ANADOLU Amiral Nelson |Bir ihtişamın parlak destanına karışan aşk. Edmon Nelson; oğlunu leyli bir mektebe vermeği düşünmüş ve bu düşüncesini, az bir za- man sonra kuüvveden fülle çıkar- mıştır. Orad, mektepte, çok zavallı kalmıştı. Pek zayıf olduğundan, arkadaşları, ekseriya — onunla istihza etmişler, bazan küçük (Orad)a hakarette bile bulun- muşlardı. (Orad)ın ölbiseleri, — daima temiz kalmıştı. O, bu hususa fevkalâde itina etmiş ve bu cihetten, emsali arasında bir televvuk kazanmıştı. Bununla beraber, (Orad)ın mektep ha- 4 kendisi ve babası için acı teşkil etmekten ileri geçememiştir. Orad, mektepte kimse ile te- mas etmiyerek daima münzevi kalmıştı. Bunda hak kazanmıştı. Zira sınıf arkadaşları, ondan daima nelret etmişler ve yan- larına sokmak istememişlerdi. (Orad) n eğlencesi; gerek tatil ve gerekse meşgalesiz zar manlarında, yalnız şu noktaya inhisar etmişti: Kâğıttan gemi ya; ham Torpc nebrine at Küçük ( Orad) ın; köyün te- pelerine çıkıp, saatlerce denize doğru dalgın dalgın baktığı, defaatle görülmüştü. Onun bu itiyadı, berkesi düşündürmekten hali kalmamıştı. Büyüdükçe, Oradın denize olan sevgisi de artmıştı. yelkenlerle ve azametle uzaklar: dan geçişi, çok defa Oradın ruhi haleti üzerinde kuvvetli bir tesir yapmış ve onu, âdeta Zivi lan çıkartmıştı. - Deniz maceraları ve deniz harpleri; Orad için, daha o zamanlarda bir emel olmuştu. 1770 senesinde ansızın İn- giltere-İspanya harbi patlamıştı. Orad, © zaman on iki yaşını bitirmişti. Harp patladığında, Oradın babası Edmon Nelson, köyden uzaklaşmış, (Bat) a gitmişti. Bir pazar sabahı, komodinin üzerindeki — haftalık gazeteyo dalmış bulunan (Orad), şu ha- beri okumuştu: *SaMajeste Kral üçüncü Jorj, bütün İngiliz donanmasını en yakın harp limanına davet edi- yor. Yeni zabitan gemilere tak- sim edilecek ve Kralın huzurile vazileleri tayin olunacaktır., (Orad)ın kalbi gayri ihtiyari çarpmıştı. Dayısı Sankling de (Rizonabi) gemisinin kaptanı olmuştu. Ortd, bu haber üzerine gizli ve fakat. çılgınca bir sevinç duymuştu. Rüyasının tahakku- kuna doğru ilk fırsat doğmuştu. Orad, birkaç gün sonra, ar- zusunu — babasına bildirmeğe karar vermişti, Edmon Nelson, haftalarca kendi kendine dü- şündükten sonra, kayınbiraderi Rizonabi gemisi kaptanı Sank- linge bir mektup yazârâk, ye- Peninin, — denizciliğe — intisap etmek istediğini bildirmiştir. Sankliag, hemen kısa bir mektup yazarak: — Size ne olmuş, delirdiniz Mi? Bu zayıf ve çilimsiz çocuk, den'zcilik gibi meşakkatle dolu Bir mesleğe nasıl intisab ede- bilir? Maahaza; onu bir an evel öldürmeğe karar verdinizse, ba- ha gönderiniz de, belki bir gün bir mermi kafasını koparır, bu w kürtulur gider!,, Cevabını vermişti. Orad, 1771 senesinin Mar« tında ve yağmurlu bir günde, (Raçester) limanında görünmüş- tü. (Rizonabl) gemisi, bu li- mâna gelmişti. Orad, o zaman, on iki bu- çuk yaşına varmıştı. Arabadan iner inmez, çamaşırını havi kü- çük bavulu bir kenara çekmiş ve Üzerine — oturuvermişti. Kö- yünden araba ile oraya gelin- ceyea kadar çok yorulmuştu. Bu yüzden, vücudünde bir rahat- sızlık hissetmeğe başlamıştı. Rıhtım, baştan başa gam ci- lerle dolmuştu. Binlerce insanın velvelesi, Oradın kafasını ka- zâna döndürmüştü. Orad, ne yapacaj; bilemi- yecek bir hale düşmüştü. O dakikaya kadar, dayısı hakkın- da herkesten malümat almak istediği halde kimse ona yol göstermemi şti. Orad, bu halde ve ince bir yağmur