, | | İ | j AŞ FN A UN F e F ŞT ASA SAA ĞA AUASA Y T T Yavuz süra Dedi. Hersek Ahmet Paşa, BU emrivaki karşısında: — Başüstüne Padişahım, e- den geldiği kadar çalışırım. Demekten kendini alamadı. Fakat kendi kendisine de şöy- lece mırıldandı: — Biçare Hersek, döne do- laşa gene tehlike mıntakasına yirdin. Artık hummah bir şekilde harp hazırlıklarına başlanılmıştı. Devletlerin sefirleri, asıl hedefi araştırıyor, fakat lâyıkile bula- mıyorlardı: Mısir veya — İzan, fakat han- Pa Onlara, ikinci bir İran seferi daha mülâyim geliyordu. Hü- kümetlerine, mütemadiyen rapor veriyorlardı. Mısır sultanı, Kan- sugorinin — kuvvetleri hududda duruyordu. Yavuz, bir divan içtimaında gu teklifi yaptu Rumeli Kadiâskerimiz Mev- lâna Rukmeddin ile Karaca pa- şayı Munr sultanına göndersek, diye düşünüyorum. Ona tamamen geri çekilmesini ve Suriyeya ka- dar olan kısımda, hiçbir alâkası olmamasını, İran şahı ve teva- bi beylerle bütün münasebet- lerini kesmesini istesek... Divandakiler, biribirine bak- tıları — Münasiptir. efendimiz, Dediler. Bilhassa Mevlâna, devrin en büyük alim ve file- zoflarındandı. Herşeyden anla- dığı gibi, siyasete de aklı ererdi. Mısır sultanına, her halde mü- kemmel bir ders vermek ikti- darında idi. Ancak Mevlânayı ve Karâca paşayı düşündüren bir cihet vardı: Yavaz Selim “Elçiye zeval yoktur., kaziyesini bozduğuna göre, acaba, başlarına bir felâ- ket gelmesi ihtimali yok muydu?| Maamafih ferman fermandı, k&» rar da karar.. Yavuz, İstanbula döndü ve hazırlıklara — bizzat — nezarete başladı., Artık yaz gelmişti, ilk sıcak. lar başlamıştı. Elçiler hareket ettiler, arkasından da kendisi (5 Haziran 1516).. Ayrılışında idareyi şu şekilde bırakmıştı: Pirt paşa İstanbulda, Hersek Ahmed paşa Bursada, oğlu Şehzade Süleyman — (Kanuni) Edirnede.. Yavuz, süratle ilerliyordu. Fa- kat Mısır sultanın elli bin kişi- lik bir ordusu da Halebe yak- Taşmıştı. Yavuz Konyayı, Adanayı geç- mişti. Bucakdereye varıp henüz erduügâh kurmuşlardı. ki, bir baber verildi: — Elçilerimiz geldiler, — Hemen huzuruma gelsinler. Elçiler geldler, fakat çok fena bir vaziyette idiler. Kıya: fetleri pejmürde, yorganluktan, manevi ıstıraptan sararmış, bit- miş, bulâsa, Yavuzu delirtecek bir vaziyette idiler. Yavuz onlara baktı ve heye- canla sordu: — Ne oldu Mevlâna, nedir bu'hal paşa, ne oldunuz, sakın #ze karşı hürmette kusur mu ettir Söze Mev'âna başladı: — Hürmet te ne kelime a padişahım, az kalsın bizi boğ- durac .ktı. — Vay nabekâr vay, benim elçilerime karşı bu haltı işler ha, # acağı olsun.. Hele anlat Yazan M. Ayhan — 141 — Mevlâna, ânlat? Mevlâna, herşeyi uzun uzadı- ya anlattı: Mısır sultanı, kendilerini Ha- lepte bulmuş ve huzuruna ka- bul edip sormuş: — Nçin geldiniz, padişa- hınız sizi niçin gönderdi? Onlar da münâsip lisanla ce- vap vermişler. —Fakat Misir sultanı; — Padişahınız bana meydan okumak ister, benim devlet ve saltanat işlerime müdahale ey- lemek cüretinde bulunur öyle mi; geleceği varsa göreceğ de vıı...lAlı:iıııı hcri":io'nl a #bilâhare icabına bakarız. Demiş.. Uşakları, her iki- sini yakapaça tutup — Halep zındanlarına fırlatmışlar.. — Za- vallılar orada epeyce meşekkat ve sefalot çekmişler, idamlarını beklemişler.. Fakat birdenbire “Yavuzun Konyayı