._ Hüsrev paşa ordusu, Suriye valisi Sibyanın ordu- Ü y ANADOLU suna sarkınca vaziyet birdenbire değişmişti Yavuzan — galibiyet ümidini artıran — sebeplerden biri de, kendi ordusunun toplarına mu- kabil, Mısır ordusunun bu kuv- vetli ve korkunç vasitadan mah- rum oluşu idi Çünkü düşman piyadesi top ateşine girince, mücssir bir ateş açarak —piya- deyi paniğe düşürtmek — ve ar- dınca süvarilerden bir kısmmını onların takibine memur etmek imkâaı vardı. Fakat Yavuz, kendi harp ta- Hhine en büyük yardımı, bizzat düşman Sultanın, yani şu kâr- şısında durup ta hücuma kalk- mak için cephe kuran ihtiyar Mısır Sultanının — hazırladığını bilmiyordu. Keza, Sultan da askerin müs- takbel emniyet ve selâmeti na- mına hazırladığı plânın, kendi- sini boğup öldürecek, tacını, tahtını başına geçirecek büyük bir felâket hazırlığı olduğunu da hiç hesaba katmıyordu. Sultan daha harbe girmeden hatta ilk silâh patlamadan mağ- lüp ve mahküm olmuştu. O, şöyle .düşünmüştü: Korsaı yâni para ile top- lanmış olan askeri ateş hi sokmak ve diğer Çerkes k lerile Celbonları ikiaci plâna bırakmak. Maksadı da şu idi: Bu para ile askerlik yapan heriflerin hiç biri, hakiki bir asker gibi, milletine, başındaki devlet reisi gu- ve- bu-milletermeacup— meriler, işsiz, güçsüz, macer: çıkmış, keadi memleketlerinde tutunamomış insanlardı. — Hal- buki Celbonlarla Çerkesler, hü- kümdara sadık idiler. Bunlârın kırılmasındansa, en - zorlu işi korsanlara verimek ve - diğerle- rini kurtarmak daha muvalıktı. Mısır sultanı bu düşündüj nü de tatbik etti. Biraz sonr her iki taraf “Allah Allah, ava- zelerile taarruza geçtiler. Hüsrev paşa ordusu, Suriye vi Sibayın ordusuna doğru sarkınca, Osmanlı merkez ve sol cenahı da harekete geçti. Düşman süvarileri de yanlar- dan ilerliyorlardı. İlk silâh ses- leri ile beraber ortalık karıştı. Düşman —korsan piyadesi, merkezden topli bir şekilde ve sür'atle — ilerliyordu. Onlar top menziline yaklaşmadan Ye- niçeriler de hücuma kalktılar. Birdenbire, top sesleri, dağlar yuvarlanır gibi sık sık ortalığı altüst etmeğe başladı. İhüyar Misir sullanı, alının üstünde sağa, sola koşuyor. Yavuz ise, &deta, şimdilik yapacak hiçbir ANADOLU Günlük siyasal — gazete Dakil ve Duşmübarrırı Haydar Rüşdü ÖKTEM Ümumi veşriyat ve yazı işleri müdö 1 Hamdi Nüzhet ÇANÇAK n İDAREHANESİ Temir İkinci Beyler sokağı C.belk FPartisi binatı içinda Telprak: İşmir — ANADOLU Telefon: 2 Fosta kutusu 405 ALbone şçeruiti Yalışa 2400, elti aylığı 800 huruştar Yalacer sremleketler için — senelik ehere tereti 27 liradır ADADULU MA'TDAASINDA BASILMIŞTIR M. AYHAN — 145 — şey yokmuş gibi, atının üzengi- lerine bakarak, — muharebeyi takip ediyordu. Birdenbire, — memlüklerden biri sultana doğru koştu: — Sultanım, felâket! — Ne var, ne oluyor? — Celbonlar kaçıyorlar. Har- be girmiyorlar, — Ne dedin, ne dedin! Be- nim en sadık askerlerim, ken- dilerini — ateşten — sakındığım askerlerim kaçıyor. ha? — Evet, evet sultanım. Padişahın gözleri, yeis, deh şet ve asabiyetten