altında tam üç saat kalmıştı. Artık, meyus olmuştu. Vücudündeki yorgunluk, — git- tikço fazlalaşmağa başlamıştı. Orad, temiz giyinmişti. Bu kıyafette bir çocuğun, bir bavul üzerinde ve yağmur altında meyus bir halde oturup bekle- mesi, bir bahriye zabitinin dik- kat nâzarını celbetmiş ve bu A —A Nakleden: zabit, Oradın bulunduğu yere yaklaşarak: — Burada kimi bekliyorsun çocuğum? Diye sormuştur. Orad, vakurane bir eda ile: — Hiç kimseyi beklemiyo- rum, Yalnız, Rizonabl gemisi- nin hangisi olduğunu söylemek lütfunda bulunmanızı rica ede- ceğim. O gemiye, şakird olarak gideceğim. Diye cevap vermiştir. *Bahriye zabiti; Oradın geniş alnına, zekâ ile dolu gözlerine ve incecik solgun dudaklarına bir kere baktıktan sonra: — Keşke evinizde oturaydın çocuğum! Maahaza bavulunu al da beni takip etl. Demiş ve yavaşça yürümeğe başlamıştı. Orad; biraz sonra, bir gemi- nin güvertesinde ve gene ba- vulunun üzerinde oturduğu hal- de yağmur altında bulunmuştu! Dekor ayni: Bir sürü bahri- yeli, rıhtımdan gelip geçen bin- lerce insan ve müdhiş bir gür rültül. Geminin — güvertesinde aşağı yukarı gidip gelen balr riyeliler ve ellerini pantalonla| n ceplerine sokmuş olduk- ları halde tektük görünen 10- bitler.. — Sonu var — ESERLER KARŞISINDA Bir adam — Başı 2 inci sahifede — l ediliyor. Doğumu, ölümü, elimizi göklere kadar açıp ka- pıyarak, yani oralardan gelmiş olarak mütalea etmiyoruz. Çün: kü fizik kanunları meydandadır. İncir ağacına asılan adam, hiç şüphesiz, o beğenmediği asabiyeci Nevzada aid mahlü- kattandır. Daha ötede yeride yoktur. Keza, akli — muvazenesizliğine rağmen bize fevkalâde görünen; bizi zahiri mantıkının, jestinin, fazla sivrilmiş zekâ ve faz- la elâsti miş — heyacanının peşinde sürükliyen o insan da (0 muharrir de) gene marazi pisikoloji esasları ile mütalca olunur. Eğer Necip Fazıl, mesleklere, müsbet ilimlere dokunmadan ve metafizik kudretlerden, ha- yattaki gizli şuur efsanelerinden de bahsetmeden, sadece ve sadece bir “fikri sabitin teza- hürleri, esası üzerinde bu ese- ri vermiş olaydı, muhakkak ki, kendisini çok takdir ederdik. O'ne adamdır ki, konuşüyor, söylüyor, hakaret ediyor, tenkit ediyor, yeni bir filezofi yapmak istiyor, cemiyeti beğenmiyor ve buna râğmen o cemiyet ve ni- zamlarının maskarası olduğuna kızıyor. Halbuki maskarası de- ğil, sadece alâkalısı olmuştur. O ne adamdiır ki, yaşadığını yazıyor, fakat hem onu inkâr ediyor, hem de buna uzanmış tecessüslere, merhametlere, alâ- ka ve sevgilere saldırıyor ve iki yüzlü yaşamakta ısrar gös- teriyor.. Dikkat ediliyor mu bilmem, orada, mubayyel bir meslek- daşa yapılan hücum ve itham- larla pek uğraşmıyorum. Neme lâzım; her meslek erbabında bu tipler vardır. Doktorlarda da, şairlerde de, muharrirlerde yaratmak Orhan Rahmi Gökçe de, artistlerde, bakkal, boyacı, tezgâhtar, hammal, ne bileyim, her meslek erbabında - işte.. Binaenaleyh, © tipi de muhafaza etmek şartile, yukarıda da söy- lediğim gibi, iddiasız, yahut ta mâakul ve ilmi iddialı, gene ayni edebi, ayni hissi ve içli kaliteyi taşıyan “Bir adam ya- ratmak, mümkün olabilirdi. Necip Fazıl, işte o zaman ak kışlanırdı. Netice şu: Bu eser, biraz kültür ve filozofi sahibi, müsbet ilmi azçok kav- ramış insaalara hitap etmiyor. Dedim ya; Necip Fazıl bu eseri, bir eser yaratmak için yazmımar mışa benziyor vesselâm. Gaziantep fıstığı Vilâyetimizde fazla miktarda yetiştirilecek.. Vilâyetimiz