geçtiği duyulunca, sul- tan kendilerini çağırtmış. Şa: hıslarına ve padişaha hakaret namın ne söylemek mümkünse hepsini söyleyip savurmuş: — Gidin Selim Hana söyle- yin, Şah İsmaille anlaşıp sulh haline gelsin. Çünkü ben, şabın; dostuyum. kadar mümkünse o kadar ça- buk olarak, Misir. sultanı ile karşılaşmak istiyordu; — Hele bir yakalarsam onul Diyor, dişlerini gıcırdatıp ba- ga sallıyordu.. Ayıntap hâkimi Yunus bey, Mısırlılardan yüz çevirip Yavuz taralına geçmişti. Orduyu, en kısa yoldan Ha- lebe götürmeği teklif etti ve kabul olundu. Yamına, Bursa beyi Koci beyle Ferhad bey de verilmişti. Bunlar, ayni za- manda, ileri karakol vazilesi görecek, düşmanın ilk hatların- dan veya oralar halkından bir kaç esir koparmağa çalışacak- lardı. Bu suüretle, düşmanın vaziyeti de tesbit edilecektir. Üç gün sonra, Yunus beyden şu haber geldi: Misir sultanının - bir elçisi, maiyeti ile beraber huzura ka- bul edilmek | istiyor. Gönde reyim mi?. Yavuz, derhal cevap verdi: — Gelsin bakalım, düşmanı- mız nedir?. Elçi, Mogolbay adımı taşıyan, genç, aşağı yukarı Misir şövalb- yeleri şeklinde giyinmiş, baştan aşağı parıl parıl gözüken, be- linde gayet zarif ve elmas Miıye 12 KOKLATAMKLI KS İNE e el | | Turgudlu, (Hususi) — Turgudlu İlk ve Ortaokul talebesi, aralarında bir komile teşkil etmişler ve Kırşehir havalisinde fe- lâkete uğrayan kardeşlerimize yardım için faaliyete geçmişlerdir. Yavrular, bir hafta zarfında bütün harçlıklarını Kızılay kutularına atmışlar ve bu suretle toplanan parayı mekteplerinamlarına kar- deşlerimize göndermişlerdir. Resimde, felâketzede kardeşlerimize para toplıyan yavruları: mızı bocalarile birlikte görüyoruz. Balıkesirde bir Dikilide plâj yapılıyor yaralama vak'ası Gece vakti ;'îı';bıııı Halkevinde istifadeli tecavüze kalkmışlar bir toplantı. Balıkesir, (Hususi) — Durak Dikili, (Housusi) — Vali B. nahiyesinin Çalkandil köyün- | Fazlı Güleç kazamıza gelerek baskın ve yaralama hâ: | geç vakte kadar kalmış, yapı- İmuş, genç bir adam n işleri teftiş etmiş, Kayma- çiftetüfoği ile ağır surette ya- | kamdan izahat alm.ştır. B. Fazlı ralanmıştır. Güleç bu arada yapılacak plâ- Çoban Ali ve Şaban adla- | jın da yerini tesbit etmiştir. rında iki genç, köye yarım saat ükilili tüccarları ve çiftçiler, ee beledi mikzodem burada sayıla- Ğ—ğğlık bahisleri Dabili hastalıklar mütekasmmmır Dr. M. Şerki Uğar diyer ci — | Mikzodem — | » B ği | Güddenin vazife kilayetsiz | liğinden doğan bu müziç hat talığın birçok şekilleri de gö rülmektedir. Kretinizm denilen bilir. Ba hastalıkta andemik | olarak dağlı vâdilerde ve çok defa ailevi olarak zuhur eder. Bu hastalıkta hastâların yüzleri beyaz görülür. Burada bazıları şişman ve bazıları da zayıf tiptedirler. Tinel ve akli cihet- ten bir tedenni vardır. Bunlar- da boynun üst tarafında sert | kıvamda bir ur bulunur. Bu | hastalığın da sırrı asıl mikzo- deminkine benzer. | Bundan başka mikzodemin fer rüst şekilleri de vardır. Bum- | lar da yüzleri yuvarlak çizkileri | kabadır. Saçları seyrek ve ku- rudur. Kirpikleri azdır. Hare- ketleri yavaş, zekâları kıttır. Dikkatleri çok noksandır. Bu şekil meme çocukluğunda baş- lar, ikinci çocukluk devrinde büyüme azalır; çocuk gelişmez ve daha sonra tenasüli inkişaf edemediği için dikkat nazarı celbeder. Bunlarda zihni faaliyetler pek durgun bir haldedir. Bu çocuk- ların ciltlerinin yumuşaklık ve taraveti tamamile kaybolmuştur. Bu şekillerden başka tipler vardır. ki, Demiş.. kakmalı bir hançerle yan tara- Yavuz çileden çıkmıştı: fında kabzası ayni şekilde mü- — Küstah!.. -Diye bağırdı.