büyümüş, ih- tiyar yüzündeki son renk de uçmaş ve kilici elinden düş: müştü. Başını çevifip — oraya doğru baktı: Evet, kaçıyorlardı. — Fakat aiçin? — — Çünkü siz korsanları öne sürmüşsünüz. Kendilerine iti- mad etmomişsiniz. Bunu bir hakaret sayarak harbe iştirak etmeyip kaçmağa karar ver. diler. — Koş, söyle, bilâkis, onlar benim gözdelerimdir. — Nafile sultanım, nafile.. Bak, Osmanlı sol cenah süva- rileri onları takib ediyorlar. İş işten geçti. Sultan, harp sahasına nevmi- dane bir nazar atfetti. Yavuzun topları altında korsanlar, süva- riler m oluyordu. Os- manlı süvarileri bir kısım kuv- veti muhasara etmişlerdi. Ye- “ürçenter — grot atamlir — ve cesür asker olm yan diğer Misir âs- kerleti isö' mütemadiyea / lârıh- yorlardı. tılar. Kendi kendime: mektebe giden talebe, ÇİMDİKLER Idam sehpası karşısında Gazeteyi henüz okuyamamıştım. İyi saâtte olsun, hiç para ve- rip gâzete almıyan, vapurda, tramvayda başkalarının gazetelerini karşıdan ka ş.yı okumağa çalışan ve beni görünce, elimdeki gar zetelerden bir ikisini mutlaka alan bir arkadaş, bu sabah ( dün sabah) ta gâazetemi kapip gitmişti. Vapur Uzaktan, saat kulesi dibinde büyük bir kalabalığın topland ğ nı ve sağldan so.dan bir-yığın insanın, âdeta karınca oluğu şeklinde oraya doğru koştuğunu gördüm. Vapurdan ç kanlar da oraya ak- Harp gayet kısa sürmüştü. Suriye valisi, birdenbire sul- tanın yanında gözüktü: — Sultanım, ne duruyorsun! Diğer Memlükler de gelmiş- lerdi.. Sultan şaşırmıştı: — Ne yapayım, ne istiyor sunuz? —Mağlüp olduk.. Bittik, mağ- lüp olduk. Kaçmaklığınız lâzım. Aksi takdirde düşmana esir düşeceksiniz.. İhtiyar sultan içini çekti. Göz- leri yaşla dolu idi: — Kaçmak - diye mırıldan- dı - fakat nereye kaçmak.. Ben düşmanımı tanıyorum. O bzi, mezara kadar tak p edecek bir korkunç kuvvettir. Suriye val si, sultamı sarstı; — İşte şevketlüm, gördünüz ya, sağ cenahımız da bozuldu veya bozulur gibi gözüktü. Har lep valisi Hayrbay da kaçıyor. Ben size dememiş mi idim? Osmanlı süvarileri — geliyor- lardı. O da mecbur. oldu, atının başını kırdı ve üzenglere do- kundu: Artık kaçıyordu. Hiç, hiçbir şeyini almıyarak, çadırdaki ha- zinelerini yüzüstü bırakarak ka- çıyordu. Selim de beyaz atı ile bir rüzgâr gibi uçarak M sır ördür gâhına doğru ilerliyordu. Uzak- tan, onun kaçışını- sezmiğti. — Dostu Şah İsmail de er ae yalaasie A YlAi tenamlarem ae —| mışti. Diye bağırdı. Sonu var — iskelesinder indik. — Galıbal -dedim: birşey var, bir merasim, bir nutuk.. Bir büyük adam gelimiş, onu görmek istiyorlar. eser naklediliyor, meraktan herkes Ona koşuyor. İki, üç adım atınca anladım ki, bütün düşüncelerim yanlış Yahut ta güzel bir Şu bağrında çocuğunu sıkarak koşan kadın, şu kamburu çı- kık, kalabalık arasında kafası ile yol açmağa çalışan ihtiyar, şu şu mağazasını açmakta gecikmiş insân. herkes, herkes, idam edilmiş bir caninin temaşasına gidiyor. Bu ne meraktır, ne tecessüstür, kaldım.. ne temaşa zevkidir, şaşa En büyük eser karşısında kapanan gözler, en ulvi şey karşı- sında yerinde sayan bisler, heyecanlar, lâyık olduğu cezayı bulup sokak ortasında ölüsü bile kepaze olan bir herifi görmek, onun pis, uğursuz, sapsarı yüzünü tetkik ve temaşa etmek için hep birden ayağa kalkıyorlar. Ara sıra yazılarımda, şu veya bu müessesede bir temail, bir konferans verileceği, bir içtima yapılacağı zamanlarda, © mücs- sesenin kapısına: “Bu akşam muganniye bayan falan, kemani falan, udi falan tarafından en güzel parçalar çalınacak, göz, göğüs, bacak mü- sabi yapılacak, meşhur yıldızların ruhu davet edilecek, şeklinde alişler yakıştırılmasını, hatta davul çalınmasını — tavsiye ederdim. Dünkü müşahedem, bize yeni bir vasıtadan da istifade imkânını vermiş bulunuyor: esenin kapısına bir ilân: İçeride idam edilmiş bir adam var, geliniz, seyrediniz. D yerek bir afiş yapıştırmal.. İçtima, konser veya temsil yeri- rinin üstüne de baş'an aşağı beyaz gömlek giydirilmiş yalancı ve yapma br insan, bir maaken asmalıdır. Seyredin ne merak doğa-, ne alâka.. Fakat o takdrde d: boğazındaki yaftayâ şunu yazmak icap eder: | — “Cemiyet hareketlerine lâkayd adam, kevdi kendini idama İ mahküm etmiş demel Çimdik 1ö Çinde milli ruh uyanıyor Bu hâdise yalnız Japonyaya değil, bütün emperyalistlere bir darbe ola- caktır. Bir dönüm noktasındayız. Çin - Japon harbinin başlar masındanberi uzak şarkta milli bir ruhun uyanması bakımından bir hareket görülmektedir. Tarih yazanlar, Rus - Japon harbinin enternasyonal münase- bezlerde bir dönüm noktası teşkil ettiğini kaydetmişlerdi. Bunda beyaz olmıyan bir 'mik let, beyaz bir milleti mağ'üp etmiş, bu sebeble beyaz renkli olmıyan milletler arasında bir kalkınma ve güvenine olmuştu. Asırlardanberi beyaz renkli o mıyan milletlerin beyazlara kar- gı duydukları madunluk - hissi, Ondan sonra yerini üstünlük duygusuna birakmış ve gene o zamandanberi dünyamın büyük imparatorlukları — emniyetlerini kaybetmişlerdir. Gene tarih yazanlar, Çinliler- le Japonlar arasındaki harbi de bir dönüm noktası olarak kıy- dedeceklerdir. Bu harbte çinli- lerde mili rub uyanmış ve ja- pon ordularının mağlüb edilmez kuvvetler olduğu efsanesi de ortadan kalkmıştır. Bu harbte çinli bütün tec- hizatı mükemmel ve modern olan japon ordusuna karşı mü- SRİMP YNUN BEİZİE termişlerdir. — Böylece Çinliler- de, artık, japon korkusu kab mamıştır ve japon - Çin mü- nasebetleri bundan böyle, bun dan evelki halini asla almıya- çaktır. Bu yüzden bu münase- betlerin istikbalde alacağı du- rüm, bundan önce tasavvur edi> lemiyecek bir hale girecektir. Sarı Nehir boyunda yapık makta bulunan harbin alacığı netice, bunda Çinlilerin, —yahut japonların muvaffak olmasn o kadar ehemiyetli değildir. Bu muharebede şehirler zap- tedilmiş, bi kılmış, japon askerleri ilerlemiş; fakat bütün bunlara rağmen Çin askerleri gene mukavemet ve müdalaası- aa devam etmekte bulunmuştur. Çinliler, ancak, japonların bü- tün teçhizatı ile kuvvetli bir or- du göndermeleri ve bunları bü- tün kuvvetini sarfetmeleri saye- sinde yerlerinden oynatılabil- mişlerdir. Bu itibarla teknik zafer ja> ponlarda olsa bile manevi za» fer Çinlilerde kalmıştır. Nankin düştükten sonra Çin hükümeti, Jopayanın Alman ta vassutu ile teklif ettiği sulh şart- larım kabul etmemiştir. Bu şart- lar, muzaffer bir memleketin, dikte etmek istediği şartlardı; Çin ise kendisinin mağlüb ol duğunu kabul etmemiştir. Bunun üzerine japonlar, Nan- kinin şimaline doğru harekete geçtiler ve Çin hükümeti adam- akıllı eyilinceye kadar harbe de- vam kararını verdiler, İlk önce- leri muvaffakıyetle — ilerlediler. Fakat sonraları iş öyle olmadı. Bundan dört hafta önce japon gazetelerinin Çinde çetin harb. lerin bilmek üzere olduğuna dair okuyucularını temin etme- ye lüzum görmeleri de bunu göstarir. ç & Yazan: Natanyel Paffer Bu yürüyüş ve ilerleyiş hare- keti Sişov duvarları önünde du- raklamak mecburiyetinde kaldı. Burada japonlar, — iptidai Çin müdafilerinin mukavemeti kar- şısında üç ay kadar bocaladı. lar. Topları ve tayyareleri bu kadar ölüm saçtığı halde Çin- liler müdafaada ayak dirediler. Her ne kadar japonlar, kendi milletlerine neşrettikleri tebliğ- lerde muvaffakıyet ve zaferden bahsedilirse de bir mil bile ilerliyemediler. Çinliler makineli silâhlar kar- şısında kırılıyorlar, fakat düş- manlariyle merdce döğüşüyor ve yerlerini bırakmıyorlardı. Bundan sonra beklenmiyen bir hâdise oldu. Bu sefer Çinli- ler, japonlara karşı — taarruza geçtiler. İlk —önce japonların muvasala yollarını çete hücum- lariyle tehdid eden bu hareket, sonradan daha umumileşti ve şiddetini arttırdı. Bu — vaz'yet karşısında japon — ordusunun kendi tarihinde en çetin müş- külâtla karşılaştığını söylemek fazla olmaz. Oa altıncı asırda Hideyoşi'- nin Korea'yı zaptetmeğe mu- vmğıyk"glıııvm bir mank maz. Teknik bakımından japonlar, kendi zarar ve kayıblarımı telâ- fi edip Çine iyi talim görmüş, teçhizatı tamam asker göndere- bilirler. Çinin büyük bir kısmı- mı da ellerine geçirebilirler. Far kat Çine mağiüb olduğu his ve Tubunu veremezler. Hulâsa, Japonyanın — bütün kazançları, çetin savaşlar ve sonsuz fedakârlıklar sayesinde ele geçirecaktir ki buna da uzun müddet göğüs germek kolay bir şey olmasa gerektir. Japonlar, manevi kuvvetlerle, prestiji ile daha fazla kazana- bilirlerdi. Fakat bu busustada tarihin son safhaları değişmiştir. Yirminci asırda ve hele büyük harbdan saonra Çın, Japonyamın manevi nüluzu altında idi. Çin liler, Japonlara boyun eğiyordi. Arada bir yapılan boykotaj- lar, siyasi teşabbüsler hep en- l rekabeti kamçılayıp büyük devletlerden birisini Ja ponyanın — karşısına çıkarmak maksadiyle yapılıyordu. Çinliler, Japonları kendilerin. den daha az medeni telâkki et mişlerdir; fakat ne yapalım ki Japonlar daha modern, daha mücehhez bulunuyorlardı. Bu sebeble Japonlar — karşısında daima Çinlder pasif kalmak mecburiyetinde idi. Çünkü Çi. nin kuvveti modernlik bakımın- dan Japonya ile boy ölçüceşek bir derecede değildi. Bütün bu hakikatlere itimad eden Japonlar, kendilerinin Çin işini büyük kuvvetlerle ve uzun “zaman uğraşarak — bal'edecekle- rini hesaba katmamışlardır. On- lar, kendi — saldırganlıklarının Çinde, yaratacağı — kalkınmayı düşünmemişlerdir. Milli yarlığın mahvolması korkusu, bütün Çin- Heri birleşmeğe sürüklemiş bu- lanuyor. (Sağlık bahisleri Dahili hartalıklar mlteaasmmn ai De. M. Şerki Uğar diyor ci Çocuklarda kansızlık Üa l a Çocuklarda görülen kanıı: ğın mübim sebeplerinden biri de, karın kurtlarıdır. Barsakta üreyen solucan, tenyalar, okior vesaire kurtların — birçoğu kan emdikleri ve barsak civa- rında açtıkları yaralar ve siy: tıklarile kan zıyaına sebebiyet verdiklerinden kansızlığı husule getirirler. Birçok lenfati nevropat çocuklarda görülen kansızlığın büyük bir kısmı kâ- zib fakrüddemlere aittir, Bahu- sus mektep çocuklarında görü- len yüz soluklukları ve kansız- hk bu şekilde olan kansızlık- lardandır. Maamalih bunların içinde hakiki kansızlığa uğrr- yanlar da yok değildir. Tabü bu hususu tetkik etmek lâzım- gelmektedir. Büyüklerde oldu- ğu gibi, çocuklarda da sıtma- nın kansızlığa sebebiyet verdiği daima görülmektedir. Sıtma çe- ken çocuklarda, bahasus iyi tedavi görmiyenlerde — oldukça büyük bir kansızlık husule gel- mektedir. Nezfi diyatez bünyesini taşı yan çocuklar çok kansızdırlar. Süratle ilerliyen hastalık, bu gibilerde sarı bir renk, bir so- lukluk hüsüle getirir.. Bundan başka çocuklar bülüğa irişince de bazan böyle kansız görü- nürler. Bu şekle en ziyade kız çocuklarında tesadüf — edilmek- tedir. Bunlarda da sarı bir renk vardır. Her ne olursa ol- sun, kansızlık çocuklarda çok görülen bir rabatsızlıktır. Bu gibi çocukları açık havada uzun AT Brakmak lâzımdir. Blaş kansız olan vücudünün daha çabuk iyileşmesini mucib ol maktadır. Bahusus — kansızlığa karşı yapılacak bir hava teb- dilinde dağ iklimi tercih edik melidir. Bu dağ ikliminin kan sızlığa karşı iyi bir şifa temin edeceğinde — şüpheye mahal yoktur. Bu yapılamazsa, çocuk- ları hiç olmazsa köylerde açık havaya göndermeli, yalnız - iki ay kadar bir hava tebdili yar pılmalıdır. Kansız olan mektep çocuklarım, bahusus şehir ço" cuklarını - tatil — gezintilerinde sanatoryomlara göndermek fay- dalıdır. *SON- ' Meksika sefiri Londradan Cenev. reye geçecek Londra, 17 (Radyo) — Mek* sikanın Londra sefiri, bu haftâ sonunda buradan ayrılacak v* Cenevreye giderek, Uluslar Sos” yetesi nezdinde Meksikanın d& Bu lüzumu takdır eden Çifı var kuvvetiyle silâhlanmağa dâ girişmiş bulunuyor. Çin ordusu artık bir opera » komik ordu$! değildir. Bu ordu, müdafaa içif asrileştirilmiş bir kuvvet halin? gelmekte ve eski usulde harb" lerden uzaklaşmaktadır. Çind? modera teçhizat da gün ? çe artıyor. Bi Sözün kısası Çin kendi! bulmuştur. Bu kendini bul tesir ve neticelerini yalaiz ponya görecek değildir. Bu VW ziyet, bütün garb ııperylll'a için de büyük bir darbe olact” tır, * Bu hâdise o kadar ehemif yetlidir ki son zamanların Ş #i tarihinde bu kadar mühiü olan bir başkasına rast $' masz diyebiliriz.