dahilinde Gazian- tep fıstık ağacı üretilmesine karar verilmiştir. Vilâyet Ziraat müdürlüğü, * Gaziantep — fıstık iştasyonundan mühim miktarda aşı kaiemi getirtmek için teşeb- büste bulunmuştur. Aşı kalem leri gelince köylüye dağıtılacak ve bu fidanlar Mayış ve Ağur tos aylarında dikilecektir. Am rakibsiz ve kârlı bir 'apılan tetkiklerde Ege ikliminin bu — fıstıklara elverişli olduğu anlaşılmıştır. Burnavada fidanlık Vilâyet köyleri - için meyveli ağaç fıdanı yetiştirmek üzere Burnavada 4000 liraya satın alınan fidanlık Aarazisi, hususi idare namına tesellüm edilmiş- tir. Fidanlığın tanzimi için der- hal faaliyete geçilecektir. Tokatlamış Eşrefpsşada Kavaklıpınarda İzmirli amele Bekir, Ahmed Saidi: Tekatlâ dövmüştür. Ne analar, babalar var? May's 3,5 yaşında yavruyu| Çon Barimor l_)ir_zabıta filimi çevirdi. bırakıp kaçıyorlar Pari- Suyar gazetesinde bir ananın taş yürekliliği etrafında şu haberi okuduk: Fransanın Arjantöy şehrinde bir otel odasında, Takölin Se- onar isminde üç buçuk yaşında bir kız. ağlıyor. Niçin ağladı- ğını soran otelciye, küçük kız: — Annem gitti, bir daha gelmiyecek, diyor. 23 yaşındaki annesi Mari Terez, hakikaten, o akşam eve döamüyor. Mari Terez, on yedi yaşında iken, Edmond Kalkanyi ismin- de bir İtalyanla tanışıp birlikte yaşamağa başlamış. Ön ay son- ra bu İtalyandan bir kız ço- cuğu oluyor. Çocuğun hizme- tinden bıkan anne, zavallı yav- ruyu birakıp tek başinâ kaçı- yor. Yalnız kalan baba, çocuğu anne annesine verip büyütüyor. Fakat, çocuk üç buçuk yar gına geldiği zaman, baba da işsizlik yüzünden onun nafaka- sını temin edemiyor. Çocuğun büyük annesi, yavruyu — Arjan” töyde oturmakta olan annesine teslim ediyor. Hain anne, bu sefer de, zavallı çocuğu otel odasında bırakıp meçhul - bir yere mıvışıyor. M. Hitlerin amele arkadaşı Onun hakkında hatı. ralarını anlatıyor M. Hitlerin arkadaşı Pari Suar gazetesinden: Fransada Aras kasabasında kahvecilik eden Refael Krater halyada doğmuştur. Gençliğini seyahatle geçirmiştir ve 1910 senesinde Erfurtta Adolf Hit- lerin çalıştığı bir resim atölye- sinde işlemiştir. Bir Fransız muharriri, adamla kanuşürken: — Hitler nasıl biramele idi; diye soruyor. Kahveci: Hitler — sürükleyici bir adamdır; cevabını veriyor. Onu ilk gördüğüm zaman, kendisini merakla dinliye buna nutuk - veri ğunu masanın Üzerine vurarak, kelimeleri ve cümleleri teker teker söylüyordu. — Atölyenin sahibi, amelelerin işe başlama- sını söylemek için, yanlarına yaklaşınca Hitler sesini kesiyor. Bir dakikalık bir süküt olu- yor. Sonra, Hitler: — Haydi işinize; diye bağı- riyor. O zamanlar Hitlerin en mimi arkadaşı idim. Birlikte içki içmesini ve konuşmasını severdik. Pek ciddi idi. Zaten, kazancımız başarılık yapmağa müsaid değildi. — Arkadaşları var mıydı? — Hayır, arkadaş edinme- sini sevmezdi. Kendi muhbiti içinde yaşamasıdı severdi. bu “Skandi Skandal ismini taşıyan bu filimin mevzuu, intikam kasdile işleten esrarengiz bir cinayettir. Con Barimor “Skandal, filiminde.. Con Barimor ve Evelin Brent, mi çevirmişlerdir. Bu filimin mevzuunu kısaltarak ve hikâye şeklinde naklediyoruz: —Mükemmel cinayet! Fakat dostum, bu hususta tasavvur ettiğinizden daha fazla misaller bulunabilir. Detektiv Makas Kinley, âdeti veçhile koltuğuna yaslandı, sağ ayağını sol ayağının üstüne attı. Onun böyle oturmasına baka- rak bana başından geçen me- raklı bir macerayı anlatmak istediğini sezerdim.. Tahminim doğru çıktı. Maks, söze şöyle başladı: — Mükemmel cinayet işle- mek, herkesin harcı değildir. Bu iş her katilin elinden gel- miyen ve işlek bir zekâ, geniş bir görüş kabiliyetine muhtaçtır. Kısaca, istidad işidir.. Mükem- mel bir cinayeti hazırlıyacak olan müsteid adamın duyduğu ihtirası bilseniz! Siz maceraları dinlemesini seversiniz.. Benim nazarımda mükemmel bir caninin vak'asını size anlatmamı ister misiniz? — Elbette... — Şu halde dinleyin! Mace- râsını anlatacağım adamın ismi Ernest Tindaldır. Yaptığı cina- yetin cezasını elektrik sandal- yasında çekti. Onu ilk defa gördüğüm za- man, henüz karısının ölümünü haber almamiş'ı. Karısının ök dürüldüğü gece o, doktorların tertip ettiği bir ziyafette bulun- duüğu için cinayeti biz. daha evel görmemiştik. Mesleği doktorluktu. Evine kadar birlikte gittik. Yere uza- man karısının cesedini mahzun ve mükedderane seyretti. He- nüz daha iki saat evel shhatli ve neş'eli olarak terkettiği rısının ansızın - öldürüldüğüne inanamadığını söylüyordu, Cınayet, hırsızlık sebebile ya- pılmamıştı. Fakat - bazı acaip tafsilât, bize caninin izini öğ- retti. Ölünün parmakları ara- sında bir askeri madalya vardı. Cinayetin — işlendiği odann kapısının tokmağında da - bir takım parmak izleri görülüyor- du. Bu parmak izlerinin Frank Marş isminde birine ait oldu- gunu tespit ettiler Ölünün makları arasındaki madalyı bu adamın malı olduğunu öğ- rendik. Derhal / tahkikatı: derinleştir- meğe koyuldum. Frank- Marşı, sminde bir zabıta fili-|kız kardeşi Verayı sorguya çek- tim. Ernest Tindalle - Frank Marşı yüzleştirdim. Mücrim, sevdiği ve metresi olduğu Mis Tindali öldürmed ğini şiddetle müdafan; Erncs dü, mesi için ısrar etti. Vera Marş kardeşinin masum — olduğunu isbat için her çareye baş vurdu. Pek müşkül bir vaziyelte iken, karşımıza Kirk isminde bir ge- zeteci çıktı ve cinayet hakkında şehadette bulunmak - istediğini söyledi. Frank Marş cinayetin yapık dığı gece kız kardeşinin evinde bulunduğunu — söylemişti. Bu şahit onun ifadesinin yalan ol: duğunu meydana çıkardı. Zavallı adam, boş yere ken: disini müdafaa etti ve Mis Tin dalin evine gittiği zaman onu zaten ölü bulduğunu, bu se- beple yüz üstü dönüp gittiğini södledi. Vaziyet tamamen onun aleyhinde idi. İki üç hafta son- ra yapılan mahkeme neticesin. de ölüme mahküm oldu. — Tabü bir adalet - hatası değil mi? — Şüphesiz... Çönkü-bu mü: kemmel cinayeti n bizzat Tindaldi. Bir taşla iki kuş vur: mak maksadile karısını öldü rüyor, kabahati de karısının fişıkı Frank Marşa yüklüyordu. Az kalsın, doktorün - tertip ettiği plân muvatfak olacaktı. Bereket — versin, Frankın kız kardeşi Verayı seven Kirk, gazetesinde neşrettiği makale. lerle katilin masum olduğunu iddia etti. Bunun üzerine, hükmün icrası geciktirildi. Ben de esasen şüp- he içinde idim, Tak Rid ismi de bir şahidden kuşkulanıyor- dum. Bu adam, eşkıyanın biri idi. Adamlarımla onu takip et tirdim. Bu takipten korkan Tek Rid, adamlarımın nezaretisden kaçmak iştiyor; fakat, yediği bir kurşunla yaralz.nıyor. Kocasının — yaralanmasından endişeye düşen karısı, onun te- davisi iça - doktor Ernest' Tin- tali çağırıyor. Doktor yaranın içindeki kurşunu çıkarırken, Jak Rid ölüyor. Kocasının doktor tarafından kasden öldürüldü- ğünü zanneden kadın, polis mü- dürlüğüne gelerek bütün sırları ifşa ve itiraf ediyor: — Mis Totali ö düren köc - — Sohnu T0 undu sahifete —