- | Yassa kılıç taşıyan bir askerdi. Korkeak bainl, Bıyıklarını yağlamış ve kendi- sine mehabet vermek için, iyice düzeltmişti. Keza, maiyetindekilerde ona yakın bir kıyafetle geliyorlardı. Yavuzun içine doğmuştu: Misir sultanı, bize sulh tek- lif edecek, fakat iş işten geçti. *Arkası var- yenca sizi salıverdi. Ayıbını örtmek için de bunlari söyledi!. Merd olan, sultan olan, yakında belli olur. Oau, Suriye çölleri içinde boğacağım, görsün ba- kalım, Selim han kimdir, o kimdr? Bu hiddetledir ki, Yavuz ne AÇ RARANR INUN SAA ÇİMDİKLE R Nezaket ve tebessüm lasanın nezakete olan ihtiyacı, muhakkak ki, büyük ve fazla- dır. Nezaket, bugünkü sosyetede, bugünkü şeret edeplerinde başlı başına bir şart halindedir. Keza, nezaketin bir başka ta- ralı da vardır: Karşısındakini oyalar, teselli eder, ona ümit verir, onun ıstı- rabını azaltır. Erkek vardır ki, sevdiği, fakat tarafından sevilme- diği bir kadının nezaketi ve bu nezaket içinde kendiliğinden doğan tebessümü ile ruhunun her parçasıni, yıllarca nakışlamış, muhayyilesinin saf ve ter tem'z iklimlerinde muhayyel cennetinin bahçelerinde dolaşmıştır. Halbuki ortada onun hesabına işliyon bir hakikat vardır: Kadın onu sevmiyor, fakat kadın naziktir. d.ııN".k.h. bu cephelerinden başka, diğer bir cephesi de var- N Maske olması keyfiyeti.. İçimizi saklı samimiyetimizin, ha kiki içyüzümüzün üstüne binerek onu turuşu, ona başka şe- killer verişi. Nazik olmadığımız zamanlar, muhakkak ki, en tabit zamanlarımızdır. Çünkü nezakette de bir egoizm gizidir; bunu Uzun uzadıya tahlil etmiyeceğim, Fakat iyi tetkik ediniz, düşünü: Hüz; nazik olmak pahasına, ne kadar üzülüyor, inceliyor, eriyor, yalanlaş yor ve aldatıyoruz! ğ Galiba, bir romanda okumuştum: Bir erkek, kalbinin olanca kuvvetile seviyor ve bu sevgiyi, mukaddes bir şeymiş gibi, hiç kimseye göstermiyor, hatta kadına bile.. Kadın ise, daima onun muhiti içindedir. ve onu her gün biraz daha örmekte ve sarmaktadır. Bir gün, ona herşeyi açıyor, ıstıraplarını anlatıyor, söylüyor, söylüyor.. Kadın sadece âi:liyoı: n Nazik, mütebessim ve hulyalı.. Fakat seven kalp, bütün hassasiyeti ile onu anlamakta ge cikmiyor: Bu tebessümde, bu nezakette kendi aradığı şey yoktur ve erkek, bir arkadaşına yalnız şunları söylüyor: Bugün, herşey bitmiştir. Bugün bülün varlığını kumar masa- sında kaybeden bir biçare vaziyetindeyim. Bugün, en sevdiği ruhu, bir avuç toprak içine atıp mezarlıktan çıkan bir yapayar İnız adamım.. Çünkü bugün, çok nazikti ve beni sadece noza- keti ve tebessümü ile dinledi., Görüyor musunuz, nezaketin oyununu, Ziya paşa, tekin yere: Yaktı nice canlar © nezaketle tebessüm Şrim dahi kasdetmesi cana, gülerektir Ne kadar da doğru değil mi?. Yaklaştığımı du- k Çimdik mesafede bir kulübeye girmiş- ler ve geceyi orada geçirmek için ateş yakıp, yememk yimiş- lerdir. Vakit gece yârısına yaklaş- tiğı sırada kulübe önünde bir gürültü olmuş, iki şahıs zorla içeri girmiş ve çobanlara teca- vüz istem'şlerdi. Arada şiddetli bir kavga olmuş, bu sırada çoban AÂli çiltetüfeği ile yaralanmıştır. Bu vak'ayı müteakıp ta mütecavizler — firar etmişlerdir. Yapılan tahkikat neticesinde gece vakti kulübeyi basan ve çobanı yaralıyanların ayni köy- den Şerif ile Ömer oldukları anlaşılmış ve ikisi de yakalan- Mıştır. Milâs haberleri Milâsta elektrik ucuzladı Milâs, (Hususi) — Belediye 30 kuruş olan elektrik: kilova- tımı 26 kuruşa indirtmiştir. İle- ride daha tenz'lât yapılacaktır. İş kanununun tatbikine bura- da da başlanmıştır. Bu suretle işçiler sabahın beşinden, akşa: mın yedi, sekizine kadar çalış- maktan kurtulmuşlardır. Bu va: ziyet işçileri çok sevindirmiştir. Salihli, (Hususi) — plâjın tesisi için mâddi yardım- İar vadetmişlerdir. Vali B. Fazlı Güleç, akşam üseri Halkevinde yapılan top- lantıda bulunmuş, halk ile gö- rTüşmüş, ihtiyaçlarımı — dinlemiş- tir, Dikilide koyunculuğa ehem- miyet verilmesi ve mer'aların aslahı işi üzerinde durulmuştur. 1040 dönümlük ve bataklık ha- linde bulunan Geren mer'asının halka tevzü ve bataklığın ku- rutulması meselesi de görüşül- müştür. Vali, geceyi Dikilide geçirmi ştir. Ahmetli nahiyesi hal- kının yardımları Ahmetli, (Hususi) — Ahmet- lide Kırşehir — felâketzedelerine yardım devam etmektödir, Şim- diye kadar toplanan 300 lira Kızılay — merkezine — gönderi- miştir. Dr.Behçet Uz Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını 11,30 dan bire ke- Salihli ilkokul talebesi arasında hararetli | tedbir ve te; voleybol müsabakaları yapılmaktadır. Her mektebin iki takımı vardır. Kız ve erkek çocuklar karışık olarak oynamaktadırlar. Resimde, küçük #porcuları bir mâçta görüyorur. bağlı şişmanlık tipleridir. Bu tiplerde verki guddenin kila- yetsizliği belirtileri müşahede edilmektedir Bazı —şektller de vardır. ki, - örtülüdür. Veyahut natamam bolirliler- verder. Du şekil hastalıkların zuhuru, verki güddedir. Bu güdde boynun Ön tarafında bulunan bir iç if raz güddesidir. Bu guddenin yokluğu veyahut eksik vazife görmesi dolayısile mikzodem tablosu meydana çıkar. Tabii bu. hastalığa uğrıyanlar pek büyük ıstırap içinde bunalırlar. Bir kere akıl, idrak ve zekâ denilen hayat ışıkları sönmeğe başlar. Ruhi birçok değişik- likler ve bozukluklar göster. dikleri gibi, büyük bir hareket sizlik ve durgunluk içinde ezi- lirler, erirler. , Cismel olarak ta insan şek- linin âdeta bir başka biçimine girdikleri görülür. Yüzün şiş mesi, burunun acaip büyümesi, dil ve dudakların şişlik peyda etmesi, vücut makinesinin harici şeklini tebdil eder. Bu hastalığı erkence tedavi etmek mutlaka lâüzimdir. Ne kadar erken tedaviye başlanırsa, © kadar çok fayda görülmek: tedir. Bu sebeple böyle ufak tefek ârızalar ve belirtiler görü- lürse, ister çocuklarda, ister büyüklerde olsun vakit kaybet- meden mütehassıs bir doktora müracaat ederek tıbbi yollarda dilmesini te* min eylemek zaruri ve önemli bir meseledir. »*SON- adın eselesinden Burnavada bir vak'a oldu Burnavada Demirci sokağında Hasan oğlu Foçalı Ali, Giridli Hüseyin oğlu Aliyi bir kadın meselesinden — evelce — aralâri açık olduğundan yolunu beklir yerek bıçakla böğründen ve ellerinden yaralamıştır. Ali, zar bitaca tutulmüstür. o da mikzodeme .