümetiniz - tarafın. dan resmen — gönderilmediğiniz için, teklif ettiğiniz meseleyi si- zinle müzakere edemem! de- mişti. Bu hâdise de Taleryanın ce- saretini kırmamıştı Dö Lessara tekrar yazdığı mektupta: “Muvaffakıyetimden hoer za- mandan fazla eminim. Ancak elde edeceğim netice biraz geç olacaktır., diyordu. Aradan bir müddet geçiyor. Cumhuriyetçi Fransız sistematik Şarktan hikâyeler:! Kara haberci Yazan: Tuğrul DELİORMAN Hıziı'ınııı en sıcak günlerim den biri... Ağuçlar ölü gibi, herkes, bağrımı açmış, mendiller ellerden düşmüyor. Geniş ka- nadlı kapısının üzerinde “Şark öteli, yazısı bulunan büyük banin avlusu, civil — civil köylü ile kaynaşıyor, karma karışık bir gürültüdür gidiyor.. Sağa sola omuz yararak iler- Tiyen birkaç kişi nazarı dikkati celbediyor. Bunlar, köylerinden ayrılarak şehirde çalışan köy- lülerdir. Hemen her hafta bu hana gelerek hemşehri ararlar. Şimdi, gür sesleri etrafı çın- latıyor: Ülen hemşerim, nerelisin? — Hekimhanlıyam. — Benim aradığım başka... Eşeklerinden yüklerini indiren köylüler, bağıra bağıra pazarlık yapan cambazlar ve: “teze su. diye cıyaklıyan çocuklar, “sa- hibi ölmüş, malı kalmış, diye nâra atan eskiciler... Bir de bu kadınlı erkekli, binbir kıyafetli kalabalığı yara yara ilerliyen başka bir adam: — Ülen, çek şu meredi bel biz geçiyok görmüyon mu? — Geç, geçi. İri yarı bir. hemşeri kollarile yol açarak, bin müş külâtla ilerlemeğe çalışır. Yü- zünden şıpır şıpir. ter damla- maktadır. — Yazlık mintanının sırtı terden su le kalmıştır. İte, kaka yürürken, yüksek sesler — Hayvalılı yoh mu üle? Hayvalıl va m? Cümlesini tekrar etmekte fa- kat kimse bu sesle alâkadar olmamaktadır. — Üle Ehmo, Ehmo?. Bu da kim?. Ters yüzü dö- ner. Fakat ortada sesin sahibi görünmemektedir. — Hayvalılı Ehmo.. — Efenduuum!, Etenduuum.. Birisinin kend.sine doğru gek mekte olduğunu görür. — Satoaoo.. canlısı İri yanı vücudü ile kalabalığı teşebbüslerine devam ediyor ve Poitenin vekili Grenvilden alâka görüyor. Vaziyet tam düzeleceği sıra- da, Fransız kabinesinde deği- şiklikler oluyor, Lessar kabinesi düşüvor. Osun yerine Dümurie geçiyor. Fakat, o da, yerinde fazla duramıyor. Aradan tam otuz sene geçi- yor, gelip geçen ihtlâller, Ro- bespiyerin ve daha birçok Fransız idarecisinin başını gö türüyor. Cumhuriyetten —sonra tekrar krallık kuruluyor. Fakat, çok sürmeden, yeniden ihtilâl ko- puyor ve işte Fransız cumhu- riyet idaresi bu kagaşalıklar içinde yeniden tecssüs ediyor. Nihayet Fransız-Alman har- bi de patlıyor. Daha ilk ham- lede Fransız ordusu mağlüp Bozgunlukla — sefalete askerler, — genereallerini Taleyranın giriştiği ve sene- lerce arkasını bırakmadığı işte muvaffak olması imkân baricine çıkıyor. Fransaya gönderdiğt mektupta: *İngiltere ile uzlaşabilmeniz için, Fransanın her zamankin- den ziyade sağlam bır hükümet idaresine ihtiyacı vardır! ,diyor. Aradan gene uzun bir zaman geçiyor. Fakat Taleryan başla: dığı işi bir an bırakmadığından nihayet emelinde muvaffak olu- yor. İngilterenin — bitaraflığını temin ediyor. ikiye biçerek Satoya doğru, #evinç içinde yürür. — Vayyy, vayyy; benim eh retlik gardaşım, hoş gelmişsen.. Sarılırlar. Terli yanakları bi ribirine yapışır. Fakat, Sato diye hitap ettiği köylü, kendisi kadar sevinçli görünmemektedir. — Etee.. Anlat ta dinleyek; ne va, ne yoh köyde... — İyilik Allahtan, kötülük Allahtan.. Sen ne yapıyon iyi- min, irabatmın. — Canımız sağ... Gel, şurda bir emşeri kayfosine gidek te, bol bol konuşak, Kolkola, hanın yanıbaşında- ki kahveye girerler. Ehmo see lenir: — Kayfeci, Satoya döner: — Ne içecen emşerim? — Sen ne içersen? — Birer ayran yuvarlayah mı ? — Üle Ehmo, ayran burada paraylan mi? — Paraylan yal, — Gözleri çıksın şeherin.. Ehmo, derin bir “Ah, çekeri — Ah. Bizim Hayvalı de- gel ki bural. Kurban olam kö- yüme.. Şimdi bizim bahçedeki dutları bir görsem., Öteki, önüne bakarak sus- maktadır. Kahveci gelir: — No içeceksiniz ağalar? Ehmo: — Bize çay yap; der ve ar« kadaşına, niçin çay ısmarladı- gını izah eder: — Kayfe de yüz para, çay da.. Emme ben hep çay içerim. Çünkü, çayı daha çoh veriyor- a Hep Ehmo konuşmakta, öte- ki susmaktadır. Birşey düşün- düğü besbelli.. Çay gelir. Ka- rıştırırlarken, yine Ehmo sorar: — Anlatsana gardaş; köy ah- vali nice?.. — Nice olacah!.. sana selamı va, Ehmonun — sual — sormasına moydan vermeden devam eder; — — Yalnız senin ala it, bir: denbire ölüverdi. — Bah, bah.. Kim öldürdü onu üle?.. — Heç... Sizin katırın kemik. leri buğazında kalmış da... Ehmo, heyecanla atılırı — Bizim hatırda mı öldü? — Eh, camın sağolsun. ——— — Desene bu ihtiyar halinde eli böğründe kaldı bubamın?.. Hepsinin Ehmu, çay bardağını yere düşürür. Gözleri daha farla par- lamaktadır. Satunun yakasına sarılır! — Neler — söyleyon, — ülen? Yohsa bubamda mı öldü? — Sen sağol, emşerim. Biz sağolak hep, oraya gidecek de- ğil miyek? Ehma, bir yığın külçe gibi sandalyeye yığılır. Gözlerinden yaşlar aka aka, boğuk bir sesle: — Bubamı da kaybittim hal, Sato, sen yalan söylemezsin... Bubamı da kaybittim hal.. Bu- bamı da kaybittim hal... Ağlamaktadır. 1 — Ne vakit öldü bubam?. — Öteki, artık herşeyi söyler — — Lütfen çeviriniz — 1

Bu sayıdan diğer sayfalar: